Rabbimiz kur'anı kerimin nahl suresi 98. ayetinde bizlere şu şekilde bir emir vermektedir.
"Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın."
Bu emrin geleneksel olarak uygulamasına baktığımız zaman tecvid kaidelerine uygun bir euzu besmele ile bu emre uyulduğu zannedilebilir.Tabiki kur'an okurken güzel bir euzu besmele çekilmelidir,ancak bu emrin kapsamı sadece bu kadarmıdır?, yoksa devamında gelen okunan ayetlerin anlaşılma ve uygulama konusu ile ilgili bir kapsamıda olabilirmi? , yoksa kur'an sadece güzel sesli hafızların okuyup ayetlerin anlaşılmadan sadece hafızların nefes almak için verdiği arada cemaatin Allah, Allah diye hafıza tezahürat yapmaları için okunan bir nağmemidir?. Kur'anın ne olup, ne olmadığı ile iligli bir sürü şeyler yazılabilir.Ancak biz nahl s. 98. ayetinin tersi şeklinde tezahür eden" KUR'AN OKUMAYA BAŞLARKEN ŞEYTANA SIĞINMA" tarzı bir okumayı seçerek bu okumanın ne şekillerde gerçekleştiğini (tabiki bir kısmını koyabilirz çok olması hasebiyle) paylaşmak istiyoruz.
1400 kusur yıldır kur'anla muhatap olan müslümanlar arasında kendilerini kur'ana nisbet eden birçok düşünce mektebi çıkmıştır ve bundan sonrada çıkacaktır. Bu düşünce mekteplerinin kur'anla örtüşenlerine bir eleştirimiz olamaz, ancak kendilerini kur'ana nisbet ederek düşünce üreten ve bu düşüncelerinin kur'andan onay alması kesinlikle mümkün olmayan birçok düşünce mektebi maalesef ortaya çıkmıştır.Öncelikle bu düşüncelerin kaynağı üzerinde durmak gerekmektedir, bu kaynağı tesbit edince bu düşünceleri anlamak dahada kolaylaşacaktır. Öncelikle daha önce ele aldığımız "adem as ile iblis kıssasındaki" olayların bir kısmını hatırlayalım. Araf s. 16. ve 17. ayetlerinde iblisin Allah cc ye şu şekilde meydan okuduğunu görmekteyiz. "«Beni azdırdığın için, and olsun ki, Senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım; sonra önlerinden, ardlarından, sağ ve sollarından onlara sokulacağım; çoğunu Sana şükreder bulamayacaksın» dedi." Bu ayette "sağdan sokulmak" şeklinde tabir edilen tehdidin uygulamasına baktığımz zaman karşımıza çıkan netice 'kendilerini kur'ana nisbet ederek yola çıkan ancak kur'anla alakası olmayan çıkarımlarda bulunarak insanları saptıran düşüncelerdir.
Bu tür düşüncelere örnek olarak kendilerini geleneksel islam anlayışlarını red ederek kaynak olarak sadece kur'ana yönelme iddiası ile yola çıkıp ancak bu yönelmede bazı yanlışlar yaparak kur'anı kur'andan değilde kur'an dışı kaynaklardan öğrenerek çıkarımlarını bu kaynaklara dayanarak yaparak neredeyse geleneğe rahmet okutturacak çıkarımlarda bulunulduğunu görmekteyiz. Geleneğin yanlış kur'an anlayışlarını inkar ederek yola çıkıp gelenekten beslenen düşünceler vasıtası ile söylemde bulunmak bir tenakuzdan başka bir şey değildir.
Geleneksel kur'an anlayışına hakim olan "nasih mensuh" teorisinin kur'anın mevsukiyetine gölge düşürdüğü için rededen anlayış, yine geleneksel sapkın anlayışlardan olan hurufilik veya yahudilerin kabalacılık denilen harflerden çıkarımlar yapmak şeklinde bir anlayışı kur'ana uygulayarak müddessir s. 30 ayetindeki " üzerinde ondokuz vardır" ayetinden çıkarak kur'anın korunmuşluğunu 19 rakamının katları ile güya ispat etmeye çalışarak tevbe s.128. ve 129 ayetlerini inkar ederek kur'andan olmadığı sonucuna varmıştır. Tabiki bu sözde 19 mucizesinin ne şekilde üretildiği ve bazı ayetler üzerinde bu düşüncelerini onaylatmak için nasıl işlerine gelen tarafları alıp işlerie gelmeyen tarafları almadıklarının örnekleri verilerek bu mucizenin!!!! nasıl şekilde oluturulduğu gözler önüne serilmiştir. Ancak "çamur at tutmasada izi kalır" atasözü misali bazı kur'an merkezli düşünce sahipleri arkadaşlarda oluşan düşünce kur'anın mevsukiyeti hakkındaki şüphelerdir. Bugün tevbe suresindeki iki ayet hakkında söylenen yalanlar başka ayetler üzerinde üzerindede söylenmeyeceğini kim iddia edebilir. Nitekim daha marjinal bazı guruplar tarafından nisa s. 95. ve 96 ayetlerinin kur'ana sokuşturulduğu iddiaları vardır.
Geleneksel tasavvuf anlayışında hakim olan müridin şeyhi karşısında olması gereken "gassal önünde mevt" misali kur'an merkezli düşünde iddiası sahipleri bazı arkadaşlar bu düşüncelerin doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde hiç kafa yormaya gerek yormadan müridin "şeyhim benim yerime düşünür benim düşünmeme gerek yok " demesi misali "edip abimiz bizim yerimize düşünür bizim düşünmemize gerek yok" diyerek kafalarını ona kiraya vermişlerdir. Ancan edip abileride " benim yerime reşad halife resulum düşünür benim düşünmeme gerek yok " diyerek kafayı ona kiraya vermiş, reşad halifede gelenekteki sapkın anlayış hurufilik ve kabbalacılığa kafayı kiraya vererek bazı saf müslümanların kafalarını çelmeyi başarmışlardır. Tevbe suresindeki son iki ayeti inkar ederken işlerine geldiği için kullandıkları rivayetlere verdikleri değeri diğer konularda gelen hadislere maalesef vermemektedirler. Buna çifte standart denmezde ne denir.
Yine muhammed esedin "kur'an mesajı" adlı eserinin türkçeye çevrilmesi ile başlayan ancak kökü batı rasyonalizminin, "kutsal kitapları red" söylemine karşılık, hıristiyan teologlar tarafından tabiri caizse "hepsini atmayalım içindeki mitolojik unsurları temizleyelim" söylemi çerçevesinde geliştirilen "incilin mitolojiden arındırılması" fikrinin , batı karşısındaki eziklik psikolojisi içinde hareket eden ve bu düşüncelerin kur'anada uygulanabileceğini iddia eden "muhammed abduh" ve reşid rızanın" başını çektiği "hasan halefullah" ın ve muhammed esedinde bu düşüncelere katkıda bulunarak günümüzde bilhassa kur'an kıssalarındaki yaygın deyimiyle "mucizeleri" red etme yoluna gidilmektedir. Bu red düşüncesinin ana kaynağı batı kaynaklı bir düşünce olan "determinizm"dir. Bu düşüncede her şey bir sebeb sonuş ilşkisine dayanır tesadüflere ve mucizelere yer yoktur. Tabiki bu düşüncenin ana kaynağı kainattaki ALLAH unsurunu es geçmesidir. Haşa Allah kainatı otomatik pilota bağlayarak bir tarafa çekilmiş ve hiçbir şekilde müdahelesi söz konusu olamaz. Bu "determinist" anlayışın kur'an anlayışına etkisi ise kur'anda anlatılan kıssalardaki günümüz deyimiyle "mucize " denilen şeylerin inkar edilerek akla uygun bir hale getirilmesidir.
Kur'an anlayışlarındaki sapmaların önemli bir nedenide kafadaki önkabulleri kur'ana tasdiklettirme amaçlı olarak yapılan okumalardır. Örnek vermek gerekirse "ehlişia" düşüncesi kur'anda nebi as ın hanımları için kullanılan "ehlibeyt" kavramını hz ali ile fatımanın soyundan gelen "12 imam" ın kutsallığı üzerine bina edip onları dokunulmaz yarı ilahlar seviyesine çıkarmak için yüzlerce kur'an ayetini eğip bükmek suretiyle onların itaat edilmesi gerekn şahsiyetler olduğu düşüncesini kur'ana onaylattırma yoluna gitmişlerdir. Eğilip bükülen kur'an ayetleri sayesinde o imamlar günahsız, vahiy alan, istedikleri zaman ölen, peygamberlerden üstün , onlara ahirette şefaat edecek olan bir makama ulaştırılmışlardır
Tasavvuf ekolune mensup kişiler "kerameti kendinden menkul" olan şeyhleri hakkındaki düşüncelerini yine kur'an ayetlerini eğip bükmek suretiyle onaylatma yoluna gitmektedirler.
Gaybına kimseye muttali kılmayacağını müteaddit ayetlerde buyuran rabbimizin bu sözlerinin aksine kendi şeyhlerini gaybden haber veren kişiler olarak göstermek, Allah ile kul arasındaki aracıları "şirk olarak niteleyen bir çok ayete rağmen "biz Allaha onlar olmadan ulaşamayız" diyerek mekke müşriklerine taş çıkartırcasına bu düşüncelerine kur'andan ayetlerle örnekler getirmek şeklinde dile getirmektedirler.
İşin daha vahim olanı "kur'an merkezli düşünce" söylemi etrafında bazı ayetlerin eğilip bükülmesidir. bilhassa "islam" olmanın temel göstergeleri olan namaz, oruç, hac, abdest, kabe,kıble , vs gibi kavramları hevaları doğrultusunda eğip bükerek, onlarakur'an dışı anlamlar yükleyerek yerlerinden oynatmaya çalışmalarda bulunduklarını üzülerek şahid olmaktayız. İşlerine geldikleri zaman en zayıf bir rivayete sarılan bu kişiler yüzyıllardır sahih uygulamalar şeklinde gelen haberleri red etmektedirler.
Kur'andaki salat kavramının birden fazla anlamlara gelmesini bahane ederek , veya " namaz" kelimesinin arapça değil farsça bir kelime olmasını bahane ederek bu ibadetin olamayacağını savunmaktadırlar. Mekkede hz ibrahim ve oğlu ismail tarafından yapılan "kabe" yi taşlara tapmak şeklinde algılayarak bununda yanlış bir uygulama olduğunu söylemektedirler. İşin dahada trajikomik yönü kendilerini "hanif" olarak vasfedip ibrahim as ın dinine tabi olduklarını iddia edip o ve oğlu tarafından yapılan bir binayı put olarak görmektir.
"Hanif" olmak demek İbrahim as a uymak demekse onun tarafından yapılan ve ilk olarak ibrahim as tarafından kurulan bir şehir olan mekkedeki kabeden alıp veremedikleri nedir.? Bu sorunun cevabı islamın ritüel ibadetlerinin sosyolojik alt yapısında aramak gerekmektedir. Bugün müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik sembolu olan "kabe" nin işlevi üzerinde biraz düşünmek gerekirse bu düşüncelerin arka planı ortaya çıkacaktır.
Bugün "kabe" dediğimiz bina dünya müslümanların kıblesidir. Kur'anda "kıble" kavramına baktığımız zaman , aynı düşüncedeki insanların tek bir tarafa yönelerek bu birlikteliklerini ortaya sembolik olarak koydukları sembolik bir mekan olduğunu görürüz. Bu konu bakara suresinde bariz bir biçimde ortaya konmaktadır. " herkesin yöneldiği bir yön vardır" veya " ne onlar senin kıblene uyarlar nede sen onların kıblesine uyarsın" mealinde ayetlerden anlaşılırki her düşünce sahibinin bu dşüncesini deklare etmek amacıyla yöneldiği bir yönü vardır. Örneklemek gerekirse türkiye cumhuriyetinin ilk cumhurbaşkanı olan mustafa kemalin kabri belli günlerde gidilerek bazı ritüeller yapılarak, kişilerin ona olan bağlılıkları gösterilmektedir. Yani kemalistlerin kıblesi anıtkabirdir.
Böyle mekan ve ritüellerin insanların yaşamlarında önemli bir yer tutması yadsınacak bir olay değilidr. Burada yanlış olan şey bu ritüellerin şirk unusurlarından beri olmasıdır. Müslümanlarında birlik ve beraberliklerini veya neye inandıklarının bir göstergesi olarak kabeye yönelmeleride bu açıdan önemlidir. Hz ibrahimin dini üzere "hanif " olduklarını iddia eden bu kişiler onun elinde balta ile putları kırması sünnetine karşılık kemalistlerin anıt kabirdeki ritüelleirne karşı kabe için gösterdikleri tepkiyi acaba neden göstermemektedirler?.
SEMBOLLERİN VE RİTÜELLERİN SOSYOLOJİK ALT YAPISINI KISACA ÖZETLEDİKTEN SONRA . KABE SEMBOLUNE VEYA HAC VE NAMAZ RİTÜELLERİNE KARŞI ÇIKMANIN ARKAPLANINDA BU SEMBOL VE RİTÜELLERİN BİRLEŞTİRİCİ ÖZELLİĞİNİ FARKEDEN ŞEYTANIN SAĞDAN YAKLAŞARAK BİLHASSA "KUR'AN MERKEZLİ İSLAM" SÖYLEMİ ETRAFINDA BİR KISIM KUR'ANDAN HABERSİZ İNSANLARA İĞVA VEREREK ONLARI AYARTMASI VARDIR. ANCAK ŞEYTANIN BU RİTÜELLEİN BİRLEŞTİRİCİ BİR UNSUR OLDUĞUNU FARKEDEREK MÜSLÜMANLAR ARASINDA BERABERLİĞİ ORTADAN KALDIRMAK AMACIYLA YAPTIĞI BU OYUNA BAZI MÜSLÜMANLAR FARKINDA OLMADAN DESTEK OLMAKTADIRLAR. BUGÜN AVRUPADA FIRKA FIRKA OLAN MÜSLÜMANLARIN GİTTİKLERİ CAMİLER FARKLIDIR . HER FIRKA MENSUBU KENDİ CAMİSİNDE KILDIĞI NAMAZIN NE ANLAMA GELMESİ GEREKTİĞİ BİLİNCİNDEN MAHRUM OLARAK MAALESEF YATIP KALKMAKTADIR.
RABBİMİZ BİZLERİ YAPTIĞIMIZ RİTÜELLERİN GERÇEK ANLAMINI KAVRAYAN VE BU RİTÜELLER ETRAFINDA SAĞDAN YANAŞAN ŞEYTANLARIN OYUNLARINA ALET OLMADAN BUNLARA SIKICA YAPIŞAN KULLARINDAN KILSIN. AMİN
Allah razı olsun ilminize bereket
YanıtlaSilAllah sığınırım de demiyor emir sığın dolayısıyla yanlışları dile getirmişsiniz isabet olmuş hocam
Z.Evcimen
Emeğinize sağlık ...
YanıtlaSilİsmail hocam elınıze emegınıze saglık .Bılgılerınızden cok ıstsfade edıyoruz derslerımızde tesekkurlerımı sunuyorum. sagolun. Hacerr SaRe_571
YanıtlaSil