19 Şubat 2012 Pazar

Darabe Fiili ve Nisa s. 34. ve Bakara s. 73. Ayeti Üzerindeki Bazı Yaklaşımlar

"Darabe" fiili lügatta,bir nesneyi başka bir nesnenin üzerine düşürmek. "darbun" un ( yani vurmanın) bir şeye elle,sopayla ,kılıçla ve benzeri bir şeyle vurma(darbun)gibi farklı şekillerde geçekleştiği düşünülerek,bununla ilgili tefsirler,açıklamalarda farklı şekillerde yapılmıştır.
(darbul ardı bilmatari) (bulutun)yeri yağmur ile vurması.
(darbetün bilmitragati) çekiçle vurma.  
(darbul derahimi) para basmaya denilmiştir.  
(eddarbu filardi) yeryüzünde veya bir yerde gitme ,yolculuk etme (giderken yolculuk ederken) yere ayaklarla vurulmasından dolayı böyle kullanılmıştır. 
(darabel fahlunnegati) çekiçle vurmaya benzetilerek , erkek deve dişi deveyle çiftleşti anlamında. 
(darbul hiymeti) çadır kurmak, çadır kurulurken kazıklarına çekiçle vurulduğu için böyle denmiştir. 
(darbul udi,venneyi,velbuki)ud,ney ve boru çalmak(udun teline vurmak) ney ve boruya üflemek şeklinde nefes vurulması şeklinde gerçekleştiği için böyle denmiştir
(darbul lebni badihi ala badin) sütü birbirine vurma, buradaki vurma işi karıştırma şeklinde olur. 
(darbul meseli) darbudderahim (para basma) kullanımından gelir."Etkisi başkasında zuhur eden bir şeyi zikretmek" demektir.
(elmudarabetü) bir tür ortaklık.
(elmudarrabetü) dikilirken kendisine çokça vurulan şey (yorgan vb gibi).   


Ragıp El İsfahaninin "Elmüfredat" adlı eserinden alıntıladığımız bu tariflere göre "darabe" fiilinin kök anlamı "vurmak" üzerinde şekillenmiştir.  


Bu fiilin Kur'anda geçtiği ayetler şunlardır. 

----14.024 Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi:(DARABE) Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti).
-----16.075 Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misal gösterir(DARABE): Hiç bunlar eşit olur mu? Övülmeğe layık olan Allah'tır, fakat çoğu bilmezler.
-----16.076 Allah iki adamı misal (DARABE)veriyor: Biri hiçbir şeye gücü yetmeyen bir dilsiz ki efendisine yüktür, nereye gönderse bir hayır çıkmaz; bu, doğru yolda olan, adaletle emreden kimse ile bir olabilir mi?
-----16.112 Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir(DARABE): Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
-----30.028 Allah size kendinizden bir misal vermektedir(DARABE): Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.
-----36.078 Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal (DARABE)getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.
-----39.029] Allah, geçimsiz efendileri olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal (DARABE)olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Övülmek Allah içindir, fakat çoğu bilmezler.
-----43.017 Oysa onlardan biri o Rahman'a fırlattığı mesel (DARABE)(yakıştırdığı kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesiliyor da üzüntüsünden yutkunup yutkunup dolukuyor.
-----66.010 Allah, inkar edenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını misal (DARABE) gösterir: Onlar, kullarımızdan iki iyi kulun nikahı altında iken onlara karşı hainlik edip inkarlarını gizlemişlerdi de iki peygamber Allah'tan gelen azabı onlardan savamamışlardı. O iki kadına: «Cehenneme girenlerle beraber siz de girin» dendi.
-----66.011 Allah, inanlara Firavun'un karısını misal (DARABE)gösterir: O: «Rabbim! Katından bana cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun işlediklerinden kurtar; beni zalim milletten kurtar» demişti.
-----22.073 Ey insanlar! Bir misal verilmektedir,(DURİBE) şimdi onu dinleyin: Sizlerin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamıyacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa, onu kurtaramazlar; isteyen de, istenen de aciz
-----43.057 Meryem oğlu İsa, bir misal(DURİBE) olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar.
-----57.013 İkiyüzlü erkek ve kadınlar müminlere: «Bizi de gözetin; ışığınızdan faydalanalım» dedikleri gün, onlara: «Ardınıza dönün de ışık arayın» denir; inananlarla ikiyüzlüler arasına, kapısının içinde rahmet ve dışında azap olan bir sur çekilir.(DURİBE)
-----2.061«Ey Musa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin» demiştiniz de, «Hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır» demişti. Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu,(DURİBET) Allah'ın gazabına uğradılar. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendi; bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandı.
-----3.112 Nerede bulunsalar Allah'ın ve inanan insanların himayesinde olanlar müstesna onlara alçaklık damgası vurulmuştur.(DURİBET) Allah'tan bir gazaba uğradılar, onlara aşağılık damgası vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerindendir. Bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır.

                         ******************************************

-----14.045 «(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl muamele ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de (DARABNA) verdik.
-----18.011 Bunu müteakip onları kulakları üzerine mağarada senelerce (perde) vurmuş (DARABNA)olduk.
-----25.039 Her birine misaller vermiştik (DARABNA)ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.
-----058 And olsun ki bu Kuran'da insanlar için her türlü misali vermişizdir (DARABNA). Bununla beraber, eğer sen onlara bir mucize getirmiş olsan, inkar edenler: «Siz ancak batıl şeyler ortaya atanlarsınız» derler.
-----39.027 Biz bu Kuran'da insanlara her türlü misali (DARABNA), belki öğüt alırlar diye, and olsun ki verdik.
----017.048 Sana nasıl misaller(DARABU) verdiklerine bir bak! Bu yüzden sapmışlardır, artık bir yol da bulamamaktadırlar.
-----25.009 Sana nasıl misaller (DARABU)getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.
-----43.058 Onlar dediler ki: «Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?» Bu misâli (DARABUHU)sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.
-----16.074 Allah için emsal göstermeyin(FELE TADRİBU). Çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.
-----043.005 Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?(EFENADRİBU)
-----29.043 Biz bu misalleri insanlara veriyoruz(NADRİBUHA), onları ancak bilenler anlayabilir.
-----59.021 Eğer Biz Kuran'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla başeğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.(NADRİBUHA)
-----2.026 Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten (YADRİBE)çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır).
-----13.017 O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.(YADRİBE)
-----14.025 (O ağaç), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.(YADRİBE)
-----24.035 Allah göklerin ve yerin Nur'udur. O'nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Ateş değmese bile, nerdeyse yağın kendisi aydınlatacak! Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller verir (YADRİBE). O, herşeyi bilir.
-----47.003 Bu, inkar edenlerin batıla uymaları ve inananların Rablerinden gelen gerçeğe uymalarından ötürü böyledir. Allah böylece insanlara kendilerinin misallerini anlatır.(YADRİBE)
-----24.031 Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar: görünmesi zaruri olanların dışında zinetlerini açmasınlar ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar(VELYADRİBNE); zinetlerini, kocalarından veya babalarından yahut kayın babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut kardeşlerinden yahut kardeş oğullarından yahut kız kardeş oğullarından yahut kendi kadınlarından yahut sahibi bulundukları cariyelerden veya uyuntu (şehvetten yoksun) erkek hizmetçilerden veya henüz kadınların şehvet uyarıcı taraflarından habersiz çocuklardan başkasına göstermesinler; gizledikleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar (VELA YADRİBNE). Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tevbe edin ki, mutluluğu bulabilesiniz.

                         **********************************************

 ----4.094 Ey İnananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz(DARABTÜM Fİ SEBİLİLLAHİ) vakit, her şeyi iyice anlayın. Size, müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: «Sen mümin değilsin» demeyin. Allah katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de öyleydiniz. Allah size iyilikte bulundu, iyice araştırıp anlayın, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.
------4.101 Yolculuk ettiğinizde(DARABTÜM FİLARDI), kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. Zira kafirler, size apaçık düşmandırlar.
-----5.106 Ey İnananlar! Ölüm birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi; şayet yolculukta olup(DARABTÜM FİLL ARDI) başınıza da ölüm musibeti gelmişse, namazdan sonra alıkoyacağınız, şüpheleniyorsanız, «Akraba bile olsa yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemeyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkarlardan oluruz» diye yemin eden sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun.
----3.156 Ey İnananlar! Yolculuğa çıkan(DARABU FİL ARDI) veya savaşa giden kardeşleri hakkında: «Onlar yanımızda olsalardı ölmezler ve öldürülmezlerdi» diyen inkarcılar gibi olmayın ki, Allah bunu onların kalblerinde bir hasret olarak bıraksın. Dirilten de öldüren de Allah'tır. Allah işlediklerinizi görür.
-----73.020 Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tevbenizi kabul etmiştir. Artık, Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak (YADRİBUNE FİLARDI) olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekatı verin; Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun; kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder.
-----2.273 Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara (DARBEN FİLARDI), hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın, insanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler. Sarfettiğiniz iyi bir şeyi Allah şüphesiz bilir.

Yukarıda mealleri verilmiş olan ayetlerdeki "yolculuk etmek" anlamı "fi" harfi cerri ile birlikte geçmektedir. Bu fiilin "yolculuk etmek" anlamında anlaşılması için "fi" harfi cerri ile kullanılması gerekmektedir. 


               **********************************************

----8.012Rabbin meleklere, «Ben sizinleyim, inananları destekleyin» diye vahyetti. «Ben inkar edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun(FADRİBU) onların boyunları üstüne, vurun (VADRİBU) her parmağına» dedi.
----- 8.050 Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak(YADRİBUNE) ve «Tadın yakıcı cehennem azabını» (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!
-----47.027 Melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak (YADRİBUNE) canlarını alırken durumları nice olur
-----47.004 Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun;(FEDARBE) sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
-----37.093 Diyerek bir takrib ile onlara kuvvetli bir darbe(DARBEN) indirdi.

         ****************************************************

-----2.073 «Sığırın bir parçasıyla ona vurun»(IDRİBUHU) dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir.
-----2.060 Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur»(IDRİB) dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
-----4.034 Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. İyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün (VADRİBUHÜNNE). Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tür.
-----7.160 Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla taşa vur»(IDRİB) diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin» dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
-----18.032 Onlara iki adamı misal olarak göster( VADRİB): Birine iki üzüm bağı verip, etrafını hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik.
-----18.045 Onlara, dünya hayatı misalinin (VADRİB) tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgarın savuracağı çerçöpe döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır.
-----20.077 Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik: «Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç(FADRİB); (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin.»
-----26.063 Bunun üzerine Biz Musa'ya: «Değneğinle denize vur»(IDRİB) diye vahyettik. Hemen deniz ikiye ayrıldı, her parçası yüce bir dağ gibiydi.
-----36.013 Onlara, şu şehir halkını misal getir: (VADRİB) Hani onlara elçiler gelmişti.
-----38.044 Eline bir demet sap al da onunla vur (FADRİB), yeminini böyle yerine getir. Gerçekten biz Eyyub'u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah'a yönelirdi.

                       ***************************************

 BAKARA S. 73. AYETİ ÜZERİNDEKİ BAZI YAKLAŞIMLAR


"Darabe" fiilinin Kur'anda geçtiği ayetlere baktığımız zaman esas anlamı olan, "bir nesneyi başka bir nesnenin üzerine düşürmek" manasına etrafında kullanıldığını görüyoruz. Konu etmek istediğimiz bakara 73. ve Nisa 34. ayetlerdeki bu fiil "vurmak anlamına geldiği halde modernist yaklaşımlara kurban edilerek ön kabullerini kur'ana tasdik amaçlı düşünceler doğrultusunda metnin izin vermediği bazı anlamlar verilmektedir. 

Bakara s. 73 . ayetinin meali olan, "«Sığırın bir parçasıyla ona vurun» dedik. İşte böylece Allah ölüleri diriltir ve aklınızı kullanasınız diye size ayetlerini gösterir." şeklindeki meal, bilindiği üzere bakara kıssası ile ilgili olup , israiloğullarına kesmeleri emredilen bir inek ve bu ineği kesmekteki işi yokuşa sürmeleri ve neticede kestikten sonra o kesilen sığırın bir parçası ile maktule vurulması ve neticede "işte böylece Allah ölüleri diriltir" cümlesi üzerinde bazı yaklaşımları görmekteyiz. Bu yaklaşımların maalesef metne sadakatten öte modernizm'e sadakat prensibi üzerinde yoğunlaştığını görmekteyiz.  Bu yaklaşımlarla yapılan meallerden bir kaç tanesini burada vererek konu üzerinde devam edelim.

Mustafa İslamoğlu meali. 
"Bu maksatla dedik ki: "Bu (prensib)i bu türden (çözümlenmemiş cinayet olaylarından) bazılarına da uygulayın!" Allah aklınızı kullanabileseniz diye ölüyü işte böyle diriltir ve ayetlerini bu şekilde gösterir.

Muhammed Esed meali.
" Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."

İhsan Eliaçık meali.
" -Dedik ki: "Onu diğer bazı olaylara da uygulayın." Böylece Allah, ölüyü can güvenliğini sağlayarak diriltmiş olur. Allah size yol gösteriyor. Aklınızı iyi kullanmayı öğrenin artık.

Hakkı Yılmaz meali .
 Sonra Biz, "Onun [öldürülen kişinin] ezası [ondan gelecek sıkıntı] sebebiyle o'nu [Mûsâ'yı] yola çıkarın" dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve akıllı davranasınız diye size Âyetlerini gösterir.

Mustafa İslamoğlu ,İhsan Eliaçık ve Muhammed Esed'in bakara 73. ayet ile ilgili verdiği meallere baktığımız zaman parantez destekli yorumun ağırlıkta ve Reşid Rızadan alıntı olduğunu  görüyoruz. İslamoğlu , Eliaçık ve Esed'in muharref Tevrat destekli olan bu ayet ile yorumları kur'an metnine sadakatten uzak bir şekilde yapıldığı gözden kaçmamaktadır. Hakkı Yılmaz meali de aynı şekilde modernist kaygılarla yapılmış metne sadakatten uzan olan bir meal olarak yine karşımıza çıkmaktadır. Sayın Yılmazın "darabe" fiiline verdiği "yola çıkarın" manası ayet metninden uzak bir mealdir. 

"Darabe" fiiline, "yola çıkmak" anlamının verilmesi için "fi" harfi cerri ile kullanılması gerekmektedir. Kur'ana baktığımız zaman "yeryüzünde yola çıkmak" anlamı geçen ayetlerin hepsinde "fi" harfi cerrini görmekteyiz, ancak "ben  yaptım oldu" mantığı içinde yapılan bu meali ayetin siyak ve sibakı açısından değerlendirdiğimiz zaman doğru bir meal olmadığı ortadadır. 74. ayete baktığımız " Sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu"  mealindeki cümleden ,sığırın bir parçasının ölüye vurulması ile ortaya kalplerin yumuşamasını gerektiren bir durumun ortaya çıktığı açıktır , bu durum yukarıda meallerini okuduğumuz İslamoğlu,Esed ve Yılmazın verdikleri mealler ile bir uygunluk sağlamamaktadır. Ön kabuller doğrultusunda yapılan bu gibi meallere bu kişilerin yaptığı diğer kur'an meallerinde maalesef rastlamaktayız.

            NİSA SURESİ 34. AYETİ ÜZERİNDEKİ  BAZI YAKLAŞIMLAR


Nisa suresi 34. ayeti de son zamanlarda kur'ani yaklaşımlara hakim olan modernizimden nasibini alan ayetlerden birisidir. Burada modernizmi eleştirmemiz sadece geleneği müdafaa adına olmadığını belirtmek isteriz, ancak gelenekteki hakim olan kur'anı rivayetler eşliğinde anlama mantığı yerine modernist mantıkta "alem ne der mantığı" veya kur'an dışı düşünceler ışığında bazı ayetlere yaklaşmaktadır. Bu yaklaşımın örneğini Nisa s. 34. ayet örneğinde " darabe " fiiline verilen anlamda görmekteyiz. Modernist kaygılarla yapılan ayet meallerinden birkaçını  burada örnek olarak vermek istiyoruz. 


Mustafa İslamoğlu meali.
"Erkekler kadınların koruyup gözeticisidirler; çünkü Allah erkeklerle kadınları farklı alanlarda üstün yeteneklerle donatmıştır; bir de erkekler servetlerinden harcama yapmaktadırlar. Dürüst ve erdemli kadınlar hem (Allah'a) itaat eden, hem de Allah ın koruduğu (iffetli eşlerinin) yokluğunda da koruyan kadınlardır. Sadakatsizlik etmelerinden çekindiğiniz kadınlara gelince: onlara önce öğüt verin, sonra yataklarında yalnız bırakın, nihayet (geçici bir süre) ayırın! Daha sonra size itaat ederlerse, aşırı giderek onlar aleyhine bir yol benimsemeyin! Allah, gerçekten yücedir, büyüktür."


İhsan Eliaçık meali.
" Erkekler, kadınlar üzerine titrer; onları koruyup kollarlar. Bu, Allah'ın onlardan kimine kiminden fazla vermesi ve erkeklerin mallarını harcamalarından dolayı böyledir. İyi, güzel ve doğru olan kadınlar, Allah'ın korunmasını buyurduğu mahremiyeti koruyan ve O'na saygıda kusur etmeyen kadınlardır... Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa, hala işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah'a mahsustur. 


Edib Yüksel meali. 
"Erkekler kadınları gözetirler. Zira ALLAH herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.

 Yaşar Nuri Öztürk meali.
  "Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

Hakkı Yılmaz meali.
"Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlar [iyi koruyup, iyi gözeticidirler]. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle gayb için koruyucudurlar. Nüşûzundan [dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korktuğunuz kadınlara da öğüt verin ve yataklarında yalnız bırakın ve de baskı yapın/sürgün edin/ dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür.

Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde, Nisa s. 34. ayetindeki " vadribuhünne" kelimesine verilen mealler, " ayırın" , " ayrılın", ve " çıkarın" gibi mealler olduğunu görüyoruz. Modernist kaygılar ile kur'ana baktığını düşündüğümüz sayın hakkı yılmaz bile "dövün" şeklinde meal vermesine rağmen "baskı yapın-sürgün edin" gibi anlamlarını da , hiç gerek olmadığı halde ilave etmiştir. 


Nisa s. 34. ayetindeki , vadribuhünne" (onlara vurun) anlamını , ayırın , ayrılın , çıkarın, şeklinde verilen mealler kur'an bütünlüğünden yoksun ve teslim olmakta zorlanan düşüncelerin bir uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. "Darabe" fiiline kur'anda geçtiği ayetlerin hiçbirinde "ayırın,ayrılın,çıkarın" şeklinde bir anlam verilmediğini görüyoruz. "Çıkarın " şeklindeki mealin "yola çıkarın" şeklinde bir anlam verilmesi için ayetin "fi" harfi cerri ile birlikte kullanılması gerekmektedir , "evden çıkarın" şeklinde bir anlam verilmesi için bakara s. 240 ayetinde olduğu gibi "harace" fiilinin kullanılması gerekmektedir."İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın ( ğayri ihracin), senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler; eğer çıkarlarsa(fein haracne) kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah güçlüdür, Hakim'dir. 

Ayrıca Talak s. 1. ayetine baktığımız zaman " Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın; Rabbiniz olan Allah'tan sakının; onları, apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından bir hal meydana getirir." buyurulmakta ve ayette "evlerinden çıkarmayın" şeklinde meal verilen kısmın arapça metni "la tahrucuhünne min buyutuhünne" şeklindedir . Bağlamı göz önünde bulundurmak gerekirse karı koca arasındaki bir durum için "evden çıkarma" kelimesi "darabe" fiili ile belirtilmemesi nisa s. 34. ayetindeki "vadribuhünne" kelimesinin "evden çıkarma" şeklinde anlaşılamayacağını gösterir.  

Boşanma aşamasında olan bir kadının evinden çıkarılmamasını beyan eden ayetler ile birlikte düşünülecek olursa sayın meal yapıcılarının bu kelimeye vermiş oldukları "evden çıkarmak" şeklindeki anlamın oturmadığı görülmektedir.


Nisa s. 34. ayetindeki ," vadribuhünne" (onlara vurunuz) kelimesinin " hünne" müennes zamiri ve " fe" bağlacını çıkardıktan sonra kalan kökü olan "ıdribu" kelimesine diğer ayetlerde " vurun" diye verilen meal Nisa 34. ayetinde neden verilmez? bunun cevabı birkaç yönden verilebilir ama önce kur'an meali yapanların o meali yaparken bir kelimenin kur'anda nasıl ve ne şekilde geçtiği konusundaki düşüncelerini yine kur'andan  almaları gerekmektedir. Özellikle Nisa s. 34. ayeti etrafında yoğunlaşan mealler deki kaygı " alem ne der" mantığı üzerine kurulmuş bir mantık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur'ana teslim olmak yerine , kur'anı teslim almaya kalkan bazı düşünce sahipleri Allah cc nin ne dediğinden çok başkalarının ne dediği üzerinden kuranı anlama veya eziklik psikolojisi içinde kur'an yaklaşmaları kur'an metninin izin vermediği anlamalara kadar varmaktadır. 

"Ayrılın,çıkarın,yola koyun" şeklinde verilen mealleri ayet bütünlüğünde okuduğumuz zaman, ayetin devamındaki " Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın" cümlesini nasıl uygulama imkanı olabilir? çünkü kadının evden çıkarıldıktan sonra kocası ile birlikte bir çatı altında olamaması ona nasıl itaat etme imkanı sağlayabilir?. Saliha bir kadın kendisine vurulmaya kadar varacak bir nüşuz halinde olması ve neticede eşi tarafından dövülmesi kendisi için aşağılatıcı bir durumdur, bu duruma hiçbir kadın düşmek istemez. Ayetin başındaki ," Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler." cümlesi gereğince evin reisi olan erkek ev halkını idare etmekle yükümlü olduğu için kadın erkeğin bu vazifesine karşı itaat etmekle yükümlüdür. Günümüzün şartları gereği iş hayatı içinde olan kadında eşi kadar maddi bir kazanç elde ettiğinden dolayı "kadın erkek eşitliği" kavramı konuşulmaya başladığı için kur'an ayetlerinin bu hükmü pek hoşa gitmemektedir. Kur'ana teslim olan salih erkek , Allah cc bana böyle bir yetki vermiş diyerek bu yetkisini her zaman kullanmak durumunda oladığı gibi, saliha bir kadında kendisi için aşağılatıcı olan bu duruma düşmemek için erkeğe itaat etmek mecburiyetindedir.  

"Vadribuhünne" kelimesine "ayırmak" şeklinde anlam verenler,aynı surenin ,"Ayrılırlarsa, Allah her birini nimetinin genişliğiyle yoksulluktan kurtarır, Allah her şeyi kaplayandır. Hakim'dir." şeklindeki 130. ayetindeki "ayrılmak" şeklinde meal verilen kelimenin orjinal metni"yeteferreka" dır . Ayetin konusu dikkat edileceği üzere34. ayette olduğu gibi karı koca geçimsizliğinin çözümü üzerinedir. 34. ayetteki "vadribuhünne" ile 130. ayetteki "yeteferreka" kelimesine aynı anlamı vermek 34. ayeti ön kabullu olarak okumak sonucunda olsa gerekir.

Nisa s. 34. ayetindeki "vadribuhünne" kelimesi biz istesek te istemesek te , hoşumuza gitse de gitmese de "onlara vurun" anlamına gelmektedir. Müslümanlar olarak Allah'ın kitabına olan teslim olma mecburiyetimiz ayetleri kur'an dışı düşünceler doğrultusunda değil , kur'an doğrultusunda anlamamızı gerektirir. Başkalarının , sizin kitabınızda kadınları dövün emri benim hoşuma gitmedi" demesi bizim o ayeti onların isteği doğrultusunda yorumlamamızı kesinlikle gerektirmez. Kadınlara vurma emri , boşanma emri gibi gerektiği yerde kullanılması gereken bir emir olup ," günde 3 öğün kadının ağzını burnunu kırın" şeklinde anlaşılması gereken bir emir değildir.   


Sonuç olarak, Bakara s. 73. ayeti ve Nisa s. 34 . ayetlerinde görmüş olduğumuz üzere bir kelimeyi konulduğu yerden oynatarak kuran dışı düşünceler ışığında anlamaya çalışmak kur'anın kendi içindeki otokontrol mekanizması tarafından dışarı atılmaktadır. Teslim olmuşlardan olanların üzerine düşen nokta kur'an ayetlerini Allah cc nin bildirdiği şekilde kur'an bütünlüğünü gözeterek anlamaya çalışmaktır. Bazılarına şirin görünmek gibi bir kaygısı olmayan biz Müslümanların , al-i imran s. 139. daki " Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz en üstünsünüzdür." ayetini hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamaması gerekmektedir. 


                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

16 Şubat 2012 Perşembe

Davud a.s Kıssası

Davud as kur'anda kıssası anlatılan melik elçilerdendir. İsrailoğullarından olan davud as ın kıssası "talut" un ordusunda asker  iken "calut" u öldürmesi ile başlar.

-----2.251- Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a mülk ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır.

Bakara suresi 251. ayetinde Allah cc nin davud as a "mülk" vermesini kıssanın kur'an bütünlüğü ile olan  bağlantısını anlamak açısından biraz açmak gerekmektedir. Kıssalardan alınması gereken hisseler olduğu için davud as a verilen mülk ile kur'anda zikri geçen bazı kişilere verilen mülke karşı olan tavırları dünyadaki mülk sahipleri için bir örneklik teşkil etmektedir.   


"MÜLK" kelimesi , elmüfredatta, " Cumhur içinde emrederek buyurarak,ve nehyederek buyurarak tasarrufta bulunmak. Özellikle akıl sahiplerinin yönetilmesi ve idare edilmesiyle ilgili kullanılır. Bnndan dolayı "insanların meliki" denir ama "eşyanın meliki denmez" şeklinde açıklanmaktadır.  


Mülkü dilediğine verip dilediğinden alma kudretine  sahip olan (3.26) rabbimiz verdiği bu mülkü insanlara zulum etmek için kullanan firavun ve nemrudu bizlere örnek vererek mülk verilen bir kişinin bu mülke ne şekilde karşılık vermesi gerektiğini yusuf,süleyman ve davud as ların şahsında bizlere bildirmektedir.  


-----2.258 Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.

 -----43.051 Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»

 Kendilerine verilen bu mülkü  zulüm için kullanan firavun ve nemrut mülkün gerçek sahibi olan Allah cc tarafından helak edilerek cezalarını bulmuşlardır. Allah cc davud as kıssası üzerinden , bir kulun kendisine verilen mülkün şükrünü ne şekilde ifa etmesi gerektiğini kullarına bildirmektedir. 


-----4.163 Nuh'a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.

-----6.084 Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.

-----17.055 Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki nebileri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a Zebur vermişizdir.

Yukarda okuduğumuz ayet meallerinde davud as ın kur'anda zikri geçen diğer resullerin yolunun takipçilerinden olduğu, Allh cc nin nebilerin bazılarını bazılarına üstün kıldığını ve davuda zebur verildiğini görmekteyiz. 


----- 27.015 And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi «Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun» dediler.

-----34.010 Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. «Ey dağlar ve kuşlar! Onunla bana yönelin dedik. Ona demiri yumuşattık.
 ----34.011 Bol bol zırhlar yap ve biçimlemede ölçüyü gözet dedik. Siz de iyi işler yapın, çünkü ben her yapacağınızı gözetiyorum.

Yukarda mealini okuduğumuz ayetlerde birbirlerinden üstün kılınan bazı nebilerden davud ve as süleyman as a bu üstünlüğün verildiği ve davud as a verilen üstünlüğün, dağların ve kuşların hiçbir şekilde Allah cc nin onlara yüklediği görevlere itiraz ve isyan etmiyorlar ise davud as ın da aynı onlar gibi Allah cc ye yönelen biri olduğu ve demirin yumuşatılması ve zırh yapma sanatının öğretilmesidir.

21-78 - Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.
21-79 - Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları ona musahhar kıldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
21-80 - Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?


Enbiya suresindeki bu ayetlerde davud ve süleyman as ların bir konuda hüküm vermesi ve Allah cc nin onların verdiği hükme şahid olduğunu bildirdiğini görüyoruz. Burada verilmek istenen mesaj hüküm verme durumunda olan kişilerin verdiği hükümleri gözetleyen en üst merci hakimlerin hakimi Allah cc nin olduğunun unutulmaması , verilen her hükme Allahın şahid (gözetleyici) olduğunun bilinmesi ve ona göre hüküm verilmesi gereğidir." Davudla beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları ona musahhar kıldık" ayetinde geçen "tesbih etme" nin ne olduğunu anlamak için kur'andaki "tesbih" kavramını anlamak gerekmektedir.  
"Tesbih " kelimesinin kökü "se-be-ha" olup sözlükte, yüzmek,  uzaklaşmak, yıldızın hareket etmesi,atların hareketi,suyun yayılması gibi anlamlara gelmektedir.es-Sebhu’ suda ve havada hızlı yayılışı ifade eder. Mecazen yıldızların uzaydaki hareketleri için kullanılır: "ve kullün fi felekin yesbehûn" (Hepsi bir yörüngede akıp/yüzüp gitmektedir) (21/Enbiya, 33; 36/Yasin, 40). Atların hızlı koşması ‘sebh’ (sebhan) fiili ile ifade edilir. İşlerdeki süratli koşuşturma için de aynı kelime kullanılır: "Senin için gündüz uzunca bir koşuşturma vardır." (73/Müzzemmil, 7).Se-be-ha’ fiilinden türeyen tesbih, Allahu Teala’yı tenzih etmektir. Söz, fiil ve niyet olarak ibadetlerin geneli için kullanılır. (Rağıb). Kelimenin kök anlamı göz önüne alındığında, Allah’ı iman ve amelle tenzih edişte sürekliliği, sağa sola sapmamayı ve tezliği ifade ettiği düşünülebilir. Elmalılı Hamdi Yazır, ‘tesbih’i, "Allah Teala’yı Cenabı akdesine layık olmayan şaibelerden gerek itikaden, gerek kavlen ve gerek kalben tenzih etmek ve uzak tutmaktır" diye tanımlamaktadır.  


Bu kavram kur'anın pek çok ayetinde geçmektedir. 
----- 17.044 Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.
-----24.041 Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.
----59.024 O, vareden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah'tır. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir.
-----64.001 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir. 

Yukarda mealini verdiğimiz ayetlerde, yer ve gök arasındaki her şeyin Allah cc yi tesbih ettiğini görüyoruz, ancak insan tesbih etme emrine isyan etme itiyadında yaratılmış bir varlıktır. Kalem suresinde kıssaları anlatılan bahçe sahiplerinin bahçeleri helak olduktan sonra evsatlarının onlara dediği " ben size tesbih etmeniz gerekirdi demedimmi" sözünden dünyada kendisine mal ve mülk verilen çoğu insanın verilen bu mülke karşılık şükür yerine küfürle karşılık verdiğini görmekteyiz. Davud as ın şahsında, değil birkaç dönümlük bahçe sahibi olmak,emrine dağlar ve kuşlar müsahhar kılınarak büyük bir mülk verilen kişinin verilen bu mülke nasıl bir şükür ile karşılık verdiğini görmekteyiz. Davud ve süleyman as kendisinden sonra kimseye verilmeyen bir mülk  sahibi olarak ve bu mülk sahibi olmanın dağların, rüzgarın ve kuşaların ve cinlerin emirlerine müsahhar kılınması ve bu büyük servetin karşılığında onlar Allahı tesbih etmeyi hiçbir zaman unutmamışlardır.

Davud as kıssası sad suresi 17-26. ayetleri arasında mealen şöyle anlatılır. 

17- Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.
18- Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.
19- Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.
20- Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.
21- Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.
22- Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.
23- Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı.
24- Davud dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.
25- Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
26- Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

Sad suresinin ilk ayetlerine baktığımız zaman vahye karşı inkarcı bir tavır takınan müşriklerin sözlerini ve buna karşılık kendilerinden önce geçen müşriklerin akıbetlerini görmekteyiz. İlk inen, alak ,kalem gibi surelere baktığımız zaman inkarcıların inkar etme güçlerini maddi varlıklarından aldıklarını görmekteyiz ve edinmiş oldukLArı mal ve servetin kendilerini kurtaracağını sanmaktadırlar ve bu mal mülk ve serveti inkarları yolunda harcamaktadırlar. Davud as ın kıssası  muhammed sav e, mü'minlere ve vahiy karşıtlarına seslenmektedir. Mal ve servetlerini insanları Allah yolundan alıkoyma vesilesi yapan müşriklere karşılık onların hayallerinin bile ulaşamayacağı servete ve mülke sahip olan davud as örnek verilerek onun ,dağlarınve  kuşların itiraz etmeden tesbih ettiği gibi tesbih edenlerden olduğu vurgulanmaktadır. Burada dağların ve kuşların davudla beraber tesbih etmeleri hepsinin koro halinde bizdeki namaz sonrasi tesbihat yapmaları şeklinde anlaşılmamalıdır. Tesbih etmek demek Allahın yaratıklarına verdiği bir görevi eksiksiz olarak yapmalarıdır ,bu yaratıklarının içinde mükellef olan varlıklardan (insan ve cinler) tesbih etmeyi reddedenlerde vardır ,tesbih etmeyi reddetmeleri kalem suresindeki bahçe sahipleri kıssasında gördüğümüz gibi kendilerinin sahip oldukları mal ve servete güvenmeleridir.    


20. ayette "onun mülkünü güçlendirmiştik" denilerek dünyada kendisine mülk verilenlerin o mülke nasıl karşılk vermeleri gerektiği öğretilmektedir. Özellikle insanları yönetme şeklinde mülk sahibi olanların ve hüküm verme durumunda olan kişilerin bu hükmü adil bir şekilde nasıl verebilecekleri öğretilmektedir. 


Kendisine gelen iki kişinin, aralarında hak ile hüküm istemelerine karşılık davud as sadece mazlum olduğunu iddia eden tarafı dinleyip zalim olduğunu düşündüğü taraf aleyhine tek taraflı bir hüküm verir. Hak ile hüküm vermek durumunda olan bir hakim zalim olsun mazlum olsun her iki tarafıda dinlemeden karar veremez. kendisinin bir koyunu olduğunu iddia eden taraf belkide o koyunu 99 koyunu olduğunu iddia eden taraftan çaldı , onun 100 koyunu vardı birini çalarak 99 koyun oldu ve kendisinin hiç koyunu olmadığı halde çaldığı koyunu kendi koyunu olduğunu iddia ederek yalan söylemediğini kim bilebilir. Davud as bu olayın bir imtihan olduğunu ve yaptığı hatayı anlayarak tevbe ediyor ve karşılığında bağışlanıyor . Allah cc davud as a "insanlar arasında hak ile hükmet hevalara uyma seni Allhın yolundan saptırır" buyurarak hüküm verme makamında olanların ölçü almaları gereken noktayı bildirmektedir. Kıssada koyun olarak verilen dava malzemesi başka hakimin karşısına değişik bir konu olarak gelebilir burada önemli olan hak ile hükmetmektir.


Burada yeri gelmişken ihsan eliaçığın bu kıssa ile ilgili yazmış olduğu bir makaleye değinmek istiyıruz. "ölü kur'an anlatıcıları" olarak tabir ettiği kesimin rivayetlerini sıraladıktan sonra ( bu rivayetlere bizimde katılmadığımızı belirtelim) kıssa ile ilgili düşüncelerine geçer ve şöyle der.
"Oysa kıssa “bahçe sahiplerinin” bir benzeri… İki adam var. Birinin 99, diğerinin 1 koyunu var. 99 koyunu olan, elindeki yetmiyormuş gibi 1 koyunu olanın elindekine de göz dikiyor ve onu da alıyor. Ve Davud ‘bu zulümdür’ diy

Surenin bağlamından baktığımızda anlatılmak istenen gayet açık: 99 koyun sahibi Mekke’deki servet sahibi kişi oluyor (ör. Velid bin Muğire, Ebu Cehil, Ebu Leheb). 1 koyunu olan da mahrum ve yoksul kişi. Servet sahibi 99 koyunuyla yetinmeyip, 1 koyuna da el koyup alıyor. Davud ona zulmetmişsin diyor. Daha sonra da Davud’un pişmanlık duyduğu ve affedildiği söyleniyor. Bu durumda Davud’un pişmanlığı işin gereğini yapmayışı, yönettiği ülkede böyle zengin-yoksul uçurumunun nasıl olabildiğini düşünmesine ve görevinde ihmal gördüğüne işarettir.

Demek ki kıssa nüzül ortamı bağlamında, Mekke’nin servet ve iktidar sahiplerinin durumuna işarettir. Onların da böyle koyunları, develeri, bahçeleri vardı. Elinde bir koyunu, devesi, bahçesi, evi olanı da almak, doymak bilmeyen bir servet tekeliyle (kenz) hükmetmek istiyorlardı."

Kanaatimizce ihsan hoca davud as ın düştüğü aynı hataya düşmekte ve sırf 99 tane koyunu var diye davalı kişiyi mekkedeki servet sahipleri ile özdeşleştirmektedir. Kıssa üzerinden yaptığı zengin fakir arasındaki uçuruma katılmakla beraber helal yoldan edinilmiş ve hakkı ödenen servete kimsenin yan gözle bakamaya hakkı olmadığını düşünüyoruz. İhsan hoca davud as gibi hemen tek taraflı bir yoruma giderek 99 koyunu olduğu iddia edilen kişiyi suçlamakta, ama bir koyununda belki o kişiden çalınmış olabileceğini hesap etmemiş ve iki tarafı dinlemeden karar veren davud as ın durumuna düşmekten kurtulamamıştır. Ancak davud as ın yanlışını anlayıp tevbe etmesi gibi ihsan hocanında yanlışını anlayıp geri dönmüş olduğunu umud ediyoruz. Çünkü kıssada verilmek istenen mesaj hüküm verme makamında olan kişileredir ve tek taraflı karar vermenin yanlışlığını öğretmektedir.  

                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

19 Ocak 2012 Perşembe

Lut a.s Kıssası

Lut as kur'anda zikri geçen resullerdendir. Onun özelliklerinden birisi ibrahim as ile aynı kavimden olması ve ibrahim as a kavminden sadece kendisinin iman etmesidir. Lut as ın kıssası onun ibrahim as a iman etmesi ile başlar.
  
----021.071- Biz, onu (ibrahim' i) ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.
-----029.026- Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrahim): Doğrusu ben Rabbim'e(emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir, dedi.

İbrahim as ın kavminden sadece lut as ın iman etmesi, lut as a ilim ve hikmet verilerek risalet görevi ile şereflendirilmesini ve çirkin işler işleyen bir kavme gönderilmesini beraberinde getirir.

----- 021.074- Lut'a da hüküm ve ilim verdik; onu, çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.

Lut as ın kavmi ile olan mücadelesin kur'anda bizlere şöyle anlatılmaktadır.  


Lut as ın kıssasının araf suresi 80-84. ayetlerdeki meali şöyledir. 

80- Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz?
81- "Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz."
82- Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı.
83- Bunun üzerine Biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise (helake uğrayanlar arasında) geride kalanlardandı.
84- Ve onların üzerine bir (azap) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte.

Lut as ın kıssasının anlatıldığı hud,hicr ve zariyat surelerindeki bölümler ibrahim as a bilgin bir çocuk müjdesi ile gelen meleklerin ikinci iş olarak lut as ın kavmini helak ile görevlendirildiklerini görmekteyiz. Hud suresinde ilgili ayet mealleri şöyledir. 
 
77- Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi.
78- Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?"
79- Dediler ki: "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun."
80- Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim."
81- (Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?"
82- Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
83- Rabbinin Katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.

Lut as ın , kavmine kızlarını teklif etmesi haşa "alın onlara ne derseniz edin" anlamında değil ,"kızlarım " demesi kavminin kızları anlamında olup,"size haram kılınan bu fiili terkederek Allah cc nin sizin fıtratınıza koymuş olduğu karşı cinsle evlenme usulunu uygulayın" demesi anlamındadır.

Hicr suresi 61-77. ayetlerinin mealleri şöyledir.  

61- Böylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde,
62- (Lut) Dedi ki: "Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz."
63- "Hayır" dediler. "Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik."
64- "Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz."
65- "Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin."
66- Ve onlara şu emri verdik: "Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecektir."
67- Şehir halkı birbirlerine müjdeler vererek geldi.
68- (Lut onlara) "Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin" dedi.
69- "Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin."
70- Dediler ki: "Biz seni 'herkes(in işin)e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?"
71- Dedi ki: "Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım."
72- Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.
73- Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
74- Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
75- Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır.
76- O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.
77- Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.

Şuara suresi 160-175. ayetlerinin mealleri şöyledir.

60- Lut (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı.
161- Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
162- "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim."
163- "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin."
164- "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir."
165- "Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz?
166- "Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz."
167- Dediler ki: "Ey Lut, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın."
168- Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım."
169- "Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar."
170- Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
171- Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
172- Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
173- Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.
174- Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
175- Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.

Neml suresi 54-59. ayetlerinin mealleri şöyledir.

54- Lut da; hani kavmine demişti ki: "Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?"
55- "Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz."
56- Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı.
57- Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azap içinde kalanlar arasında) takdir ettik.
58- Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür.
59- Dedi ki: "Hamd Allah'ındır ve selam O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?"

Ankebut suresi 28-35. ayetlerinin meali şöyledir.


28- Lut da; hani kavmine demişti: "Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' yapıyorsunuz."
29- "Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve biraraya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?" Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: "Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah'ın azabını getir" demek oldu.
30- Dedi ki: "Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et."
31- Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular.”
32- Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu Biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."

33- Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: "Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır."
34- "Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azap indireceğiz."
35- Andolsun, Biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır.

 Saffat suresi 133-138. ayetlerinin meali şöyledir.



133- Gerçekten Lût da gönderilmiş (elçi)lerdendi.
134- Hani Biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
135- Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında.
136- Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
137- Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
138- Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?

 Kamer suresi 33-40. ayetlerinin meali şöyledir.  


33- Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
34- Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azaptan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;
35- Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte Biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.
36- Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
37- Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. "İşte azabımı ve uyarmamı tadın."
38- Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azap yakalayıp-bastırıverdi.
39- Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın.
40- Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

Zariyat suresinde,31-37. ayetler arasında ibrahim as ile ona gelen elçiler ile aralarında , lut as kavmi ile ilgili şu konuşmalar geçer.

31- (İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"
32- "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler.
33- "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
34- "(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin Katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."
35- Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.
36- Ne var ki, orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.
37- Ve orada, acı bir azaptan korkanlar için bir ayet bıraktık.

Zariyat . de anlatılan bölüm diğer surelerdeki bölümlerden ayrı olarak bu helak olayının ibrahim as a olup bitmiş bir şekilde anlatıldığını gösteriyor. Aynı helak edilme  olayı ibrahim'in misafirleri ile ilgili anlatımlarda(hicr ve hud s) olmadan önce anlatılmasına rağmen aynı misafirler zariyat suresinde bu olayın bittikten sonraki halini anlatmaktadır, bu şekil bir anlatımın sebebi nedir?   

Helak olayının  Allah cc nin kitabında karara bağlanmış bir olay olduğu artık bunun geri çevirlemeyeceği yani lut as ın kavminin iman edip helaktan kurtulması mümkün olduğu halde onların iman etmeyeceklerinin daha önceden bilindiğinin anlatımı olup, bu durum hud s. 76 da" Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!" şekilinde ifade edilmiştir.

Nuh as  kıssasında gördüğümüz gibi lut as ın karısı ona iman etmeyenler içinde idi ve helak olanlarla birlikte kalmayı hak etmişti, bu durum tahrim suresi 10. ayette şöyle anlatılır. 
" Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi."  


Lut as ın kavmi müşrik olmasının yanında ahlaki yöndende çökmüş bir kavim idi .  Allahın kendilerine gönderdiği resule iman etmeyerek helak olmayı hak etmişlerdir. Kur'anın değişik surelerinde anlatılan bu kıssanın ayetlerini bir araya toplayarak bir bütünlük içinde toplamaya gayret ettik.  Selam gönderilen resullerin üzerine olsun.   


                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR. 

9 Ocak 2012 Pazartesi

İbrahim a.s Kıssası (2)

İbrahim as ın kıssasının 2. bölümü ile ilgili ayetler onun ateşe atılmaktan kurtulup başka bir yere gitmesi ile başlar. Enbiya s. 71. ayeti ve ankebut suresi 26. ayetlerinde kavmi içinde sadece ona iman eden kişi olan lut as  ile birlikte hicret eden ve lut as a da risalet görevi verilen fakat gönderilen elçiye  iman etmeyen kavmini helak için gelen melekler lut as dan nce ibrahim as a uğrayarak ona ismail as ın doğumunu müjdelerler bu konu ile ilgili ayetler hud, hicr ve zariyat surelerinde anlatılır. 


Hud suresi 69-76. ayetlerinde bu konu şöyle anlatılır.  


69- Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
70- Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik."
71- Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.
72- "Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!.."
73- Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid'tir."
74- İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du).
75- Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
76- "Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmiştir."

Hicr suresi 51-60. ayetlerinde bu konu şöyle anlatılır. 


51- Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.
52- Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti.
53- Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz."
54- Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?"
55- Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma."
56- Dedi ki: "Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?"
57- Dedi ki: "Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ne?"
58- Dediler ki: "Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik."
59- "Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız."
60- "Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır."

Zariyat suresi 24-37. ayetlerinde bu konu şöyle anlatılır.   

24- Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
25- Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk."
26- Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
27- Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
28- (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
29- Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi.
30- Dediler ki: "Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."
31- (İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"
32- "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler.
33- "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
34- "(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin Katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."
35- Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.
36- Ne var ki, orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.
37- Ve orada, acı bir azaptan korkanlar için bir ayet bıraktık.

Saffatsuresi 83-99  arasında kavmi ile mücadelesinin anlatıldığı ayetlerden sonra 100- 113. ayetler arasında mekkedeki hayatından bir kesit sunulmakta bu kesitte bizlere teslimiyetin örneği açısından oğlu ismail ile birlikte imtihanı nasıl başarı ile geçtiği anlatılır. 


100- “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.”
101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
102- Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaAllah, beni sabredenlerden bulacaksın.”
103- Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
104- Biz ona: “Ey İbrahim” diye seslendik.
105- “Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”
106- Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
107- Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
108- Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
109- İbrahim’e selam olsun.
110- Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
111- Şüphesiz o, Bizim mü’min olan kullarımızdandır.
112- Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.
113- Ona ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.

Bakara suresi 124-134. ayetlerde ibrahim as kıssası şöyle anlatılır.

124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
125- Hani Evi (Ka'be’yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
126- Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah: “Sadece inananları değil) inkar edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti.
127- İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";
128- "Rabbimiz, ikimizi Sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."
129- "Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şüphesiz, Sen güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin."
130- Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir.
131- Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.
132- Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.)
133- Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin İlahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" demişlerdi.
134- Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.

Al-i imran suresi 95-96-97. ayetleri arasında "kabe" ile ilgili şu ayetleri görmekteyiz.

95- De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi."
96- Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Ka'be)dir.
97- Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.

 İbrahim suresi 35-41. ayetleri meali şöyledir. 

35- Hani İbrahim şöyle demişti: "Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut."
36- "Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim bana isyan ederse elbette Sen, bağışlayansın, esirgeyensin."
37- "Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalplerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler."
38- "Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."
39- "Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir."
40- "Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur."
41- "Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla"

Hacc suresi 26-30. ayet mealleri şöyledir.


26- Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
27- "İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler."
28- Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.
29- Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik'i tavaf etsinler.
30- İşte böyle; kim Allah'ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin Katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.

İbrahim as kavminden lut as ile birlikte ayrıldıktan sonra olan olaylar kur'anda yukarı meallerini verdiğimiz ayetlerde anlatılmaktadır. Onun babasına, nemruta ve kavmine söyledikleri sözler sonradan gelen mü'minler için birer örnek teşkil etmektedir. Tevhid akidesini gücü yettiğince kavmine haykıran ibrahim as bu mücadelesi karşısında kavmi tarafından ateşe atılmak sureti ile cezalandırılmak istenmiş , ancak müşriklerin bu oyunları rabbimiz tarafından bozulmuş ve ibrahim as için hazırlanan ateş kıyamette o kavmin ebedi karargahı olarak belirlenmiştir.Modernist düşünceler ışığında kur'ana bakan kafalar ateşin mecazmı hakikatmı olduğu konusu etrafında fikirler yürüterek ibrahim as ın ateş karşısındaki kararlılığını hiç düşünmeden "kıssa içinde dönüp dolaşmk" metodu ile  kıssayı modern bir masala çevirmişlerdir. Oğlu ismaili kurban etmekle imtihan edilmeside aynı şekilde bir insana oğlunu kes diye bir emir verilirmi verilmezmi diye tartışma konusu haline getirilmiş ibrahim ve oğlu ismail as ın Allah cc ye olan teslimiyetinin örneği göz ardı edilmeye çalışılmıştır. Maalesef ibrahim as ın dini üzere olduklarını iddia edip "hanif" ismini kanedilerine layık gören bir kısım insan ise ibrahim as ın kırdığı putların güncel versiyonlarının önünde bel büküp secde etmeyi haniflik sanır olmuşlardır. Oğlu ismail ile birlikte inşa ettikleri "kabe" bir tevhid merkezi olmasına rağmen yine mü'min olma iddiasında olan kişilerin tevhidlerinin bir göstergesi olan "namaz" ibadetinde yönelinmeye layık tek yer olan kabe yine tevhid ve haniflik adına kıble olmaktan çıkarılmak istenir bir duruma düşürülmüştür, halbuki mümtehine suresi 4. ayeti hepimizin iman ettiğini iddia etiği kur'andadır. 


 İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» -Yalnız, İbrahim'in, babasına: «And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez» sözü bu örneğin dışındadır- «Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır.»

  003.068- Doğrusu İbrahim'e en yakın olanlar, ona uyanlar, bu Peygamber ve inananlardır. Allah inananların dostudur.
042.013- Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.

Selam ibrahim ismail ve ishak as ların ve  diğer resullerin ve tüm mü'minlerin üzerine olsun

                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

7 Ocak 2012 Cumartesi

İbrahim a.s Kıssası (1)

İbrahim as kıssası kur'anda musa as dan sonra en fazla yer tutan kıssalardandır. Onun hayatını 2 kısma ayırıp 1. bölümde kavmi ile olan mücadelesini , 2. bölümde mekkedeki hayatını  ayetler ışığında görmeye çalışacağız.İbrahim as ın kısası musa as gibi doğumundan itibaren anlatılmaz, kıssada ona risalet görevi verildikten sonraki olanları  görmekteyiz .


Enam suresi 74-83. ayetlerinde geçen kıssanın mealleri şöyledir.   


74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."
75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
76- Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti.
77- Ardından Ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum."
78- Sonra Güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim Rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."
79- "Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."
80- Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
81- "Hem siz, O’nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz."
82- İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
83- Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.

Bu ayetlerde ibrahim as ın nasıl olurda yıldız ay ve güneşin rabbi olabileceği yolundaki sözleri tartışılmış, ibrahim as ın Allah cc den başka ilah ve rab edinmeyeceğine göre yalan söyleyip söylemediği üzerinde tefsirlerimizde tartışılmıştır, elbetteki ibrahim as Allah cc den başka rab ve ilan olabileceğini hiçbir zaman aklına dahi getirmemiştir ancak 83. ayetten anlaşılabileceği üzere Allah cc nin ibrahim as a kavmini düşünmeye sevketmesi amaçlı vermiş olduğu bir hücceti olduğu ve bu sözleri rabbinden aldığı emir ile söylediği anlaşılır.  


Meryem suresi 41-50. ayetle meryem suresindeki bölümünder arasında ibrahim as ın kıssası şöyle anlatılır.  

41- Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi.
42- Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun?
43- "Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım."
44- "Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır."
45- "Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun."
46- (Babası) Demişti ki: "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git."
47- (İbrahim:) "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır" dedi.
48- "Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım."
49- Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık.
50- Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik.

Kıssanın meryem suresindeki bölümünde ibrahim as ın babasına , tapmış olduğu putların ona bir yararı olmadığı  ve  babasının onun bu tebliğine yüz çevirmesine rağmen ona yumuşak davranması babası için bağışlanma dileyeceğini görmekteyiz, tevbe suresi 114. ayetinde babası için bağışlanma istemesi ile ilgili olarak şu ayetleri görmekteyiz. 
----- İbrahim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi. 
Kıssanın bu suredeki bölümünde ibrahim as ın ateşe atılması ilgili bölümü hiç anlatılmadan ateşten kurtulduktan sonraki durumu anlatılıyor.   


Enbiya suresi 51-73. ayetlerinde ibrahim as ın kıssası şöyle anlatılır.  



51- Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
52- Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
53- "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
54- Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."
55- 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?"
56- "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim."
57- "Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."
58- Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
59- "Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler.
60- "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
61- Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar."
62- Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
63- "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
64- Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.
65- Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
66- Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
67- "Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"
68- Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
69- Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."
70- Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
71- Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
72- Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık.
73- Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi.

Enbiya suresindeki bu bölümde kavminin Allah cc den başka tapmış olduğu putlarıda alemlerin rabbi olan Allah cc nin yaratmış olduğuna şahidlik ettiğini görüyoruz. Enam  suresindede gördüğümüz üzere kavminin akletmesini sağlamak amacı ile kavminin putlarının bir tanesi haricinde hepsini kırar. 63. ayettte gördüğümüz üzere ibrahim as ın onların konuşamayacağını söylemesi üzerine 64. ayette müşriklerin bunların konuşmadığını ve zalimler olduklarını beyan etmelerine rağmen yine eski inançlarına döndüğünü görüyoruz. Aynı durumu musa as ile firavun arasında geçen mmücadeledede görmekteyiz neml 14. ayetinde  " Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!" şeklinde gördüğümüz üzere müşriklerin putlara tapmalarının  vicdanlarında bir burukluk olmasına rağmen haksızlık ve büyüklenme sebebi ile onlara tapmaya devam ettikleri bildiriliyor. İbrahim as ı yakmaya karar veren müşrik kavmin bu oyunu Allah cc tarafından bozulup ibrahim as a iman eden lut as ile birlikte bereketli topraklara ulaştırıldığı bildiriliyor. İbrahim as ın kıssasında diğer resullerin kıssalarında gördüğümüz şekli ile müşrik kavmin helaki anlatılmaz, ancak ibrahim as ın da kavminin helak edildiğini şu ayetlerde görmekteyiz. 
------ 009.070 Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.
-----022.042-4 Seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, onlardan önce Nuh milleti, Ad, Semud, İbrahim milleti, Lut milleti ve Medyen halkı da peygamberlerini yalancı saymış ve Musa da yalanlanmıştı. Ama Ben, kafirlere önce mehil verdim, sonra da onları yakalayıverdim; Beni tanımamak nasılmış görsünler.

Şuara suresi 69-89. ayetlerde ibrahim as kıssası şöyle anlatılır.

69- Onlara İbrahim'in haberini de aktar-oku:
70- Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti.
71- Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz."
72- Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"
73- "Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?"
74- "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk."
75- (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?"
76- "Hem siz, hem de eski atalarınız?"
77- "İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç"
78- "Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;"
79- "Bana yediren ve içiren O'dur;"
80- "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;"
81- "Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur,"
82- "Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;"
83- "Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;"
84- "Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver."
85- "Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,"
86- "Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardandır."
87- "Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,"
88- 'Malın da, çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde."
89- "Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka."

Kıssanın bu bölümünde klasik müşrik tavrı olarak " atalar dini" ortaya çıkar ve atalarını buldukları yol üzerinde devam ettiklerini iddia eden müşrik kavmin sahte rablerinin onlara hiç bir yarar sağlamadığı ancak tek rab ve ilah olan Allah cc nin vasıflarını kavmine hatırlatarak onların iman etmelerini tebliğ eder.   


Ankebut suresi 16-26. ayetlerinde ibrahim as ın kıssası şöyle anlatılır.  

16- İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
17- "Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz."
18- "Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) yalanlamışlardır. Elçiye düşen ise, yalnızca açık bir tebliğdir."
19- Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah'a göre kolaydır.
20- De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.
21- Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip-götürüleceksiniz.
22- Siz yerde ve gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur.
23- Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkar edenler'; işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azap onlarındır.
24- Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün ya da yakın" demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır.
25- (İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur."
26- Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi ki: "Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
27- Biz ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsanı) kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır.

Saffat suresi 83-99. ayetleri arasında ibrahim as ın müşrik kavmi iile olan mücadelesi şöyle anlatılır bu surede mekkedeki hayatıda anlatılmaktadır o kısmı 2. bölüme ayırmak istiyoruz. 


83- Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır.
84- Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti.
85- Hani babasına ve kavmine demişti ki: “Sizler neye tapıyorsunuz?”
86- “Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah’tan başka ilahlar istiyorsunuz?”
87- “Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?”
88- Sonra yıldızlara bir göz attı.
89- “Ben, doğrusu hastayım” dedi.
90- Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.
91- Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: “Yemek yemiyor musunuz?” dedi.
92- “Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?”
93- Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.
94- Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler.
95- Dedi ki: “Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”
96- “Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.”
97- Dediler ki: “Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.”
98- Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa Biz, onları alçaltılmışlar kıldık.
99- (İbrahim) Dedi ki: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir.”

 Surenin 84. ayetinde geçen " arınmış  bir kalp ile gelmişti" cümlesini bakara suresi 260. ayetinde şu şekilde görmekteyiz
-----İbrahim: «Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster» dediğinde, «İnanmıyor musun?» deyince de, «Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın» demişti. «Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın güçlü ve Hakim olduğunu bil» demişti. 

Bakara suresinin 258. ayetinde ibrahim as kavminin müşrik kralına şu şekilde  tevhidi haykırır.


----- Allah kendisine mülk verdi diye İbrahim ile Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrahim: «Rabbim, dirilten ve öldürendir» demişti. «Ben de diriltir ve öldürürüm» dedi; İbrahim, «Şüphesiz Allah güneşi doğudan getiriyor, sen de batıdan getirsene» dedi. İnkar eden şaşırıp kaldı. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.  


Zuhruf suresi 26-30. ayetlerinde ibrahim as ın kıssası şu şekilde anlatılır.   


26- Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım."
27- "(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir."
28- Ve bunu (bu tevhid inancını) belki (insanlar Allah'a) dönerler diye ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı.
29- Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım.
30- Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kafir olanlarız."

Yukarda verdiğimiz ayet mealleri ibrahim as ın kur'anda anlatılan kıssasının kavmi ile olan mücadelesi kısmı ile ilgili ayetlerdir amacımız ibrahim asın kıssası ile ilgili ayetleri bir arada toplamak amaçlı olduğu için ayetler üzerinde herhangi bir yorumda bulunmadan mealleri ile yetindik ibrahim as ı atıldığı ateş mecazmıydı veya hakikimi idi gibi yapılan tartışmalara girmedik bundan sonraki bölümde ibrahim as ın mekkedeki hayatının anlatıldığı ayetleri göreceğiz. 


                EN DOĞRUSUNU ALLAH  CC  BİLİR. 

3 Ocak 2012 Salı

Resullerin Örnekliği Hangi Zamanla Sınırlıdır ?

Ahzab suresi 21. ayetinde Rabbimiz mealen " Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir." buyurmuştur. Değişen kur'an algıları ve gelenekteki yanlış resul anlayışları neticesinde sorgulanmaya başlayan konulardan biriside resul sav in günümüzde nasıl anlaşılması  gerekliğidir. "Kur'an merkezli söylem" anlayışı doğrultusunda dile getirilen anlayışlardan birisi olarak ,resul sav in öldüğü ve onun vazifesinin yaşadığı hayat içinde bittiği ve bize bugün için onun herhangi bir değer ifade etmeyeceği gibi sözler ortaya atıldığını görmekteyiz. "Kur'an merkezli İslam" söylemine yakışan bir resul anlayışı nasıl olmalıdır? diye sorulduğu zaman acaba nasıl bir cevabımız olmalıdır ki bu söyleme ters bir düşünce olmasın.   


Geleneksel resul anlayışına hakim olan düşünce kur'an merkezli bir düşünce olmadığı bir gerçektir, bu düşüncenin yanlış resul anlayışı üzerinde durarak yazının hacmini büyültmek amacında olmadığımız için bu düşünceye tepki olarak geliştirilmeye çalışılan resul anlayışı üzerinde durmaya çalışacağız. 

En büyük sıkıntı resul adına bize gelen rivayetlere bakış açısından kaynaklanmaktadır, onun sözlerini vahiy olarak gören anlayışa tepki olarak kur'andaki " Elhadis" kelimesinden yola çıkılarak, " bakın kur'anda bundan sonra hangi hadise inanacaksınız diye ayet var ve kur'andan başka hiçbir söze inanmamamız söyleniyor" şeklinde iddialar ortaya atılarak hadislerin tümünün ret edilmesi gibi bir düşüncenin kur'ana onaylatılması gibi bir düşünce ortaya atılmaktadır. 23 yıllık risaleti boyunca kur'an harici sözler söylemesi gayet normal ve kendisine inen kur'an hakkında sahabesine bazı bilgiler vermesi gayet normal hatta mecburi olan bir resulün bu sözlerinin bize kadar geliş yolunda bazı sıkıntılar olması o sözlerin hepsinin uydurma olduğu anlamına gelmez. Resul sav adına gelen bir haberin doğru olup olmadığı kur'an ölçüsüne vurularak anlaşılabilir.  

Resul sav in bizlerin örnek alması gereken ibadetlerden bir tanesi namaz ibadetidir. "Kur'an merkezli İslam" söylemi altında üretilen düşüncelerden bir kısmı namaz ibadetinin adı üzerinde olup bu kelimenin farsçadan alındığı kur'anda geçen "salat" kelimesinin bu ibadeti kapsamasının mümkün olamayacağı üzerinedir. Diğer bir kısım "kur'an merkezli İslam" söylemine göre namaz ibadeti ret edilmemekte ancak sanki bu ibadetin rükünlerini herkes kendi anlayışına uygun bir şekilde ifa edebilirmiş gibi bir hava içine girilmektedir. Eline kur'an alan herkes namaz ibadetinin nasıl uygulanacağını kendi kafasına göre yapmaya kalktığı zaman ortaya çıkacak olan keşmekeşi düşünmek bile istemiyoruz, bu keşmekeşe meydan vermemek için nasıl bir yol takip edilmelidir? 


"Sünnet" kelimesi ile resul sav in din uygulaması adına yaptığı ve Müslüman olmak iddiasında olanları bağlayan eylemleri anlaşılır. "Sünnet" şeklinde gelen uygulamalar nesilden nesile geçip bize ulaşması yönünden "hadis" dediğimiz sözlü haberlere göre güvenilirlik açısından daha sağlamdır. "Sünnet" uygulaması içine Müslümanın günlük hayatında önemli bir yer tutan "namaz" ibadetinin uygulaması olan şekil ve vakitleri girmektedir.  


 Asırlardır gelen uygulama olarak namaz ibadeti önce abdest alınarak sonra kıbleye yönelerek belirli vakitler içinde yapılan bir eylemdir. Birisi kalkıp  ,"ben abdest almadan istediğim yere dönerek ve istediğim zaman içinde bu ibadeti icra ederim" demeye hakkı yoktur. İlmihal kitaplarındaki bilgi kirliliğini bahane ederek doğruları da atarak kendi bildiği doğrultuda ibadet yöntemi belirlemek kimsenin haddi değildir "ben yaptım oldu" mantığı içinde yapılan hareketler Müslüman olma iddiasında olan birisinin yapacağı işler değildir.   


Namaz esnasında kıbleye yönelme konusunda şimdiye kadar tartışma konusu dahi olmamış düşünceler maalesef ortaya atılarak suni gündemler oluşturularak "namazda kıbleye yönelmek şart değildir" şeklinde sözler işitilmeye başlanmıştır. Resul sav den bu yana gelen uygulamada namazda kıble meselesi hiç bir zaman konu dahi edilmemesine rağmen marjinal düşünce sahipleri tarafından üretilen düşüncenin asıl kaynağı , kur'an sanki kendisine indirilmiş ve uygulaması kendisine bırakılmış edalarında hüküm vermeleri ve bu hükmün kur'ana onaylatılma çabalarıdır. Kur'an kendisine indirilmiş olan Muhammed sav kıldığı namazda, " herkes canı istediği yöne doğru yönelsin "şeklinde bir emir veya uygulama yoktur. Birisi kalkıp," onun böyle yapması beni bağlamaz" şeklinde bir düşünce içinde olması mümkün değildir.  


Bu tür marjinal düşüncelerin arkasında iyi niyet aramak pek mümkün görünmemekle birlikte bazı saf Müslümanların bu tür düşüncelere prim vermeye yatkın bir düşünce olmaları bizleri üzüntüye sokmaktadır. Çünkü Allah cc bizlere namaz kılmayı emretmesinin arkasındaki sebebleri ve kılınan namazın Müslüman için ne ifade ettiği meselesi üzerinde düşünmesi gerekn Müslümanları böyle suni gündemler ortaya atarak kafasını karıştırmak samimiyet eseri değildir.  


"Namaz"  Müslümanların birlik ve beraberliklerinin bir göstergesi olan ibadetlerden birisidir . "Kabe" ise Allah cc ye ibadet için yapılan ilk evdir bu yapının özelliğinden gelen bir durum olması itibari ile Müslümanların birlik ve beraberliklerini emreden Allah cc nin dağılma ve fitne unsuru olabilecek bir durum olan" namazda istediğiniz yöne dönün" şeklinde bir emir vermesi veya kişilerin " ben İstediğim yere dönerim" demesi kadar uygunsuz bir durum olamaz. "Namaz" Allah cc ye karşı yapılan bir Tevhid eylemi olduğuna göre yönelinen yerinde tek bir yer olması ve orasının da Tevhid merkezi olan "Kabe" olması kadar normal hatta gerekli bir yer olabilir mi? 


Resullerin örnekliği meselesi onların yaşadıkları zaman sınırları dahilinde değildir. Muhammed sav in de örnekliği kendisinin ölmüş olmasına rağmen kur'anın hükümlerinin geçerli olduğu kıyamete kadar devam edecektir ve bu örnekliğinin en önemli kısmı ritüel ibadetlerden olan namazın rekatleri , vakti, şeklidir resule rağmen kimse kendi içtihadı olarak bu ibadete ayrı bir uygulama tarzı getiremez getirebilirİm derse bektaşinin  "ben yaptım oldu" demesi gibi bir duruma düşmekten kurtulamaz.  


Kur'anın tamamına iman etmek durumunda olan bir müslüman için resullerin örnekliği konusu tali derecede bir konu değil en önemli konudur. Gelenekteki yanlış resul anlayışının etkisinde kalarak Muhammed sav e karşı sanki bir şüphe ve yan bakış içine girer duruma düştülerini gözlemekteyiz. "kur'an merkezli İslam" söyleminin gereklerindenmiş gibi "Muhammed peygamber "gibi sözlerle onu aşırı yüceltenlere tepki mahiyetinde sözlere şahit olmaktayız. Allahın ve meleklerin resullere olan salat ve selamını bizlerin onlardan esirgememiz kadar yanlış bir düşünce olamaz. "Sallallahu aleyhi ve sellem" (Allah ın salat ve selamı üzerine olsun) sözü bütün resullerin adı anılırken söylenebilir bir söz  iken sadece Muhammed sav için söylenmesi resullerin arasını ayırmak gibi bir duruma düşme korkusu içine giren Müslümanların söylemekten sakındığı bir söz haline gelmiştir , sadece Muhammed ismi değil İsa, Musa, İbrahim isimleri anılırken dahi S.A.V sözlerini onlar içinde kullanmaktan çekinmemeliyiz. 

-----002.214 Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.

-----003.146 Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever.


-----009.088 Ama Peygamber ve onunla beraber bulunan müminler, mallariyla ve canlariyla savaştılar. İşte iyilikler onlaradır, saadete erişenler de onlardır. 



-----033.021 Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir.  


-----048.029 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.


-----060.004 İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah'a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» -Yalnız, İbrahim'in, babasına: «And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah'tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez» sözü bu örneğin dışındadır- «Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır.» 

----060.006 And olsun ki, sizlerden, Allah'ı ve ahiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır. 


-----066.008 Ey inananlar! Yürekten tevbe ederek Allah'a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün, sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koysun. Allah'ın Peygamberini ve onunla beraber olan müminleri utandırmayacağı o gün, ışıkları önlerinde ve defterleri sağlarından verilmiş olarak yürürler ve: «Rabbimiz! Işığımızı tamamla, bizi bağışla, doğrusu Sen herşeye Kadir'sin» derler.  



Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerin ışığında düşünecek olursak resullere uymak ve o uymanın sonucu olan akıbet anlatılmaktadır. Kur'an kıssalarında çokça gördüğümüz "resullerle beraber olanların kurtarılması" bizlere yine resullere uymanın gerekliliğini vurgulayan ayetlerdir. "Resule uymak onun getirdiği vahye uymaktır" sözü yanlış bir söz olmamakla birlikte eksik bir sözdür , Muhammed sav in kendisine inen kitabı uygularken yaptığı ve bize kadar sünnet şeklinde gelen uygulaması her Müslüman değerli bir kaynak mesabesindedir. Mü'minlerin her alanda birlik ve beraberliğini emreden kur'an ve bu birlik beraberliği sağlamada en önemli etken olan resule uymak ayrılıkların en aza indirilmesini sağlayacaktır. Burada hemen "mezhepler ne olacak?" sorusu gündeme gelecektir, maalesef mezhep taassubu günümüz Müslümanlarının en önemli ayrılıklarının bir sonucudur. Mezheplerdeki kur'ana rağmen oluşturulmuş bir sürü düşünce masaya yatırılarak gereksiz olan hükümlerin din olarak sunulmasına son verilerek resul devrinin saf İslam anlayışına geri dönülmelidir. 


                   EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.