25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ey o insanlar, siz Efendinize karşı korunun. O'ki, sizi bir tek benlikten* takdir etmiş ve ondan da onun eşini takdir etmiş ve  ikisinden birçok adamlar ve kadınlar yaymıştır. Ve siz Allah'a karşı korunun ki siz O'nunla birbirinizden sorguda bulunuyorsunuz ve o sarmayan yer (bağlarını koparmak)tan da (korunun). Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde bir gözeticidir.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve o yetimlere mallarını verin. O temizi, o murdara sakın değişmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) sakın yemeyin. Şüphesiz ki o, bir büyük günahtır.

3- Ve eğer siz o yetimler hakkında hakkaniyeti sağlayamamanızdan kaygılanırsanız, sizin için temiz (evlenme yasağı olmayan) o kadınlardan ikişer ve üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Yok eğer siz eşitliği sağlayamamanızdan kaygılanırsanız, siz bir tek (eşle) veya sağ ellerinizin sahip olduğuyla (yetinin). Bu, sizin doğruluktan ayrılmamanıza daha yakındır.

4- Ve o kadınlara (nikâh) bağışlarını bir bağış olarak verin. Yok eğer onlar benliğinden olarak ondan sizin için bir şey temiz sayarlarsa da, artık onu bir afiyetle huzurla yiyebilirsiniz.

5- Ve Allah'ın size bir ayakta kalma vesilesi yaptığı (yetimlere ait olan) mallarınızı, sakın (o malı idare edemeyecek) o ahmaklara vermeyin. Ve siz onlarla onlara rızık verin ve onları giydirin ve onlara bir benimsenen söz söyleyin.

6- Ve siz o yetimleri o evliliğin çağına ulaştıkları zamana kadar yoklayın. Eğer ki siz onlardan bir olgunluk hissederseniz, artık mallarını hemen onlara savın. Ve onları büyüyecekler (de elimizden gidecek) diye bir savurganlıkla ve bir çabuklukla sakın yemeyin. Ve kim ihtiyaçsız halde ise, iffetli olsun. Ve kim de bir muhtaç ise, o da benimsenene uygun olarak yesin. Mallarını onlara savdığınız zaman da, onlara karşı tanık bulundurun. Ve bir hesap görücü olarak Allah yeter.

7- Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o adamlar için bir hisse vardır. Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o şeyden bir az veya ondan birçok olsa da o kadınlar için de bir hisse vardır. Bir belirlenmiş hisse olarak (bu böyledir).

8- Ve o pay dağıtımında, (miras düşmeyen) o en yakınlığın sahibleri ve o yetimler ve o durgunlar hazır bulunduğu zaman, siz onlara da ondan rızık verin ve onlara bir benimsenen söz söyleyin.

9- Ve endişelensin o kimseler ki eğer artlarından bir zayıf soy bırakacak olsalardı onlara karşı kaygılanırlardı. Artık Allah'a karşı korunsunlar ve (haksızlığa) bir set çeken söz söylesinler.

10- Şüphesiz ki o kimseler , o yetimlerin mallarını bir haksızlıkla yemektedirler, onlar karınlarında ancak ve ancak ateş yiyorlar. Ve onlar yakında bir alevli ateşe yaslanacaklar.

11- Allah, size çocuklarınız hakkında o erkeğe o iki dişi hissesi tembih ediyor. Eğer ki kadınlar ikinin üstünde olurlarsa, onlara bıraktığı şeyin üçte ikisi vardır. Ve eğer kadın bir tek olursa, ona yarısı vardır. Eğer ki onun çocuğu olursa, babası annesi için o ikisinden her tekine bıraktığı şeyden altıda bir vardır. Eğer ki onun çocuğu olmadıysa ve ona babası annesi mirasçı oluyorsa, annesine üçte bir vardır. Eğer ki onun kardeşleri varsa, annesine altıda bir vardır. (Bu paylaşım ölmeden önce) tembih ettiği bir tembihten ve (ödenecek) borçtan sonradır. Kendi babalarınızın ve oğullarınızın hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir belirlemedir. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

12- Ve eşlerinizin eğer çocuğu olmadıysa, bıraktığı şeyin yarısı sizindir. Eğer ki onların çocuğu olduysa tembih ettiği bir tembihten ve (ödenecek) borcun arkasından bıraktığı şeyden dörtte bir sizindir. Eğer ki sizin çocuğunuz olmadıysa, bıraktığınız şeyden dörtte bir onlarındır. Eğer ki sizin çocuğunuz olduysa bıraktığınız şeyden sekizde bir, sizin tembih ettiğiniz bir tembihten ve bir borçtan sonra onlarındır. Eğer adam veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde mirasçı olunuyor, onun da bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her tekine altıda bir vardır. Eğer ki (kardeşler) bundan daha çok iseler, tembih edilen bir tembihten ve borçtan sonra zarar verilmeksizin üçte birine onlar ortaktırlar. (Bunlar) Allah'tan bir tembihtir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.
   
13- Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, onu onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdirir. Ve bu, o büyük başarıdır.

14- Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkar ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu onda sürekli olarak kalıcı olacağı bir ateşe girdirir. Ve bir alçaltıcı azap onun içindir.

15- Ve kadınlarınızdan o hayasızlık (suçlaması) ile gelenlere karşı, sizden dört tanık isteyin. Eğer ki onlar tanıklık ederlerse, artık onları o ölüm onların ömürlerini tamamlayıncaya veya  Allah onlara bir yol açıncaya kadar, o evlerde sıkıca tutun.

16- Ve sizden onunla (o hayasızlık suçlamasıyla) gelen iki erkeğin ikisini de, (sert önlemlerle) rahatsızlık verin. Yok eğer ikisi itaate dönerler ve (durumlarını) düzeltirlerse, artık siz o ikisin(e karşı önlem)den kayıtsız kalın. Şüphesiz ki Allah, lütufla bir çokça dönücüdür, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

17- (Kabulü) Allah'ın üzerine olan o itaate dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, bir düşüncesizlikle o kötülüğü işlerler, sonra yakın zamanda (ölüm anından önce) itaate dönerler. İşte onlar, Allah'ın kendilerine lütufla dönecekleridir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

18- Ve (kabul olan) o itaate dönüş, o kötülükleri işleyerek, nihayet o ölüm onlardan birisine hazır olduğu zaman: "Şüphesiz ki ben, şimdi itaate döndüm" demiş olan için ve azılı gerçeği örtmekte olan olarak ölen kimseler için değildir. İşte onlar var ya, biz onlar için bir acı azap hazırladık.

19- Ey inanmış olan kimseler, o kadınlara zorlayarak mirasçı olmanız size serbest olmaz. Ve siz onlara verdiğiniz şeyin bir kısmını götürmeniz için, onlar bir açıklanan hayasızlık (suçu) getirmedikçe sakın onlara sertlik göstermeyin. Ve siz onlarla o benimsenene uygun olarak geçinin. Yok eğer siz onlardan hoşlanmıyorsanız, sizin hoşlanmadığınız bir şeyin kendisinde Allah birçok hayır meydana getirebilir.

20- Ve eğer siz bir eşin yerini (başka) bir eşle değiştirmek isterseniz ve onlardan birine bir kantar (altın) vermiş olsanız bile, artık ondan sakın hiçbir şey almayın. Onu bir dehşetli yalan ve bir apaçık günah (yüklenerek) alır mısınız?

21- Ve siz onu nasıl alırsınız? Ve oysa sizin bir kısmınız bir kısmı ile içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) bir yeminle bağlanmış sağlam söz almışlardı.

22- Ve siz o kadınlardan kendi babalarınızın evlendikleriyle sakın evlenmeyin. Geçmişte olan şey hariç. Şüphesiz ki o bir hayasızlık ve bir öfke duyulan ve bir kötü yoldu.

23- Size analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve o erkek  kardeşin kızları ve o kız kardeşin kızları ve sizi emzirmiş (süt) anneleriniz ve o (aynı süt anneden) emiştiğiniz kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile (zifafa) girdiğiniz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile evlenmek) yasaklandı. Eğer ki onlarla dahil olmadıysanız (zifafa girmediyseniz), artık sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Ve kendi sırtınızdan olan oğullarınızın helalleri (eşleri) ve o iki kız kardeşin arasını (evlilikle) toplamanız da (size yasaklandı). Geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

24- Ve o kadınlardan sağ ellerinizle sahip olduğunuz (savaş esiri olanlar) hariç, o (evlenerek) korunmuş olanlar ile de (evlenmeniz yasaklandı). (Bunlar) Allah'ın size yazgısıdır. Ve sizin için bunların ötesindekilerin, korunarak zinadan kaçınmışlar olarak mallarınız ile (mehirlerini vererek) peşine düşmeniz size serbestleştirilmiştir. Onlardan hangisiyle yararlandıysanız, belirlenen iş karşılıklarını onlara verin. O belirlenmeden sonra kendisiyle karşılıklı hoşnutluk olduğunuz (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi gibi) şeyde, sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

25- Ve sizden kim o korunan (hür) inanan kadınlarla evlenmeye uzunluk (maddi) bakımından güç yetiremezse, sağ ellerinizle sahip olduğunuz o inanan genç kızlarınızdan (alsın). Ve Allah sizin inancınızı en iyi bilendir. Sizin bir kısmınız bir kısımdansınız. Öyleyse onlarla korunarak zinadan kaçınmış ve gizli dostlar bellememiş olmaları şartıyla, sahiplerinin onayıyla iş karşılıklarını o benimsenene uygun olarak vererek evlenin. Artık (evlenerek) korundukları zaman eğer ki bir hayasızlık (suçu) getirirlerse, onlara o korunmuş (evli) inanan kadınların üzerindeki (100 celde) o azaptan yarısı vardır. Bu (ruhsat), sizden (günaha düşmekten dolayı) o şiddetli sıkıntıdan endişelenen kimse içindir. Ve direnip gayret etmeniz, sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

26- Allah, size açıklamayı ve sizden önceki kimselerin yasalarına iletmeyi ve size lütufla dönmeyi istiyor. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

27- Ve Allah, size lütufla dönmeyi istiyor. Ve o güçlü arzularını izleyen kimseler ise, sizin bir büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükü) hafifletmeyi istiyor. Ve o insan zayıf olarak takdir edilmiştir. 

29- Ey inanmış olan kimseler, mallarınızı sizden karşılıklı hoşnutluktan (yapılan) bir ticaret olması dışında aranızda o geçersizlikle sakın yemeyin. Ve benliklerinizi de (meşru gerekçesiz) sakın öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı sarmalayıcılığı süreklidir.

30- Ve kim bir düşmanlıkla ve bir haksızlıkla bunu yaparsa, artık biz onu ileride bir ateşe yaslandıracağız. Ve bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Eğer siz kendisinden vazgeçirilmekte olduğunuz büyük günahlardan uzaklaşırsanız, biz de sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bir değerli girilecek yere girdiririz.

32- Ve siz sakın Allah'ın onunla bir kısmınızı bir kısmın üzerine üstünleştirdiği şeylerin dileğinde bulunmayın. O adamlar için kazandıkları şeyden bir hisse ve o kadınlar için de kazandıkları şeyden de bir hisse vardır. Ve siz Allah'ın kendisinin lütfundan sorun. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi bir en iyi bilicidir.

33- Ve biz her biri için o anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, yakınlar yaptık. (Mirasçı olmadığı halde) yeminlerinizin bağladığı (mirastan hisse sözü verilen) kimselere de, hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır.

34- O adamlar (kocalar), Allah'ın (insanların) bir kısmını bir kısmın üzerine üstünleştirmesi nedeniyle ve (ailesi için) mallarından harcamaları nedeniyle, o kadınların (eşlerinin) üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. O düzgün kadınlar, o gönülden bağlanan, Allah'ın ( kendi haklarını) kollaması nedeniyle o algılanmaması gereken (avret mahallerini) kollayan kadınlardır. Ve siz kalkışmasından kaygılanmakta olduğunuz kadınlara (eşlerinize) öğüt verin ve onları yataklarında ayrı bırakın ve (kalkışmaya devam ederlerse) onlara vurun. Yok eğer onlar size itaat ederlerse, siz sakın onlara karşı yol peşine düşmeyin. Şüphesiz ki Allah, bir çok yücedir, bir çok büyüktür.

35- Ve eğer siz ikisinin arasının ayrışmasından kaygılanırsanız, artık erkeğin halkından bir hakem ve kadının halkından bir hakem harekete geçirin. Bu ikisi eğer bir düzgünlük isterlerse, Allah o ikisinin (karı kocanın) arasını uygunlaştırır. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en iyi haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve sakın O'nu hiçbir şeye ortak koşmayın. Ve anne babaya ve o en yakınlığın sahiplerine ve o yetimlere ve o durgunlara ve o en yakınlığın sahibi o komşuya ve o uzak komşuya ve yanınızdaki o arkadaşa ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) ve sağ ellerinizle sahip olduklarınıza bir iyilikle (davranın). Şüphesiz ki Allah, bir çalımlanan, bir övünen olan kimseyi sevmez.

37- Onlar ki, cimrilik ederler ve o insanlara da o cimriliği buyururlar ve Allah'ın kendisinin lütfundan onlara verdiği şeyleri gizlerler. Ve biz o gerçeği örtücüler için bir alçaltıcı azap hazırladık.

38- Ve o kimseler ki mallarını o insanlara gösteriş olarak harcarlar ve Allah'a ve o diğer güne inanmazlar. Ve kim ki o şeytan ona bir yakın arkadaş olursa, artık o ne kötü bir yakın arkadaştır.

39- Ve eğer Allah'a ve o diğer güne inanmış ve Allah'ın onlara rızık olarak verdiği şeylerden (gösterişsiz) harcamış olsalardı, onlara ne olurdu? Ve Allah onları bir en iyi bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, bir zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz. Ve eğer bir iyilik olursa, onu katlandırır ve kendi katından bir büyük iş karşılığı verir.

41- Biz her bir ana toplumdan bir tanık getirdiğimiz ve seni de bunların üzerine bir tanık olarak getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?

42- O gün gerçeği örtmüş olan ve o elçiye karşı çıkmış olan kimseler o yerle denk olmalarını arzu edecek ve Allah'a karşı bir sözü gizleyemeyecekler.

43- Ey inanmış olan kimseler, siz sarhoşken söylemekte olduğunuz şeyi bilinceye kadar ve cünüpken de bir yolu geçen olmanız hariç yıkanıncaya kadar, sakın o kulluk görevine (namaza) yaklaşmayın. Ve eğer bir hasta veya bir sefer üzerinde veya sizden biri o tuvaletten gelmiş veya o kadınlarla dokunuşmuş da (cinsel ilişki kurmuş) bir su bulamadıysanız, artık bir temiz toprağa yeltenin de yüzlerinizi ve ellerinizi sıvazlayın. Şüphesiz ki Allah, (hataları) bir yok sayıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

44- Sen görmedin mi o kimseleri ki, onlara o kitaptan bir hisse verilmişti? (O kitabı) o sapkınlığa değişiyorlar ve sizin de o yolu sapıtmanızı istiyorlar?

45- Ve Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Ve bir yakın olarak Allah yeter. Ve bir yardımcı olarak da Allah yeter.

46- Dönmüş (Yahudi) olan kimselerden* bir kısmı o kelimeleri konuldukları yerlerinden oynatıyorlar ve kendi dillerini eğip bükerek ve o yaşam sistemine dil uzatarak: "İşittik ve karşı çıktık, işit işitemez olası" ve "Bize çobanlık et" diyorlar. Ve eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize bak" demiş olsalardı, onlar için kesinlikle daha hayırlı ve daha sağlam olurdu. Fakat Allah onları gerçeği örtmeleri nedeniyle dışlamıştır. Artık bir azı dışında inanmazlar.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

47- Ey o kitap verilmiş olan kimseler, bizim bir takım yüzleri silip enselerine geri döndürmemiz* veya onları o dinlenme (günü) nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) dışladığımız gibi dışlamamız öncesinden, sizin beraberinizde olan şeyi bir doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Şüphesiz ki Allah, kendisinin ortak koşulmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Ve bunun berisinden olan şeyi kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'a ortak koşarsa, kesinlikle bir büyük günah yakıştırmıştır.

49- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendi benliklerini arındırmaktadırlar? Aksine, Allah kimi dilerse arındırır. Ve çekirdek lifi kadar haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak sen, o yalanı Allah'a karşı nasıl da yakıştırıyorlar. Ve bu bir apaçık günah olarak ona yeter.

51- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine o kitaptan bir hisse verilmişti? Onlar Put'a ve o taşkınlık yapana inanıyorlar ve o gerçeği örtmüş olan kimseler için: "Bunlar yol bakımından, inanmış olanlardan daha doğrudur" diyorlar. 

52- İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onları dışlamıştır. Ve Allah kimi dışlarsa, artık sen onun için bir yardımcı asla bulamayacaksın.

53- Yoksa onların o hükümranlıktan bir hisseleri mi var? Öyle olsaydı, o insanlara bir çekirdek çukuru dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar, Allah'ın kendisinin lütfundan o insanlara verdiği şeyleri çekemiyorlar mı? Oysa biz İbrahim'in hanedanına kesinlikle o kitabı ve o bilgeliği verdik. Ve biz onlara bir büyük hükümranlık da verdik.

55- İçlerinden ona (İbrahim'e) inanmış olan da vardır ve ondan uzaklaşmış olan da vardır. Ve bir alevli ateş olarak cehennem yeter.

56- Şüphesiz ki o kimseler, bizim ayetlerimizi örttüler, biz onları ileride bir ateşe yaslandıracağız. Her ne zaman onların derileri pişip kızarsa, biz onların derilerini o azabı tatmaları için onların başkalarıyla değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.
 
57- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, biz onları onda sonsuz olarak sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. Onlara onda temizlenmiş eşler vardır. Ve onları bir koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah, size o korunması gerekenleri onların sahibine geri vermenizi ve o insanların arasında karar verdiğiniz zaman o eşitlikle karar vermenizi buyuruyor. Şüphesiz ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

59-  Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'a itaat edin ve o elçiye de itaat edin ve sizden olan buyruk sahiplerine de. Yok eğer siz bir şeyde birbirinizle çekişecek olursanız, eğer ki Allah'a ve o diğer güne inanıyorsanız, artık siz onu Allah'a ve o elçiye geri döndürün. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümce daha iyidir.

60- Sen görmedin mi o kimseleri ki, sana indirilmiş olan şeye ve senden önce indirilmiş olan şeye inandıklarını iddia ediyorlar da o taşkınlık yapana hakemleşmek istiyorlar? Ve oysa onu örtmekle buyurulmuşlardı. Ve o şeytan onları bir uzak sapkınlıkla saptırmayı istiyor.

 61- Ve onlara: "Allah'ın indirdiği şeye ve o elçiye gelin" denildiği zaman, o ikiyüzlülerin senden tamamıyla uzaklaşmakta olduklarını görürsün.

62- Kendi ellerinin öncelediği nedeniyle onlara bir musibet değdiği zaman (halleri) nasıl olacak? Sonra onlar sana: "Biz bir iyilik ve bir uygunluktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah'a yemin ederek gelecekler.

63- İşte onlar o kimselerdir ki, onların kalplerindeki şeyi Allah bilmektedir. Artık sen onlardan yana kayıtsız kal ve onlara öğüt ver ve onların kendi benliklerine bir ulaşan söz söyle.

64- Ve biz hiçbir elçiyi Allah'ın onayıyla itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Ve eğer onlar kendi benliklerine haksızlık yaptıkları zaman sana gelseler de Allah'a bağışlanma istemiş olsalar ve o elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, kesinlikle Allah'ı bir lütufla çokça dönücü, bir sarmalayıcılığı sürekli olarak bulurlardı.

65- Hayır, Efendine ant olsun ki, onlar kendi aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni hakem tayin edinceye, sonra senin yerine getirdiğin şeyden kendi benliklerinde bir burukluk bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar, inanmış olmazlar.

66- Ve eğer biz onlara benliklerinizi (savaşmak suretiyle) öldürün veya yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, içlerinden bir azı dışında onu yapmazlardı. Ve eğer onlar onunla öğütlenmekte oldukları şeyi yapsalardı, onlar için kesinlikle daha hayırlı ve (inançları) sabitlikçe daha çetin olurdu.

67- 68- Ve o takdirde biz onlara kendi katımızdan kesinlikle bir büyük iş karşılığı verir ve onları kesinlikle bir dosdoğru yola iletirdik.

69- Ve kim Allah'a ve o elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği o habercilerden ve o doğru söyleyenlerden ve o tanıklardan ve o düzgün işleri işleyenlerden olan kimselerin beraberindedir. Ve işte onlar yoldaşça ne iyidir.

70- Bu, Allah'tan o lütuftur. Ve bir en iyi bilici olarak Allah yeter.

71- Ey inanmış olan kimseler, sakınma tedbirinizi alın. Küçük birlikler olarak sefere çıkın veya toplu olarak sefere çıkın.

72- Ve şüphesiz ki sizden kesinlikle ağırdan alan kimseler vardır. Eğer ki size bir musibet değerse: "Allah gerçekten beni nimetlendirdi de (iyi ki) o zaman onların beraberinde ben bir tanık olmadım" der.

73- Ve ant olsun ki eğer Allah'tan size bir lütuf değerse de, sizin ile kendisi arasında bir sevgi olmamış gibi kesinlikle: "Keşke ben onların beraberinde olsaydım, ben de bir büyük başarıyı elde etseydim" der.

74-  Bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşam)a  değişen kimseler, Allah'ın yolunda öldürüşsün. Ve kim Allah'ın yolunda öldürüşür de, öldürülür veya yenerse, artık biz ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

75- Ve size ne oluyor ki; Allah'ın yolunda ve: "Ey Efendimiz, bizi halkı haksızlık yapan bu kasabadan çıkar ve kendi katından bize bir yakın tayin et ve kendi katından bize bir yardımcı tayin et"  diyen, o adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) zayıf düşürülmüş kimselerin uğrunda öldürüşmüyorsunuz?

76- İnanmış olan kimseler, Allah'ın yolunda öldürüşürler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise, o taşkınlık yapanın yolunda öldürüşürler. Öyleyse siz, o şeytanın yakınları ile öldürüşün. Şüphesiz ki o şeytanın plânı, zayıftır.

77- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine: "Ellerinizi (öldürüşmekten şimdilik) uzak tutun ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o arınmayı yerine getirin" denilmişti? Ne zaman ki onların üzerine o öldürüşmek yazıldığında onlardan bir bölük birden Allah'ın endişesi gibi hatta daha çetin bir endişeyle o insanlardan endişeleniyor. Ve onlar: "Ey Efendimiz, sen niçin bu öldürüşmeyi bize yazdın? Bizi bir yakın süreye kadar ertelemeli değil miydin?" diyorlar. Sen de ki: "Bu şimdiki (yaşamın) yararı bir azdır. Ve o diğer (yaşam) ise korunan kimse için daha hayırlıdır. Ve siz bir çekirdek lifi kadar haksızlığa uğratılmasınız."

78- Siz her nerede olursanız o ölüm size yetişir; Ve eğer ki siz sağlamlaştırılmış kalelerde olsanız da. Ve eğer onlara bir iyilik değerse: "Bu, Allah'ın yanındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük değerse: "Bu, senin yanındandır" derler. Sen de ki: "Her biri Allah'ın yanındandır." Bu topluluğa ne oluyor ki hiçbir sözü kavramaya yanaşmıyorlar?

79- Sana bir iyilikten değen şey, Allah'tandır. Ve sana bir kötülükten değen şey de kendi benliğindendir. Ve biz seni o insanlara bir elçi olarak gönderdik. Ve bir tanık olarak Allah yeter.

80- Kim o elçiye itaat ederse, kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim (başka tarafa) yakınlaşırsa, artık biz seni onlara bir kollayıcı olarak göndermedik.

81- Ve onlar (senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından (ayrılıp başka yere) belirdikleri zaman ise onlardan bir ekip senin dediğinin tersine gece planı kuruyor. Allah onların gece planlamakta olduğu şeyleri yazmaktadır. Artık sen onlardan yana kayıtsız kal ve Allah'ı üstlenici edin. Ve bir üstlenici olarak Allah yeter.

82- Onlar bu okunan (Kur'an)ı derinlemesine hiç düşünmezler mi? Ve eğer o Allah'tan başkasının yanından olsaydı, onda kesinlikle birçok aykırılık bulurlardı.

83- Ve onlara (ifşa edilmemesi gereken) o güvenden veya o kaygıdan (gizli) bir buyruk geldiği zaman, onu ifşa ederler. Ve eğer onu (ifşa etmek yerine) o elçiye ve içlerinden buyruk sahiplerine geri döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilen kimseler, onu kesinlikle bilirdi. Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizde lütfu ve kendisinin sarmalayıcı iyiliği olmasaydı, bir azınız dışında o şeytanı kesinlikle izlerdiniz.

84-Artık sen Allah'ın yolunda öldürüş. Benliğinden başkasıyla yükümlü değilsin. Ve o inananları da teşvik et. Umulur ki Allah gerçeği örtmüş olanların verdiği sıkıntıyı (bu şekilde) uzak tutar. Ve Allah, sıkıntı verme bakımından en çetindir ve ibretlik ceza verme bakımından da en çetindir.

85- Kim bir iyi eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona ondan bir hisse olur. Ve kim bir kötü eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona da ondan bir kötü hisse olur. Ve Allah, her şeyin üzerinde bir eksiksiz ihtiyaç karşılayıcıdır.

86- Ve bir selâmla (esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha iyisiyle veya onu (aynısıyla) geri döndürerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir hesap görücüdür.

87- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O kalkışın gününe kesinlikle sizi toplayacaktır ki onda hiçbir kuşku yoktur. Ve sözce Allah'tan daha doğru söyleyen kimdir?

88- Size ne oluyor ki o ikiyüzlüler hakkında iki birliğe ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları nedeniyle baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığı kimseyi siz doğruya iletmek mi istiyorsunuz? Ve Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir yol asla bulamayacaksın.

89- Kendileri gerçeği örttükleri gibi, sizin de gerçeği örtmenizi, böylece denk olmanızı arzu ettiler. Allah'ın yolunda göç edinceye kadar, artık siz onlardan hiçbirini yakınlar bellemeyin. Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, siz artık onları nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. Ve sakın onlardan hiçbirini bir yakın ve bir yardımcı olarak da bellemeyin.

90- Sizinle onların arasında bir yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluğa ilişenler veya sizinle öldürüşmekten veya kendi toplulukları ile öldürüşmekten göğüsleri sıkışmış olarak size gelenler başka. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, size karşı onları kesinlikle yetkilendirir, böylece onlar da sizinle öldürüşürlerdi. Eğer sizden uzaklaşırlar da sizinle öldürüşmezler ve sizi o barışla karşılarlarsa, artık Allah onlara karşı size bir yol bırakmamıştır.

91- Siz diğerlerini de hem sizden güvende olmayı hem de kendi topluluklarından güvende olmayı isterler olarak bulacaksınız. Onlar her ne zaman o kargaşaya geri döndürülseler, onun içine hemen baş aşağı atlarlar. Eğer onlar sizden uzaklaşmadılar ve sizi o barışla karşılamadılar ve ellerini sizden önlemedilerse, artık siz onları nerede ele geçirirseniz tutun ve onları öldürün. Ve işte onlar, biz onlara karşı size bir apaçık yetki bıraktık.

92- Ve bir inanan için bir inananı yanılgı dışında öldürmesi olası değildir. Ve kim bir inananı bir yanılgıyla öldürürse, bir inanan köleyi özgürleştirme ve (öldürülenin) ailesine onların (diyeti) bağışlamaları dışında, teslim edilmiş bir diyet vardır. Eğer ki (öldürülen) bir inanan olmakla birlikte size bir düşman topluluktan ise, bir inanan boyunduruk altındakini özgürleştirme vardır. Ve eğer (öldürülen) sizinle onların arasında bir yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluktan ise, ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir inanan boyunduruk altındakini özgürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamadıysa, Allah'tan lütufla bir dönüş olarak ardı ardına iki ay oruç vardır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

93- Ve kim bir inananı kasıtlı olarak öldürürse, onun karşılığı onda sürekli olarak kalıcı olacağı cehennemdir. Ve Allah ona hiddetlenmiş ve onu dışlamış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'ın yolunda (yola) vurduğunuz zaman, iyice açıklık kazandırın ve siz sakın sizi o barışla karşılamış kimseye, bu şimdiki yaşamın sunumunun peşine düşerek: "Sen bir inanan değilsin" demeyin. Allah'ın yanında bir çok ganimetler vardır. Önceden siz öyle idiniz de Allah size büyük iyilikte bulundu, öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

95- 96- O inananlardan o zorluğu olmadığı halde (savaşa çıkmayarak) o oturanlarla Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle o güçlerini kullananlar, denk olmaz. Allah, mallarıyla ve benlikleriyle o güçlerini kullananları, o oturanların üzerine bir kademe lütuflandırmıştır. Ve her birine o iyiliği söz vermişse de, Allah o güçlerini kullananları, oturanların üzerinde kendisinden kademeler ve bir bağışlama ve bir sarmalayıcı iyilik bakımından, bir büyük iş karşılığıyla lütuflandırmıştır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

97- Şüphesiz o kimseler ki, o melekler onların benliklerini haksızlık yapanlar olarak ömürlerini tamamlamışlardır, onlara: "Ne haldeydiniz?" dediler. Onlar: "Biz o yerde zayıf  düşürülmüşlerdik" dediler. Onlar (melekler): "(Mekke dışındaki)Allah'ın arzı kapsayıcı değil miydi? Siz de onda hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne kötü bir varış yeridir.

98- O adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) bir çareye güç yetiremez o zayıf düşürülmüşler ve (Medine'ye gidebilmek için) bir yola iletilemezler başka.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan (hatalarını) yok sayması umulur. Ve Allah, (hataları) bir  yok sayıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda göç ederse, o yerde (ayrıldığı topluluğun burunlarının sürtülmesine neden olacak) birçok imkan ve (maddi) kapsayıcılık bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve O'nun elçisine göç ederek çıkar, sonra kendisine o ölüm yetişirse, onun iş karşılığı kesinlikle Allah'ın üzerine düşmüştür. Ve Allah bir çok bağışlayıcıdır, sarmalayıcılığı süreklidir.

101- Ve o yerde (yola) vurduğunuz zaman, o gerçeği örtmüş olan sizi kimselerin kargaşaya düşürmesinden kaygılanırsanız, o kulluk görevinden (namazdan) kısaltmanızda artık sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz ki o gerçeği örtücüler size bir apaçık düşmandırlar. 

102- Ve sen onların içinde olup da onlara o kulluk görevini (namazı) ayağa kaldırmaya kalktığın zaman, içlerinden bir ekip senin beraberinde ayağa kalksın ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. Secde ettikleri zaman, (diğer ekip) arkanızda olsunlar ve kulluk görevini (namazı) yerine getirmeyen diğer bir ekip gelsin ve senin beraberinde kulluk görevini (namazı) yerine getirsinler, sakınma tedbirlerini ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. Gerçeği örtmüş olan kimseler arzu etti ki, silâhlarınızdan ve yararlılıklarınızdan duyarsız kalasınız da üzerinize bir tek saldırıyla saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir rahatsızlık olur veya hasta olursanız, silâhlarınızı (başka bir yere) koymanızda, sizin üzerinize hiçbir sorumluluk olmaz. Ve sakınma tedbirinizi (yanınızda) tutun. Şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücülere bir alçaltıcı azap hazırlamıştır.

103- Artık o kulluk görevini (namazı) yerine getirdiğiniz zaman, artık ayakta olarak ve oturarak ve yanlarınız üzereyken (yani savaşırken de her durumda) Allah'ı hatırlayın. Artık rahatladığınız zaman, o kulluk görevini (namazı kısaltmadan) ayağa kaldırın. Şüphesiz o kulluk görevi (namaz) o inananların üzerine bir vakitlenmiş yazgıdır.

104- Ve sakın o topluluğun peşine düşmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Oysa siz onların Allah'tan beklemeyecekleri şeyleri bekliyorsunuz. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

105- Şüphesiz ki biz o kitabı sana o insanların arasında Allah'ın sana gösterdiğiyle karar vermen için o gerçekle indirdik. Ve hainler için bir çekişen olma.

106- Ve Allah'a bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

107-Ve kendi benliklerine hainlik eden kimselerden yana da söz dalaşı yapma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte direnen günahkâr kimseleri sevmez.

108- O insanlardan gizlerler ve Allah'tan gizlemezler. Oysa O, o söylenenden hoşnut olmayacağı şeyleri gece planlamakta oldukları zaman onların beraberindedir. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri kuşatıcıdır.

109- İşte siz onlarsınız ki bu şimdiki yaşamda onlardan yana söz dalaşı yaptınız, peki ya o kalkışın günü Allah'a karşı onlardan yana kim söz dalaşı yapacak? Ya da kim onlara bir üstlenici olacak?

110- Ve kim bir kötülük işler veya kendi benliğine haksızlık yapar sonra da Allah'a bağışlama isterse, Allah'ı bir çok bağışlayıcı, bir sarmalayıcılığı sürekli olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanırsa, onu ancak ve ancak kendi benliğine kazanır. Ve Allah bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

112- Ve kim bir yanılgı ya da günah kazanır, sonra da onu bir beriye (masuma) atarsa, kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir apaçık günah taşıtılmıştır.

113- Ve eğer Allah'ınsenin üzerinde lütfu ve kendisinin sarmlayıcı iyiliği olmasaydı, içlerinden bir ekip kesinlikle seni saptırmaya eğilim gösterirdi. Oysa onlar kendi benliklerinden başkasını saptıramıyorlar ve sana da hiç bir şeyden zarar veremiyorlar. Ve Allah sana o kitabı ve o bilgeliği indirmiş ve sana bilmekte olmadığın şeyleri öğretmiştir.  Ve (böylelikle) Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyük oldu.

114- Onların başbaşa konuşmalarından birçoğunda hiçbir hayır yoktur. Bir bağışı veya bir benimseneni veya o insanların arasını bir düzeltmeyi buyurmuş kimsenin ki başka. Ve kim Allah'ın hoşnutluğunun peşine düşmek için bunu yaparsa, artık biz ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

115- Ve kim kendisine o doğruya iletenin apaçık belli olmasından sonra o elçiyle ayrışır ve o inananların yolundan başkasını izlerse, biz onu yakınlaştığı şeye yakınlaştırır, (sonunda) onu cehenneme yaslandırırız. Ve o ne bir kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Ve bunun berisinden olan şeyi kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'ı ortak koşarsa, kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun berisinden birtakım dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar, bir inatçı şeytandan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu dışlamış ve o da: "Kullarından bir belirlenmiş hisseyi kesinlikle sahipleneceğim. Ve kesinlikle onları saptıracağım ve kesinlikle onların boş dilekte bulunmalarını sağlayacağım ve  kesinlikle onlara buyuracağım da o hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, Allah'ın takdir edişini başkalaştıracaklar" demişti. Kim o şeytan'ı Allah'ın berisinden bir yakın bellerse, kesinlikle bir apaçık ziyanla ziyan etmiştir.

120- Onlara söz veriyor ve onların boş dilekte bulunmalarını sağlıyor. Oysa o şeytan onlara bir aldatmadan başkasını söz vermiyor.

121- İşte onların sığınağı cehennemdir. Ve ondan bir kaçış yeri de bulamazlar.

122- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, onları onda sonsuz olarak sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. (Bu) Allah'ın bir gerçek söz vermesidir. Ve sözce Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?

123- (Bu söz) ne sizin boş dileklerinize, ne de o kitabın halkının boş dileklerine göredir. Kim bir kötülük işlerse, onunla karşılık görür. Ve kendisi için Allah'ın berisinden bir yakın ve bir yardımcı bulamaz.

 124- Ve bir erkekten veya bir dişiden kim bir inanan olarak o düzgün işleri işlerse, işte onlar o bahçeye girerler ve bir çekirdek çukuru kadar haksızlığa uğratılmazlar.

125- Ve inanç sistemi bakımından daha iyi kimdir o kimseden ki o yüzünü iyilik eden olarak Allah'a teslim etmiş ve (fıtrat yasalarına) meyleden olarak İbrahim'in inanç sistemini izlemiştir? Ve Allah İbrahim'i bir dost bellemişti.

126- O göklerde olan ve şeyler o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, her bir şeyi bir kuşatıcıdır.

127- Ve senden o kadınlar hakkında görüş bildirmeni istiyorlar. Sen de ki: "Allah, onlar hakkında size görüş bildiriyor. Ve sizin kendilerine yazılmış şeyi vermeyip onlarla evlenmeye ilgi duyduğunuz o kadınların yetimleri ve o çocuklardan zayıf düşürülmüşler ve o yetimlere karşı sizin hakkaniyeti ayağa kaldırmanız hakkında size o kitapta peşi sıra okunmakta olan var. Ve siz bir hayırdan ne işliyorsanız, şüphesiz ki Allah, onu bir en iyi bilicidir."

128- Ve eğer bir kadın kocasından bir kalkışma veya bir kayıtsızlıktan kaygılanırsa, karı ve kocanın aralarını bir uzlaşıyla düzeltmelerinde her ikisinin de üzerine hiçbir sorumluluk olmaz. Ve o uzlaşı, daha hayırlıdır. Ve o benlikler o cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer iyi davranırsanız ve korunursanız, şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

129- Ve eğer siz o kadınlar arasında eşitliğe düşkün olsanız da, asla güç yetiremeyeceksiniz. Öyleyse siz bütün meylinizle (bir kadına) sakın meyletmeyin ki, diğerini (askıya) asılmış gibi bırakmayın. Ve eğer düzeltirseniz ve korunursanız, şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

130- Ve eğer ayrılırlarsa, Allah her birini kendi kapsayıcılığından (vererek) ihtiyaçsızlaştırır. Ve Allah, (her şeyi) bir kapsayıcıdır, bir en bilgedir.

131- Ve o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve ant olsun ki biz, sizden önce o kitap verilmiş olan kimselere ve size de "Siz Allah'a karşı korunun" diye tembihledik. Ve eğer siz gerçeği örterseniz, şüphesiz ki göklerde olan şeyler ve yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, bir ihtiyaçsızdır, bir övgüye çok layıktır.

132- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve bir üstlenici olarak Allah yeter.

133- Eğer O dilerse sizi giderir de ey o insanlar, (yerinize) diğerlerini getirir. Ve Allah, buna bir ölçü koyucudur.

134- Kim bu şimdiki (yaşam) ödülünü isterse, bu şimdiki (yaşamın) ve o diğer (yaşamın) ödülü Allah'ın yanındadır. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

135- Ey inanmış olan kimseler, eğer kendi benlikleriniz veya anne baba ve o en yakınlar aleyhine de olsa, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Eğer bir ihtiyaçsız veya bir muhtaç da olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse eşitliği sağlamada sakın o keyfi arzuyu izlemeyin. Ve eğer eğip büker veya (şahitlikten) yana kayıtsız kalırsanız, şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

136- Ey inanmış olan kimselere, Allah'a ve O'nun elçisine ve O'nun elçisine indirdiği o kitaba ve önceden indirdiği o kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve O'nun meleklerini ve O'nun kitaplarını ve O'nun elçilerini ve o diğer günü (reddederek) örterse, kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki o kimseler, (önce) inandılar, sonra gerçeği örttüler, sonra inandılar, sonra (yine) gerçeği örttüler, sonra da gerçeği örtmeyi artırdılar, Allah onları asla bağışlacak ve onları bir yola iletecek değildir.

138- O ikiyüzlülere bir acı azabın onlar için olduğunu müjdele.

139- O kimseler ki, o inananların berisinden o gerçeği örtücüleri yakınlar belliyorlar. Onlar, o güçlülüğün peşine onların yanında mı düşüyorlar? Oysa şüphesiz ki o güçlülük, toplu olarak Allah'ındır.

140- Ve O, kesinlikle size o kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onları örtülmekte ve onları alay edilmekte olarak işittiğiniz zaman, ondan başka bir söze dalıncaya kadar, artık onların beraberinde sakın oturmayın, aksi takdirde şüphesiz ki sizler de onların  örneği gibisiniz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah, o ikiyüzlüleri ve o gerçeği örtücüleri toplu olarak cehennemde toplayıcıdır.
 
141- O kimseler ki, sizi bekleyip dururlar. Yok eğer size Allah'tan bir fetih olursa onlar: "Biz sizin beraberinizde değil miydik?" derler. Ve eğer o gerçeği örtücüler için bir hisse olursa onlar: "Sizi etkili taraf olarak o inananlar(ın zararın)dan alıkoymadık mı?" derler. Allah, o kalkışın günü aranızda karar verecektir. Ve Allah, o gerçeği örtücülere, o inananlara karşı bir yol asla açmayacaktır.

142- Şüphesiz o ikiyüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, Oysa O, onları aldatandır. Ve onlar o kulluk görevine (namaza) kalktıkları zaman üşenenler olarak kalkmaktadırlar, o insanlara gösteriş yaparlar ve onlar bir az dışında Allah'ı hatırlamazlar.

143- Bunun (iki taraf) arasında bocalayanlar olarak. Ne onlara ve ne de bunlara (karşı net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa, artık sen onun için bir yol asla bulamayacaksın.

144- Ey inanmış olan kimseler, o gerçeği örtücüleri o inananların berisinden yakın sakın bellemeyin. Siz Allah'a, size karşı bir apaçık yetki vermek mi istiyorsunuz?

145- Şüphesiz ki o ikiyüzlüler, o ateşten o en aşağı tabakadadır. Ve sen onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın.

146- İtaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş ve Allah'a sarılmış ve yaşam sistemlerini sadece Allah'a özgülemiş olan kimseler başka. İşte onlar artık o inananların beraberindedir. Ve Allah, o inananlara ileride bir büyük iş karşılığı verecektir.

147- Eğer şükrederseniz ve inanırsanız, Allah sizin azabınızı ne yapar? Ve Allah, şükrün karşılığını bir vericidir, bir en iyi bilicidir.

148- Allah haksızlığa uğrayan kimse dışında o söylenenden, o kötü olanının açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

149- Siz, bir hayrı belli ederseniz veya onu gizlerseniz veya bir kötülükten yok sayarsanız, şüphesiz ki Allah da (kötülükleri) bir yok sayıcıdır, bir en doğru ölçü koyucudur.

150- 151- Şüphesiz ki o kimseler, Allah'ı ve O'nun elçilerini(n getirdiklerini) örtüyorlar ve Allah ve O'nun elçilerinin arasını ayrıştırmak istiyorlar ve: "Bir kısmına inanırız ve bir kısmını (n getirdiklerini) örteriz" diyorlar ve bu ikisi arasında bir yolu bellemek istiyorlar. İşte onlar, o gerçek örtücülerin ta kendileridir. Ve biz gerçeği örtücüler için bir alçaltıcı azap hazırladık.

152- Ve o kimseler ki, Allah'a ve O'nun elçilerine inandılar ve onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmadılar. İşte onlara iş karşılıkları ileride verilecektir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

153- O kitabın halkı senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni soruyor. Onlar bundan daha büyüğünü kesinlikle Musa'ya sormuşlar: "Sen bize Allah'ı açıkça göster" demişlerdi. Bunun üzerine haksızlıkları nedeniyle onları o yıldırım tutmuştu. Sonra kendilerine o apaçık deliller geldikten sonra o buzağıyı (tanrı) bellemişlerdi. Biz bu (hataları)ndan da yok saydık ve Musa'ya bir apaçık yetki verdik. 

154- Yeminle bağlanmış sözleri nedeniyle biz Tur'u onların üstlerine yükseltmiş ve onlara: "Siz o kapıdan  boyun eğen olarak girindemiş ve yine biz onlara: "O dinlenme (günün)de sakın sınırı aşmayın" demiş ve onlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. 

155- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini örtmeleri ve o habercileri bir  gerçek olmaksızın öldürmeleri ve onların: "Kalplerimiz (senin bizi çağırdığına karşı) kılıflıdırdemeleri nedeniyle ki; Aksine, gerçeği örtmeleri sebebiyle Allah onların (kalplerinin) üzerine damga vurmuştur. Bir azı dışında artık onlar inanmazlar. 

156- Ve bir de onların gerçeği örtmeleri ve Meryem'in üzerine bir dehşetli büyük yalan demeleri...

157- Ve onların: "Allah'ın elçisi Meryem'in oğlu İsa Mesih'i şüphesiz ki biz öldürdük" demeleri. Oysa onu öldüremediler de onu asamadılar da. Fakat onlar şüpheye düşürüldü. Ve şüphesiz ki onun hakkında aykırılığa düşen kimseler, ondan yana kesinlikle bir kararsızlık içindedirler. Onların, onun hakkında o kanıyı izlemek dışında hiçbir bilgileri yoktur. Ve kesinkes olarak onu öldüremediler.

158- Aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Ve Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.

159- Ve o kitabın halkından kimse yoktur ki onun (İsa'nın) ölümünden önce ona (İsa'ya) inanmasın. Ve o kalkışın günü o da (İsa) onlara bir tanık olacaktır.

160- 161- Dönmüş* (Yahudi) olan kimselerden haksızlıkları nedeniyle ve birçoklarını Allah'ın yolundan uzaklaştırmaları ve kesinlikle ondan vazgeçirildikleri halde o faizi almaları ve o insanların mallarını o geçersizlikle yemeleri nedeniyle, serbestleştirilmiş (bazı) temizleri onlara yasaklaştırdık. Ve biz içlerinden o gerçeği örtenler için bir acı azap hazırladık.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

162- Fakat içlerinden o bilgide derinleşenler ve o inananlar, sana indirilmiş olan şeye ve senden önce indirilmiş olan şeye  inanırlar. Ve o kulluk görevini ayakta tutanlar ve o arınmayı yerine getirenler ve Allah'a ve o diğer güne inananlara işte onlara yakında bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki o habercilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve biz İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve o torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Ve biz Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur)  olarak verdik.

164- Ve önceden sana kesinlikle anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyettik). Ve Allah Musa ile sözlü olarak iletişim kurdu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki o elçilerden sonra o insanların Allah'a karşı bir delili olmasın. Ve Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.

166- Fakat Allah sana indirdiği şeye tanıklık eder ki O, onu kendi bilgisiyle indirmiştir. Ve o melekler de tanıklık ederler. Ve bir tanık olarak Allah yeter.

167- Şüphesiz ki o kimseler gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, onlar kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz ki o kimseler, gerçeği örttüler ve haksızlık yaptılar, Allah onları kesinlikle bağışlayacak ve onları kesinlikle bir yola iletecek değildir.

169- Onda sonsuz olarak kalıcı olacakları cehennem yolu hariç. Ve bu, Allah'a göre kolaydır.

170- Ey o insanlar, o elçi size Efendinizden kesinlikle o gerçeği getirmiştir. O halde kendinize bir hayır olarak siz inanın. Ve eğer siz gerçeği örterseniz, şüphesiz ki o göklerde ve o yerde olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

171- Ey o kitabın halkı, yaşam sisteminizde sakın ileri gitmeyin ve Allah'a karşı sakın o gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem'in oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, Allah'ın elçisi ve onu Meryem'e karşılaştırdığı bir kelimesi ve kendisinden bir esintidir. O halde Allah'a ve O'nun elçilerine inanın ve sakın "üçtür" demeyin. Kendinize bir hayır olarak vazgeçin. Allah, ancak ve ancak bir tek tanrıdır. O, bir çocuk sahibi olmaktan uzaktır. O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve bir üstlenici olarak Allah yeter.

172- Mesih ve o yakınlaştırılmış melekler, (hesap gününde) Allah'a bir kul olmaktan asla kaçınmayacaktır. Ve kim O'na kulluk etmekten kaçınır ve büyüklük taslarsa, artık onları yakında kendisine toplu olarak sürüp toplayacaktır.

173- Şimdi inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, onların iş karşılıklarını tastamam verecek ve kendisinin lütfundan da artıracaktır. Ve kaçınanlara ve büyüklük taslayan kimselere gelince, artık onları bir acı azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın berisinden bir yakın ve bir yardımcı da bulamazlar.

174- Ey o insanlar, size Efendinizden bir sağlam kanıt kesinlikle geldi ve biz size bir apaçık ışık indirdik.

175- Şimdi Allah'a inanmış ve O'na sarılmış olan kimselere gelince, artık onları kendisinden bir sarmalayıcı iyiliğe ve lütfa girdirecek ve onları kendisine bir dosdoğru yoluna ilecektir.

176- Senden görüş bildirmeni istiyorlar. Sen de ki: "Allah, Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkında size görüş bildiriyor. Eğer bir erkek yok olur (ölür), onun da bir çocuğu yok bir kız kardeşi varsa, ona bıraktığı şeyin yarısı vardır. Eğer onun (ölen kız kardeşin) bir çocuğu yoksa, erkek kardeş ona mirasçı olur. Yok eğer iki kız kardeş olursa, o ikisine bıraktığı şeyin üçte ikisi vardır. Ve eğer kardeşler adamlar ve kadınlar  ise, artık erkek için o iki dişinin hissesi vardır." Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.


14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Mim.

2- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Yaşayandır, ayaktadır (her an yönetimdedir).

3- 4- O, o kitabı sana onun önünde olan şeyi bir doğrulayıcı olarak o gerçekle indirdi. Ve önceden o  insanlar için bir doğruya ileten Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti. Ve o (doğru ile yanlışı) ayıran (kitaplar)ı da indirdi. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini örttüler, bir çetin azap onlar içindir. Ve Allah bir çok güçlüdür, bir öç sahibidir.

5- Şüphesiz ki Allah, o yerde ve o gökte, hiçbir şey O'na karşı gizli kalmaz.

6- O ki, sizi o sarmalayan yerlerde nasıl dilerse öyle şekillendiriyor. O'ndan başka tanrı yoktur. O, çok güçlüdür, en bilgedir.

7- O ki, o kitabı sana indirdi. Ondan bir kısmı sağlamlaştırılmış ayetlerdir ki, onlar o kitabın anasıdır. Ve diğeri ise benzeşenlerdir. Şimdi kalplerinde bir kaypaklık olan kimselere gelince, o kargaşa(yı çıkarma) peşine düşmek ve onun geri dönüşümünün peşine düşmek için, ondan benzeşeni izlerler. Oysa onun geri dönüşümünü Allah'tan başkası bilmiyor. Ve o bilgide derinleşenler: "Biz, ona inandık her biri Efendimizin yanındandır" derler. Ve bunu da o temiz akıl sahiplerinden başkası hatırlamıyor.

8- 9- (Onlar ki): "Ey Efendimiz, bizi doğruya ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, bize kendi katından bir sarmalayıcı iyilik bahşet. Şüphesiz ki sen, o bolca bahşedenin ta kendisisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen o gün için o insanların toplayıcısısın ki onda hiçbir kuşku yoktur. Şüphesiz ki Allah, o verdiği söze aykırı davranmaz" (derler)

10-  Şüphesiz ki o kimseler, gerçeği örtmüşlerdir, onların malları ve çocukları onları Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla ihtiyacı gidermeyecektir. Ve işte onlar, o ateşin yakıtının ta kendileridir.

11- (Bunların durumu) Firavun'un hanedanı ve onlardan önceki kimselerin aynı minval üzere durumu gibidir. Onlar bizim (gözle görülen) ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah onları, onların peşlerine takılı suçları nedeniyle tutuvermişti. Ve Allah, o sonuçlandırması çok çetindir.

12- Sen gerçeği örtmüş olan kimselere de ki: "Yakında yenileceksiniz ve cehenneme sürülüp toplanacaksınız. Ve ne sıkıntılıdır o döşek."

13- Birbiri ile karşılaşan iki askeri birlikte, sizin için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardı.  Bir askeri birlik Allah'ın yolunda öldürüşüyor ve diğeri ise bir gerçeği örtücü idi. (Allah'ın yolunda savaşan birlik, örtücü birliğin onlardan daha fazla olmasına rağmen) o gözün görüşü ile onları kendilerinin (sadece) iki katı olarak görüyorlardı. Ve Allah, kimi dilerse kendisinin yardımı ile güçlendirir. Şüphesiz ki bunda, o doğru görüş sahipleri için kesinlikle alınması gereken bir ders vardır.

14- O kadınlardan ve o oğullardan ve o kantarlarca yığılmış o altından ve o gümüşten ve o işaretlenmiş atlardan ve o hayvanlardan ve o ekinlerden o güçlü arzuların sevgisi, o insanlara süslendi. Bu, bu şimdiki yaşamın bir yararıdır. Ve Allah, o dönülecek yerin yerin iyisi O'nun  yanındadır.

15- Sen de ki: "Sizin için bundan daha hayırlısını haberlendireyim mi? Korunmuş olan kimseler için Efendilerinin yanında, onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçeler ve temizlenmiş eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk vardır." Ve Allah, o kulları bir en iyi görücüdür.

16- 17- O kimseler ki: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz inandık, artık sen bizim peşimize takılı suçlarımızı bize bağışla ve sen bizi o ateşin azabından koru" diyenler, o direnip gayret edenler ve o doğru söyleyenler ve o gönülden bağlananlar ve o dağıtanlar ve o seherlerde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, o hakkaniyeti bir ayakta tutucu olarak O'ndan başka tanrı olmadığına tanıklık etti. O melekler ve o bilginin sahipleri de (tanıklık etti). O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, çok güçlüdür, en bilgedir.

19- Şüphesiz ki Allah'ın yanında (geçerli) yaşam sistemi, İslam'dır. Ve o kitap verilmiş olan kimseler kendilerine o bilgi geldikten sonra kendi aralarında bir saldırganlıktan başka bir nedenle aykırı düşmedi. Ve kim Allah'ın ayetlerini örterse, artık şüphesiz ki Allah, o hesabın çok hızlı görenidir.

20- Yok eğer onlar seninle tartışacak olurlarsa, artık sen de ki: "Ben  yüzümü Allah'a teslim ettim ve beni izleyen kimseler de (teslim etti)." Ve sen o kitap verilmiş olan ve o anasından doğduğu gibi olan kimselere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Yok eğer onlar teslim olurlarsa, kesinlikle doğruya iletilmişlerdir.  Ve eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, senin üzerinde olan ancak ve ancak o ulaştırmadır. Ve Allah, o kulları bir en iyi görücüdür.

21- Şüphesiz ki o kimseler, Allah'ın ayetlerini örtüyorlar ve  o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürüyorlar ve o insanlardan hakkaniyeti buyuran kimseleri öldürüyorlar, artık sen onları bir acı azabla müjdele.

22- İşte onlar o kimselerdir ki, bu şimdiki (yaşam) da ve o diğer (yaşam) da işledikleri boşa gitmiştir. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

23- Sen görmedin mi o kimseleri ki, kendilerine, o kitaptan bir hisse verilmişti? Kendi aralarında karar vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyorlar sonra onlardan bir bölümü kayıtsız kalarak (başka tarafa) yakınlaşıyor.

24- Bu, onların: "O ateş sayılanmış günlerin dışında bize asla dokunmayacaktır"  demiş olmaları nedeniyledir. Ve yaşam sistemlerinde yakıştırmakta oldukları şeyler onları aldatmıştır.

25- Artık o gün için onları topladığımız ki onda hiçbir kuşku yoktur ve her bir benliğe kazandığı şey onlar haksızlığa uğratılmayarak tastamam verileceği zaman nasıl olacak?

26- 27- Sen de ki: "Ey hükümranlığın sahibi Allah'ım, o hükümranlığı kime dilersen verirsin ve o hükümranlığı kimden dilersen de çekip alırsın, kimi dilersen güçlendirirsin ve kimi dilersen de alçaltırsın. O hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen, her şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucusun. O geceyi o gündüzün içine geçirirsin ve o gündüzü de o gecenin içine geçirirsin. Ve o ölüden o yaşayanı çıkarırsın ve o yaşayandan da o ölüyü çıkarırsın. Ve kime dilersen de bir kısıtlama olmaksızın rızık verirsin."

28- O inananlar, o gerçeği örtücüleri sakın o inananların berisinden yakınlar bellemesin. Ve kim onlardan bir korunma gereği dışında bunu yaparsa, artık Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ve Allah sizi kendi benliğinden sakındırır.Ve o varış yeri Allah'adır.

29- Sen de ki: "Siz göğüslerinizde olan şeyi gizleseniz veya onu belli etseniz de, Allah onu bilir. Ve o göklerde olan şeyleri ve o yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur."

30- O gün her bir benlik hayırdan ne işlemiş ise ve onun ile kendisi arasında keşke uzak bir süre olsa diye arzu edeceği kötülükten ne işlemiş ise, onu hazırlanmış olarak bulacak. Ve Allah sizi kendi benliğinden sakındırır. Ve Allah, o kullara karşı bir çok acıyıcıdır.

31- Sen de ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, beni izleyin ki Allah da sizi sevsin ve sizin peşinize takılı suçlarınızı bağışlasın. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir."

32- Sen de ki: "Allah'a ve o elçiye itaat edin." Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim'in hanedanını ve İmran'ın hanedanını, o tüm insanların üzerine seçti.

34- Onlar bir kısmı bir kısmından olan bir soydur. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Ey Efendim, şüphesiz ki ben, karnımda olanı bir özgürleşmiş olarak sana adadım, artık benden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisisin" demişti.

36- Ne zaman ki o, onu doğurduğunda, - ve Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) o erkek, (onun doğurduğu) o dişi gibi olmayacağını en iyi bildiği halde- o, "Ey Efendim, ben onu bir dişi olarak doğurdum. Ve şüphesiz ki ben onu Meryem olarak isimlendirdim. Ve şüphesiz ki ben onu ve onun soyunu o taşlanan şeytandan sana sığındırırım" demişti.

37- Bunun üzerine kendisinin Efendisi onu bir iyi kabulle kabul etmiş ve onu bir iyi bitki gibi bitirmiş ve onu Zekeriyya'nın güvencesine vermişti. Her ne zaman Zekeriyya o özel bölüme girse, onun yanında bir rızık bulurdu: "Ey Meryem, bu sana nasıl (geliyor)?" dediğinde, (Meryem): "O, Allah'ın yanından (geliyor)" demişti. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse bir kısıtlama olmaksızın rızık verir.

38- Orada Zekeriyya, kendisinin Efendisine çağrı yapmış: "Ey Efendim, sen bana kendi katından bir temiz soy bahşet, şüphesiz ki sen bu çağrının en iyi işiticisisin" demişti. 

39- Bunun üzerine o özel bölümde ayakta kulluk görevinde iken o melekler ona: "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi bir doğrulayıcı ve bir lider ve (kendisini) bir kısıtlayıcı ve o düzgünlerden bir haberci olacak Yahya'yı müjdeliyor" diye seslenmişti. 

40- (Zekeriyya): "Ey Efendim, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak? Ve oysa bana (yaşça) o büyüklük ulaşmış ve karım da doğurmaktan kesilmiş bir haldedir" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Ey Efendim, sen bana bir bir ayet oluştur" demiş, O, : "Senin ayetin, o insanlarla bir işaret dışında üç gün iletişim kuramamandır. Ve sen Efendini çokça hatırla. Ve o akşam karanlığı ve o gündüzün erken vakti O'nu her türlü eksiklikten uzak tut" demişti.

42- 43- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni seçti ve temizledi ve o tüm kadınların üzerine seni seçti. Ey Meryem, Efendine gönülden bağlan ve boyun eğ ve o saygıyla eğilenlerin beraberinde saygıyla eğil" demişti.

44- Bu, onu sana vahyetmekte olduğumuz o algılanamayanın haberlerindendir. Meryem'i onların hangisi güvencesine alacak diye fal oklarını atarlarken sen onların yanında değildin. Ve onlar (bu konuda) birbirleriyle çekişirlerken de sen onların yanında değildin.

45- 46- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem'in oğlu Mesih İsa'dır bu şimdiki (yaşam) da ve o diğer (yaşam) da bir saygın ve o yakınlaştırılmış kimselerdendir. Ve o insanlarla o beşikte iken de, yetişkin iken de iletişim kuracak, ve o düzgünlerdendir" demişti.

47- O, : "Ey Efendim, bana bir beşer dokunmamışken benim bir çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse takdir eder. Bir buyruğun yerine gelmesini istediği zaman, ona ancak ve ancak 'Ol' der, o da hemen oluverir" demişti. 

48- 49- 50- 51- Ve ona o kitab'ı ve o bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. Ve Yakub'un oğullarına bir elçi olarak: "Şüphesiz ki ben Efendinizden size kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdim. Şüphesiz ki ben size o çamurdan o kuşun biçimi gibi takdir eder, onun içine üflerim de Allah'ın onayıyla bir kuş olur. Ve Allah'ın onayıyla o doğuştan kör olanı ve o abraşı (hastalıktan) berileştirir ve o ölüleri (yeniden) yaşatırım. Ve siz evlerinizde ne yiyorsunuz ve ne biriktiriyorsunuz sizi haberlendiririm. Eğer inananlar iseniz şüphesiz ki bunda sizin için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır. Ve Tevrat'tan önümde olanı bir doğrulayıcı olarak, üzerinize yasaklanmış olanların bir kısmını size serbestleştirmem için ben size Efendinizden bir ayet getirdim. Artık siz Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Efendim  ve sizin de Efendinizdir. Artık siz O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur" (diyecek).

52- 53- Ne zaman ki İsa, onlardan o gerçeği örtmeyi algıladığında: "Allah'a (yardım yolunda) benim yardımcılarım kimdir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız. Biz Allah'a inandık. Ve bizim teslim olanlar olduğumuza tanık ol. Ey Efendimiz, biz indirdiğine inandık ve o elçiyi izledik, artık bizi o tanık olanların beraberinde yaz" demişti.

54- Ve onlar tuzak kurdular ve Allah'da tuzak kurdu. Ve Allah, o tuzak kurucuların en hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, şüphesiz ki ben senin ömrünü tamamlayıcı ve seni kendime yükseltici ve seni gerçeği örten kimselerden (kurtararak) temizleyici ve seni izleyen kimseleri ise o kalkışın gününe kadar gerçeği örtmüş olan kimselerin üstünde tutucuyum. Sonra sizin dönüşünüz banadır, artık hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeylerde aranızda ben  karar vereceğim. Şimdi gerçeği örtmüş olan kimselere gelince, artık onları bu şimdiki (yaşam) da ve o diğer (yaşam) da bir çetin azabla azaplandıracağım. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur. Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, artık onların işlerinin karşılıklarını tastamam verecektir. Ve Allah o haksızlık yapanları sevmez" demişti.

58- Bu, bizim onu peşi sıra sana okumakta olduğumuz, o ayetlerden ve o bilge hatırlatmadandır.


59- Şüphesiz ki Allah'ın yanında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu bir topraktan takdir etti, sonra ona "Ol" dedi, o da hemen oluverir. 

60- O gerçek senin Efendindendir, artık sakın o tereddüde düşenlerden olma.

61- Artık sana gelmiş olan o bilgiden sonra bu konuda kim seninle tartışırsa, artık sen de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı ve kadınlarımızı ve kadınlarınızı ve benliklerimizi ve benliklerinizi çağıralım sonra gönülden yalvararak, Allah'ın dışlamasının o yalancıların üzerine isteyelim."

62- Şüphesiz ki bu, kesinlikle o gerçek anlatının ta kendisidir. Ve Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle çok güçlünün, en bilgenin ta kendisidir.

63- Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık şüphesiz ki Allah, o bozuculuk yapanları en iyi bilicidir.

64- Sen de ki: "Ey o kitabın halkı, bizimle sizin aranızdaki, bizim Allah'tan başkasına kulluk etmememiz ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamamız ve bir kısmımız bir kısmımızı Allah'ın berisinden efendiler bellemememiz olan, denk söze gelin." Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık siz de: "Tanık olun şüphesiz ki biz teslim olanlarız" deyin.

65-  Ey o kitabın halkı, niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat ve İncil onun arkasından indirilmiştir. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?

66- İşte siz onlarsınız ki sizin için hakkında bir bilgi olan olan şeyde tartıştınız, peki sizin için hakkında bir bilgi olmayan şeyde niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.

67- İbrahim, bir dönen* (Yahudi) de ve bir yardımcı* (Hristiyan)da değildi. Fakat, (fıtrat yasalarına) bir meyleden teslim olandı. Ve o ortak koşanlardan da değildi.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönen" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

68- Şüphesiz ki o insanların İbrahim'e en yakını, onu izlemiş olanlar ve bu haberci ve o inanmış olan kimselerdir. Ve Allah, o inananların yakınıdır.

69- O kitabın halkından bir ekip arzu etti ki sizi saptırsınlar. Oysa kendi benliklerinden başkasını saptırmıyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.

70- Ey o kitabın halkı, siz tanık olduğunuz halde niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?

71-  Ey o kitabın halkı, bilmekte olduğunuz halde, niçin o gerçeğe o geçersizliği giydiriyorsunuz ve o gerçeği gizliyorsunuz?

72- 73- Ve o kitabın halkından bir ekip: "İnanmış olan kimselere indirilmiş olan şeye, o gündüzün başında ina(nmış gibi davra)nın, onun sonunda ise gerçeği örtün, umulur ki dönerler. Ve sizin yaşam sisteminizi izleyen kimseden başkasına da sakın inanmayın" dedi. Sen de ki: "Şüphesiz ki o doğruya iletme, Allah'ın doğruya iletmesidir. (Okitabın halkından bir ekip yine): "Size verilmiş şeyin bir örneğinin (başka) birine de verileceğine veya Efendinizin yanında sizinle tartışacaklarına da (inanmayın)" (dedi). Sen de ki: "(Kitap ve elçilik vermek de) şüphesiz ki o lütuf Allah'ın elindedir. Onu kime dilerse verir. Ve Allah, (her şeyi) bir kapsayıcıdır, bir en iyi bilicidir."

74- O, sarmalayıcı iyiliğini kime dilerse özel kılar. Ve Allah, o büyük lütuf sahibidir. 

75- Ve o kitabın halkından öylesi vardır ki, eğer ona bir kantar (altın) emanet etsen, onu sana geri verir. Ve onlardan öylesi de vardır ki, eğer ona bir dinar emanet etsen, daimi tepesinde dikilmediğin sürece ona sana geri vermez. Bu, onların: "O anasından doğduğu gibi olan (Arap)lara karşı bizim üzerimize bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmaları nedeniyledir. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'ın üzerine o yalanı söylüyorlar.

76- Hayır, kim antlaşmasını tastamam yerine getirir ve korunursa, şüphesiz ki Allah o korunanları sever.

77- Şüphesiz ki o kimseler, Allah'ın antlaşmasını ve yeminlerini bir az bedele değişiyorlar, işte onlara o diğer (yaşam) da hiçbir (güzel) takdir yoktur. O kalkışın günü Allah onlarla iletişim kurmaz ve onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Ve acı bir azap onlar içindir.

78- Ve yine onlardan bir bölük var ki, sizin onu o kitaptan olduğunu hesap etmeniz için kendi dillerini o kitapla eğip büküyorlar. Oysa o, o kitaptan değildir. Ve onlar: "O, Allah'ın yanındandır" diyorlar, oysa o Allah'ın yanından da değildir. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'a karşı o yalanı söylüyorlar.

79- Hiçbir beşer için, Allah ona o kitabı ve o bilgeliği ve o haberciliği versin de sonra o insanlara: "Allah'ın berisinden bana kullar olun" demesi olası değildir. Fakat: "Öğretmekte olduğunuz o kitap nedeniyle ve ders almakta olduğunuz nedeniyle Efendiye adananlar olun" (demesi vardır).  

80-  Ve size, o melekleri ve o habercileri efendiler bellemenizi de buyurmaz. Siz teslim olduktan sonra size o gerçeği örtmeyi buyurur mu?

81- Ve bir zaman Allah o habercilerin yeminle bağlanmış sözünü almış: "Ant olsun ki size kitaptan ve bilgelikten verdim, sonra beraberinizde olan şeyi doğrulayıcı olan bir elçi size geldiğinde, kesinlikle ona inanacaksınız ve kesinlikle ona yardım edeceksiniz. Sabitleş(me sözü ver)diniz ve sizin üzerinize olan bu ağır görevimi sahiplendiniz mi?" demiş, onlar: "Sabitleş(me sözü ver)dik" demişler, O da: "Tanık olun ve ben de sizin beraberinizde o tanık olanlardanım" demişti.

82- Artık kim bundan sonra (başka tarafa) yakınlaşırsa, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.

83- Yoksa onlar, Allah'ın yaşam sisteminden başkası peşine mi düşüyorlar? Oysa o göklerde ve o yerde olan kimseler, isteyerek ve istemeyerek de olsa hepsi O'na teslim olmuştur ve yalnızca O'na döndürülecekler.

84- Sen de ki: "Biz, Allah'a ve bize indirilmiş olan şeye ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve o torunlara indirilmiş olan şeye ve Musa'ya ve İsa'ya ve o habercilere Efendilerinden verilmiş olan şeye inandık. Onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmayız ve biz O'na teslim olanlarız."

85- Ve kim yaşam sistemi olarak İslam'dan başkasının peşine düşerse, artık ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o diğer (yaşamda) da o ziyan edenlerdendir.

86- İnanmalarından ve o elçinin bir gerçek olduğuna tanıklık etmelerinden ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinin ardından gerçeği örtmüş olan bir topluluğu, Allah nasıl doğruya iletir? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve o meleklerin ve o (inanan) insanların toplu olarak dışlamasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Onda sürekli kalıcıdırlar. O azap onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

89- Bunun ardından itaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olan kimseler başka. Artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

90- Şüphesiz ki o kimseler, inanmalarının ardından gerçeği örtmüşler, sonra da gerçeği örtmeyi artırmışlardır, onların (ölüm anındaki) itaate dönüşleri, asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, o sapkınların ta kendileridir.

91- Şüphesiz ki o kimseler, gerçeği örttüler ve azılı gerçeği örten olarak öldüler, (böyleleri) eğer o yerin dolusu  altını (olup) onu kurtulmalık olarak verse de, onların hiçbirinden asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, bir acı azap onlar içindir ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

92- Siz sevmekte olduğunuz şeylerden harcayıncaya kadar, o erdeme asla kavuşamayacaksınız. Ve bir şeyden her ne harcıyorsanız, artık şüphesiz ki Allah onu bir en iyi bilicidir.

93- Tevrat'ın indirilmesi öncesinden Yakub'un kendi benliğine yasakladığı hariç, o her yiyecek Yakub'un oğullarına serbestti. Sen de ki: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de Tevrat'ı getirin onu peşi sıra okuyun."

94- Artık bunun ardından kim Allah'a karşı o yalanı yakıştırırsa, işte onlar, o haksızlık yapanların ta kendileridir.

95- Sen de ki: "Allah doğru söyledi. Artık siz (fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inanç sistemini izleyin. Ve o, o ortak koşanlardan da değildi."

96- Şüphesiz ki o insanlar için konulan ilk ev, o tüm insanlar için bereket verilmiş bir doğruya ileten Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Onda apaçık ayetler, İbrahim'in (tevhidi) duruşu vardır. Ve kim ona girerse, artık güvende olur. Ve ona bir yola güç yetirebilen kimseye o evi haccetmesi, Allah'ın o insanların üzerindeki hakkıdır. Ve kim bu gerçeği örterse, artık şüphesiz ki Allah, o tüm insanlardan ihtiyaçsızdır.

98- Sen de ki: "Ey o kitabın halkı, Allah sizin işlemekte olduğunuz şeylerin üzerinde bir tanık olduğu halde siz niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?"

99- Sen de ki: "Ey o kitabın halkı, siz (gerçeğe) tanıklar olduğunuz halde niçin onda bir eğrilik arama peşine düşerek, inanmış kimseyi Allah'ın yolundan uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz? Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir."

100- Ey inanmış olan kimseler,  eğer siz o kitap verilmiş olan kimselerden bir bölüğe itaat ederseniz, sizin inanmanızdan sizi sonra gerçeği örtücüler olarak geri döndürürler.

101- Ve Allah'ın ayetleri size peşi sıra okunurken ve O'nun elçisi de içinizdeyken, siz nasıl gerçeği örtersiniz? Ve kim Allah'a sarılırsa, artık kesinlikle bir dosdoğru yola iletilmiştir.

102- Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'a karşı O'ndan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Ve siz teslim olanlardan başkası olarak ölmeyin.

103- Ve toplu olarak Allah'ın ipine sarılın ve sakın ayrışmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar iken, kalplerinizin arasını kaynaştırmıştı da böylelikle O'nun nimetiyle kardeşler olmuştunuz. Ve siz o ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi ondan kurtarmıştı. Allah, doğruya iletilmeniz için kendi ayetlerini size böyle açıklıyor.

104- Ve sizden o hayra çağıran ve o benimsenene uygun olanı buyuran ve o yadırganandan vazgeçiren bir ana topluluk olsun. Ve işte onlar o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

105- Ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinden sonra, sakın ayrışanlar ve aykırılığa düşenler gibi olmayın. Ve işte onlar var ya, bir şiddetli azap onlar içindir.

106- O günde ağaracak yüzler ve kararacak yüzler vardır. Şimdi yüzleri karartılmış olan kimselere gelince: "Siz inanmanızdan sonra gerçeği örttünüz mü? Öyleyse siz gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle o azabı tadın" (denir).

107- Ve yüzleri ağartılmış olan gelince, artık  onlar Allah'ın sarmalayıcı iyiliğindedirler. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

108- Bunlar, Allah'ın ayetleridir. Biz onları sana o gerçekle peşi sıra okuyoruz. Ve Allah o tüm insanlara bir haksızlık etmek istiyor değildir.

109- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Ve o işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, o insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı bir ana toplum oldunuz. O benimsenene uygunu buyuruyorsunuz ve o yadırganandan vazgeçiriyorsunuz ve siz Allah'a inanıyorsunuz. Ve eğer o kitabın halkı da inanmış olsaydı, kendileri için kesinlikle daha hayırlı olurdu. İçlerinden o inananlar olsa da onların daha çoğu o itaatten çıkanlardır.

111- Onlar, size bir rahatsızlık dışında asla zarar veremeyecekler. Ve eğer sizinle öldürüşürlerse, size o arkalarını yakınlaştırırlar. Sonra yardım da edilmezler.

112- Allah'tan bir ipe ve o (inanan) insanlardan bir ipe (sarılmaları) dışında, nerede ele geçirilirlerse üzerlerine o aşağılanma vurulmuştur. Ve Allah'tan  bir hiddete yerleşmişler ve üzerlerine o durgunluk vurulmuştur. Bu, onların Allah'ın ayetlerini örtmekte ve o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürmekte olmaları nedeniyledir. Bu, karşı çıkmış ve sınırı aşmakta olmaları nedeniyledir.

113- 114- (Hepsi) bir denklikte değillerdir. O kitabın halkından dimdik ayakta duran o gecenin vakitlerinde boyun eğerek Allah'ın ayetlerini peşi sıra okumakta olan bir ana toplum da vardır. Allah'a ve o diğer güne inanırlar ve o benimsenenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler ve o hayırlarda birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar o düzgünlerdendir.

115- Ve hayırdan her ne yapıyorlarsa, on(un karşılığın)dan asla örtülmeyeceklerdir. Ve Allah, o korunanları bir en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki o kimseler, gerçeği örtmüşlerdir, onların malları ve çocukları onları Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla ihtiyacı gidermeyecektir. Ve işte onlar o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

117- Onların bu şimdiki yaşamda  harcamakta olduğu şeylerin örneği, kendi benliklerine haksızlık yapmış olan bir topluluğun ekinine değmiş, böylelikle onu yok etmiş olan onda bir kavurucu soğuk olan bir rüzgârın örneği gibidir. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

118- Ey inanmış olan kimseler, sizin berinizden olanları sakın bir karındaş bellemeyin. Onlar sizi bozguna düşürmekten geri durmazlar. Sizin şiddetli sıkıntıya düşmenizi arzu ettiler. O kinleri, onların ağızlarından (çıkan sözlerden) kesinlikle belli olmuştur. Ve göğüslerindeki gizlemekte oldukları şey ise, daha büyüktür. Eğer siz bağlantı kuranlarsanız, biz size o ayetleri kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz onlarsınız ki, siz onları seversiniz oysa onlar sizi sevmezler ve siz o kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanırsınız (oysa onlar inanmazlar). Ve sizinle karşılaştıkları zaman onlar: "Biz inandık" diyorlar. Ve yalnız kaldıkları zaman onlar, size karşı olan o öfkeden dolayı parmaklarını ısırıyorlar. Sen de ki: "Öfkenizle ölün. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir."

120- Eğer size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Ve eğer size bir kötülük değerse, ona da  sevinirler. Ve eğer direnip gayret ederseniz ve korunursanız, onların plânları size hiçbir şeyle zarar veremez. Şüphesiz ki Allah, onların işlemekte olduğu şeyleri bir kuşatıcıdır. 

121- Ve hani sen o inananları o öldürüşme için duracakları yerlere yerleştirmek  için sabah serinliğinde ailenden erkenden ayrılmıştın. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

122- Ve o zaman Allah ikisine de yakın olduğu halde, hani sizden iki ekip yılgınlığa düşmeye eğilim göstermişti. Ve artık o inananlar yalnızca Allah'ı üstlenici edinsinler.

123- Ve ant olsun ki Allah, siz (sayıca onlardan) daha aşağılık bir durumda iken, size Bedir'de yardım etmişti. O halde şükretmeniz için Allah'a karşı korunun.

124- Hani sen o inananlara: "Sizin Efendinizin o meleklerden indirilmiş üç bini ile sizi uzatması size yetmeyecek mi?" diyordun.

125- Evet. Eğer siz direnip gayret ederseniz ve korunursanız ve onlarda size şu anda aniden gelirlerse, sizin Efendiniz o meleklerden işaretlenen beş bini ile sizi uzatacaktır.

126- 127- Ve Allah bunu size ancak bir müjde olması onunla kalplerinizin rahatlaması ve gerçeği örten kimselerden bir ucun kökünü kazıması veya perişan olarak çevirmesinden başkası için yapmamıştı. Ve o yardım, ancak o en güçlü, o en bilge Allah'tan başkasının yanından değildir.

128- (Allah'ın) onlara lütufla dönme veya onları azaplandırma buyruğundan sana bir şey yoktur. Şüphesiz ki onlar haksızlık yapanlardır. 

129- Ve o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Kimi dilerse bağışlar ve kimi dilerse azap eder. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

130- Ey inanmış olan kimseler, o faizi katlanmış bir katlamayla sakın yemeyin. Ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.

131- Ve siz, korunun o ateşe karşı ki o, o gerçeği örtücüler için hazırlanmıştır.

132- Ve sizin sarmalayıcı iyilik edilmeniz için, siz Allah'a ve o elçi'ye itaat edin.

133- Ve siz Efendinizden bir bağışlamaya, o korunanlara hazırlanmış, onun boyutu o gökler ve o yer kadar olan bir bahçeye birbirinizle yarışın.

134- O kimseler ki, o ferahlıkta ve o darlıkta harcarlar ve öfkelerini yutkunanlar ve o insanlardan (kusurlarını) yok sayanlardır. Ve Allah o iyilik edenleri sever.

135- Ve o kimseler ki, bir hayasızlık veya kendi benliklerine karşı bir haksızlık yaptıkları zaman, Allah'ı hatırlarlar hemen kendilerinin peşlerine takılı suçları için bağışlama isterler. Ve Allah'tan başka o  peşlere takılı suçları bağışlayan kimdir? Ve onlar bilmekte oldukları halde yaptıkları şeyler üzerinde ısrar etmediler.

136- İşte onların karşılığı, Efendilerinden bağışlama ve onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelerdir. Ve o (güzel işleri) işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

137- Sizden önce yasalar gelip geçmişti. Artık siz o yerde gezin de, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın. 

138- Bu, o insanlar için bir açıklama ve o korunanlara ise bir öğüt ve bir doğruya iletendir.

139- Ve sakın yılmayın ve sakın üzülmeyin, eğer inananlar iseniz, üstün durumda olan sizsiniz.

140- 141- Eğer size (Uhud'dan dolayı şimdi) bir yara dokunmaktaysa, o topluluğa da (Bedir'de) kesinlikle onun örneği bir yara dokunmuştu. Ve bu günleri o insanların arasında devridaim ettiriyoruz. Ve (bunun nedeni de) Allah'ın inanmış olan kimseleri bilmesi ve sizden tanıkları bellemesi ve Allah'ın inanmış olanları arındırması ve o gerçeği örtücüleri  mahvetmesi içindir. Ve Allah, o haksızlık yapanları sevmez.

142- Yoksa, Allah sizden güçlerini kullanmış olan ve o direnip gayret eden kimseleri bilmeden, o bahçeye girivereceğinizi mi hesap ettiniz?

143- Ve ant olsun ki siz onunla karşılaşmadan önce, o ölümün dileğinde bulunuyordunuz. Onu (Uhud'da) kesinlikle gördünüz ve (ona atılmayıp) bakar durumda kaldınız.

144- Ve Muhammed bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de o elçiler gelip geçmişti. Eğer o ölür veya öldürülürse, siz ökçelerinizin üzerinde çevrilecek misiniz? Ve kim iki ökçesi üzerinde çevrilirse, Allah'a hiçbir şeyle asla zarar veremeyecektir. Ve Allah, o şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Ve (Uhud'da) bir benliğin, Allah'ın onayıyla bir sürelenmiş yazısından başka ölmesi olası değildir. Ve kim bu şimdiki (yaşamın) ödülünü isterse, ona ondan veririz. Ve kim o diğer (yaşamın) ödülünü isterse, ona da ondan veririz. Ve o şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Ve haberci'den nicesi vardı ki, Efendiye adanan birçok kimse onun beraberinde öldürüşmüştü. Onlar, Allah'ın yolunda onlara değmiş olan şeyden ötürü, yılmamışlar ve zayıflık göstermemişler ve boyun eğmek istememişlerdi. Ve Allah, o direnip gayret edenleri sever.

147- Ve onların sözleri: "Ey Efendimiz, peşimize takılı suçlarımızı ve işimizdeki savurganlığımızı bize bağışla ve ayaklarımızı sabitleştir ve o gerçeği örtenler topluluğuna karşı bize yardım et" demelerinden başkası olmadı.

148- Bunun üzerine Allah onlara bu şimdiki (yaşam) ödülünü ve o diğer (yaşam) iyi ödülünü verdi.  Ve Allah, o iyilik edenleri sever.

149- Ey inanmış olan kimseler, eğer siz gerçeği örtmüş olanlara itaat ederseniz, sizi ökçeleriniz üzeri geri döndürürler de, böylelikle siz ziyan edenlere çevrilirsiniz.

150- Hayır, Allah sizin yakınınızdır. Ve O, o yardımcıların en hayırlısıdır.

151-  Hakkında bir yetki indirmediği şeyleri, Allah'a ortak koşmuş olmaları nedeniyle gerçeği örtmüş olan kimselerin kalplerini o korkuyla karşılaştıracağız. Ve onların sığınağı o ateştir. Ve ne sıkıntılıdır o haksızlık yapanların barınağı.

152- Ve ant olsun ki Allah size o verdiği sözünü, kendisinin onayıyla onları kırıp geçirmekte olduğunuz ve sizin sevdiğiniz şeyi size göstermesinin arkasından yılgınlığa düştüğünüz ve o buyruk konusunda birbirinizle çekişip karşı çıktığınız zamana kadar, yerine getirmişti. Sizden kimi bu şimdiki (yaşamı) istiyordu ve içinizden kimi de o diğer (yaşamı) istiyordu. Sonra Allah sizi yoklamak için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. Ve ant olsun ki (Allah) sizden (hatanızı) yok saymıştır. Ve Allah, o inananların üzerine bir lütuf sahibidir.

153- Hani siz birine bile dönüp bakmadan (dağa doğru) çıkıyor ve o elçi de sizi arkanızdan çağırıyordu. Bunun üzerine Allah sizden kaçmış olan şeye ve size değmiş olan şeye üzülmemeniz için sizi keder üstüne kederle ödüllendirdi. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

154- Sonra, o kederin arkasından üzerinize sizden bir ekibi kaplamakta olan bir güven uykusu indirdi (böylece güveninizi kaybetmediniz). Ve sadece kendi benliklerine eğilim gösteren bir ekip (iki yüzlüler) ise, Allah'a karşı o gerçeğin dışında bir kanı, o düşüncesizliğin kanısına varıyorlar: "(Savaşla ilgili) o buyruktan bize herhangi bir şey (söz hakkı) mı vardı (sorumluluğumuz olsun)" diyorlardı. Sen de ki: "Şüphesiz ki o buyruğun tamamı Allah'a aittir." Onlar sana belli etmediklerini benliklerinde gizliyorlar: "Eğer o buyruktan bize de bir şey (söz hakkı) olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Sen de ki: "Eğer evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine o ölüm yazılmış olan kimseler devrilecekleri yere kesinlikle belirirdi." Ve (bunun nedeni de) Allah'ın sinenizdeki şeyi yoklaması ve kalplerinizdeki şeyi arındırması içindir. Ve Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

155- Şüphesiz ki o kimseler o iki toplu birliğin karşılaştığı gün, sizden (başka tarafa) yakınlaşmışlardır, o şeytan onları bir kısım kazandıkları şeylerle ancak ve ancak kaydırmak istemişti. Ve ant olsun ki Allah onlardan (hatalarını) yok saydı. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir yumuşak davranıcıdır.

156- Ey inanmış olan kimseler, siz gerçeği örtmüş olan ve o yerde yolculuğa çıktıkları veya gazvede oldukları zaman (ölen) kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı, ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi" diyenler gibi sakın olmayın. Bu, Allah'ın onların kalplerinde bir özleme dönüştürmesi içindir. Ve Allah, yaşatır ve öldürür. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür. 

157- Ve ant olsun ki eğer siz Allah'ın yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'tan bir bağışlama ve bir sarmalayıcı iyilik, kesinlikle onların toplamakta olduğu şeylerden daha hayırlıdır.

158- Ve ant olsun ki siz ölürseniz veya öldürülürseniz, kesinlikle Allah'a sürülüp toplanılacaksınız. 

159- Allah'tan bir şefkat nedeniyle sen onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen o kalbi sert ve bir kaba olsaydın, onlar senin çevrenden kesinlikle dağılırlardı. Artık sen onlardan (hatalarını) yok say ve onlar için bağışlama iste ve o buyruk hususunda onlarla danış. Sen karar kıldığın zaman ise, artık Allah'ı üstlenici edin. Şüphesiz ki Allah, o (kendisini) üstlenici edinenleri sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi hiçbir yenici olmaz. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek o kimse kimdir? Ve o inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsinler.

161- Bir haberci için ganimeti bağlaması olası değildir. Ve kim ganimeti bağlarsa, o kalkışın günü bağladığı şeyle gelir. Sonra her bir benliğe kazandığı şey tastamam verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

162- Allah'ın hoşnutluğunu izlemiş kişi, Allah'tan bir kızgınlığa yerleşmiş kişi gibi midir? Onun sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı varış yeridir.

163- Onlar Allah'ın yanında (farklı) kademelerdedirler. Ve Allah, onların işlemekte olduğu şeyleri bir en iyi görücüdür.

164- Ant olsun ki Allah, o inananlara onların içinden kendi benliklerinden onlara kendi ayetlerini peşi sıra okuyan ve onları arındıran ve onlara o kitabı ve o bilgeliği öğreten bir elçi harekete geçirmekle, büyük iyilikte bulunmuştur. Ve şüphesiz ki onlar önceden kesinlikle bir apaçık sapkınlık içindeydiler.

165- Sizin (Bedir'de) onlara iki katını değdirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) size değdirildiğinde mi, "Bu nereden?" dediniz? Sen de ki: "O, kendi benliklerinizin yanındandır." Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

166-167- Ve o iki toplu birliğin karşılaştığı günde size değdirilen, Allah'ın onayıyla ve o inananları bilmesi ve ikiyüzlü kimseleri bilmesi içindi. Ve onlara: "Gelin, Allah'ın yolunda öldürüşün veya (kendinizi) savunun" denildiğinde onlar: "Eğer biz öldürüşme bilseydik, kesinlikle sizi izlerdik" dediler. O gün onlar inanmaktan daha çok o gerçeği örtmeye yakındılar. Onlar kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Ve Allah onların gizlemekte olduğu şeyleri en iyi bilendir.

168- O kimseler ki, (evlerinde) oturdular ve (savaşta ölen) kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" dediler. Sen de ki: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, haydi o ölümü benliklerinizden defedin."

169- 170- 171- Ve Allah'ın yolunda öldürülen kimseleri sakın ölüler olarak hesap etme. Aksine onlar yaşayanlardır, Efendilerinin yanında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın, kendisinin lütfundan onlara verdiği şeylere sevinenlerdir. Ve onlar artlarından henüz kendilerine katılmayanlara, onlara hiç bir kaygı olmayacağını ve onların üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimeti ve bir lütfu ve şüphesiz ki Allah'ın o inananların iş karşılığını kayba uğratmayacağını müjdelerler.
 
172- O kimseler ki, kendilerine o yaranın değdirilmesinden sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah'ı ve o elçiyi (olumlu) cevaplandırdılar. Bir büyük iş karşılığı, onların içinden iyilik etmiş ve korunmuş olan kimseler içindir.

173- O kimseler ki, o insanlar onlara: "Şüphesiz ki o insanlar sizin için kesinlikle (ordu) topladılar, artık onlardan endişelenin" demişti de (bu sözler) onların inancını artırmış ve onlar: "Allah bize yeter ve ne güzel üstlenicidir" demişlerdi.

174- Böylelikle onlara bir kötülük dokunmadan, Allah'tan bir nimetle ve lütufla çevrildiler ve Allah'ın hoşnutluğunu izlediler. Ve Allah, bir büyük lütuf sahibidir.

175- İşte bu (insanlar), ancak ve ancak kendi yakınlarıyla sizi kaygılandıran o şeytandır. Eğer inananlar iseniz, sakın onlardan kaygılanmayın benden kaygılanın.

176- Ve o gerçeği örtmekte birbirleriyle yarışan kimseler, sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki onlar Allah'a hiçbir şeyle asla zarar veremeyecekler. Allah, onları o diğer (yaşam) da (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Ve bir büyük azap, onlar içindir.

177- Şüphesiz ki o kimseler, o inanmayı o gerçeği örtmeyle değiştirdiler, onlar Allah'a hiç bir şeyle asla zarar veremeyecekler. Ve bir acı azap, onlar içindir

178- Ve gerçeği örtenler onlara mühlet vermemizin kendi benlikleri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesin. Biz onlara ancak ve ancak günahı artırmaları için mühlet veriyoruz. Ve bir alçaltıcı azap, onlar içindir.

179- Allah, o murdarı o temizden ayırana kadar, o inananları bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. (Bunu yaparken) sizi o algılanamayananın üzerine muttali kılacak da değildir. Fakat Allah elçilerinden kimi dilerse derleyip toplar. Öyleyse Allah'a ve O'nun elçilerine inanın. Ve eğer inanırsanız ve korunursanız, artık bir büyük iş karşılığı sizin içindir.

180- Ve Allah'ın kendsinin lütfundan onlara verdiği şeylere cimrilik eden kimseler, onu kendileri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesin. Aksine o, onlar için daha şerdir. O kalkışın günü onunla cimrilik ettikleri şeyler, boyunlarına (ağırlık olarak) dolandırılacaktır. Ve o göklerin ve o yerin mirası, Allah'ındır. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

181- Ant olsun ki Allah: "Şüphesiz ki Allah, bir muhtaçtır ve biz ise ihtiyaçsızlarız" diyen kimselerin sözünü işitmiştir. Bu dedikleri şeyi ve o habercileri bir gerçek olmaksızın öldürmelerini (hesap gününde) biz kitaplaştıracağız* ve biz onlara: "Siz o yakıp kül edicinin azabını tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitaplaştıracağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen her şeyin zaten yazılmış olması sebebidir. İşlendiği anda yazılan bir şey, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182-  Bu, ellerinizin öncelediği nedeniyle ve Allah'ın o kullara haksızlık yapıcı olmadığındandır.

183- O kimseler ki: "Şüphesiz ki Allah, onu o ateşin yiyeceği bir yaklaşmalık getirinceye kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda bize antlaşma yaptı" dediler. Sen de ki: "Benden önce elçiler o apaçık delilleri, ve o dediğinizi size getirmişti. Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, öyleyse onları niçin öldürdünüz?"

184- Yok eğer onlar seni yalanlarlarsa, senden önce o apaçık delilleri ve o yazılı metinleri ve o ışık verici o kitabı getirmiş olan elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı.

185- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve ancak ve ancak o kalkışın günü işinizin karşılıkları size tastamam verilecektir. Kim o ateşten uzaklaştırılır ve o bahçeye girdirilirse, artık o kesinlikle başarmıştır. Ve bu şimdiki yaşam, o aldatıcının bir yararlığından başka bir şey değildir.

186- Mallarınızda ve benliklerinizde kesinlikle yoklanacaksınız ve sizden önce o kitap verilmiş olan kimselerden ve ortak koşmuş olan kimselerden kesinlikle birçok rahatsızlık işiteceksiniz. Ve eğer direnip gayret ederseniz ve korunursanız, artık şüphesiz ki bu, o işlerin kararlısındandır.

187- Ve bir zaman Allah, o kitap verilmiş olan kimselerden: "Onu o insanlara kesinlikle açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz" diye, yeminle bağlanmış söz almıştı. Buna rağmen onlar sözlerini sırtlarının ötesine fırlatıp atmışlar ve onu bir az bedele değişmişlerdi. Artık değişmekte oldukları şey ne sıkıntılıdır.

188- Sakın hesap etmeyesin ki, getirdikleri nedeniyle sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimseleri, artık sakın onları hesap etmeyesin ki o azaptan (kurtulmayı) başaracak yer bulabilecekler. Ve bir acı azap, onlar içindir.

189- Ve o göklerin ve o yerin hükümranlığı, Allah'ındır. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü  koyucudur.

190- Şüphesiz ki o göklerin ve o yerin takdir edilişinde, o gece ve o gündüzün aykırı düşmesinde, o temiz akıl sahiplerine kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

191-192-193- 194-  O kimseler ki, ayaktayken ve otururken ve yanları üzereyken (yani her durumda), Allah'ı hatırlarlar ve o göklerin ve o yerin takdir edilişi hakkında düşünürler. (Ve derler ki): "Ey Efendimiz, sen bunu geçersiz olarak takdir etmedin. Sen her türlü eksiklikten uzaksın, artık bizi o ateşin azabından koru. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen kimi ateşe girdirirsen, kesinlikle sen onu rezil duruma düşürmüşsündür. Ve o haksızlık yapanlar için hiçbir yardımcı yoktur. Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz, 'Efendinize inanın' diye o inanmaya seslenen bir sesleniciyi işittik de hemen inandık. Ey Efendimiz, artık sen bizim peşimize takılı suçlarımızı bize bağışla ve sen bizden kötülüklerimizi ört ve bizim ömrümüzü o erdemlilerin beraberinde tamamla. Ey Efendimiz, sen bize elçilerine (itaatin karşılığında) söz verdiğin şeyi ver ve o kalkışın günü bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen o verdiğin söze aykırı davranmazsın."

195- Bunun üzerine Efendileri de onları (şöyle) cevaplandırdı: "Şüphesiz ki ben, sizden hiçbir erkekten veya dişiden işleyenin işini kayba uğratmam. (Çalışmasının karşılığını almakta) sizin bir kısmınız bir kısımdandır (farkınız yoktur). O kimseler ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda rahatsızlık verildiler ve öldürüştüler ve öldürüldüler. Onlardan kötülüklerini kesinlikle örteceğim ve onları Allah'ın yanından bir ödül olarak onların altından o nehirler akar bahçelere kesinlikle girdireceğim. Ve Allah, ödülün iyisi O'nun yanındadır."

196- 197- O gerçeği örtmüş olan kimselerin o yörelerde çevrilip durması sakın seni aldatmasın. Bir az  yararlılıktır, sonra onların sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o döşek.

198- Fakat Efendilerinden korunmuş olan kimseler için Allah'ın yanından bir ikram olarak, onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçeler vardır. Ve Allah'ın yanında olan şey, iyi ve o erdemliler için daha hayırlıdır.

199- Ve şüphesiz ki o kitabın halkından kimi vardır ki, Allah'a ve size indirilmiş olan şeye ve kendilerine indirilmiş olan şeye Allah'a saygı duyanlar olarak inanırlar, Allah'ın ayetlerini bir az bedele değişmezler. İşte onlar, Efendilerinin yanındaki iş karşılıkları onlar içindir. Şüphesiz ki Allah, o hesabın çok hızlı görenidir.

200- Ey inanmış olan kimseler, direnip gayret edin ve direnip gayret etmekte birbirinizle yarışın ve birbirinize bağlı olun ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.


1 Ocak 2019 Salı

Al-i İmran s. 175. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 175. ayetini, karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir okuyucu, bu ayetin iki farklı şekilde yapılmış çevirisini görecek, ve hangi çevirinin daha isabetli olduğu yönünde bir düşünce içine girecektir. Yazımızda, bu ayetin iki farklı çeviriden hangisinin daha isabetli olduğu yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Ayetin, Arapça metni ve farklı çevirileri şu şekildedir:

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ

1.  İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, inanmışsanız onlardan korkmayın, benden korkun.

2. O şeytan, sizi kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayınız benden korkunuz eğer mü'min kimseler iseniz.

Çevirilerdeki farklılık, altını çizgi ile belirttiğimiz cümlededir.

İki farklı çeviriden birisinin doğru, diğerinin yanlış olduğu şeklinde bir iddiadan öte, hangi çevirinin daha isabetli olduğu yönünde fikir belirtmeye çalışacağımızı baştan söylemek isteriz. Çünkü her iki farklı çevirinin de, Arap dili ve tefsir kuralları açısından dayanakları olduğu için, birisine doğru, diğerine yanlış demenin imkanı yoktur.

Kanaatimizce, bu ayetin hangi çevirisinin daha isabetli olduğunun anlaşılabilmesi için, surenin 173. ayetinden itibaren bir okuma yapılması gerekmektedir. 

[003.173]  İnsanlar onlara: «Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun» dediler. Bu, onların imanını artırdı da: «Allah bize yeter. O ne güzel Vekil'dir» dediler.

[003.174] Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

Al-i İmran s. 173. ayetine baktığımızda, Ennas (İnsanlar) olarak ifade edilen şahıslar Müslümanlara, "Düşmanınız olan insanlar size karşı bir ordu topladılar, onlardan korkun" diyerek, onlara korku aşılamak istemektedir. Bu sözü söyleyenlerin amacının, Müslüman toplum üzerinde bir korku yaymayı amaçlayanlar olduğu, ve bu kimselerin ise, Müslümanlardan olmadığı açıktır. Kanaatimizce bu cümle 175. ayeti anlamanın anahtarıdır.

173. ayette geçen bu insanlar, 175. ayette Eşşeytanü olarak ifade edilmektedir. Bu durumu dikkate aldığımızda, insan cinsinden olan Şeytan'ın, Müslümanları bir başka topluluk olan düşmanlarından korkmalarını söylediği anlaşılmaktadır. Bu noktada Müslümanlara korkmalarını söyleyenler ile, korkmaları gerekenler arasında bir yakınlık olduğu unutulmamalıdır. Ayet bu yakınlığı Veli kelimesinin çoğulu ile ifade etmektedir.

175. ayet içinde geçen, "Onlardan korkmayın, benden korkun" cümlesinin, ilk cümlesi olan إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi ile, uyum arz etmesi gerekmektedir. Allah (c.c) nin, "Onlardan korkmayın, benden korkun" şeklinde bir emir vermiş olması, ayetin ilk cümlesinde Müslümanların birilerinden korkutulmaya çalışıldığının anlaşılması için yeterli bir ipucudur. 

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi, 1. şıktaki gibi, " İşte o şeytan ancak kendi dostlarını korkutur" şeklinde çevrildiği zaman, ikinci cümledeki "onlardan korkmayın" emri ile kanaatimizce uyum arz etmemektedir.

إِنَّمَا ذَٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ أَوْلِيَاءَهُ cümlesi, şayet 2. şıktaki gibi, "O şeytan, sizi kendi dostlarından korkutuyor" şeklinde çevrildiğinde, ikinci cümledeki, "onlardan korkmayın" emri ile uyum arz etmektedir. Çünkü ilk cümlede 173. ayette insan geçen, 175. ayette ise  Şeytan olarak vasıflandırılan kimsenin, Müslümanları birilerinden korkutmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Tüm bunlardan sonra kanaatimizce, Al-i İmran s. 175. ayetinin çevirisinin, 2. şıkta verdiğimiz "O şeytan, sizi mutlaka dostlarından korkutuyor. Bina-enaleyh onlardan korkmayınız Benden korkunuz eğer mü'min kimseler iseniz" şeklinde yapılan çevirilerinin daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.

                                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.