31 Mayıs 2025 Cumartesi

KASAS SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Sin, Mim.

2-  Bunlar, o apaçık kitabın ayetleridir.

3- Biz, inanmakta olan bir topluluğa Musa'nın ve Firavun'un bir kısım haberinden, o gerçeği peşi sıra sana okuyacağız.

4- Şüphesiz ki Firavun, o yerde yücelenmiş ve onun halkını taraftarlar olarak bölmüştü. Onlardan bir ekibi zayıf düşürüyor, onların oğullarını boğazlıyor ve kadınlarını yaşatıyordu. Şüphesiz ki o, o bozuculuk yapanlardandı.

5- 6- Ve biz de, o yerdeki zayıf düşürülen kimselere büyük iyilikte bulunmak ve onları önderler yapmak ve o mirasçılar yapmak ve o yerde olanak sağlamak ve Firavun'a ve Haman'a ikisinin askerlerine onlardan sakınmakta oldukları şeyi göstermek istiyorduk.

7- Ve biz, Musa'nın annesine: "Sen onu emzir. Ona karşı kaygılandığın zaman, artık sen onu o denize bırak ve sakın kaygılanma ve sakın üzülme. Şüphesiz ki biz, onu sana geri döndürücüleriz ve onu o gönderilmişlerden yapıcılarız" diye vahyettik.

8- Böylece Firavun ailesi sonunda kendilerine bir düşman ve bir üzüntü (kaynağı) olarak, onu bulup aldı. Şüphesiz ki Firavun ve Haman ve ikisini askerleri, yanılgıya düşenlerdi.

9- Ve Firavun'un karısı: "(Bu çocuk), benim ve senin için bir göz ferahlığıdır. Siz onu sakın öldürmeyin. Belki bize faydası olur veya biz onu bir çocuk olarak sahipleniriz" dedi. Oysa onlar (başlarına gelecekleri) fark etmez bir haldelerdi.

10- Ve Musa'nın annesi, gönlü bomboş olarak sabahladı. Eğer o inananlardan olması için onun kalbinin üzerine bağ vurmamış olsaydık, şüphesiz ki neredeyse onu belli edecekti.

11- Ve (annesi) kızkardeşine: "Onun izini takip et" dedi. Böylece o, onlar (onu) fark etmez bir haldelerken uzak bir yerden onu gördü.

12- Ve biz ona önceden o emziricileri yasaklamıştık. Bunun üzerine (kız kardeşi): "Ben size bir ev halkını kılavuzluk edeyim mi, onlar ona sizin için güvence olurlar ve onlar ona içtenlikle öğüt vericilerdir?" dedi.

13- Böylece biz, onun (annesinin) gözü ferah olması ve üzülmemesi ve şüphesiz ki Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu bilmesi için, onu annesine geri döndürdük. Fakat onların (Firavun Haman ve askerlerinin) tamamı bunu bilmezlerdi.

14- Ve o, en çetinliğine ulaşıp oturaklaştığında biz ona bir karar yeteneği ve bir bilgi verdik. Biz o iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

15- Ve (Musa) onun halkından bir kısmının bir duyarsızlık (uyku) hali üzerinde olduğu bir vakit o şehre girdi. Derken onda (birbiriyle) öldürüşen iki adam buldu. Bu, onun taraftarından ve bu da onun düşmanının (taraftarın)dan. Derken onun taraftarından olan kimse, onun düşmanının (taraftarın)dan olan kimseye karşı ondan, yana yakıla yardım istedi. Bunun üzerine Musa ona yumruk attı, böylece onun (ölüm hükmünü) yerine getirdi. (Musa): "Bu, o şeytanın işindendir. Şüphesiz ki o, bir apaçık saptırıcı düşmandır" dedi.

16- (Musa yine): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben kendi benliğime haksızlık ettim, artık beni bağışla" dedi, bunun üzerine (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz ki O, o çok bağışlayıcının, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

17- (Musa yine): "Ey Efendim, bana verdiğin nimet nedeniyle, artık ben o suç işleyenlere bir sırt veren asla olmayacağım" dedi.

18- Böylece o şehirde bir kaygıyla (etrafını) gözetleyerek sabahladı. bir de baktı ki o dün ondan yardım istemiş olan kimse, ona feryat ediyor. Musa ona: "Şüphesiz ki sen, kesinlikle bir apaçık azgınsın" dedi.

19- (Musa) ikisine de bir düşman olan o kimseyi yakalamak istediğinde: "Ey Musa, sen o dün bir benliği öldürdüğün gibi beni de mi öldürmeyi istiyorsun? Şüphesiz ki sen, bu yerde bir zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Ve sen o düzelticilerden olmak ta istemiyorsun" dedi.

20- Ve bir adam o şehrin en uzağından koşarak geldi: "Ey Musa, Şüphesiz ki o dolgunlar seni öldürmeleri için senin hakkında birbirleriyle danışıyorlar, hemen (bu şehirden) çık. Şüphesiz ki ben, sana o içtenlikle öğüt vericilerdenim" dedi.

21- Bunun üzerine (Musa) bir kaygıyla (etrafını) gözetleyerek ondan çıktı. "Ey Efendim, beni haksızlık yapanlar topluluğundan kurtar" dedi.

22- Ve Medyen'in karşısına yüzünü yönelttiğinde: "Efendimin beni o yolun denk olanına iletmesi umulur" dedi. 

23- Ve Medyen'in suyuna vardığında, onun üzerinde o insanlardan (hayvanlarını) suvaran bir toplum buldu ve onların berisinden (hayvanlarını suvarmaktan) meneden iki kadın buldu. (Musa onlara): "(Bu durumla ilgili) ikinizin sözü nedir? dedi. (İki kadın): "Biz, o çobanlar geri çekilene kadar (hayvanlarımızı) suvarmayız ve bizim babamız da bir büyük ihtiyardır" dedi.

24- Bunun üzerine (Musa) o iki kadın için (hayvanları) suvardı, sonra o gölgeye yöneldi de: "Ey Efendim, şüphesiz ki ben, hayırdan bana indireceğin o şeye bir muhtacım" dedi.

25- Akabinde iki kadından biri, sıkılgan bir hal üzere yürüyerek ona geldi: "Şüphesiz ki babam bizim için suvardığın şeyleri bir iş karşılığı ile seni karşılıklandırmak için seni çağırıyor" dedi. Ona  geldiği ve (başından geçen) o olayı ona anlattığında: "Sen sakın kaygılanma, o haksızlık yapanlar topluluğundan kurtuldun" dedi.

26- İki kadından biri: "Ey babacığım, onun iş karşılığı çalışmasını iste. Şüphesiz ki iş karşılığı ile çalışmasını istediğin kimselerin en hayırlısı o çok kuvvetli, o güvenilen kimsedir" dedi.

27- (Babaları): "Şüphesiz ki ben, sekiz hac yılı bana iş karşılığı çalışmana karşı, şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on (yıl) a tamamlarsan, o da senin yanındandır. Ve ben sana meşakkat vermeyi de istemem. Eğer Allah dilemişse, beni o düzgünlerden bulacaksın" dedi.

28- (Musa): "Bu, benimle senin aranda (bir antlaşma)dır. Ben o iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana bir düşmanlık yoktur. Ve Allah, bizim söylemekte olduğumuz şeyin üzerinde bir dayanaktır" dedi.

29- Böylece Musa o süreyi yerine getirdiği ve ailesiyle yola çıktığında, Tur'un yanından bir ateş sezinledi. Ailesine: "Siz durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir haber veya sizin ısınmanız için o ateşten bir kor getiririm" dedi.

30- 31- 32- Ona geldiğinde, o bereketlenmiş bölgedeki o vadinin sağ yamacından: "Ey Musa, şüphesiz ki ben  o tüm insanların Efendisi Allah'ın ta kendisiyim" diye ve "Değneğini at" diye seslenildi. (Değneğini atıp) onu hızlı bir yılan  gibi titreştiğini gördüğünde, bir arka dönen olarak yöneldi ve (değneğini) takip etmedi. (Allah): "Ey Musa, sen geri gel ve sakın kaygılanma, şüphesiz ki sen o güvende olanlardansın. Elini yakanın içine sok, hiçbir kötülük olmaksızın bembeyaz çıksın. Ve o ürkmeden (dolayı açılan) kanadını da (kolunu) kendine yapıştır. Bu ikisi, Firavun'a ve onun dolgunlarına senin Efendinden iki sağlam kanıttır. Şüphesiz ki onlar, itaatten çıkanlar topluluğu oldular" dedi.

33- 34- (Musa): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben onlardan bir benlik öldürdüm, bundan dolayı ben, beni öldürmelerinden kaygılanıyorum. Ve kardeşim Harun o, dil bakımından benden daha berraktır, artık onu da beni doğrulayan bir destekçi olarak benim beraberimde gönder. Şüphesiz ki ben, onların beni yalanlamalarından kaygılanıyorum" dedi.

35- (Allah): "Biz, senin pazunu kardeşinle çetinleştireceğiz ve biz, ikinizi bir yetkili yapacağız, artık onlar bizim (gözle görülen) ayetlerimizle ikinize yanaşamazlar. İkiniz ve sizin ikinize takılmış kimseler, o yenenlersiniz" dedi.

36- Musa, bizim (gözle görülen) apaçık ayetlerimizi onlara getirdiğinde: "Bu, bir yakıştırılmış sihirden başka bir şey değil. Ve biz, bunu bizim o ilk atalarımızda işitmedik" dediler.

37- Ve Musa: "Benim Efendim, kendi yanından o doğruya iletini getiren kimseyi ve o yurdun sonu onun olacak kimseyi en iyi bilendir. Gerçek şu ki, o haksızlık yapanlar başarıya eriştirilmez" dedi.

38- Ve Firavun: "Ey o dolgunlar, ben sizin için benden başka hiçbir tanrı bilmedim. Ey Haman, Musa'nın tanrısına muttali oldurulmam için benim için o çamurun üzerinde bir ateş tutuştur da bana bir yüksek kule yap. Ve şüphesiz ki ben, onun o yalancılardan olduğu kanaatine varıyorum" dedi.

39- O ve onun askerleri o hakları olmaksızın o yerde büyüklük tasladı ve şüphesiz ki onlar bize döndürülmezler oldukları kanaatine vardılar.

40- Bunun üzerine biz de onu ve askerlerini tuttuk da o denizin içine fırlatıp attık. O haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

41- Ve biz, onları o ateşe çağırmakta olan önderler yaptık. Ve onlar o kalkışın günü yardım da edilmezler.

42- Ve biz, onlara bu şimdiki yaşamda bir dışlama taktık. Ve kalkışın günü ise onlar o çirkinleşmişlerdendir.

43- Ve ant olsun ki biz, bizim o ilk kuşakları yok etmemizin arkasından Musa'ya, o insanlara onların hatırlamaları için doğruyu görmeler ve bir doğruya iletici ve bir şefkat olarak, o kitabı verdik. 

44- Ve sen, biz Musa'ya o işi yerine getirdiğimiz zaman, o batı yanında değildin ve sen o tanık olanlardan da değildin.

45- Fakat biz, (Musa'dan sonra nice) kuşaklar meydana getirdik de o ömür kendilerine uzadı. Ve sen, Medyen halkı içinde bir barınan olarak bizim ayetlerimizi onlara peşi sıra okuyan da değildin. Fakat biz, (elçi) göndericiler idik.

46- Ve sen, biz (Musa'ya) seslendiğimiz zaman, Tur'un yanında da değildin. Fakat senin Efendinden bir şefkat olarak senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir topluluğu uyarman, onların da hatırlamaları için (bunları sana vahyettik).

47- Ve onlara ellerinin öncelediği nedeniyle hoş olmayan bir durum eriştirildiğinde: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değil miydin ki biz senin ayetlerine takılıp o inananlardan olsaydık?" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

48- Bu duruma rağmen bizim yanımızdan o gerçek onlara geldiğinde onlar: "Musa'ya verilmiş olan şeylerin bir örneği (ona da) verilmiş olmalı değil miydi?" dediler. Oysa onlar önceden Musa'ya verilmiş olan  şeyi de örtmemişler miydi? "İki sihir sırt sırta veriyor" dediler. Ve: "Şüphesiz ki biz hepsini örtücüleriz" dediler.

49- De ki: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de o ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ben ona takılayım."

50- Buna rağmen eğer onlar seni cevaplandırmadılarsa, artık sen onların ancak ve ancak kendi keyfi arzularına takılmakta olduklarını bil. Ve Allah'tan bir doğruya ileteni olmaksızın kendi keyfi arzusuna takılmış o kimseden daha sapkın kimdir?  Şüphesiz ki Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

51- Ve ant olsun ki biz, onların hatırlamaları için o söyleneni onlara iliştirdik.

52- Bizim kendilerine onun öncesinden o kitabı verdiğimiz kimseler var ya, onlar ona inanırlar.

53- Ve (o söylenen) onlara peşi sıra okunduğu zaman: "Biz ona inandık, şüphesiz ki o, bizim Efendimizden o gerçektir. Şüphesiz ki biz, onun öncesinden de teslim olanlardık." derler.

54- İşte onlara direnip gayret ettikleri nedeniyle onların iş karşılığı iki kere verilecektir. Onlar o kötülüğü o iyilikle savarlar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar. 

55- Ve onlar o amaçsız sözü işittikleri zaman, ondan kayıtsız kalırlar ve: "Bizim işlediklerimiz bize ve sizin işledikleriniz de size. Selam sizin üzerinize olsun, biz o düşüncesizlerin peşine düşmeyiz" derler.

56- Şüphesiz ki sen, sevdiğin kimseyi doğruya iletemezsin, fakat Allah dileyeceği kimseyi doğruya iletir. Ve O, o doğruya iletilenleri en iyi bilendir.

57- Ve onlar: "Eğer biz senin beraberinde o doğruya iletene takılırsak, kendi yerimizden kapılıveririz" dediler. Biz, onlara kendi katımızdan bir rızık olarak her bir şeyin ürününün derlenip toplanmakta olduğu bir dokunulmazlıklı güvenli yere (yerleşmelerine) olanak sağlamadık mı? Fakat onların hiçbiri bilmezler.

58- Ve biz, onun (halkına sağladığı bol) geçimliğinden dolayı çalım satmış kasabadan kaçını yok ettik. İşte şunlar, onlardan sonra bir azı dışında (kimsenin) durulmadığı, onların durulma yerleri. Ve biz, onlara o mirasçılar olduk.

59- Ve senin Efendin, onların analarında (merkezlerinde) onlara bizim ayetlerimizi peşi sıra okuyan bir elçi harekete geçirene kadar, o kasabaları yok edici olmadı. Ve biz, onların halkı haksızlık yapanlar olan o kasabalardan başkasını da yok ediciler olmadık.

60- Ve size herhangi bir şeyden verilmiş olan şey, bu şimdiki yaşamın bir yararlanması ve onun süsüdür. Ve Allah'ın yanında olan şey ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?

61- Öyleyse bizim ona bir iyi sözle söz verip de, onun da ona karşılaşıcı olacağı kimse, bizim onu bu şimdiki yaşamın bir yararıyla yararlandırdığımız, sonra o kalkışın günü (azap için) o hazır bulundurulmuşlardan olacak kişi gibi midir?

62- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "Sizin, benim ortaklarım olduğunu iddia etmekte olduğunuz kimseler nerede?" der.

63- Üzerlerine o söylenen bir gerçek olan kimseler: "Ey Efendimiz, bunlar bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi, biz onları da azdırdık. Biz sana (yaklaşıp onlardan) beri olduk. Onlar yalnızca bize kulluk etmekte olanlar değillerdi" dedi.

64- Ve onlara: "Ortaklarınızı çağırın" denildi, bunun üzerine onlar da onları çağırdılar fakat onlar, onları cevaplanlandırmadılar ve onlar o azabı gördüler. Keşke onlar doğruya iletiliyor olsalardı.

65- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "Siz, o gönderilmiş olanları ne ile cevapladınız? der.

66- Artık o gün o haberler onlara körleşmiştir. Artık onlar birbirleriyle de sorgulaşamazlar.

67- Artık itaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimselere gelince, onların o başarıya eriştirilenlerden olması umulur.

68- Ve senin Efendin, ne dilerse takdir eder ve (elçilikle) hayırlandırır (onöre eder). Onların o hayırlandırma (onöre etme) hakkı yoktur*. Allah, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

*Zuhruf s. 31. ayetinin bu ayetin anlaşılmasında anahtar konumda olduğunu düşünüyoruz. Allahu alem.

69- Ve senin Efendin, onların göğüslerinin kamufle etmekte oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri biliyor.

70- Ve O, Allah ki, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O ilkte ve o diğer de o övgü O'nadır. Ve o karar da O'nundur. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.

71- De ki: "Siz gördünüz mü, eğer Allah o geceyi sizin üzerinize o kalkış gününe kadar aralıksız olarak devam ettirse, Allah'ın dışında ışığı size getirecek tanrı kimdir? Siz hiç işitmez misiniz?"

72-  De ki: "Siz gördünüz mü, eğer Allah o gündüzü sizin üzerinize o kalkış gününe kadar aralıksız olarak devam ettirse, Allah'ın dışında sizin onda durulacağınız geceyi size getirecek tanrı kimdir? Siz hiç görmez misiniz?"

73- Ve O'nun şefkatindendir ki o geceyi ve o gündüzü, sizin onda durulmanız ve O'nun lütfundan bir kısmının peşine düşmeniz ve şükretmeniz için size oluşturdu.

74- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "Sizin, benim ortaklarım olduğunu iddia etmekte olduğunuz kimseler nerede?" der.

75- Ve biz her toplumdan bir tanık çekip çıkardık da: "Haydi kendinizin sağlam kanıtını getirin" dedik. Böylece o gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilmişler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

76- 77- Şüphesiz ki Karun, Musa'nın topluluğundandı da onlara karşı haddi aşmıştı. Ve biz ona onun anahtarlarını birbirine sıkı sıkıya bağlı o kuvvet sahibi topluluğun kaldırmakta şüphesiz ki güçlük çektiği o hazinelerden vermiştik. Bir zaman topluluğu ona: "Sakın (şımarıp) sevinme, şüphesiz ki Allah, o (şımarıp) sevinenleri sevmez. Ve Allah'ın sana verdiği o şeyde o diğer yurdun peşine düş ve bu şimdikinden de hisseni unutma. Ve Allah'ın sana iyilik ettiği gibi, sen de iyilik et. Bu yerde sakın o bozuculuğun peşine düşme. Şüphesiz ki Allah, o bozuculuk yapanları sevmez" demişti.

78- (Karun): "O (hazineler), bana ancak ve ancak benim yanımdaki bir bilgi üzerine verilmiştir" demişti. O, Allah'ın, onun öncesinden o kuşaklardan kuvvet bakımından ondan daha çetin ve toplu birlik bakımından daha çok olan o kimseleri kesinlikle yok etmiş olduğunu bilmedi mi? Ve o suç işleyenlere onların arkaya takılı suçlarından sorulmaz.

79- Böylece (Karun), topluluğunun karşısına süslerinin içinde çıktı. O şimdiki yaşamı isteyen kimseler: "Ah keşke Karun'a verilmiş olan şeyin bir örneği bize de olsaydı. Şüphesiz ki o, kesinlikle bir büyük hisse sahibidir" dedi.

80- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler: "Yazıklar olsun size, inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimseler için, Allah'ın ödülü daha hayırlıdır. Ve ona da o direnerek gayret edenlerden başkası karşılaştırılmaz" dedi.

81- Sonunda biz onu ve onun yurdunu o yerin dibine geçirdik de, onun için Allah'ın berisinden ona yardım edebilecek hiçbir birliği de olmadı. Ve o kendisine yardım edenlerden de olmadı.

82- Dün onun yerinde olma dileğinde bulunmuş olan kimseler: "Vay, demek şüphesiz ki Allah, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutarmış ve (kime dilerse de) bir ölçüye göre verirmiş. Eğer Allah bize büyük iyilikte bulunmuş olmasaydı, biz de dibe geçirirdi. Vay demek o gerçeği örtücüler başarıya eriştirilmezmiş" demeye başlayıverdiler.

83- Bu, o diğerin yurdu. Biz onu o yerde bir yücelenme ve bir bozuculuk istemez kimselere vereceğiz. Ve o son o korunanlarındır.

84-  Kim o iyiliği getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim o kötülüğü getirirse, o kötülükleri işleyen kimseler, işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla karşılık görmez.

85- Şüphesiz ki sana o okunan (Kur'an)ı belirlemiş olan kimse, seni kesinlikle tekrar dönülecek yere geri döndürücüdür. De ki: "Benim Efendim, kim o doğruya ileteni getirdi ve kim kendisi bir apaçık sapkınlık içindedir, en iyi bilendir."

86- Ve sen bu kitabın sana karşılaştırılmasını bekleyen değildin. Ancak senin Efendinden bir şefkat olarak (sana bırakıldı). Öyleyse sen sakın sakın o gerçeği örtücülere bir arka çıkan olma.

87- Ve onlar sana indirildikten sonra Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve sen Efendine çağır ve sakın sakın o ortak koşanlardan olma.

88-  Ve sen Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı sakın çağırma. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O'nun yüzünün dışında her bir şey yok olucudur. O karar O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.


25 Mayıs 2025 Pazar

NEML SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Sin. Bunlar, o okunan (Kur'an)ın ve apaçık kitabın ayetleridir.

2- O inananları bir doğruya iletendir ve bir müjdedir.

3- O kimseler ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve onlar o diğer (yaşama) da kesinkes inanların ta kendileridir.

4- Şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onların işlerini onlar için süsledik, artık onlar bocalarlar.

5- İşte onlar o kimselerdir ki, o azabın kötüsü onlar içindir ve onlar o diğer (yaşamda) da o en ziyan edenlerin ta kendileridir.

6- Ve şüphesiz ki sen bu okunan (Kur'an)ı bir en bilgenin, bir en iyi bilicinin katından karşılamaktasın. 

7- Bir zaman Musa ailesine: "Şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Ben size ondan bir haber getireceğim veya sizin ısınmanız için size bir korlu ateş parçası getireceğim. demişti.

8- 9- 10- 11- 12- Ona geldiğinde: "O ateşte olan kimse ve onun çevresindeki kimseler berekelendirilmiştir. O tüm insanların Efendisi Allah, her türlü eksiklikten uzaktır. Ey Musa gerçek şu ki, ben o çok güçlü, o en bilge Allah'ın ta kendisiyim ve değneğini at" diye seslenilmişti. (Değneğini atıp) onu hızlı bir yılan  gibi titreştiğini gördüğünde, arkasını dönen olarak yönelmiş ve (değneğini) takip etmemişti. (Allah): "Ey Musa, sen sakın kaygılanma şüphesiz ki benim yanımda o gönderilmişler kaygılanmaz. Ancak kim haksızlık etmiş, sonra bir kötülüğü arkasından bir iyiliğe değiştirmişse, artık şüphesiz ki ben bir çok bağışlayıcıyım, bir çok merhamet ediciyim. Ve sen elini yakanın içine girdir, Firavun ve topluluğuna (gözle görülen) dokuz ayetin içinde olarak, hiçbir kötülük olmaksızın bembeyaz çıksın. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkanlar topluluğu oldular" demişti.

13- Bizim (gözle görülen) ayetlerimiz onlara açıkça görülebilen olarak geldiğinde onlar: "Bu, apaçık bir sihirdir" demişlerdi.

14- Ve kendi benlikleri onlara kesinkes inandığı halde bir haksızlık yaparak ve bir yücelik taslayarak ısrarla onları reddettiler. Artık sen bak o bozucuların sonu nasıl olmuş.

15- Ve Ant olsun ki biz Davud'a ve Süleyman'a bir bilgi verdik. Ve ikisi de: "O övgü Allah'a dır O ki, bizi o inanan kullarından birçoğunun üzerine üstünleştirdi" dediler.

16- Ve Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve: "Ey o insanlar, bize o kuşun konuşması öğretilmiştir ve bize her bir şeyden verilmiştir. Şüphesiz ki bu, kesinlikle o apaçık lütfun ta kendisidir" dedi.

17- Ve onun o cinden ve o insandan ve o kuştan (oluşan) askerleri Süleyman için sürülüp toplandı, artık onlar düzenli olarak sevk ediliyordu.

18- Nihayet o karıncaların vadisi üzerine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey o karıncalar, kendi durulma yerlerinize girin. Süleyman ve onun askerleri kendileri fark etmezlerken sizi çerçöp edip ezip geçmesin" dedi.

19- Bunun üzerine onun bu sözünden dolayı bir gülümsemeyle tebessüm etti ve: "Ey Efendim beni, bana ve anneme babama verdiğin nimetine şükretmeme ve senin ona hoşnut olacağın bir düzgün iş işlemeye beni düzenli olarak sevk et ve beni şefkatinle o düzgün kullarının içine girdir" dedi.

20- 21- Ve o kayıp kuşu araştırdı da (bulamadı), bunun üzerine: "Bana ne oluyor ben o hüdhüd'ü göremiyorum, yoksa o algılanamayanlardan mı oldu? Ben onu kesinlikle bir çetin azapla azaplandıracağım veya ben onu kesinlikle boğazlayacağım veya bana kesinlikle bir apaçık kanıt getirecek" dedi. 

22- 23- 24- 25- 26- Bir uzak (zaman) durup bekleme olmaksızın (o hüdhüd geldi ve): "Ben, senin onu (bilgice) kuşatamadığın bir şeyi kuşattım ve ben sana Sebe'den bir kesinkes haber getirdim. Şüphesiz ki ben onlara hükümranlık eden ve her bir şeyden verilmiş bir kadın buldum ve onun bir büyük tahtı da var. Ben onu ve topluluğunu Allah'ın berisinden o güneşe boyun eğerlerken buldum. Ve o Allah'a ki o göklerde ve yerde o gizliyi çıkarana ve sizin gizlemekte olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilene boyun eğmesinler diye o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş, böylece onları o yoldan uzaklaştırmış, artık onlar doğruya iletilmezler. Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur, o büyük tahtın Efendisidir" dedi.

27- 28- (Süleyman): "Sen doğru mu söyledin yoksa o yalancılardan mı oldun biz bakacağız. Sen benim bu kitabımı götür de onu onlara karşılaştır, sonra sen onlardan (başka tarafa) yönel, artık ne (cevap) ile döneceklerine bak?" dedi.

29- 30- 31- (Hükümdar): "Ey o dolular, şüphesiz ki ben bir değerli kitapla karşılaştırıldım. Şüphesiz ki o, Süleyman'dandır ve şüphesiz ki o, 'O çok şefkatli o çok merhamet edici Allah adınadır. Siz bana yücelenmeyin ve teslim olanlar olarak bana gelin' diye (yazmaktadır)" dedi.

32- (Hükümdar): "Ey o dolular, benim işimde bana bir görüş bildirin. Ben, bir işte siz bana tanıklık edene kadar, kesip atan olmadım" dedi.

33- (Dolular): "Biz, bir kuvvete sahibiz ve biz, bir çetin sıkıntı vermeye de sahibiz ve (bu konuda) o buyruk senindir. Sen neyi buyuracaksın artık bak" dediler.

34- 35- (Hükümdar): "Şüphesiz ki o hükümdarlar bir kasabaya girdikleri zaman, onu bozarlar ve onun halkının en güçlülerini en aşağılık bir hale getirirler. Ve onlar da böyle yaparlar. Ve şüphesiz ki ben onlara bir hediye göndericiyim de o gönderilmişlerin ne ile dönecek bakıcıyım" dedi.

36- 37- (O gönderilmişler hediyelerle) Süleyman'a geldiğinde: "Siz bana mal mı uzatıyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, sizin verdiğiniz o şeyden daha hayırlıdır. Hayır, (ben değil) siz kendi hediyenizle kendiniz seviniyorsunuz. Onlara dön de (şunları söyle: Eğer bana teslim olanlar olarak gelmezlerse) biz onlara, kendilerinin onları kesinlikle önleyemeyecekleri bir orduyu getiririz ve biz onları en aşağılık bir halde küçülenler olarak ondan (Sebe'den) kesinlikle çıkarırız" dedi.

38- (Süleyman): "Ey o dolular, onlar bana teslim olanlar olarak gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?" dedi.

39- O cinden bir becerikli: "Sen kendi mevkiinden kalkmandan önce, ben onu sana getiririm. Ve şüphesiz ki ben, o iş üzerine kesinlikle çok kuvvetliyim, güvenilirim" dedi.

40- O kitaptan bir bilgi kendisinin yanında olan kimse: "Senin bakışın sana geri döndürülmeden önce ben onu sana getiririm" dedi. Onu kendisinin yanında sabit bir durumda gördüğünde: "Bu, ben şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni yoklaması için benim Efendimin lütfundandır. Ve kim şükrederse, ancak ve ancak kendi benliği için şükreder. Ve kim nankörlük ederse, artık şüphesiz ki benim Efendim, bir çok zengindir, bir çok cömerttir" dedi.

41- (Süleyman): "Ona tahtını yadırgattırın, biz bakalım doğruya iletilecek mi yoksa doğruya iletilmez kimselerden mi olacak?" dedi.

42- Geldiğinde ona: "Senin tahtın bu gibi miydi?" denildi. (Hükümdar) : "Sanki o, o dur" dedi. (Süleyman ve onun etrafındakiler): "Ondan (hükümdardan) önce o bilgi bize verilmişti ve biz teslim olanlar olmuştuk" (dediler).

43- Ve onu Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduğu şeyler uzaklaştırmıştı. Şüphesiz ki o, gerçeği örtücüler topluluğundan olmuştu.

44- Ona: "O köşke gir" denildi. O, onu gördüğünde bir derin su hesap etti ve (eteğini) iki bacağından kaldırdı. (Süleyman): "Şüphesiz ki o, pürüzsüzleşmiş billurdan bir köşktür" dedi. (Hükümdar): "Ey Efendim, ben kendi benliğime haksızlık ettim ve ben Süleyman'ın beraberinde o tüm insanların Efendisi Allah'a teslim oldum" dedi.

45- Ve ant olsun ki biz Semud'a kardeşleri Salih'i "Siz Allah'a kulluk edin" (desin) diye gönderdik. Bir anda onlar birbirleriyle çekişen iki bölük oluverdiler.

46- (Salih): "Ey topluluğum, siz niçin o iyilikten önce o kötülüğü çabuklaşmasını istiyorsunuz? Sizin merhamet olunmanız için Allah'a bağışlama istemeli değil miydiniz?" dedi.

47- (Topluluğu): "Biz senin yüzünden ve senin beraberinde olan kimseler yüzünden uğursuzluğa dolandık" dediler. (Salih): "Sizin uğursuzluğunuz (işlediğinizden doğan sonuçlarınız) Allah'ın yanındadır. Hayır, siz denenmekte olanlar topluluğusunuz" dedi.

48- Ve o şehirde dokuzlu bir küçük topluluk vardı, onlar o yerde bozuculuk yaparlar ve düzelticilik yapmazlardı.

49- (Küçük topluluk): "Biz onu ve onun ailesini kesinlikle gece (öldürme) planı yapacağız, sonra biz onun (hakkını arayabilecek) yönelenine, kesinlikle: 'Biz onun ve onun ailesinin yok edilişine biz tanık olmadık ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz' diyeceğiz diye, siz birbirinizle Allah'a yeminleşin" dediler.

50- Ve onlar bir tuzak kurdular ve biz de onlar fark etmezlerken bir tuzak kurduk.

51- Artık sen bak, onların kurduğu tuzağın sonu nasıl olmuş? Şüphesiz ki biz onları ve onların topluluğunu toplu olarak yerle bir ettik.

52- İşte bunlar, onların haksızlık yapmış olmaları nedeniyle çökmüş evleri. Şüphesiz ki bunda bilmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

53- Ve biz inanmış ve korunmakta olan kimseleri kurtardık. 

54- 55- Ve Lut'u da, bir zaman topluluğuna: "Siz görmekte olduğunuz halde o hayasızlığa mı geliyorsunuz? Gerçekten siz mi o kadınların berisinden (cinsel) bir iştahla o adamlara geliyorsunuz? Hayır, siz düşüncesizlik etmekte olanlar topluluğusunuz" demişti.

56-  Bunun üzerine topluluğunun ona cevabı: "Siz, Lut'un hanedanını kasabanızdan çıkarın. Şüphesiz ki onlar çok temiz kalan insanlarmışdemelerinden başkası olmamıştı.

57- Bunun üzerine biz, onu ve karısı hariç onun halkını kurtarmış biz, onun o geride kalanlardan olması ölçüsünü koymuştuk.

58- Ve biz, onların üzerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık ne kötüdür o uyarılmışların yağmuru.

59- De ki: "O övgü Allah'adır ve bir esenlik O'nun seçtiği kullarının üzerinedir." Allah'mı daha hayırlıdır yoksa onların ortaklaştırmakta oldukları şeyler mi? 

60- Yoksa, o gökleri ve yeri takdir etmiş olan ve sizin gökten o suyu indirmiş olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Böylece biz onunla, göz alıcılık sahibi alımlı bahçeler bitirdik. Sizin onların bir ağacını bitirmeniz (mümkün) değildi. Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onlar (başkalarını) eşit tutmakta olanlar topluluğudur.

61- Yoksa, o yeri bir sabitlik yapan ve onun arasında nehirler meydana getirmiş olan ve ona çakılı dağlar yerleştirmiş olan ve o iki su kütlesinin arasına engelleyici koymuş olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Hayır, onların tamamı bilmezler.

62- Yoksa, kendisini çağırdığı zaman o zarar görmüşü cevaplandırmakta olan ve o kötülüğü (ondan) kaldırmakta olan ve sizi o yerde ardıllar yapmakta olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Siz ne kadar da az  hatırlıyorsunuz.

63- Yoksa, sizi o karanın ve o su kütlesinin karanlıkları içinde doğruya iletmekte olan ve kendisinin şefkati önünden o rüzgârları bir müjde olarak göndermekte olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? Allah, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

64- Yoksa, o takdir edişi başlatmakta olan sonra onu tekrar döndürmekte olan kimse mi ve size o gökten ve yerden rızık vermekte olan kimse mi (daha hayırlıdır?) Allah'ın beraberinde başka bir tanrı mı? De ki: "Eğer siz o doğru söyleyenler iseniz, haydi kendinizin sağlam kanıtını getirin."

65- De ki: "O göklerde ve o yerde o algılanamayananı Allah'tan başka kimse bilmez. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerini bile fark edemiyorlar."

66- Hayır, onların o diğer (yaşam) hakkındaki bilgisi (elçilerle) yetiştirildi. Hayır, onlar ondan bir kuşku içindedir. Hayır, onlar ondan kördürler.

67- 68- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz ve bizim atalarımız bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi (topraktan) çıkarılmış (olacak)larız? Ant olsun ki bununla biz ve bizim atalarımız önceden söz verilmiştik. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" dedi.

69- De ki: "Siz o yerde gezin de, o suç işleyenlerin sonu nasıl olmuş bir bakın."

70- Ve sen sakın onlara da üzülme. Ve sen sakın onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da darlık içinde olma.

71- Ve onlar: "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

72- De ki: "Sizin çabuklanmasını istemekte olduğunuz şeyin bir kısmının sizin için ardı ardına takılmış olması umulur."

73- Şüphesiz ki senin Efendin, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların tamamı şükretmezler.

74- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların göğüslerinin kamufle etmekte olduğu şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri kesinlikle biliyor.

75- O gökte ve o yerde hiçbir algılanmayan yoktur ki, bir apaçık kitapta olmasın.

76- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an), Yakub'un oğullarına aykırılığa düşmekte oldukları şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.

77- Ve şüphesiz ki o, o inananları kesinlikle bir doğruya ileten ve bir şefkattir.

78- Şüphesiz ki senin Efendin onların arasında kendisinin kararını yerine getirecektir. Ve O, o çok güçlüdür, o en iyi bilicidir.

79- O halde sen Allah' dayan. Şüphesiz ki sen, o apaçık gerçeğin üzerindesin.

80- Şüphesiz ki sen, o ölülere işittiremezsin ve sen arka dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.

81- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak bizim ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.

82- Ve biz, o söylenen onların üzerine düştüğü zaman, onlara o yerden onlar için bir canlı çıkarırız, o insanların bizim ayetlerimize inanmazlar olduklarını onlara konuşur.*

*Bu ayet, rivayet merkezli bir sürü uydurma üzerinden anlaşılmaya çalışılan bir ayetttir. Ancak bu ayeti 85. ayetten sonra okuduğumuzda, hesap gününde yaşanılacak bir olay olduğu anlaşılacak, hurafelerle anlaşılmaya gerek kalmayacaktır. Bu ayetlerin bağlamını 87- 83- 84- 89- 90- 85- 82-  sırası ile okuduğumuzda anlaşılması daha da kolaylaşacaktır.

83- Ve biz o gün her bir toplumdan bizim ayetlerimizi yalanlayan kimselerden bir bölüğü sürüp toplarız. Artık onlar düzen içinde sevk edilirler.

84- Nihayet (huzurumuza) geldikleri zaman (Allah): "Siz benim ayetlerimi onları bilgi bakımından kuşatamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa siz ne işlemekteydiniz?" der.

85- Ve haksızlık yapmış olmaları nedeniyle o söylenen onların üzerine düştü. Artık onlar konuşamazlar.

86- Onlar görmediler mi şüphesiz ki biz o geceyi onda durulmaları için ve o gündüzü de açıkça görülebilen olarak yaptık? Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

87- Ve o gün o boruya üfürülür de Allah'ın dilediği dışında o göklerde ve o yerde olan kimseler dehşete düşmüştür ve her biri O'na boyun bükenler olarak gelmişlerdir.

88- Ve sen o dağları görürsün de onları hareketsiz olarak hesap edersin, oysa onlar o bulutların geçip gittiği gibi geçip giderler. (Bu), Allah'ın ustalıkla yapmasıdır ki her şeyi sapasağlam yapmıştır. Şüphesiz ki O, yapmakta olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

89- Kim o iyiliği getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün dehşete düşmekten güvenli olanlardır.

90- Ve kim o kötülüğü getirirse, onlar yüzleri üzerine o ateşin içine atılırlar. Onlara: "Siz işlemekte olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" (denilir).

91- 92- (De ki): "Ben ancak ve ancak bu yörenin Efendisine ki onu(n bölgesinde bazı fiilleri) yasaklaştırmıştır, kulluk etmekle buyuruldum. Ve her bir şey, O'nundur. Ve ben o teslim olanlardan olmakla buyuruldum. Ve ben o okunan (Kur'an)ı peşi sıra okumakla (buyuruldum)." Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. Ve kim saparsa artık de ki: "Ben ancak ve ancak o uyarıcılardanım."

93- Ve de ki: "O övgü Allah'adır. Size kendi (gözle görülen) ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız.Ve senin Efendin, sizin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.


15 Mayıs 2025 Perşembe

ŞUARA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Sin, Mim.

2- Bunlar, o apaçık kitabın ayetleridir.

3- Herhalde sen onlar inanan olmuyor diye benliğini tüketicisin.

4- Eğer biz dilersek, onların üzerine o gökten bir ayet indiririz de, onların boyunları ona yumuşayıcı oluverir.

5- Onlara Efendilerinden yenilenmiş hiçbir hatırlama gelmiyor ki, onlar ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

6- Onlar kesinlikle yalanladılar, artık onlara kendisini alaya almakta oldukları şeyin haberleri gelecektir.

7- Onlar görmediler mi o yeri? Biz onda her bir değerli çiftten kaçını bitirdik.

8- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildir.

9- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

10- 11- Ve bir zaman senin Efendin, Musa'ya: "O haksızlık yapan topluluğa, Firavun topluluğuna git, onlar sakınmazlar mı" diye seslenmişti.

12- 13- 14- (Musa): "Ey Efendim şüphesiz ki ben, onların beni yalanlamalarından kaygılanıyorum, benim göğsüm daralır ve dilim çözülmez, bundan dolayı Harun'u da (benimle) gönder. Ve onların benim üzerimde (isnad ettikleri) bir arkaya takılı suç var, bundan dolayı ben, beni öldürmelerinden kaygılanıyorum" demişti.

15- 16- 17- (Allah): "Hayır. İkiniz hemen bizim ayetlerimizle gidin, şüphesiz ki biz sizin beraberinizde işiticileriz. Haydi ikiniz Firavun'a gelin de: 'Şüphesiz ki biz, Yakub'un oğullarını bizim beraberimizde gönderesin diye (gönderilmiş) o tüm insanların Efendisinin bir elçisiyiz' deyin" demişti.

18- 19- (Firavun): "Biz seni bir çocuk iken bizim içimizde büyütüp beslemedik mi? Ve sen bizim içimizde ömründen senelerce kaldın ve (sonunda) sen, senin yaptığın şeyi de yaptın ve sen o gerçeği örtücülerdensin" demişti.

20- 21- 22- (Musa): "Ben onu yaptım, oysa ben o zaman o sapkınlardandım. Bunun üzerine ben sizden kaygılandığımda kaçtım. Böylece benim Efendim bana bir karar yeteneği bahşetti ve beni o gönderilmişlerden yaptı. Senin bir nimet olarak benim başıma kaktığın ise, senin Yakub'un oğullarını köleleştirmen (nedeniyle) dir" demişti.

23- Firavun: "O tüm insanların Efendisi de nedir?" demişti.

24- (Musa): "Eğer siz kesin bilgiyle inananlarsanız, o göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir" demişti.

25- (Firavun) kendi etrafında olan kimselere: "Siz işitmez misiniz (neler söylüyor)?

26- (Musa): "Sizin de Efendinizdir ve o sizin o ilk atalarınızın da Efendisidir" demişti.

27- (Firavun) : "Size gönderilmiş kimse olan sizin bu elçiniz, kesinlikle cinlenmiştir" demişti.

28- (Musa): "Eğer siz bağlantı kuranlarsanız, o doğunun ve o batının ve ikisinin arasında olan şeylerin de Efendisidir" demişti.

29- (Firavun): "Eğer sen, benden başka bir tanrıyı sahiplenirsen, ben seni kesinlikle hapsedilmişlerden yapacağım" demişti.

30- (Musa): "Eğer ben, sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" demişti.

31- (Firavun): "Eğer sen, o doğru söyleyenlerden isen haydi onu getir" demişti.

32- 33- Bunun üzerine (Musa) değneğini attı, birden o bir apaçık koca yılan (oluvermiş). Ve elini (koynundan) çekip çıkardı birden o, o bakanlara bembeyaz (oluvermiş).

34- 35- (Firavun) kendi etrafındaki o dolulara: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle en iyi bilici bir sihirbazdır. Kendi (yaptığı) sihri ile sizi, sizin yerinizden çıkarmak istiyor. Ohalde siz ne öneriyorsunuz?" demişti.

36- 37- (Dolgunlar): "Onu ve kardeşini beklet ve o şehirlerde sürüp toplayıcılar harekete geçir. Bütün en iyi bilici usta sihirbazları sana getirsinler" demişlerdi.

38- Bunun üzerine bir bilinmiş günün vakti için o usta sihirbazlar toplanmıştı.

39- 40- Ve o insanlara da: "Eğer onlar o galiplerin ta kendileri olursa, bizim o usta büyücülere takılmamız için siz de toplananlar mısınız?" denilmişti.

41- O usta sihirbazlar geldiğinde Firavun'a: "Eğer biz o yenenlerin ta kendileri olursak, şüphesiz ki bize kesinlikle bir iş karşılığı var mıdır?" demişlerdi.

42- (Firavun): "Evet ve şüphesiz ki siz o takdirde yakınlaştırılmış kimselerdensiniz" demişti.

43- Musa onlara: "Siz atıcılar olduğunuz şeyi atın" demişti.

44- Bunun üzerine onlar da kendi iplerini ve değneklerini: "Firavun gücü (hakkı) için, şüphesiz ki biz o yenenlerin ta kendileriyiz" diyerek atmışlardı.

45- Bunun üzerine Musa'da değneğini attı, birden o da onların çarpıtmakta oldukları şeyleri yutuyor.

46- 47- 48- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğiciler olarak (yere) atılmış: "Biz o tüm insanların Efendisine, Musa'nın ve Harun'un Efendisine inandık" demişlerdi.

49- (Firavun): "Siz, benim size onay vermemden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o, kesinlikle sizin büyüğünüzdür ki o size o sihri öğretmiştir. O halde siz ileride bileceksiniz. Ben kesinlikle sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazından kestireceğim ve ben kesinlikle sizi toplu olarak astıracağım" demişti.

50- 51- (Sihirbazlar: "Hiçbir zararı olmaz, şüphesiz ki biz Efendimize çevrilicleriz. Şüphesiz ki biz, bizim o inananların ilki olmamızdan dolayı, Efendimizin bizim yanılgılarımızı bize bağışlamasını umuyoruz" demişlerdi.

52- Ve biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt, şüphesiz ki siz peşlerine takılınmışlar (olacak) sınız" diye vahyettik.

53- 54- 55- 56- Bunun üzerine Firavun o şehirlerde: "Şüphesiz ki onlar kesinlikle bölük pörçük azınlıklardır. Ve şüphesiz ki onlar bize karşı kesinlikle öfkelidirler. Ve şüphesiz ki biz ise kesinliklebir toplu haldeki sakınanlarız" (diyerek) sürüp toplayıcılar gönderdi.

57- 58- Bunun üzerine biz onları bahçelerden ve su gözelerinden ve hazinelerden ve değerli yerlerden çıkardık.

59- Böylece biz onlara Yakub'un oğullarını mirasçı yaptık.

60- Derken onlar, gün doğma vaktine girenler iken onların peşlerine takıldılar.

61- O iki birlik birbirini gördüğünde, Musa'nın arkadaşları: "Şüphesiz ki biz, kesinlikle peşlerinden yetişilmişleriz" dedi.

62- (Musa): "Hayır. Şüphesiz ki benim Efendim, benim beraberimdedir, beni doğruya iletecektir" dedi.

63- Bunun üzerine biz Musa'ya: "Değneğini o su kütlesine vur" diye vahyettik. Böylece (su kütlesi) ayrıldı da her bir ayrığı göğe yükselen o dağ gibi oldu.

64- Ve biz o diğerleri yanaştırdık.

65- Ve biz Musa'yı ve onun beraberinde olan kimseleri kurtardık.

66- Sonra biz o diğerleri batırdık.

67- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

68- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

69- Ve onlara İbrahim'in haberini peşi sıra oku.

70- Bir zaman babasına ve topluluğuna: "Siz nelere kulluk ediyorsunuz" demişti.

71- (Topluluğu): "Biz putlara kulluk ediyoruz, biz onların üzerine kapanmaya da devam edeceğiz" demişlerdi.

72- 73- (İbrahim): "Siz çağırmakta olduğunuz zaman onlar sizi işitiyorlar mı? Veya onlar size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?" demişti.

74- (Topluluğu): "Hayır, biz kendi atalarımızı böyle yaparlarken bulduk" demişlerdi.

75- 76- 77- 78- 79- 80- 81- 82- 83- 84- 85- 86- 87- 88- 89- (İbrahim): "Sizin ve sizin eski atalarınızın kulluk etmekte oldukları şeyleri gördünüz mü? Şüphesiz ki onlar benim için bir düşmandır, o tüm insanların Efendisi başka. O ki beni takdir etti, O beni doğruya iletir. Ve O ki beni yediriyor ve suvarıyor. Ve ben hastalandığım zaman, O beni iyileştirir. Ve O ki beni öldürecektir, sonra beni yaşatacaktır. Ve O ki o karşılığın gününde benim yanılgılarımı bana bağışlamasını ummakta olduğumdur. Ey Efendim, bana bir karar yeteneği bahşet ve beni o düzgünlere kat. Ve benim için o diğerlerinde bir doğruluk dili bırak. Ve beni o nimet bahçesine mirasçı yap. Ve babamı da bağışla, şüphesiz ki o, o sapkınlardandır. Ve beni harekete geçirilecekleri gün rezil etme. O gün mal ve oğullar fayda vermez. Allah'a bir selim kalple gelmiş kimse başka" demişti.

90- Ve o bahçe o korunanlar için yanaştırıldı.

91- Ve o şiddetli ateş o azgınlar için meydana çıkarıldı.

92- 93- Ve onlara: "Sizin Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduklarınız nerede? Onlar size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı?" denildi.

94- Artık onlar ve o azgınlar onun içine yüzüstü atılmışlardır.

95- Ve toplu halde İblis'in askerleri de.

96- 97- 98- 99- 100- 101- 102- Onlar onun içinde birbirleriyle çekişerek: "Allah'a yemin olsun ki şüphesiz ki biz, kesinlikle ağaçık bir sapkınlık içinde idik. O zaman biz sizi o tüm insanların Efendisi ile denk tutuyorduk. Ve bizi o suçlulardan başkası da saptırmadı. Artık bizim için eşlikçilerden ve bir doğru sözlü sıcak dosttan hiçbiri yoktur. Eğer bizim için bir tekrar daha olsaydı, biz o inananlardan olurduk" dediler.

103-  Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

104- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

105- Nuh'un topluluğu da o gönderilmişleri yalanladı.

106- 107- 108- 109- 110- Bir zaman kardeşleri Nuh, onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin" demişti.

111- (Topluluğu): "Sana o en aşağılıklar uymuş haldeyken, biz sana inannır mıyız?" demişlerdi.

112- 113- 114- 115- (Nuh): "Benim onların işlemekte oldukları şey hakkında bilgim yoktur. Eğer siz fark edebilirseniz, onların hesabı benim Efendimden başkasının üzerinde değildir. Ve ben o inananları kovucu değilim. Ben, bir apaçık uyarıcıdan başkası değilim" demişti.

116- (Topluluğu): " Ey Nuh, eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle o taşlanmışlardan olacaksın" demişlerdi.

117- 118- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki topluluğum beni yalanladı. Artık benimle onların arasını bir açmayla aç ve benim beraberimde olan kimseleri kurtar" demişti.

119- 120- Bunun üzerine biz de onu o doldurulmuş gemideki onun beraberinde olan kimseleri kurtarmış, sonra biz o arkada kalıcıları batırmıştık.

121- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

122- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

123- Ve Ad o gönderilmişleri yalanladı.

124- 125- 126- 127- 128- 129- 130- 131- 132- 133- 134- 135- Bir zaman kardeşleri Hud onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Siz, her bir tepeye bir ayet (dikkati çeken anıt) dikiyorsunuz da boş işlerle mi uğraşıyorsunuz? Ve siz, sürekli kalıcılar olmanız için görkemli yapılar mı sahipleniyorsunuz? Ve siz yakaladığınız zaman, zorbalar olarak mı yakalıyorsunuz? Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve korunun O (Allah'a) ki, sizi bilmekte olduğunuz şeylerle uzattı, sizi hayvanlarla ve oğullarla ve bahçelerle ve su gözeleriyle uzattı. Şüphesiz ki ben sizin için bir acı gün azabından kaygılanıyorum" demişti.

136- 137- 138- (Topluluğu): "Sen bize öğüt versen de yahut o öğüt verenlerden olmasan da bize denktir. Bu, o ilklerin takdirinden (geleneğinden) başkası değil. Ve biz, azaplandırılmışlardan da olmayacağız" demişlerdi.

139- Böylece onlar, onu yalanlamışlardı da biz de onları yok etmiştik. Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

140- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

141- Semud o gönderilmişleri yalanladı.

142- 143- 144- 145- 146- 147- 148- 149- 150- 151- 152- Bir zaman kardeşleri Salih onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Siz buradaki bahçeler ve su gözeleri ve ekinler ve tomurcukları olgunlaşmış hurmalıklar içinde güvenliler olarak hep bırakılacak mısınız? Ve siz o dağlardan şımaranlar olarak evler mi yontuyorsunuz? Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve siz o bozucuların buyruğuna uymayın. O kimseler ki o yerde bozuculuk yaparlar ve düzelticilik yapmazlar" demişti.

153- 154- (Topluluğu): "Sen ancak ve ancak o sihirlenmişlerdensin. Sen bizim örneğimiz bir beşerden başkası da değilsin. Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, haydi bir ayet getir" demişlerdi.

155- 156- (Salih): "Bu, bir dişi devedir, bir içme (hakkı) onun içindir ve bir bilinmiş gün içme (hakkı) sizin içindir. Ve siz sakın ona bir kötülükle dokunmayın, yoksa bir büyük azap sizi tutar" demişti.

157- Buna rağmen onu ayaklarını keserek ölmüşlerdi de pişman olanlardan olmuşlardı.

158- Bunun üzerine o azap onları tutuvermişti. Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

159- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

160- Lut'un topluluğu da o gönderilmişleri yalanladı.

161- 162- 163- 164- 165- 166- Bir zaman kardeşleri Lut onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. Ve siz eşlerinizden Efendinizin sizin için takdir ettiği şeyleri bırakıyorsunuz da o tüm insanlardan erkeklere mi geliyorsunuz? Hayır, siz bir sınırı aşanlar topluluğusunuz" demişti.

167- (Topluluğu): "Ey Lut, eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle o çıkarılmışlardan olacaksın" demişlerdi.

168- 169- (Lut): "Şüphesiz ki ben sizin işinize kızanlardanım. Ey Efendim, beni ve halkımı onların işlemekte oldukları şeylerden kurtar" demişti.

170- 171- 172- Bunun üzerine biz de onu ve bir kocamış kadın dışında onun halkını toplu halde kurtarmış, sonra da biz o diğerlerini yerle bir etmiştik.

173- Ve biz onların üzerine bir yağmur yağdırmıştık. Artık ne kötüdür o uyarılmışların yağmuru. 

174- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

175- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

176- O ormanlık yerin arkadaşları da yalanladı.

177- 178- 179- 180- 181- 182- 183- 184- Bir zaman Şuayb onlara: "Siz hiç korunmaz mısınız? Şüphesiz ki ben sizin için bir güvenilir elçiyim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Ve ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım o tüm insanların Efendisinden başkasının üzerinde değildir. O ölçeği eksiksiz yapın ve (insanları) o ziyan ettirenlerden olmayın. O dosdoğru terazi ile tartın. Ve siz o insanların eşyalarını(n değerini) sakın düşük tutmayın ve siz o yerde bozuculuk yapanlar olarak sakın karışıklık çıkarmayın. Ve korunun O (Allah'a) ki, sizi ve ilk büyük toplulukları takdir etti" demişti.

185- 186- 187- (Topluluğu): "Sen ancak ve ancak o sihirlenmişlerdensin. Ve sen bizim örneğimiz bir beşerden başkası da değilsin. Ve şüphesiz ki biz senin kesinlikle o yalancılardan olduğuna kanaat getiriyoruz. Eğer sen doğru söyleyenlerden isen, haydi bizim üzerimize o gökten bir parça düşür" demişlerdi.

188- (Şuayb): "Benim Efendim sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilendir" demişti.

189- Böylece onlar, onu yalanlamışlardı da onları o gölge gününün azabı tutmuştu.

190- Şüphesiz ki bunda (gözle görülen) bir ayet vardır ve onların tamamı inananlar değildi.

191- Ve şüphesiz ki senin Efendin kesinlikle o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

192- Ve şüphesiz ki o, kesinlikle o tüm insanların Efendisinin bir indirmesidir.

193- 194- 195- Onu, senin o uyarıcılardan olman için apaçık bir Arabi dille senin kalbine o güvenilen esinti indirdi.

196- Ve şüphesiz ki o (nun içeriği) o ilklerin de yazılı metinlerinin içindedir.

197- Onu Yabub'un oğulları bilginlerinin (önceden) bilmesi, onlar için bir ayet (delil) olmadı mı?

198- 199- Ve eğer biz onu o bazı yabancılara indirseydik de onu onlara okusaydı, yine de ona inananlar olmayacaklardı.

200- Biz onu o suçluların kalplerine böyle soktuk.

201- Artık onlar o acı azabı görene kadar ona inanmazlar.

202- 203- Artık (o acı azap) onlar fark etmezlerken bir anda gelir de onlar: "Biz (merhametle) bakılmışlar mıyız?" derler.

204-  Şimdi onlar bizim azabımızın (hala) çabuklaşmasını istiyorlar mı?

205- 206- 207- Şimdi sen gördün mü eğer biz onları senelerce faydalandırsak, sonra onlara söz verilmekte oldukları şey gelse, faydalandırılmakta oldukları şeyler onlardan bir zenginlik sağlamaz.

208- 209- Ve biz hiçbir kasabayı onun hatırlatan uyarıcıları olmadan yok etmedik. Ve biz haksızlık yapanlar olmadık.

210- Ve onu o şeytanlar indirmedi.

211- Ve onlara (bunu yapmak) uygun düşmez ve onlar (buna) güç yetiremezler.

212- Şüphesiz ki onlar o (vahyedileni) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.

213-  O halde sen Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı sakın çağırma, yoksa sen o azaplandırılmışlardan olursun.

214- Ve sen, en yakın oymağını uyar.

215- Ve sen, kanadını o inananlardan sana takılmış olan kimseler için alçalt.

216- Buna rağmen eğer onlar sana karşı çıkarlarsa, artık sen onlara: "Şüphesiz ki ben, sizin işlemekte olduğunuz şeylerden uzağım" de.

217- Ve sen o en güçlüye, o çok mermat ediciye dayan.

218- O ki, sen ayağa kalktığın vakit seni görüyor.

219- Ve senin o boyun eğenlerin içinde çevrilip durmanı da (görüyor).

220- Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

221- Ben size o şeytanların kimin üzerine inmekte olduğunu haberlendireyim mi?

222- (Şeytanlar) her azılı gerçeği çarpıcının üzerine inmektedir.

223- Onlar, onlara kulak verirler ve onların tamamı yalancılardır.

224- Ve o şairlere de o azgınlar takılır.

225- Sen şüphesiz ki onların her bir vadide (susamış develer gibi) şaşkın şaşkın dolaşmakta olduklarını görmedin mi?

226- Ve (sen) şüphesiz ki onların yapmayacakları şeyleri söylemekte olduklarını (görmedin mi?).

227- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş ve Allah'ı pek çok hatırlamış ve haksızlığa uğratılmalarından sonra yardımlaşan kimseler başka. Ve haksızlık yapan kimseler nasıl bir çevrilişle çevrileceklerini bilecek.


10 Mayıs 2025 Cumartesi

FURKAN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Bereketin kaynağıdır O ki, tüm insanlara bir uyarıcı olması için, o (doğru ile yanlışı) ayıranı kulunun üzerine indirdi.

2- O ki, o göklerin ve o yerin hükümranlığı O'nundur ve bir çocuk da sahiplenmemiştir ve O'nun hükümranlıkta bir ortağı da olmamıştır. Ve her bir şeyi takdir etmiş onu bir ölçüyle ölçülendirmiştir.

3- Ve O'nun berisinden hiçbir şey takdir edemez, (üstelik) kendileri takdir edilmekte olan  ve kendi benlikleri için bir faydaya ve bir zarara hükümran olamaz ve bir ölüme ve bir yaşama ve bir (yeniden) yayma (gücü) hükümran olamaz, bir takım tanrılar sahiplendiler.

4- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Bu, onun yakıştırdığı ve diğer bir topluluğun da onu bu iş üzerinde desteklediği bir çarpıtmadan başkası değil" dediler, böylece bir haksızlıkla ve (gerçeği) eğriltmeyle geldiler.

5- Ve onlar: "(Bunlar) onları yazdırdığı o ilklerin söylenceleridir, böylece onlar gündüzün erken vakti ve akşam kendisine okunmaktadır" dediler.

6- De ki: "Onu, O ki o göklerde ve o yerde o saklıyı bilen indirmiştir. Şüphesiz ki O, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir."

7- 8- Ve onlar: "Bu, o elçiye ne oluyor ki o yiyeceği yiyor ve o pazarlarda yürüyor? Ona bir melek indirilip de bir uyarıcı olarak onun beraberinde olmalı veya ona bir hazine atılmalı veya onun ondan yiyeceği bir bahçesi olmalı değil miydi?" dediler. Ve o haksızlık yapanlar: "Siz, bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" dedi.

9- Sen bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık onlar (doğru) bir yola güç yetiremezler.

10- Bereketin kaynağıdır O ki, eğer dilerse sana bundan daha hayırlı onların altından o nehirler akar bahçeler verir ve sana köşkler verir.

11- Aksine, onlar o saati yalanladılar ve biz de o saati yalanlamış olan kimselere, bir alevli ateş hazırladık.

12- (O alevli ateş) onları uzak bir taraftan gördüğü zaman, onlar onu çok öfkeli ve homurtulu olarak işitirler.

13- Ve ondan bir dar konum yerine birbirlerine yaklaştırılmış olarak atıldıkları zaman, orada bir yok oluşu çağırırlar.

14- (Onlara): "Bugün sakın bir tek yok oluşu çağırmayın, birçok yok oluşu çağırın" (denilir).

15- De ki: "Bu mu daha hayırlıdır, yoksa o sürekli kalıcılığın bahçesi mi? O ki o korunanlara söz verilmiştir. O, onlar için bir karşılık ve bir dönüş yeri olmuştur."

16- Onda sürekli kalıcılar olarak dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Bu, senin Efendinin üzerine bir sorumluluk sözü olmuştur.

17- Ve onları ve Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeyleri şeyleri sürüp toplayacağı gün: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı o yoldan saptılar?" der.

18- (Onlar): "Seni her türlü eksiklikten uzak tutarız. Bizim senin berinden bir takım yönelenler sahiplenmemiz, bizim için uygun değildir. Fakat sen onları ve onların babalarını yararlandırdın, nihayet o hatırlatmayı unuttular ve bir yıkıma uğrayanlar topluluğu oldular" dediler.

19- (Bunun üzerine onlara): "(Bakın) onlar sizin söylemekte olduğunuz şey nedeniyle sizi kesinlikle yalanladılar. Artık siz  bir (azabı) çevirmeye ve bir yardıma güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim haksızlık yaparsa, biz ona bir büyük azap tattırırız" (denilir).

20- Ve biz senden önce de o gönderilmiş olanlardan hiçbirini göndermedik ki, şüphesiz ki onlar kesinlikle o yiyeceği yerler ve o çarşılarda yürürlerdi. Ve biz bir kısmınızı bir kısım üzerine bir deneme yaptık ki direnip gayret edebilecek misiniz? Ve senin Efendin bir en iyi görücüdür.

21- Ve o kimseler ki bizimle karşılaşmayı beklemezler: "Bize o melekler indirilmiş olmalı veya Efendimizi görmeli değil miydik?" dediler. Ant olsun ki kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve bir büyük başkaldırışla başkaldırdılar.

22- O melekleri görecekleri gün, o suç işleyenlere hiçbir müjde yoktur ve: "Aşılmaz bir engel var" diyecekler.

23- Ve biz onların işten işledikleri şeyin önüne geçtik böylece biz onu bir saçılmış toz tanesi haline getirdik.

24- O bahçenin arkadaşları o gün bir sabitleşme olarak daha hayırlı ve bir gündüz istirahatı olarak da daha iyidir.

25- O gün o gök bulutlarla ayrışır ve o melekler indirildikçe indirilir.

26- O gün o gerçek hükümranlık o çok şefkatli'nindir. Ve o gerçeği örtücüler için bir zorlu gün olmuştur.

27- 28- 29- Ve o gün o haksızlık yapan iki elinin üzerini ısırır da: "Keşke ben de o elçinin beraberinde bir yol sahiplenseydim. Yazıklar olsun bana, keşke ben de falancayı bir dost olarak sahiplenmeseydim. Ant olsun ki o hatırlatma bana geldikten sonra beni saptırdı. Ve o şeytan, o insanı yüzüstü halde bırakan olmuştur" der.

30- Ve (o gün) o elçi de: "Ey Efendim, şüphesiz ki benim topluluğum bu okunan (Kur'an)ı bir çirkin söz olarak sahiplendi" dedi.

31- Ve böylece biz her bir haberci için o suç işleyenlerden bir düşman oluşturduk. Ve bir doğruya iletici olarak da ve bir yardımcı olarak da senin Efendin yeter.

32- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Bu okunan (Kur'an), ona tek seferde toptan indirilmiş olmalı değil miydi? dediler. Böylece biz senin gönlünü onunla sabitleştirmemiz için onu bir sıralandırmayla sıralandırdık (belirli zamanlara yayarak indirdik).

33- Ve onlar sana bir örnek getirmezler ki, biz sana o gerçeği ve yorum bakımından daha iyisini getirmiş olmayalım.

34- O kimseler ki, yüzlerinin üzeri cehenneme sürülüp toplanacaklar. İşte onlar, konum yeri bakımından daha şerli ve yol bakımından daha sapkındırlar.

35- 36- Ve ant olsun ki biz Musa'ya o kitabı verdik ve onun beraberinde kardeşi Harun'u bir (yardımcı) taşıyıcı yaptık. Böylece biz (ikisine): "İkiniz, bizim (gözle görülen) ayetlerimizi yalanlamış olan o topluluğa gidin" dedik. Akabinde biz onları bir yıkımla yerle bir ettik.

37- Ve Nuh topluluğu, o elçiyi yalanladıklarında biz onları batırdık ve onları o insanlara (gözle görülen) bir ayet yaptık. Ve biz o haksızlık yapanlara bir acı azap hazırladık.

38- Ve Ad ve Semud ve o Ress'in arkadaşları ve bunların arasındaki birçok kuşaklar.

39- Ve biz her birinin kendisine o örnekleri ortaya koymuştuk. Ve biz her birini bir dağıtmayla darmadağın ettik.

40- Ve ant olsun ki onlar o kötü yağmur yağdırılmış o kasabaya gelmişlerdir. Onu görüyor olmadılar mı? Aksine, onlar bir (yeniden) yaymayı beklemezler oldular.

41- 42- Ve onlar seni gördükleri zaman: "Allah'ın bir elçi olarak harekete geçirdiği kimse bu mu? Eğer biz onların üzerinde direnip gayret etmeseydik, şüphesiz ki bizi neredeyse tanrılarımızdan kesinlikle  saptıracaktı(diyerek) seni bir alay konusu olmaktan başka sahiplenmiyorlar. Ve onlar ileride o azabı görecekleri vakit, kim yol bakımından daha sapkınmış bilecekler.

43- Tanrısını kendi keyfi arzusunca sahipleneni gördün mü? Artık sen mi ona bir dayanak olacaksın?

44- Yoksa sen onların tamamının işitmekte olduklarını veya bağlantı kurmakta olduklarını mı hesap ediyorsun? Onlar o hayvanlar gibiden başkası değildir, hayır, onlar yol bakımından daha sapkındırlar.

45- Sen görmedin mi Efendini o gölgeyi nasıl yayıp uzattı? Ve eğer dilemiş olsaydı onu durgun halde bırakırdı. Sonra biz o güneşi ona bir kılavuz yaptık.

46- Sonra biz onu kendimize bir kolay çekişle çektik.

47- Ve O ki, sizin için o geceyi bir elbise ve o uykuyu da bir dinlenme yaptı ve o gündüzü de bir (yeniden) yayılma yaptı.

48- 49- Ve O ki, o rüzgarları kendisinin şefkati önünden bir müjde olarak gönderdi. Ve biz o gökten de bizim onunla bir ölü yöreyi yaşatmamız ve bizim takdir etmiş olduklarımızdan bir çok hayvanları ve insanları onunla suvarmamız için, bir tertemiz su indirdik.

50- Ve ant olsun ki biz onu, (indireni) hatırlamaları için kendilerinin arasında evirip çevirdik. Buna rağmen o insanların daha çoğu ancak bir nankörlükte diretti.

51- Ve eğer biz dileseydik her bir kasabada kesinlikle bir uyarıcı harekete geçirirdik.

52- Artık o gerçeği örtücülere itaat etme ve onlara karşı onunla bir büyük güçle güç kullan.

53- Ve O ki, o iki su kütlesini salıverdi. Bu, tatlı susuzluğu giderici ve bu, tuzlu acı. Ve ikisinin arasına aşılmaz bir engel koydu.

54- Ve O ki, o sudan bir beşer takdir etti de onu bir soy ve hısım (sahibi) yaptı. Ve senin Efendin, bir ölçü koyucudur.

55- Ve Allah'ın berisinden kendilerine fayda veremeyecek ve zarar da veremeyecek şeylere kulluk ediyorlar. Ve o gerçeği örtücü, Efendisine karşı (şeytana) bir arka çıkan olmuştur.

56- Ve biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik.

57- De ki: "Ben sizden buna karşı, kendisinin Efendisine bir yolu sahiplenmeyi dilemiş kimseler (olmanız) dışında hiçbir iş karşılığı sormuyorum."

58- Ve sen o yaşayana dayan, O ki ölmez ve O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak O yeter.

59- O ki, o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde takdir etti, sonra o tahtın üzerine denkleşti. O çok şefkalidir. Artık Onu bir en iyi haber alıcıya sor.

60- Ve onlara: "O çok şefkatliye boyun eğin" denildiği zaman, O çok şefkatli de neymiş? Biz, senin bize buyurduğun o şeye boyun mu eğeriz?" derler ve (bu denilen) onları nefretçe arttırmıştır.

61- Bereketin kaynağıdır ki O, o gökte kaleler oluşturdu ve onda bir lamba (güneş) ve ışık verici olarak bir ay oluşturdu.

62- Ve O ki, hatırlamak isteyen veya bir şükredici olmak isteyen kimseler için, o geceyi ve o gündüzü bir ardıl olarak oluşturdu.

63- Ve o çok şefkatli'nin kulları o kimselerdir ki o yerin üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve o düşüncesizler onlara söz söylediği zaman, "Selam" derler.

64- Ve o kimseler ki, Efendilerine boyun eğerek ve ayakta durarak gecelerler.

65- 66- Ve o kimseler ki, "Ey Efendimiz, cehennem azabını bizden çevir. Şüphesiz ki onun azabı (ödemekle bitmez) bir borçluluktur. Şüphesiz ki o, ne kötü bir sabitliktir ve bir kalıcılıktır" derler.

67- Ve o kimseler ki, harcadıkları zaman savurganlık yapmadılar ve cimrilik yapmadılar ve (harcamaları) bunun arasında bir kıvamda oldu.

68- Ve o kimseler ki, Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı çağırmazlar ve Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmezler ve zina etmezler. Ve kim bunu yaparsa, bir günahla karşılaşır.

69- O kalkışın günü o azap ona katlandırılır ve onda alçaltılan olarak sürekli kalır.

70- İtaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimseler hariç. Allah, işte onların kötülüklerini iyiliklere değiştirir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

71- Ve kim itaate döner ve bir düzgün iş işlerse, şüphesiz ki o, (itaate dönüşü kabul edilmiş) bir dönen olarak Allah'a döner.

72- Ve o kimseler ki, o (gerçeği) eğriltmeye tanıklık etmezler ve ve o amaçsız söze rast geldikleri zaman, değerli bir şekilde geçip giderler.

73- Ve o kimseler ki, Efendilerinin ayetleriyle hatırlatıldıkları zaman, onların üzerine sağırlar ve körler olarak kapanmadılar.

74- Ve o kimseler ki, "Ey Efendimiz, bizim eşlerimizden ve soylarımızdan bize gözler ferahlığı bahşet ve bizi o korunanlara bir önder yap" derler.

75- İşte onlar, direnip gayret ettikleri nedeniyle o özel odayla karşılıklanırlar ve onda ve bir esenlikle ve bir selamla karşılanırlar.

76- Onda sürekli kalıcılar olarak. Ne iyi bir sabitliktir ve bir kalıcılıktır.

77- De ki: "Eğer çağrınız olmasaydı, benim Efendim size ne diye aldırış eder. Oysa siz kesinlikle yalanladınız, artık ileride (azap size) bir mecburiyet olur."

 

6 Mayıs 2025 Salı

NUR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- (Bu) bir suredir ki biz onu indirdik ve biz onu(n hükümlerini) belirledik ve biz, onda sizin hatırlamanız için apaçık ayetler indirdik.

2- O zina eden kadına ve o zina eden erkeğe, o ikisinden her tekine yüz celde vurun. Ve eğer Allah'a ve o diğer güne inanıyorsanız, Allah'ın yaşam sistemin(i yerine getirmek) de o ikisine karşı sakın sizi bir acıma tutmasın. Ve o inananlardan bir ekip de o ikisinin azabına (yüz celde uygulamasına) tanık olsun.

3- O zina erkek, zina eden bir kadından veya ortak koşan bir kadından başkasıyla evlenmez. Ve o zina eden kadınla da, zina eden bir erkek veya ortak koşan bir erkekten başkası evlenmez. Ve bu, o inananlara yasaklanmıştır.

4- Ve o kimseler ki, o korunan kadınlara (zina suçu) atıyorlar, sonra da (bu suçu işlediklerine dair) dört tanık getiremedilerse, artık onlara seksen celde vurun ve sakın onların tanıklığını da sonsuz olarak kabul etmeyin. Ve işte onlar, o itaatten çıkanların ta kendileridir.

5- Bunun ardından itaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olan kimseler başka. Artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- 7- Ve o kimseler ki, eşlerine (zina suçu) atıyorlar ve onların da (bunu ispatlamak için) kendi benliklerinden başka tanıkları olmadı, artık onlardan (bu durumdaki) birinin tanıklığı, şüphesiz ki kendisinin kesinlikle o doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah (adın)a dört defa tanıklık etmesi ve o beşincisinde, eğer o yalancılardansa Allah'ın dışlamasının kendisinin üzerine olması(nı istemesi)dır.

8- 9- Ve (kadının), şüphesiz ki onun (kocasının) kesinlikle o yalancılardan olduğuna dair, Allah (adın)a dört defa tanıklık etmesi ve o beşincisinde, eğer o (kocası) o doğru söyleyenlerdense Allah'ın hiddetinin kendisinin üzerine olması(nı istemesi) o azabı (yüz celdeyi) ondan (kadından) savar*.

*Surenin 2. ayetinde yüz celde cezası için "Azap" kelimesinin kullanılması ve aynı kelimenin marife olarak "El azabe" şeklinde 8. ayette de kullanılması, evli kadından kalkan cezanın yüz celde olduğunu açıkça göstermektedir. Bu da demek oluyor ki evlilerin zina cezası Kur'an'da ayan beyan ortadadır ve evlilerin cezası recm değil yüz celdedir.

10- Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve şefkati olmasaydı (ne yapardınız?) Şüphesiz ki Allah, bir lütufla çokça dönücüdür, bir en bilgedir.

11- Şüphesiz ki kimseler o çarpıtmayı getirmişlerdir, onlar sizden bir çetin topluluktur. Sakın onu sizin için bir şer olarak hesap etmeyin. Aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her kişi için o günahtan kazandığı(nın karşılığı) vardır. Ve onlardan onun (günahın) büyüğüne yönelen (öncülük eden) kimse, bir büyük azap onun içindir.

12- Siz onu işittiğiniz zaman, o inanan erkeklerin ve o inanan kadınların benliklerinde bir hayırlı kanaat oluşturmuş olmaları ve onlar: "Bu, bir apaçık çarpıtmadır" demiş olmalılar değil miydi?

13- Ona karşı (delil olarak) dört tanık getirmiş olmalı değiller miydi? O tanıkları getirmedikleri zaman, işte onlar Allah'ın yanında o yalancıların ta kendileridir.

14- Ve eğer bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve şefkati olmasaydı, akın akın içine döküldüğünüz şeyden dolayı, size kesinlikle bir büyük azap dokunurdu.

15- Hani siz onu kendi dillerinize doluyordunuz, ağızlarınızla da sizin için hakkında bir bilgi olmayan şeyi söylüyordunuz ve onu basit (bir şey) olarak hesap ediyordunuz. Oysa o, Allah'ın yanında büyüktü.

16- Ve siz onu işittiğiniz zaman: "Bizim için bunu konuşmamız doğru değildir. Seni bundan uzak tutarız, bu bir dehşetli büyük yalandır" demeniz gerekmez miydi?

17- Eğer inananlar iseniz, bunun örneğine sonsuz olarak tekrar dönersiniz diye Allah size öğüt veriyor.

18- Ve Allah size, o ayetleri açıklıyor. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

19- Şüphesiz ki o kimseler o hayasızlığın inanmış olan kimseler arasında yayılmasını seviyorlar, bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) bir acı azap onlar içindir. Ve Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

20- Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve şefkati olmasaydı (ne yapardınız?) Şüphesiz ki Allah, bir çok acıyıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

21- Ey inanmış olan kimseler, sakın o şeytanın adımlarına takılmayın. Ve kim o şeytanın adımlarına takılırsa, şüphesiz ki o, o hayasızlığı ve o yadırgananı emreder. Ve eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve şefkati olmasaydı, sizden hiçbir kimse sonsuz olarak arınamazdı. Fakat Allah kimi dilerse arındırır. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

22- Ve sizden o lütuf ve o (maddi) kapsayıcılık sahipleri, o en yakınlığın sahiplerine ve o durgunlara ve Allah'ın yolunda göçenlere, vermeleri konusunda geri durmasın ve (hatalarını) silsinler ve müsamaha göstersinler. Siz, Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

23- Şüphesiz ki  o kimseler korunan duyarsız inanan kadınlara (zina suçu) atıyorlar, onlar bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) dışlanmışlardır. Ve bir büyük azap, onlar içindir.

24- O gün onların dilleri ve elleri ve ayakları, onların işlemekte oldukları şeyleri onlara tanıklık eder.

25- O gün Allah onlara o gerçek alacaklarını tastamam verecek (borcunu öceyecek) ve onlar da şüphesiz ki Allah'ın o apaçık gerçeğin ta kendisi olduğunu bilecekler.

26- O murdar kadınlar, o murdar erkekleredir ve o murdar erkekler, o murdar kadınlaradır. Ve o temiz kadınlar, o temiz erkekleredir ve o temiz erkekler, o temiz kadınlaradır. İşte onlar, onların söylemekte oldukları şeylerden berileşmişlerdir. Bir bağışlanma ve bir değerli rızık, onlar içindir.

27- Ey inanmış olan kimseler, sizin evleriniz olmayan evlere, ünsiyet kurmanıza ve onların halkına selam vermenize kadar, sakın girmeyin. Bu, sizin hatırlamanız için daha hayırlıdır.

28- Eğer onlarda bir kimse bulamadıysanız, size onay verilene kadar, sakın onlara girmeyin. Ve eğer size "Dönün" denilirse, siz de dönün. O, sizin için daha arınmış (bir davranış) tır. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi bilicidir.

29- Durulma olmayan ve onlarda sizin için bir yararlanma bulunan evlere girmenizde, sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Ve Allah sizin belli etmekte olduğunuz şeyleri ve gizlemekte olduğunuz şeyleri bilir.

30- İnanan erkeklere gözlerinden kısmalarını ve ırzlarını kollamalarını söyle. Bu, onlar için daha arınmış (bir davranış)tır. Şüphesiz ki Allah, onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

31- Ve inanan kadınlara gözlerinden kısmalarını ve ırzlarını kollamalarını söyle ve süslerini onlardan açık olan şey dışındakileri sakın belli etmesinler ve başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar. Ve süslerini kocalarına veya babalarına veya kocalarının babalarına veya oğullarına veya kocalarının oğullarına veya erkek kardeşlerine veya erkek kardeş oğullarına veya kız kardeş oğullarına veya kadınlara veya sağ ellerinin sahip olduklarına veya o adamlardan cinsel duyarlılığı kalmamışlara takılanlara veya o çocuklar ki o kadınların avretlerinin üzerine henüz çıkamayanlar (cinsellikten habersiz) dışındakilere sakın belli etmesinler. Ve süslerinden gizlemekte oldukları şeylerin bilinmesi için sakın ayaklarını da vurmasınlar. Ve ey inananlar, başarıya eriştirilmeniz için toplu olarak Allah'a itaate dönün.

32- Ve sizden o bekarları ve erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden, o düzgün olanları evlendirin. Eğer muhtaçlarsa, Allah onları kendi lütfundan zenginleştirir. Ve Allah (her şeyi) bir kapsayıcıdır, bir en iyi bilicidir.

33- Ve bir evlilik (imkanı) bulamaz kimseler, Allah kendi lütfundan onları zenginleştirinceye kadar, iffetli olsunlar. Ve sağ ellerinizle sahip olduğunuz kimselerden o yazılı anlaşma yapmak peşine düşenlerle, eğer onlar hakkında bir hayır bilmişseniz, artık onlarla yazılı anlaşma yapın ve onlara Allah'ın size verdiği kendi malından verin. Ve kadın uşaklarınızı eğer bir korunan olmak istedikleri halde, bu şimdiki yaşamın peşine düşerek o iffetsizlik üzerine sakın zorlamayın. Ve kim onları zorlarsa, artık şüphesiz ki Allah onların bu zorlanmalarından sonra, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

34- Ve ant olsun ki biz size açıklayıcı ayetler ve sizden gelip geçen kimselerden bir örnek ve o korunanlara ise bir öğüt indirdik.

35- Allah, o göklerin ve o yerin ışığıdır. O'nun ışığının örneği, içinde bir kandil bulunan bir duvar oyuğu gibidir. O kandil de bir cam içindedir. O cam da doğuya ve batıya ait olmayan, onun zeytini neredeyse ona ateş dokunmadan aydınlatan, bereketlenmiş bir zeytin ağacından yakılan, (gökteki) incimsi parlak bir cisim gibidir. Işık üzerine bir ışıktır. Allah, ışığını kime dilerse iletir. Ve Allah, o örnekleri o insanlar için ortaya koyar. Ve Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

36- (O kandil) Allah'ın onlarda isminin yükseltilmesine ve hatırlanmasına onay verdiği evlerdedir. Onlarda(ki insanlar)o sabah serinliği ve o akşam erken vakti O'nu her türlü eksiklikten uzak tutar.

37- Öyle adamlar ki bir ticaret ve bir alışveriş, onları Allah'ı hatırlamaktan ve o kulluk görevini ayakta tutmaktan ve o arınmayı yerine getirmekten oyalamaz. Onda o kalplerin ve o gözlerin (dehşetten) çevrileceği bir günden kaygılanırlar.

38- Sonuçta Allah onlara işlemekte oldukları şeylerin en iyisi ile karşılık verir ve kendi lütfundan daha da artırır. Ve Allah kime dilerse bir kısıtlama olmaksızın rızık verir. 

39- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler, onların işledikleri bir dümdüz arazideki bir serap gibidir. O susayan onu (işlediğini) bir su (bir fayda) olarak hesap eder. Nihayet ona (işlediğine) geldiği zaman, onu bir şey olarak bulamadı ve onun (yani işlediğinin) yanında Allah'ı buldu, O'da onun hesabını tastamam yaptı. Ve Allah, o hesabı hızlı görendir.

40- Veya (onların işledikleri) onu üstünden bir dalga, onu (dalgayı) da üstünden bir bulut kaplayan bir derin su kütlesindeki karanlıklar gibidir. Karanlıkların bir kısmı bir kısmının üzerindedir. Elini çıkardığı zaman, neredeyse onu dahi göremedi. Ve Allah kime onun için bir ışık vermediyse, artık ona hiçbir ışık yoktur.

41- Sen görmedin mi o göklerde ve o yerde olan kimseler ve saflar halindeki o kuşlar, şüphesiz ki Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır? Her biri kulluk görevlerini ve o görevlerinin gereklerini kesinlikle bilmiştir. Ve Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

42- Ve o göklerin ve o yerin hükümranlığı Allah'ındır. Ve o dönüş yeri Allah'adır.

43- Sen görmedin mi ki şüphesiz ki Allah bir bulutu sürüklüyor, sonra arasını kaynaştırıyor, sonra onu bir yığın haline getiriyor, böylece onun arasından o toz gibi yağmurun çıktığını görürsün. Ve o gökten, onun içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) dan indiriyor da onu kime dilerse eriştiriyor ve onu kimden dilerse de çeviriyor. Şimşeğinin parıltısı neredeyse o gözleri(n görmesini) giderecek.

44- Allah o geceyi ve o gündüzü çeviriyor. Şüphesiz ki işte bunda, o doğru görüş sahipleri için kesinlikle alınması gereken bir ders vardır.

45- Ve Allah, her bir canlıyı bir sudan takdir etti. Artık onlardan kimi karnının üzerine yürümektedir. Ve onlardan kimi de iki ayak üzerinde yürümektedir. Ve onlardan kimi de dört (ayak) üzerinde yürümektedir. Allah, dileyeceği şeyi takdir ediyor. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

46- Ant olsun ki biz açıklayıcı ayetler indirdik. Ve Allah, kimi dilerse bir dosdoğru yola iletir.

47- Ve onlar: "Biz, Allah'a ve o elçiye inandık ve itaat ettik" diyorlar, sonra bunun ardından onlardan bir bölük, (başka tarafa) yöneliyor. Ve işte onlar o inananlar değildir.

48- Ve aralarında karar vermesi için Allah'a ve O'nun elçisine çağrıldıkları zaman, içlerinden bir bölük birden kayıtsız kalanlardır.

49- Ve eğer o gerçek onlara (uygun) olursa, ona boyun bükenlar olarak gelirler.

50- Onların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa belirsizliğe mi düştüler? Yoksa onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin kendilerine tarafgir davranacağından mı kaygılanıyorlar? Hayır, onlar o haksızlık yapanların ta kendileridir.

51- Kendilerinin arasında karar vermesi için Allah'a ve O'nun elçisine çağrıldıkları zaman o inananların sözü ancak ve ancak: "İşittik ve itaat etttik" demeleri olmuştur. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

52- Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse ve Allah'tan çekinir ve O'ndan korunursa, işte onlar o başaranların ta kendileridir.

53- Ve eğer sen onlara buyurduğun takdirde kesinlikle (harbe) çıkacaklarına dair, güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Sakın yemin etmeyin, benimsenene uygun bir itaat (yeterlidir). Şüphesiz ki Allah sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır."

54- De ki: "Allah'a itaat edin ve o elçiye itaat edin." Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onun üzerine ancak ve ancak ona yükletildiği şey ve sizin üzerinize de size yükletilmiş şey vardır. Eğer ona itaat ederseniz doğruya iletilirsiniz. Ve o elçinin üzerinde apaçık ulaştırmadan başkası yoktur.

55- Allah, sizden inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri, kendilerinden önceki kimseleri o yerde ardıl yaptığı gibi onları da ardıl yapacağına ve onlar için hoşnut olduğu yaşam sistemlerine olanak vereceğine ve onların kaygılarını kesinlikle bir güvenle değiştireceğine söz verdi. Onlar bana kulluk ederler ve bana hiçbir şeyi ortaklaştırmazlar. Ve bundan sonra kim gerçeği örterse, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.

56- Ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o arınmayı yerine getirin. Ve sizin merhamet edilmeniz için de o elçi'ye itaat edin.

57- Ve gerçeği örtmüş olan kimseleri, (Allah'ı) o yerde başarısız bırakıcılar olarak sakın hesap etme. Ve onların sığınağı o ateştir. Ve kesinlikle ne sıkıntılıdır o dönüş yeri.

58- Ey inanmış olan kimseler, sağ elinizle sahip olduklarınız ve sizden henüz o ergenliğe (ihtilam olmaya) ulaşmayan kimseler, üç defa sizden onay istesinler. O şafağın kulluk görevinden (sabah namazından) önce ve o öğle sıcağından dolayı giysilerinizi koyduğunuz vakit ve o akşam karanlığı kulluk görevinden (yatsı namazından) sonra. (Bu vakitler) sizin için üç avrettir (açıklıktır). Bunlardan sonra(ki vakitlerde) bir kısmınızın bir kısmı dolaşmasında sizin üzerinize ve onların üzerine bir sorumluluk yoktur. Allah, size ayetleri böyle açıklıyor. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

59- Ve içinizden o çocuklar o ergenliğe (ihtilam olmaya) ulaştıkları zaman da, kendilerinden önceki kimselerin onay istediği gibi onay istesinler. Allah, size kendi ayetlerini işte böyle açıklıyor. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

60- Ve o kadınlardan (yaşlanmaları nedeniyle) bir evlilik beklemeyen o oturan kimselerin, süs teşhiri yapanlar olmaksızın giysilerini bırakmalarında, üzerlerine bir sorumluluk yoktur. Ve iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

61- (Başkasının evinde yemesinde) o körün üzerine bir burukluk yoktur ve o topalın üzerine de bir burukluk yoktur ve o hastanın üzerine de bir burukluk yoktur. Ve kendi benliklerinizin üzerine de kendi evlerinizden veya kendi babalarınızın evlerinden veya kendi annelerinizin evlerinden veya kendi erkek kardeşlerinizin evlerinden veya kendi kız kardeşlerinizin evlerinden veya kendi amcalarınızın evlerinden veya kendi halalarınızın evlerinden veya kendi dayılarınızın evlerinden veya kendi teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına sahip olduğunuz (evlerden) veya kendi sadık dostunuzun (evinden) yemenizde (bir burukluk yoktur). Toplu olarak veya ayrı ayrı yemenizde de sizin üzerinize bir sorumluluk olmaz. Evlere girdiğiniz zaman, Allah'ın yanından bir bereketlenmiş temiz bir esenlikle birbirinizi selamlayın. Allah, sizin bağlantı kurmanız için o ayetleri size böyle açıklıyor.

62- O inananlar ancak ve ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve O'nun elçisine inanmışlardır ve onun beraberinde bir iş üzerinde toplanan oldukları zaman, onun onayını alana kadar gitmemişlerdir. Şüphesiz ki o kimseler senden onay istiyorlar, işte onlar o kimselerdir ki, Allah'a ve O'nun elçisine inanmaktadırlar. O halde onlar bazı durumları için senden  onay istedikleri zaman, onlardan dilediğin kimseye onay ver ve onlar için Allah'a bağışlanma iste. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

63- O elçinin çağrısını, sakın bir kısmınızın bir kısmının aranızdaki çağrısı gibi görmeyin. Allah, sizden birbirinin arkasına saklanarak süzülen kimseleri kesinlikle biliyor. Öyleyse onun buyruğundan dolayı aykırı düşen kimseler, kendilerine bir ateş eriştirilmesinden veya kendilerine bir acı azap erişmesinden sakınsın.

64- Dikkat edin, o göklerde ve yerde olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Sizin onun üzerinde olduğunuz şeyi kesinlikle biliyor. Ve O'na döndürülecekleri gün, işledikleri şeyleri onları haberlendirecektir. Ve Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.


11 Şubat 2025 Salı

Süleymaniye Vakfı Mealinde Necm s. 13. Ayeti Üzerinde Yapılan Tahrif Üzerinde Bir Değerlendirme

Kur'an'ı kendi kafalarında oluşturdukları olan fikirler doğrultusunda okuma ve anlama çalışmaları İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerde yüzlerce yıldır devam eden bir olgudur. Bu durumun önceki müdavimleri olan Yahudiler, kendi kitaplarını da bu şekilde okuma ve anlama yöntemine tabi tutmuş ve Kur'an bu durumu birçok ayette beyan ederek, bizim de aynı duruma düşmeMEmizi özellikle tembihlemiştir. Bu tembihler bazılarının bir kulağından girmiş bir kulağından çıkmış, bana mısın demeden birçok kişi Kur'an üzerinde tahrifatlar yaparak, "Bak Allah işte böyle söylüyor" demekten geri kalmamıştır. 

Yanlı okuma ve anlama çalışmaları dün nasıl hızlı bir şekilde devam etmişse, bugün de aynı şekilde devam etmektedir. Bu tür yanlı okuma ve anlama çalışmalarının ürünlerini, Türkiye'de son yıllarda hayli çoğalan Kur'an meallerinde maalesef net bir şekilde görebilmekteyiz.

Yazımızda, bu ürünlerden biri olan Süleymaniye Vakfı mealinde Necm s. 13. ayeti üzerinde yapılan bir tahrifata dikkat çekmeye çalışacağız.

Bilindiği üzere Süleymaniye Vakfı, İsra s. 1. ayetinde anlatılan olayı göğe doğru bir çıkış, yani miraç olarak anlamakta ve bu anlayışını Kur'an'a onaylatmak için ilgili kelime üzerinde anlam çarpıtması yapmaktan kaçınmamaktadır. Bu durumu bundan önceki yazımızda ele almaya çalışmıştık. Yine aynı olaya referans olarak verdikleri Necm s. 13. ayetini tahrif etmek cüretini göstererek yanlışlarına bir yenisini eklemişlerdir.

Vakfın Necm s. 13. ayetine verdiği meal şu şekildedir:

وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ      (Muhammed) Cebrail’i (gerçek görüntüsüyle[*]) bir defa daha gördü.

Dikkat edilirse ayetin Arapça metni içinde geçen "Nezleten" (iniş) kelimesinin anlamı mealde verilmemiştir.

Peki vakıf neden böyle şey yapmıştır?

Çünkü İsra olayının göğe çıkış olduğunu iddia eden ve bu ayeti delil olarak sunanları yalanlayan bir ayet de Necm s. 13. ayetidir. İsra olayının vuku bulduğu tarih ile Necm suresinin inişinin vuku bulduğu tarihin bu olaydan önce olmasına hiç girmeyeceğiz. 

İsra olayının Miraç olduğunu iddia edenler, bu iddialarına delil olarak Necm s. içindeki bazı ayetleri öne sürmektedirler. Necm s. 13. 18. ayetleri arasında anlatılan olay, onlara göre miraç hadisesidir.

Fakat Necm s. 13. ayeti, onların bu iddialarını boşa çıkarmaktadır. Bu iddiayı boşa çıkaran kelime ise, ayet içinde geçen "Nezleten" yani İNİŞ anlamına gelen kelimedir. Necm s. 13. ayeti, Muhammed a.s. ın Cibril'i diğer bir İNİŞİNDE gördüğünü bildirmektedir. Böyle bir ifade miraç iddialarını kesinlikle boşa çıkarmaktadır.

Bu durumu anlayan vakıf yetkilileri çareyi "Nezleten" kelimesini görmezlikten gelmekte bulmuşlardır. Çünkü kelimeye miracı onaylatacak farklı bir anlam yüklemek asla mümkün değildir. Hal böyle olunca da ayet içindeki kelimeyi bektaşi misali elleriyle kapamakta bulmuşlardır.

Necm s. 13. ayetindeki kelimeyi hallettikten sonra, Necm s. ilerleyen ayetleri üzerinden miracı ispatlamak artık kolaylaşmıştır.

Necm s. ilerleyen ayetleri ve ayetler ile ilgili notlar vakıf mealinde şu şekildedir:

14. ayet---Sidret’ül-müntehâ’nın[*] yakınında

[*] “Sidret'ul-muntehâ”, “en son noktada bulunan sidre ağacı” Türkçede  arap kirazı denen bu ağaç cennette de olacaktır (Vakıa 56/28). Allah Teâlâ yeri küre şeklinde ve yedi kat göğün benzeri olarak yarattığı için (Talak 65/12), yerin yedi kat, göklerin de küre şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. Yedinci kat gök ise yeryüzü gibi sularla, bitkilerle ve hayvanlarla donanmıştır. Her şeyin hazinesinin göklerde olması (Hicr 15/21) ve en’âmın yani koyun, keçi, sığır ve devenin indirilmiş bulunması (Zümer 39/6) bunun delillerindendir. Bu sebeple Sidret'ul-muntehâ yedinci kat göğün en üst noktasında olur. Mekke’nin Ümmü’l-kurâ yani dünyadaki yerleşim yerlerinin merkezi olması da Sidret'ul-muntehâ’nın bulunduğu yerin, Mekke’nin dik üstünde olmasını gerektirir.

15. ayet---Onun yakınında Cennet’ül-me’vâ /yerleşip kalınacak Cennet vardır[*].

[*] Cennet’ül-Me’vâ, müminlere vaad edilen cennettir (Secde 32/19, Naziat 79/40-41). Orası, şu anda göklerdedir (Zariyat 51/22). Genişliği, gökler ve yer kadardır (Al-i İmran 3/133, Hadîd 57/21).

16. ayet---O sırada Sidre’yi (Sidret’ül-müntehâyı) kaplayan şey kaplıyordu[*].

[*] Sidre’yi kaplayan şey, Tur Suresi’nde Allah’ın Beyt-i ma’mûr’dan sonra üzerine yemin ettiği “yükseltilmiş tavan”dır. Çünkü Allah, bir yerde bir şeyi kısaca anlatır sonra bir başka yerde açıklar (Hud 11/1-2). Allah Teâlâ dünyayı, yedi kat göğün benzeri olarak yarattığı (Talak 65/12) ve gökler de yeryüzü gibi küre şeklinde olduğu için “yükseltilmiş tavan” ifadesi göklerin en uç noktasını ifade eder. Bu, Muhammed aleyhisselamın.Miraç yolculuğunda Cenneti görmediğinin delili olur. Zaten o oraya, cenneti görmesi için değil, el-Mescid’ul-Aksâ’nın çevresindeki ayetlerden bazılarını görmesi için götürülmüştü (İsra 17/1). 

17. ayet--- (Muhammed’in) Gözü başka tarafa kaymadı, haddini de aşmadı.

18. ayet---O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gerçekten gördü[*].

*] Bütün bu ayetler, İsra ve Mirac yolculuğunda gidilen el-Mescid’ul-Aksâ’nın yedinci kat semadaki mescid yani el-Beyt’ül-Ma’mûr (Tûr 52/4) olduğunu net olarak anlatır (İsra 17/1, 60).

Görüldüğü üzere, Necm s. üzerinden miracı ispatlamanın kapısı 13. ayette geçen "Nezleten" kelimesi ile kapatılmaktadır. Çünkü ayet ÇIKIŞTAN DEĞİL İNİŞTEN bahsetmektedir. Cibril'in inişinden bahseden bir ayet üzerinden miracı ispatlamaya kalkışmanın ise büyük bir kaydırma olacağını anlayan vakıf, "Ne yapıp ne edip biz bu miracı Kur'an'dan ispatlayacağız" diyerek çareyi, İNİŞ anlamı veren kelimeyi meale almamakta bulmuşlardır.

Cibril'in inişinden bahseden bir ayetin devamındaki ifadelerin, indiği yerle ilgili olması gerektiği aşikar bir durumdur. Fakat bu durum miraç savunucularının işine gelmemektedir. Bırakın Allah'ın kitabını herhangi bir şahsın kitabını bile başka dile çevirirken etik olan durum, o kişinin yazdıkları üzerinde eksik veya fazlalık yapmadan aynen aktarmak iken, Allah'ın kitabı üzerinde böyle etik olmayan bir örtmeyi yapmak büyük bir vebaldir.

Kur'an herkesin kendine göre anlayabileceği ve herkesin elinde oyunca olabilecek bir kitap mıdır? 

El cevap: Tabi asla, aynı soru vakfa sorulsa onların da verecekleri cevap aynı olacaktır. Fakat sahip oldukları inanç Kur'an'a uymayınca, Kur'an'ı sahip oldukları inanca uydurmaya yeltenmekten kaçınmayan vakfı, bu tahrife son vererek meallerine Necm s. 13. ayetinde geçen "Nezleten" kelimesinin doğru anlamını ilave etmeye davet ediyoruz.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.