6 Mayıs 2019 Pazartesi

Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. Ayetlerinde Geçen "Min Dabbetin" Kelimesinin Çevirileri Üzerinde Bir Mülahaza

Elimizde bulunan Kur'an çevirilerinin bir çoğunda karşımıza çıkan sorunların başında, ilgili ayete verilen anlamın Kurân bütünlüğü ile çelişmesi gelmektedir. Bu çelişkinin bir nedeni ise, ayet içindeki  herhangi bir kelimenin sahip olduğu anlamlardan hangisinin ayet metni ve Kur'an bütünlüğüne uygun olabileceğinin dikkate alınmamasıdır. 

Bu yazımızda ele almaya çalışacağımız Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerinin çevirilerinde karşımıza çıkabilecek olan bir sıkıntı, söylemek istediğimizin daha net anlaşılmasını sağlayacaktır. Konumuz ile ilgili ayetlerin metni ve çevirileri şöyledir.

Nahl s. 61. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً ۖ وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45. ayeti:

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۖ فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا

Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir. 

Her iki ayete bakıldığında ortak noktanın, Allah (c.c) nin insanları yaptıkları zulümler nedeniyle hemen cezalandırmayarak onları belirli bir süreye kadar ertelemesi olduğu görülecektir.

Peki bu ayetlerdeki çeviri problemi nedir?.
Bu ayetlerdeki çeviri problemi her iki ayette geçen  مِنْ دَابَّةٍ kelimesine ayet bütünlüğüne uygun bir şekilde anlam verilmemesidir. Tetkik etme imkanı bulduğumuz tüm çevirilerde bu kelimenin CANLI anlamı verilerek çevrildiğini gördük. Ayete verilen bu anlam her ne kadar Dabbe kelimesinin anlamına uygun olmuş olsa da, dikkatli bir meal okuyucusunun kafasında bir takım soru işaretleri oluşmasına sebebiyet verecektir. Şöyle ki...

Ayet içinde geçen Dabbe kelimesinin karşılığı olan Canlı anlamı, insan dahil yeryüzündeki bütün mahlukatı içine almaktadır. Ayetlerde geçen Dabbe kelimesine Canlı şeklinde verilen anlam, insan haricinde olan mahlukatın ne gibi bir zulüm işleyerek helak olmayı hak edebilecekleri sorusunu beraberinde getirecektir. Halbuki İnsan haricinde olan hiç bir varlık yaptıkları yüzünden Allah indinde sorumlu olmayacaktır. Yani sadece insan, yaşamında yaptıklarından sorumlu tutulacak ve hesap gününde cennet veya cehennem ile ödüllendirilecektir.  

Allah (c.c) insana akıl vererek ona yaşamında bir takım sorumluluklar vermiştir. Fakat hayvanlar böyle değildir. Allah (c.c) onlara herhangi bir sorumluluk yüklememiştir. Onlar sadece fıtri melekeleri ile hareket ederler ve bu hareketleri neticesinde günah veya sevap kazanmazlar. Dolayısı ile Kur'an'ın odak kavramlarınlarından olan Zulüm, onlar için geçerli bir kavram olmayıp, sadece insan için geçerlidir, ve yaptığı zulüm neticesinde dabbe cinsinden olan varlık grubuna dahil olan insanlar zulümleri nedeniyle azabı hak ederler.

Ayetlerin başına dikkat ettiğimizde her iki ayette de النَّاسَ (insanlar) kelimesinin olduğunu görürüz. Dabbe kelimesine verilecek anlamda maalesef meallerde bu nokta  göz önüne alınmayarak, kelimenin en geniş anlamı verilmiştir. Halbuki bu ayet içinde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğramış, yeryüzünde gezen dabbe cinsinden olan sadece zalim insana has bir anlam kazanmıştır.

Bu noktayı dikkate alarak ilgili ayetlerdeki مِنْ دَابَّةٍ kelimesine verilen CANLI anlamı yerine, İNSAN anlamı vermek daha uygun olacaktır. 

Nahl s. 61 ----Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir insan bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.

Fatır s. 45 ----Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir insan bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.

Burada, "Peki Allah (c.c) neden مِنْ دَابَّةٍ kelimesi yerine النَّاسَ kelimesini kullanmadı?"şeklinde bir soru gelebilir. Buna da Enfal s. 22. ve 55. ayetlerinden cevap verebiliriz.

[008.022]  Şüphesiz Allah katında canlıların (eddevabbi) en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

[008.055]  Allah katında, canlıların (eddevabbi) en kötüsü kâfir olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler.

Enfal suresindeki bu ayetlere baktığımızda, inkarcı insanların Dabbe kelimesinin çoğulu ile ifade edilmiş olduğunu görmekteyiz. Yani bu ayetlerde geçen Dabbe kelimesi anlam daralmasına uğrayarak, sadece inkarcı insan için kullanılmıştır. Meal yapıcıları bu ayetleri dikkate alarak Nahl s. 61. ve Fatır s. 45. ayetlerine anlam vermiş olsalardı, daha isabetli bir ayet çevirisi yapabilmeleri mümkün olurdu.

Sonuç olarak: Kur'an meali yapabilmek için Arap dilini bilmekten önce, Kur'an bütünlüğüne hakim olma şartı gelmektedir. Bütünlüğe dikkat edilmeden yapılan meal çalışmalarının bir çok hata ve çelişkiye sahip olduğu ret edilmez bir gerçektir. Kur'an bütünlüğüne vakıf olmayan bir meal yapıcısı, kelimelerin Arap dilinde belki doğru anlamını verebilir, fakat bu anlam ilgili ayet içinde bazı sıkıntılara yol açabilir. Yazımızda bu noktaya dikkat çekmeye çalıştık.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Allah, insanları zulümleri yüzünden helâk etseydi yeryüzünde yürür bir tek mahlûk kalmazdı, fakat onlara azâp etmeyi mukadder bir zamâna tehîr etti; vakitleri gelince de ne bir an geri kalırlar, ne bir an önce gelip çatar o mukadder vakit.

25 Şubat 2019 Pazartesi

NİSA SURESİ MEALİ

1- Ey o insanlar, Efendinize karşı korunun. O'ki, sizi tek bir benlikten* takdir etti ve ondan da eşini takdir etti ve  ikisinden birçok adamlar ve kadınlar yaydı. Ve Allah'a karşı korunun ki O'nunla birbirinizden sorguda bulunuyorsunuz ve o yakınlık (bağlarını koparmak)tan da (korunun). Şüphesiz ki Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.

*İnsanın yaratılış öyküsü Kur'an'dan öğrendiğimize göre, Adem ile temsil edilmektedir. Adem, yaratılan ilk insan değil, insanın yaratıldığı öz'ün somut hale getirilerek edebi bir üslüp dahilindeki anlatımıdır. Eşinin ondan yaratılması ise kadın ve erkek cinsinin aynı öz'den yaratıldığının beyan edilmesidir. Klasik anlatımla önce Adem, sonra onun kaburga kemiğinden eşi yaratılmış değildir. 

2- Ve o yetimlere mallarını verin. O temizi, o murdara değişmeyin. Ve onların mallarını kendi mallarınıza (katarak) yemeyin. Çünkü o, büyük günahtır.

3- Ve eğer o yetimler hakkında hakkaniyetsizlikten kaygılanırsanız, sizin için temiz (evlenilmesi yasak olmayan) kadınlardan ikişer ve üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Ve eğer denkliği sağlayamamaktan kaygılanırsanız da, bir (eşle) veya sağ ellerinizin sahip olduğuyla (yetinin). İşte bu, doğruluktan ayrılmamanıza daha yakındır.

4- Ve kadınlara (nikâh) bağışlarını incitmeden verin. Eğer benliğinden olarak ondan sizin için bir şey temiz sayarlarsa da (size verirlerse), artık onu afiyetle iç huzuruyla yiyebilirsiniz.

5- Ve Allah'ın size bir ayakta kalma vesilesi oluşturduğu (yetimlere ait olan) mallarınızı, (o malı idare edemeyecek) o ahmaklara vermeyin. Ve (o malların geliri ile) onlara rızık verin ve onları giydirin ve onlara benimsenen söz deyin.

6- Ve o yetimleri evlilik çağına ulaştıkları zamana kadar yoklayın. Eğer onlardan bir olgunluk hissederseniz, artık mallarını hemen onlara savın. Ve onları büyüyecekler (de elimizden gidecek) diye savurganlık ve aceleyle yemeyin. Ve kim zengin ise, iffetli olsun. Ve kim de bir muhtaç ise, o da benimsenene uygun olarak yesin. Mallarını onlara savdığınız zaman da, üzerlerine tanık bulundurun. Ve Allah, bir hesap görücü olarak yeter.

7- Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o adamlar için bir hisse vardır. Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, o şeyden pek az veya ondan çok olsa da o kadınlar için de bir hisse vardır. Bu, belirlenmiş bir hissedir.

8- Ve pay dağıtımında, (miras düşmeyen) o en yakınlık sahibi ve o yetimler ve o durgunlar hazır bulunduğu zaman, onları da ondan rızık verin ve onlara benimsenen söz söyleyin.

9- Ve eğer artlarında bir zayıf soy bırakacak olsalardı onlardan dolayı kaygılananlar, (miras düşmeyenlere haksızlık etmekten) endişelensin. Artık Allah'a karşı korunsunlar ve haksızlığı engelleyen söz desinler.

10- Şüphesiz ki, o yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler, karınlarında ancak ve ancak ateş yiyorlar. Ve onlar yakında alevli ateşe yaslanacaklar.

11- Allah size çocuklarınız hakkında o erkeğe, o iki kadın hissesi öneriyor. Eğer kadınlar ikinin üstünde iseler, bıraktığı şeyden üçte ikisi onlarındır. Ve eğer bir kadın ise, yarısı onundur. Eğer onun çocuğu varsa, babası annesi için her birine bıraktığından altıda biri vardır. Eğer onun çocuğu yoksa ve ona babası annesi mirasçı oluyorsa, annesine üçte bir vardır. Eğer onun kardeşleri varsa, annesine altıda bir vardır. (Bu paylaşım) önerdiği öneriden ve (ödenecek) borçtan sonradır. Babalarınızın ve oğullarınızın hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu siz algılayamazsınız. (Bunlar) Allah'tan belirlemedir. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

12- Ve eşlerinizin eğer çocuğu yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa önerdiği öneriden ve (ödenecek) borcun arkasından bıraktığı şeyden dörtte biri sizindir. Eğer çocuğunuz yoksa, (eşlerinize) bıraktığınız şeyden dörtte biri vardır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınız şeyden sekizde biri, önerdiğiniz öneriden ve borcun arkasından onlarındır. Eğer adam veya kadına anne baba ve çocukları olmadığı halde mirasçı olunuyor, onun da bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyor ise, onlardan her birine altıda bir vardır. Eğer (kardeşler) bundan daha çok iseler, önerilen öneriden ve borçtan sonra zorluk verilmeksizin üçte birine onlar ortaktırlar. (Bunlar) Allah'tan bir öneridir. Ve Allah, en iyi bilicidir yumuşak davranıcıdır.
   
13- Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, onu orada sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçelere girdirir. Ve bu, o büyük kurtuluştur.

14- Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkar ve O'nun sınırlarını aşarsa, onu orada sürekli kalacakları ateşe girdirir. Ve bir önemsizleştirici azap onadır.

15- Ve kadınlarınızdan o hayasızlık (suçlaması) ile gelenlere karşı, içinizden dört tanık isteyin. Eğer onlar tanıklık ederlerse, artık onları o ölüm onların ömürlerini tamamlayıncaya veya  Allah onlara bir yol oluşturuncaya kadar o evlerde sıkıca tutun.

16- Ve içinizden onunla (hayasızlığı işledikleri gerekçesi ile) gelen iki erkeğin ikisine de (sert önlemlerle) rahatsızlık verin. Eğer (itaate) döner ve (durumlarını) düzeltirlerse, artık o ikisin( e cezai müeyyidede)den kayıtsız kalın. Şüphesiz ki Allah, bir (lütufla) çokça dönücüdür, bir çok merhamet edicidir.

17- (Kabulü) Allah'ın üzerine olan  (itaatle) dönüş, ancak ve ancak o kimseler içindir ki, düşüncesizce o kötülüğü işlerler, sonra yakın zamanda (ölüm anı gelmeden önce itaatle) dönerler. İşte onlar, Allah'ın kendilerine (lütuf ile) dönecek olduklarıdır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

18- Ve (kabul olan) dönüş, o kötülükleri işleyerek ta ki o ölüm onlardan birisine hazır olduğu zaman: "Şüphesiz ki ben, şimdi döndüm" diyen için ve (gerçeği) örtücüler olarak ölenler için değildir. İşte onlara bir acı azap hazırladık.

19- Ey inanmışlar, kadınlara zorla mirasçı olmanız size serbest değildir. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, onlar bir apaçık hayasızlık (suçu) getirmedikçe onlara sertlik göstermeyin. Ve onlarla o benimsenene uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmıyorsanız, Allah sizin hoşlanmadığınız bir şeyin kendisinde birçok hayır oluşturabilir.

20- Ve eğer bir eşin yerini başka bir eşle değiştirmek isterseniz ve onlardan birine kantar kantar (mehir) vermiş olsanız bile, artık ondan sakın hiçbir şey almayın. Onu dehşetli bir yalan ve bir açıklanan günah (yüklenmiş olarak) alır mısınız?

21- Ve onu nasıl  alırsınız? Bir kısmınız bir kısmı ile içli dışlı olmuş ve onlar da sizden (haklarını gözetme hususunda) bir yeminle bağlanmış sağlam söz almışlardı.

22- Ve kadınlardan babalarınızın evlenmiş olduklarıyla evlenmeyin. Geçmişte olanlar hariç. Çünkü o bir hayasızlık ve gazabı gerektiren ve kötü bir yoldur.

23- Size analarınız ve kızlarınız ve kız kardeşleriniz ve halalarınız ve teyzeleriniz ve erkek  kardeşin kızları ve kız kardeşin kızları ve sizi emzirmiş (süt) anneleriniz ve o (aynı süt anneden) emiştiğiniz kız kardeşleriniz ve kadınlarınızın anneleri ve kendileri ile (zifafa) girdiğiniz kadınlarınızın sizin odalarınızda himayenizdeki üvey kızlarınız (ile nikâhlanmak) yasaklanmıştır. Eğer onlar ile (zifafa) girmemişseniz, artık sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Ve kendi sırtınızdan olan oğullarınızın eşleri (helâlleri) ve iki kız kardeşi de (aynı anda) birlikte toplamanız da (size yasaklandı). Geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

24- Ve kadınlardan sağ ellerinizle sahip olduklarınız (savaş esiri olanlar) hariç, o (evlenerek) korunan olanlar ile de (nikahlanmanız yasaklandı). (Bunlar) Allah'ın size yazgısıdır. Ve bunların ötesindekilerin, korunarak zinadan kaçınmışlar olarak mallarınız ile (mehirlerini vererek) peşine düşmeniz size serbestleştirilmiştir. Onlardan hangisiyle yararlandıysanız, onlara belirlenen iş karşılıklarını verin. (İş karşılıklarının) belirlenmesinden sonra karşılıklı hoşnutlukla kararlaştırdığınız (erkeğin mehri arttırması veya kadının mehrin bir kısmından geçmesi gibi) şeyde, sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

25- Ve içinizden kim o korunan (hür) inanan kadınlarla evlenmeye uzunlukça (maddi bakımdan) güç yetiremezse, sağ ellerinizle sahip olduklarınız o inanan genç kızlarınızdan (evlensin). Ve Allah sizin inancınızı en iyi bilendir. Bir kısmınız bir kısımdansınız. Öyleyse onlarla korunarak zinadan kaçınmış ve gizli dostlar tutmamışlar olmaları şartıyla, sahiplerinin onayıyla iş karşılıklarını o benimsenene uygun vererek evlenin. Artık (evlenerek) korundukları zaman eğer bir hayasızlık (suçu) getirirlerse, onlara korunmuş (evli) inanan kadınların üzerindeki (100 celde) o azaptan yarısı vardır. Bu (ruhsat) içinizden (günaha düşmekten dolayı) şiddetli sıkıntıdan endişelenen kimse içindir. Ve eğer direnip gayret ederseniz, sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

26- Allah, size açıklamak ve sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve size (lütufla) dönmek istiyor. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

27- Ve Allah, size (lütufla) dönmek istiyor. Ve o zevklere takılanlar ise, sizin büyük sapma ile sapmanızı istiyor.

28- Allah sizden (yükü) hafifletmek istiyor. Ve o insan zayıf olarak takdir edilmiştir. 

29- Ey inanmışlar, mallarınızı sizden karşılıklı hoşnutlukla yapılan ticaret ile olması dışında aranızda geçersiz yollarla yemeyin. Ve birbirinizi de (meşru bir gerekçe olmadıkça) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah, size karşı bir çok merhamet edicidir.

30- Ve kim düşmanlık ve haksızlığa saparak bunu yaparsa, biz onu ileride ateşe yaslandıracağız. Ve işte bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Eğer ondan vazgeçirtildiğiniz büyük günahlardan uzaklaşırsanız, biz de sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bir değerli girilecek yere girdiririz.

32- Ve Allah'ın onunla bir kısmınızı bir kısmın üzerine üstünleştirdiği şeylerin dileğinde bulunmayın. O adamlar için kazandıkları şeyden bir hisse ve o kadınlar için de kazandıkları şeyden de bir hisse vardır. Ve Allah'ın kendi lütfundan sorun. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bir en iyi bilicidir.

33- Ve her biri için Anne baba ve o en yakınların bıraktığı şeyden, yönelenler (mirasçılar) oluşturduk. (Hukuken mirasa hakkı olmadığı halde) yeminlerinizin bağladığı (mirastan hisse sözü verilen) kimselere de, hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerinde bir tanıktır.

34- O adamlar (kocalar), Allah'ın (insanların) bir kısmını bir kısmın üzerine üstünleştirmesi nedeniyle ve (ailesi için) mallarından harcamaları nedeniyle, kadınların (eşlerinin) üzerinde koruyucu ve yöneticidirler. O düzgün işleri işleyen kadınlar, o bağlanan, Allah'ın ( kendi haklarını) kollaması nedeniyle o algılanmaması gereken(avret mahallerini) kollayan kadınlardır. Ve kalkışmasından kaygılandığınız kadınlara (eşlerinize) öğüt verin ve onları yataklarında ayrı bırakın ve (kalkışmaya devam ederlerse) onlara vurun. Eğer size itaat ederlerse, artık onlara karşı yol peşine düşmeyin. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir çok büyüktür.

35- Ve eğer ikisinin arasının çatlamasından kaygılanırsanız, artık erkeğin halkından bir hakem ve kadının halkından bir hakemi harekete geçirin. Bu ikisi eğer (aralarını) düzeltmek isterlerse, Allah ta o ikisinin (karı kocanın) arasını uygunlaştırır. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en iyi haber alıcıdır.

36- Ve Allah'a kulluk edin ve hiçbir şeyi O'na ortaklaştırmayın. Ve anne babaya ve o yakınlık sahibine ve o yetimlere ve o durgunlara ve o yakınlık sahibi o komşuya ve o uzak komşuya ve yanınızdaki o arkadaşa ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) ve sağ ellerinizle sahip olduklarınıza iyilik edin. Şüphesiz ki Allah, bir çalımlanan, bir övünen olan kimseyi sevmez.

37- Onlar ki, cimrilik ederler ve o insanlara da cimriliği buyururlar ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiklerini gizlerler. Ve o (gerçeği) örtücüler için bir önemsizleştirici azap hazırladık.

38- Ve onlar ki mallarını o insanlara gösteriş olarak harcarlar ve Allah'a ve o sonraki güne inanmazlar. Ve o şeytan kime arkadaş olursa, artık o ne kötü bir arkadaştır.

39- Ve Allah'a ve o sonraki güne inanmış olsalar ve Allah'ın onlara rızık olarak verdiği şeylerden (gösterişsiz) harcasalardı, onlara ne olurdu? Ve Allah onları bir en iyi bilicidir.

40- Şüphesiz ki Allah, zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz. Ve eğer bir iyilik olursa, onu katlar ve kendi katından bir büyük iş karşılığı verir.

41- Her bir toplumdan bir tanık getirdiğimiz ve seni de bunların üzerine bir tanık getirdiğimiz zaman nasıl olacak?

42- O gün (gerçeği) örtenler ve o elçiye karşı çıkanlar o yerle denk olmalarını arzu edecek ve Allah'a karşı bir olayı dahi gizleyemeyecekler.

43- Ey inanmışlar, sarhoşken dediğiniz şeyi bilinceye kadar ve cünüpken de yolculuk haliniz hariç yıkanıncaya kadar, o kulluk görevine (namaza) yaklaşmayın. Ve eğer hasta veya sefer üzerinde veya sizden biriniz tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuş da (cinsel ilişkide bulunmuş) bir su bulamadıysanız, artık temiz toprağa yeltenin de yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah, (hataları) bir çok silicidir bir çok bağışlayıcıdır.

44- Kendilerine o kitaptan bir hisse verilmiş, o sapkınlığı satın alan ve sizin de o yolu sapıtmanızı isteyenleri görmedin mi?

45- Ve Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Ve Allah bir yönelen olarak yeter. Ve Allah, bir yardımcı olarak da yeter.

46- Dönenlerden* bir kısmı kelimeyi konuldukları yerlerinden oynatıyorlar ve dillerini eğip bükerek ve itaat nizamına dil uzatarak: "İşittik ve karşı çıktık, işit işitemez olası" ve "Bize çobanlık et" diyorlar. Ve eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize bak" demiş olsalardı, onlar için şüphesiz ki daha hayırlı ve en sağlam bir davranış olurdu. Fakat Allah onları (gerçeği) örtmeleri nedeniyle dışlamıştır. Artık pek azı dışında inanmazlar.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

47- Ey o kitap verilmiş (Yahudi)ler, bir takım yüzleri silip enselerine geri döndürmemiz*, veya onları o dinlenme (günü) nin arkadaşlarını (yasaklarını çiğneyenleri) dışladığımız gibi dışlamamız öncesinden, sizin beraberinizde olanı doğrulayıcı olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın (azap) buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir. 

(*) Bu bir deyim olup, "Doğru yolu bir daha bulamayacak bir şekilde saptırmazdan, türlü türlü mahrumiyet ve zilletlere uğratmazdan önce" anlamındadır. (Kurtubi)

48- Şüphesiz ki Allah, kendisinin ortaklaştırılmasını (hesap gününde) bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'ı ortaklaştırırsa, kesinlikle büyük günah yakıştırmıştır.

49- Benliklerini arındıranları görmedin mi? Aksine, Allah kimi dilerse arındırır. Ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlığa uğratılmazlar.

50- Bak, o yalanı Allah'a karşı nasıl da yakıştırıyorlar. Ve bu, bir apaçık günah olarak yeter.

51- Kendilerine o kitaptan hisse verilmiş (Yahudi)leri görmedin mi? Put'a ve o taşkınlık yapana inanıyorlar ve o (gerçeği) örtenler için: "Bunlar yolca inanmışlardan daha doğruya iletilendir" diyorlar. 

52- İşte onlar, Allah'ın dışlamış olduklarıdır. Ve Allah kimi dışlarsa, artık onun için asla bir yardımcı bulamazsın.

53- Yoksa onların hükümranlıktan bir hisseleri mi var? Öyle olsaydı, o insanlara bir zırnık dahi vermezlerdi.

54- Yoksa onlar, Allah'ın kendi lütfundan o insanlara verdiklerini çekemiyorlar mı? Oysa biz İbrahim ailesine o kitabı ve o bilgeliği vermiştik. Ve onlara büyük hükümranlık da vermiştik.

55- İçlerinden ona (İbrahim'e) inanmış olan da vardır ve ondan uzaklaşmış olan da vardır. Ve cehennem, bir alevli ateş olarak yeter.

56- Şüphesiz ki ayetlerimizi örtenleri ileride ateşe yaslandıracağız. Derileri her ne zaman pişip kızardıkça, o azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.
 
57- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemişleri ise orada ebedi olarak sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. Onlara orada temizlenmiş eşler vardır. Ve onları koyu gölgeye girdireceğiz.

58- Şüphesiz ki Allah, size o emanetleri onların sahibine ödemenizi ve o insanların arasında hakemlik yaptığınız zaman denklikle hakemlik yapmanızı buyuruyor. Şüphesiz ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir bir en iyi görücüdür.

59-  Ey inanmışlar, Allah'a itaat edin ve o elçiye de itaat edin ve içinizden olan buyruk sahiplerine de. Eğer bir şeyde birbirinizle çekişecek olursanız, artık onu Allah'a ve o elçiye geri döndürün, eğer Allah'a ve o sonraki güne inanıyorsanız. İşte bu, daha hayırlı ve geri dönüşümce en iyisidir.

60- Sana indirilmiş şeye ve senden önce indirilmiş şeye inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? O taşkınlık yapana hakemleşmek istiyorlar. Oysa ki onu (taşkınlık yapanı) kesinlikle örtmeyi buyurulmuşlardı. Ve o şeytan onları uzak sapkınlıkla saptırmayı istiyor.

 61- Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine ve o elçiye gelin" denildiği zaman, o ikiyüzlülerin senden tamamıyla uzaklaşmakta olduklarını görürsün.

62- Kendi ellerinin öncelediği nedeniyle onlara bir hoş olmayan durum eriştirilği zaman nasıl olacak? Sonra sana: "Biz iyilik ve uygunluktan başka  bir şey istemedik" diye, Allah (adın)a yemin ederek gelecekler.

63- İşte onlar, kalplerindekini Allah'ın bilmekte olduğu kimselerdir. Artık onlardan yana kayıtsız kal ve onlara öğüt ver ve onların benliklerine ulaşacak söz söyle.

64- Ve hiçbir elçiyi Allah'ın onayıyla itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Ve eğer onlar benliklerine haksızlık yaptıkları zaman sana gelip Allah'a bağışlanma istemiş ve o elçi de onlar için bağışlanma istemiş olsaydı, Allah'ı kesinlikle bir (lütufla) çokça dönücü, bir çok merhamet edici olarak bulacaklardı.

65- Hayır, Efendine and olsun ki, onlar kendi aralarındaki dallanıp budaklanan meselelerde seni hakem tayin edinceye, sonra senin yerine getirdiğin şeyden benliklerinde bir burukluk bulmadan tam bir teslimiyetle teslim oluncaya kadar, inanmış olamazlar.

66- Ve eğer onlara benliklerinizi (savaşmak suretiyle) öldürün veya yurtlarınızdan çıkın diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç onu yapmazlardı. Ve eğer onlar onunla öğütlenmekte olduklarını yapsalardı, onlar için kesinlikle daha hayırlı ve (inançları) kalıcılıkça daha sert olurdu.

67- 68- Ve o takdirde onlara katımızdan kesinlikle bir büyük iş karşılığı verir ve onları kesinlikle bir dosdoğru yola iletirdik.

69- Ve kim Allah'a ve o elçiye itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği o habercilerden ve o doğru sözlülerden ve o tanıklardan ve o düzgün işleri işleyenlerden olanların beraberindedir. Ve işte onlar yoldaşça ne iyidir.

70- İşte bu Allah'tan bir lütuftur. Ve Allah, bir en iyi bilici olarak yeter.

71- Ey inanmışlar, sakınma tedbirinizi alın. Küçük birlikler halinde sefere çıkın veya toplu olarak sefere çıkın.

72- Ve İçinizden ağırdan alanlar mutlaka vardır. Eğer size bir hoş olmayan durum eriştirilirse: "Allah gerçekten beni nimetlendirdi de (iyi ki) o zaman onların beraberinde bir tanık olmadım" der.

73- Ve ant olsun ki eğer Allah'tan size bir lütuf eriştirilirse de, sizin ile kendisi arasında sanki bir sevgi yokmuş gibi: "Keşke ben onların beraberinde olsaydım da, büyük başarıyı bende elde etseydim" der.

74-  Bu şimdiki yaşamı o sonraki karşılığında satanlar, Allah'ın yolunda öldürüşsün. Ve kim Allah'ın yolunda öldürüşür de, öldürülür veya yenerse, ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

75- Ve size ne oluyor ki; Allah'ın ve: "Ey Efendimiz bizi halkı haksızlık yapan bu kasabadan çıkar ve katından bize bir yönelen oluştur ve katından bize bir yardımcı oluştur"  diyen, o adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) zayıf düşürülmüşlerin yolunda öldürüşmüyorsunuz?

76- O inanmışlar ki, Allah'ın yolunda öldürüşürler. Ve (gerçeği) örtenler ise, taşkınlık yapanın yolunda söldürüşürler. Öyleyse siz, o şeytanın yönelenleri ile öldürüşün. Şüphesiz ki o şeytanın plânı, zayıftır.

77- Kendilerine: "Ellerinizi (öldürüşmeden şimdilik) uzak tutun ve o kulluk görevini ayakta tutun ve o arınmayı yerine getirin" denilmiş olanları görmedin mi? Üzerlerine o öldürüşme yazıldığında içlerinden bir bölük birden o insanlardan Allah'ın endişesi gibi bir endişeyle hatta daha sert bir şekilde endişelenirler. Ve: "Ey Efendimiz bu öldürüşmeyi bize niçin yazdın, bizi yakın bir süreye kadar sonralamalı değil miydin?" dediler. De ki: "Bu şimdikinin yararı pek azdır. Ve o sonraki ise korunan kimse için daha hayırlıdır. Ve siz çekirdek lifi kadar dahi haksızlığa uğratılmasınız."

78- Her nerede olursanız o ölüm size yetişir; Ve eğer ki sağlamlaştırılmış kalelerde olsanız bile. Ve eğer onlara bir iyilik eriştirilse: "Bu, Allah'ın yanındandır" derler. Ve eğer onlara bir kötülük eriştirilse: "Bu, senin yanındandır" derler. De ki: "Hepsi Allah'ın yanındandır." Bu topluluğa ne oluyor ki bir olayı kavramaya dahi yanaşmıyorlar?

79- Bir iyilikten sana eriştirilen şey, Allah'tandır. Ve kötülükten sana eriştirilen şey de benliğindendir. Ve biz seni o insanlara elçi olarak gönderdik. Ve Allah, bir tanık olarak yeter.

80- Kim o elçiye itaat ederse, kesinlikle Allah'a itaat etmiştir. Ve kim (başka tarafa) yönelirse, artık biz seni onlara kollayıcı olarak göndermedik.

81- Ve (senin yüzüne karşı) "itaat" diyorlar. Senin yanından (ayrılıp) meydana çıktıkları zaman ise onlardan bir ekip senin dediğinin tersine gece planı kurar. Allah onların gece planlamakta olduklarını yazmaktadır. Artık onlardan yana kayıtsız kal ve Allah'a dayan. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

82- Onlar halâ bu okunan (Kur'an)ı derinlemesine düşünmezler mi? Ve eğer o Allah'tan başkasının yanından olsaydı, onda kesinlikle birçok aykırılık bulurlardı.

83- Ve onlara güvenden veya kaygıdan gizli bir haber geldiği zaman, onu ifşa ederler. Ve eğer onu (yaymadan önce) o elçiye veya içlerinden buyruk sahiplerine geri döndürmüş olsalardı, içlerinden doğru sonuç çıkarabilenler, onu kesinlikle bilirdi. Ve eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti sizin üzerinizde olmasaydı, pek azınız dışında kesinlikle o şeytana takılırdınız.

84-Artık sen Allah'ın yolunda öldürüş. Benliğinden başkasıyla yükümlü değilsin. Ve o inananları da teşvik et. Allah'ın (gerçeği) örtenlerin verdiği sıkıntıyı (bu şekilde) önlemesi umulur. Ve Allah, sıkıntı verme bakımından en serttir ve ibretlik ceza verme bakımından da en serttir.

85- Kim bir iyi eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona bundan bir hisse olur. Ve kim bir kötü eşlikçilikle eşlikçilikte bulunursa, ona da bundan kötü bir hisse olur. Ve Allah, her şeyin üzerinde ihtiyaç karşılayıcıdır.

86- Ve bir selâmla(esenlik temennisi) selâmlandığınız zaman, ondan daha iyisiyle veya onu (aynısıyla) geri döndürerek selâmlayın. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerinde hesap görücüdür.

87- Allah, O'ndan başka tanrı yoktur. And olsun ki sizi onda bir belirsizlik olmayan o kalkışın gününe kesinlikle toplayacaktır. Ve sözce Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?

88- Size ne oluyor ki o ikiyüzlüler hakkında iki birliğe ayrıldınız? Oysa Allah onları kazandıkları nedeniyle baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığı kimseyi siz doğruya iletmek mi istiyorsunuz? Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için asla bir yol bulamazsın.

89- Kendileri (gerçeği) örttükleri gibi, sizin de (gerçeği) örtmenizi, böylece denk olmanızı arzu ettiler. Allah'ın yolunda göç edinceye kadar, artık onlardan yönelenler tutmayın. Eğer (başka tarafa) yönelecek olurlarsa, artık nerede bulursanız onları tutun ve öldürün. Ve onlardan hiçbirine bir yönelen ve bir yardımcı olarak da tutunmayın.

90- Sizinle onların arasında yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluğa ilişenler veya sizinle öldürüşmekten veya kendi toplulukları ile öldürüşmekten göğüsleri sıkışmış olarak size gelenler başka. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, size karşı onları kesinlikle yetkilendirir, böylece onlar da sizinle öldürüşürlerse. Eğer sizden uzaklaşır ve sizi o barışla karşılarlarsa, artık Allah onlara karşı size başka bir yol bırakmamıştır.

91- Diğerlerini de hem sizden hem de kendi topluluklarından güvende olmayı istiyor bulacaksın. Her ne zaman o kargaşa(yı çıkarmaya) geri döndürülseler, ona hemen baş aşağı atlarlar. Eğer sizden uzaklaşmaz ve sizi o barışla karşılamaz ve ellerini sizden önlemezlerse, artık onları nerede ele geçirirseniz tutun ve onları öldürün. Ve işte onlar, size onlara karşı bir açıklanan yetki oluşturduklarımızdır.

92- Ve bir inanmış için (başka) bir inanmışı yanılgı dışında öldürmesi olmadı. Ve kim bir inananı yanılgı ile öldürürse, bir inanan köleyi hürleştirme ve (öldürülenin) ailesine onların bağışlamaları başka teslim edilecek diyet vardır. Eğer (öldürülen) bir inanan olmakla birlikte size düşman bir topluluktan ise, bir inanan köleyi hürleştirme vardır. Ve eğer (öldürülen) sizinle onların arasında yeminle bağlanmış söz bulunan bir topluluktan ise, ailesine teslim edilecek diyet ve bir inanan köleyi hürleştirme vardır. Fakat kim bunu bulamadıysa, Allah'tan bir (lütufla) dönüş olarak aralıksız iki ay oruç vardır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

93- Ve kim bir inanmışı bir kasıtlı olarak öldürürse, onun karşılığı orada sürekli kalacağı cehennemdir. Ve Allah ona hiddetlenmiş ve onu dışlamış ve ona büyük azap hazırlamıştır. 

94- Ey inanmışlar, Allah'ın yolunda sefere çıktığınız zaman, iyice açıklık kazandırın ve sizi barışla karşılayan kimseye, bu şimdiki yaşamın sunumunun peşine düşerek: "Sen bir inanmış değilsin" demeyin. Allah'ın yanında pek çok ganimetler vardır. Siz de önceden öyle idiniz de Allah size büyük iyilikte bulundu. O halde iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı bir en iyi haber alıcıdır.

95- 96- O inananlardan o engeli olmadığı halde (savaşa çıkmayarak) oturanlar ile Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullananlar, denkleşmez. Allah, mallarıyla ve benlikleriyle çabalayanları, oturanların üzerine kademece lütuflandırmıştır. Ve her birine o iyiliği söz vermişse de, Allah çabalayanları, oturanların üzerinde kendisinden kademeler bağışlama ve rahmet bakımından daha bir büyük iş karşılığıyla lütuflandırmıştır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

97- Şüphesiz ki benliklerine haksızlık yapanlar olarak ömürlerini tamamladıklarına o melekler: "Ne haldeydiniz?" dediler. (Onlar): "Biz o yerde zayıf  düşürülmüşlerdik" dediler. (O melekler): "(Mekke dışındaki)Allah'ın arzı geniş değil miydi? siz de oraya hicret etseydiniz ya" dediler. İşte onların sığınağı cehennemdir. Ve ne kötü bir dönüş yeridir.

98- O adamlardan ve o kadınlardan ve o çocuklardan (oluşan) çareye güç yetiremezler o zayıf düşürülmüşler ve (Medine'ye gidebilmek için) bir yola iletilemezler başka.

99- İşte onlar, Allah'ın onlardan (hatalarını) silmesi umulanlardır. Ve Allah, (hataları) bir çok silicidir, bir çok bağışlayıcıdır.

100- Ve kim Allah'ın yolunda göç ederse, o yerde gidecek birçok yer ve genişlik bulur. Ve kim de evinden Allah'a ve O'nun elçisine bir göç edici olarak çıkar da sonra kendisine o ölüm yetişirse, onun iş karşılığı kesinlikle Allah'ın üzerine düşmüştür. Ve Allah bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

101- Ve o yerde sefere çıktığınız zaman, o (gerçeği) örtenlerin sizi kargaşaya düşürmesinden kaygılanırsanız, o kulluk görevinden (namazdan) kısaltma yapmanızda artık sizin üzerinize bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz ki o örtücüler size bir apaçık düşmandır. 

102- Ve sen onların içlerinde olup da onlara o kulluk görevini (namazı) ayakta tutmak için kalktığın zaman, artık içlerinden bir ekip senin beraberinde kalksın ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. Secde ettikleri zaman, (sonraki ekip) arkanızda olsunlar ve kulluk görevini (namazı) yerine getirmeyen sonraki ekip gelsin ve senin beraberinde kulluk görevini (namazı) yerine getirsinler, sakınma tedbirlerini ve silâhlarını (yanlarında) tutsunlar. (Gerçeği) örtenler arzu etti ki, silâhlarınızdan ve yararlılıklarınızdan duyarsız kalasınız da üzerinize bir tek saldırıyla saldırsınlar. Ve eğer yağmurdan bir rahatsızlık duyar veya hasta olursanız, silâhlarınızı (başka bir yere) koymanızda, sizin üzerinize sorumluluk yoktur. Ve sakınma tedbirinizi (yanınızda) tutun. Şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücülere bir önemsizleştirici azap hazırlamıştır.

103- Artık o kulluk görevini (namazı) yerine getirdiğiniz zaman, artık Allah'ı bir ayakta duran ve bir oturan halinde ve yanlarınız üzereyken (yani savaşırken de her durumda) hatırlayın. Artık rahatladığınız zaman, o kulluk görevini (namazı kısaltmadan) ayakta tutun. Şüphesiz o kulluk görevi (namaz) o inananların üzerine vakitlenmiş olarak yazılıdır.

104- Ve o topluluğun peşine düşmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, şüphesiz ki onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Oysa siz onların Allah'tan beklemeyecekleri şeyleri bekliyorsunuz. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

105- Şüphesiz ki o kitabı sana o insanların arasında Allah'ın sana gösterdiğiyle karar vermen için gerçek (bir neden)le indirdik. Ve hainler için çekişen olma.

106- Ve Allah'a bağışlama iste. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

107-Ve benliklerine hainlik edenlerden yana da söz dalaşı yapma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte direnen günahkârı sevmez.

108- O insanlardan gizleyebilirler de Allah'tan gizlemeyemezler. Oysa O, o sözden hoşnut olmayacağı şeyi gece planlamakta oldukları zaman onların beraberindedir. Ve Allah, onların işlemekte olduklarını kuşatıcıdır.

109- İşte siz onlarsınız ki bu şimdiki yaşamda onlardan yana söz dalaşı yaptınız, peki ya o kalkışın günü Allah'a karşı onlardan yana kim söz dalaşı yapacak? ya da kim onların bir dayanağı olacak?

110- Ve kim bir kötülük işler veya benliğine haksızlık yapar sonra da Allah'a bağışlama isterse, Allah'ı bir çok bağışlayıcı, bir çok merhamet edici olarak bulur.

111- Ve kim bir günah kazanırsa, onu ancak ve ancak benliği için kazanır. Ve Allah en iyi bilicidir en bilgedir.

112- Ve kim bir yanılgı ya da günah kazanır, sonra da o günahı birine atarsa, kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir açıklanan günah yüklenmiştir.

113- Ve eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, içlerinden bir ekip kesinlikle seni saptırmaya eğilim gösterirdi. Oysa onlar benliklerinden başkasını saptıramıyorlar ve seni de hiç bir şeyden zorluk veremiyorlar. Ve Allah sana o kitabı ve o bilgeliği indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir.  Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu büyüktür.

114- Onların başbaşa konuşmalarından birçoğunda hayır yoktur. Bağışı veya benimseneni veya o insanların arasını düzeltmeyi buyurmuş olanın ki başka. Ve kim Allah'ın hoşnutluğunun peşine düşmek için bunu yaparsa, biz ona ileride bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

115- Ve kim kendisine o doğruya iletenin apaçık belli olmasından sonra o elçiyle çatışır ve o inananların yolundan başkasına takılırsa, onu yöneldiği şeye yöneltir (sonunda) onu cehenneme yaslandırırız. Ve ne kötü varış yeridir.

116- Şüphesiz ki Allah, kendisinin ortaklaştırılmasını bağışlamaz. Ve bunun aşağısında olanı kime dilerse bağışlar. Ve kim Allah'ı ortaklaştırırsa, kesinlikle bir uzak sapkınlıkla sapmıştır.

117- Onlar, O'nun aşağısından dişilerden başkasını çağırmıyorlar. Ve onlar, inatçı şeytan'dan başkasını çağırmıyorlar.

118- 119- Allah onu dışlamıştı. (O da): "Kullarından belirlenmiş bir hisseye kesinlikle tutunacağım. Ve onları kesinlikle saptıracağım ve kesinlikle onların (boş) dilekte bulunmalarını sağlayacağım, ve  kesinlikle onlara buyuracağım da o hayvanların kulaklarını yaracaklar ve kesinlikle onlara emredeceğim de, Allah'ın takdir edişini başkalaştıracaklar" demişti. Kim o şeytan'a Allah'ın aşağısından yönelen olarak tutunursa, artık kesinlikle apaçık bir ziyanla ziyan etmiştir.

120- Onlara sözler veriyor ve onların (boş) dilekte bulunmalarını sağlıyor. Oysa o şeytan onlara bir aldatmadan başka bir söz vermiyor.

121- İşte onların sığınakları cehennemdir. Ve ondan kaçacak bir yer de bulamayacaklar. 

122- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemişleri  orada ebedi olarak sürekli kalacakları, altlarından o nehirler akar bahçelere girdireceğiz. (Bu) Allah'ın verdiği bir gerçek sözdür. Ve sözce Allah'tan daha doğru sözlü kimdir?

123- (Bu söz) ne sizin boş beklentilerinize, ne de o kitabın halkının (boş) dileklerine göredir. Kim bir kötülük işlerse onunla karşılık görür. Ve kendisi için Allah'ın aşağısından hiçbir yönelen ve yardımcı bulamaz.

 124- Ve erkekten veya kadından her kim bir inanan olarak o düzgün işleri işlerse, işte onlar o bahçeye girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

125- İyilik eden olarak yüzünü Allah'a teslim eden ve (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak İbrahim'in inancına takılan kimseden, itaat nizamı bakımından daha güzel olan kimdir? Ve Allah İbrahim'i bir dost tutmuştu.

126- O göklerdeki olan ve şeyler o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah her şeyi kuşatıcıdır.

127- Ve senden kadınlar hakkında çözüm istiyorlar. De ki: "Allah onlar hakkında çözümü size yapıyor. Ve kendileri için yazılmış (miras hakların)ı vermeyip onlarla evlenmeye ilgi duyduğunuz o kadınların yetimleri ve o çocuklardan zayıf düşürülmüşler ve o yetimlere karşı hakkaniyeti ayağa kaldırmanız hakkında size o kitapta peşi sıra okunmakta olan var. Ve hayırdan ne işliyorsanız, şüphesiz ki Allah onu bir en iyi bilicidir."

128- Ve eğer bir kadın kocasından bir kalkışma veya kayıtsızlıktan kaygılanırsa, karı ve kocanın uzlaşıyla aralarını düzeltmelerinde her ikisinin de üzerine bir sorumluluk yoktur. Ve o uzlaşı, daha hayırlıdır. Ve benlikler cimriliğe hazırlanmıştır. Ve eğer iyi davranır ve korunursanız, şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı bir en iyi haber alıcıdır.

129- Ve kadınlar arasında denkliğe, istekli olsanız da asla güç yetiremezsiniz. Öyleyse bütün meylinizle (bir kadına) meyletmeyin ki, diğerini askıya asmış gibi olursunuz. Ve eğer düzeltir ve korunursanız, artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

130- Ve eğer ayrılırlarsa, Allah her birini genişliğinden vererek zenginleştirir. Ve Allah, bir (lütfu) en geniştir, bir en bilgedir.

131- Ve o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve ant olsun ki sizden önce o kitap verilmişlere ve size de "Allah'a karşı korunun" diye önerdik. Ve eğer (gerçeği) örterseniz, şüphesiz ki göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır. Ve Allah, çok zengindir övgüye çok layıktır.

132- Ve o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

133- Eğer dilerse sizi giderir de ey o insanlar, yerinize sonrakileri getirir. Ve Allah, buna bir güç yetiricidir.

134- Kim bu şimdikinin ödülünü isterse, bu şimdikinin ve o sonrakinin ödülü Allah'ın yanındadır. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

135- Ey inanmışlar, benlikleriniz veya anne baba ve o en yakınlar aleyhine olsa da, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Eğer bir zengin veya bir fakir de olsa, Allah her ikisine de daha yakındır. Öyleyse denkliği sağlamada keyfi arzuya takılmayın. Ve eğer eğip büker veya (şahitlikten) yana kayıtsız kalırsanız, şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı bir en iyi haber alıcıdır.

136- Ey inanmışlar, Allah'a ve O'nun elçisine ve elçisine indirdiği o kitaba ve önceden indirdiği o kitaba inanın. Ve kim Allah'ı ve O'nun meleklerini ve O'nun kitaplarını ve O'nun elçilerini ve o sonraki günü (reddederek) örterse, kesinlikle uzak sapkınlıkla sapmıştır.

137- Şüphesiz ki (önce) inanmış, sonra (gerçeği) örtmüş, sonra inanmış, sonra (yine gerçeği) örtmüş, sonra da (gerçeği) örtmeyi artıranlar var ya, Allah onları bağışlacak ve onları bir yola iletecek değildir.

138- O ikiyüzlülere müjdele, şüphesiz ki onlara bir acı azap vardır.

139- Onlar ki, o inananların aşağısından o (gerçeği) örtücülere yönelenler olarak tutunuyorlar. Güç peşine onların yanında mı düşüyorlar? Şüphesiz ki güç, bir bütün olarak Allah'ındır.

140- Ve O, size o kitap'ta: "Allah'ın ayetlerini, onlar örtülüyor ve onlar alaya alınıyor olduğunu işittiğiniz zaman, ondan başka bir olaya dalıncaya kadar, artık onların beraberinde oturmayın. Aksi takdirde şüphesiz ki siz de onların  örneği gibisiniz" diye (öğüt) indirmiştir. Şüphesiz ki Allah, o ikiyüzlüleri ve o (gerçeği) örtücüleri toplu olarak cehennemde toplayıcıdır.

141- Onlar ki, sizi bekleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih olursa: "Biz sizin beraberinizde değil miydik?" derler. Ve eğer o (gerçeği) örtücüler için bir hisse olursa: "Sizi etkili taraf olarak o inananlar(ın zararın)dan alıkoymadık mı?" derler. Allah, o kalkışın günü aranızda karar verecektir. Ve Allah, o (gerçeği) örtücülere, o inananlara karşı asla bir yol oluşturmaz.

142- Şüphesiz o ikiyüzlüler (güya) Allah'ı aldatıyorlar, O da onların karşılığını vermektedir. Ve onlar o kulluk görevine (namaza) kalktıkları zaman üşenenler olarak kalkmaktadırlar, o insanlara gösteriş yaparlar ve pek azı dışında Allah'ı hatırlamazlar.

143- Bunun (iki taraf) arasında bocalayıcılar olarak. Ne onlara ve ne de bunlara (karşı  net bir duruş sergilemezler). Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için asla bir yol bulamazsın.

144- Ey inanmışlar, o (gerçeği) örtücülere o inananların aşağısından yönelenler olarak tutunmayın. size karşı (azap için) Allah'a bir açıklanan yetki vermek mi istiyorsunuz?

145- Şüphesiz ki o ikiyüzlüler, o ateşten o en alt seviyededir. Ve onlar için asla bir yardımcı bulamazsın.

146- (İtaatle) dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş ve Allah'a sarılmış ve itaat nizamlarını sadece Allah'a özgülemiş olanlar başka. İşte onlar artık o inananların beraberindedir. Ve Allah, o inananlara ileride bir büyük iş karşılığı verecektir.

147- Eğer şükreder ve inanırsanız, Allah size neden azap eder? Ve Allah şükrün karşılığını en iyi vericidir en iyi bilicidir.

148- Allah haksızlığa uğrayan başka o sözden, o kötü olanının açıkça söylenmesini sevmez. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

149- Bir hayrı belli eder veya onu gizler veya bir kötülükten silerseniz, şüphesiz ki Allah da (kötülükleri) bir silicidir, bir güç yetiricidir.

150- 151- Şüphesiz ki Allah'ı ve O'nun elçilerini (n getirdiklerini) örtüyorlar ve Allah ve O'nun elçilerinin arasını ayrıştırmak istiyorlar ve: "Bir kısmına inanırız ve bir kısmını (n getirdiklerini) örteriz" diyerek, bu ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar, o gerçek örtücülerin ta kendileridir. Ve (gerçeği) örtücüler için bir önemsizleştirici azap hazırladık.

152- Ve onlar ki, Allah'a ve O'nun elçilerine inandılar ve onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmadılar. İşte onlara iş karşılıkları ileride verilecektir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

153- O kitabın halkı senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni soruyor. Oysa onlar bundan daha büyüğünü kesinlikle Musa'dan sormuşlar: "Bize açıkça Allah'ı göster" demişlerdi. Bu haksızlıkları nedeniyle onları o yıldırım tutmuştu. Sonra kendilerine o apaçık delillerin gelmesinin arkasından o buzağıya tutunmuşlardı. Biz bu (hataları)ndan da silmiş ve Musa'ya bir açıklanan yetki vermiştik. 

154- Yeminle bağlanmış sözleri nedeniyle Tur'u onların üstlerine yükseltmiş ve onlara: "O kapıdan  boyun eğerek girindemiştik. Ve onlara:  "O dinlenme (günün)de sınırı aşmayın" demiş ve onlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. 

155- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları ve Allah'ın ayetlerini örtmeleri ve o habercileri bir  hakları olmaksızın öldürmeleri ve: "Kalplerimiz (senin bizi çağırdığına karşı) kılıflıdırdemeleri nedeniyle ki; Aksine, (gerçeği) örtmeleri sebebiyle Allah onların (kalplerinin) üzerine damga vurmuştur. Pek azı dışında artık inanmazlar. 

156- Ve bir de (gerçeği) örtmeleri ve Meryem'in üzerine dehşete düşüren büyük yalan demeleri...

157- Ve: "Allah'ın elçisi Meryem oğlu İsa Mesih'i şüphesiz ki biz öldürdük" demeleri. Oysa onu öldüremediler de onu asamadılar da. Fakat onlara benzetildi. Ve şüphesiz ki onun hakkında aykırılaşanlar, kesinlikle ondan yana bir kuşku içindedirler. Onların, onun hakkında (yanlış) kanaate takılmak dışında hiçbir bilgileri yoktur. Ve kesinkes onu öldüremediler.

158- Aksine, Allah onu kendisine yükseltti. Ve Allah, bir en güçlüdür, bir en bilgedir.

159- Ve o kitabın halkından kimse yoktur ki onun (İsa'nın) ölümünden önce ona (İsa'ya) inanmasın. Ve o kalkışın günü o da (İsa) onlara bir tanık olacaktır.

160- 161- Dönenlerden haksızlıkları nedeniyle ve birçoklarını Allah'ın yolundan uzaklaştırmaları ve kesinlikle ondan vazgeçirtildikleri halde faiz almaları ve o insanların mallarını geçersiz nedenle yemeleri  nedeniyle, onlara serbestleştirilmiş (bazı) temizleri yasaklaştırdık. Ve içlerinden o (gerçeği) örtenler için bir acı azap hazırladık.

162- Fakat onlardan o bilgide derinleşenler ve o inananlar, sana indirilmiş şeye ve senden önce indirilmiş şeye  inanırlar ve o kulluk görevini ayakta tutar ve o arınmayı yerine getirir ve Allah'a ve o sonraki güne inanırlar. işte onlara yakında bir büyük iş karşılığı vereceğiz.

163- Şüphesiz ki biz Nuh'a ve ondan sonraki o habercilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a ve Yakub'a ve torunlara ve İsa'ya ve Eyyub'a ve Yunus'a ve Harun'a ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur)  olarak vermiştik.

164- Ve önceden sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyetmiştik). Ve Allah Musa ile onun işitebileceği şekilde konuşmuştu.

165- Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki o elçilerden sonra o insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın. Ve Allahbir en güçlüdür, bir en bilgedir.

166- Fakat Allah sana indirdiğine tanıklık eder ki O, onu bilgisiyle indirmiştir. Ve o melekler de tanıklık ederler. Ve Allah, bir tanık olarak yeter.

167- Şüphesiz ki (gerçeği) örten ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar, kesinlikle uzak bir sapkınlıkla sapmışlardır.

168- Şüphesiz (gerçeği) örten ve haksızlık yapanlar var ya, Allah onları bağışlacak ve onları bir yola iletecek değildir.

169- Orada ebedi olarak sürekli kalacakları cehennem yolu hariç. Ve işte bu Allah'a göre kolaydır.

170- Ey o insanlar, o elçi size Efendinizden kesinlikle gerçeği getirmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak inanın. Ve eğer (gerçeği) örterseniz, o göklerdeki ve o yerdeki olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

171- Ey o kitabın halkı, itaat nizamınızda ileri gitmeyin ve Allah'a karşı gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih yalnız ve yalnız, Allah'ın elçisi ve Meryem'e karşılaştırdığı bir kelimesi ve kendisinden bir esintidir. O halde Allah'a ve O'nun elçilerine inanın ve "üçtür" demeyin. Kendi hayrınıza olarak vazgeçin. Allah, ancak ve ancak tek bir tanrıdır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. O göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler O'nundur. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

172- Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah'a kul olmaktan asla kaçınmaz. Ve kim O'na kulluktan kaçınır ve büyüklük taslarsa, artık onları toplu olarak yakında kendisine sürüp toplayacaktır.

173- İnanmış ve o düzgün işleri işlemişlere gelince, onların iş karşılıklarını eksiksiz olarak verecek ve kendi lütfundan daha da artıracaktır. Ve kaçınmak ve büyüklük taslayanlara gelince, artık onları bir acı azapla azaplandıracaktır. Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

174- Ey o insanlar, size Efendinizden kesinlikle bir sağlam kanıt geldi ve size bir açıklanan ışık indirdik.

175- Allah'a inanmış ve O'na sarılmışlara gelince, artık onları kendisinden bir rahmete ve lütfa girdirecek ve onları kendisinin bir dosdoğru yoluna ilecektir.

176- Senden çözüm istiyorlar. De ki: "Allah, Kelale (babası ve çocuğu olmayan) hakkında çözümü size yapıyor. Eğer bir erkek yok olur (ölür), onun da çocuğu yok kız kardeşi varsa, artık ona bıraktığı şeyin yarısı vardır. Eğer onun (ölen kız kardeşin) çocuğu yoksa, erkek kardeş ona mirasçı olur. Eğer iki kız kardeş olursa, o ikisine bıraktığının üçte ikisi vardır. Ve eğer adamlı ve kadınlı kardeşler ise, artık erkek için iki kadın hissesi kadar vardır." Allah size saparsınız diye açıklıyor. Ve Allah, her şeyi en iyi bilicidir.


14 Ocak 2019 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde Al-i İmran s. 93. Ayetine Verilen Anlam Üzerinde Bir Mülahaza

Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinin karşılaştırmalı olarak farklı meallerden okuyan bir meal okuyucusu, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde, bu ayetin mealinin diğer meallerden farklı olduğunu görecek, hangi mealin doğru olduğu yönündeki sorusuna cevap aramaya gidecektir. Yazımızın konusu bu ayetin hangi çevirisinin doğru olabileceği üzerinedir.

Öncelikle ilgili ayetin 94. ayet ile birlikte Arapça metnini ve Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan çevirisini vermek istiyoruz. 

كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَىٰ نَفْسِهِ مِنْ قَبْلِ أَنْ تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ ۗ قُلْ فَأْتُوا بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ

فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

93- (Yahudiler dediler ki) Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in[1*] kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir. De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.”[2*] 

94- Tevrat’ı okuduktan sonra kendi yalanını Allah'a mal edenler yanlış yapanlardır. 


[1*] Yakup (as)’nin lakabı İsrail’dir. Bu nedenle onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat’ın Musa aleyhisselama indirilen kitap olduğu söylenir ama Kur’an’da bunu doğrulayan tek bir ifadeye rastlanmaz. Bir âyet şöyledir: İçinde bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederler. Hocalar ve âlimler de Allah’ın kitabını koruma görevleri gereği onunla hükmeder, uygulamaya şahit olurlar. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın. Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, ayetleri görmezlikte direnenlerdir (kâfirlerdir.) (Maîde 5/44)
Ya‘kūb aleyhisselamın on iki oğluna ve onların soyundan gelenlere esbât denir. Bakara 2/136, Al-i İmran 3/84 ve Nisa 4/162. âyetlere göre esbât içinden nebi olanlara da kitap indirilmiştir. Bunlardan İsa aleyhisselama İncil verildiği için (Mâide 46) Tevrat, Yakub aleyhisselamdan İsa aleyhisselama kadar İsrailoğulların nebîlerine verilen kitapların toplamından ibarettir.
[2*] Allah Teala şöyle demiştir: “Yahudilere tek tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olanlarla kemiklerine karışanlar dışında kalan iç yağlarını da haram kıldık. Bu, (batıl yolla) üstünlük kurma çabalarına karşılık onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğruyu söyleriz.” (En’âm 6/146) Bu ve benzeri âyetler inince Yahudiler bunu reddederek yukarıdaki sözleri söylemişlerdi. Halbuki Tevrat’a göre de Yahudiler, karada yaşayan hayvanlardan sadece çatal ve yarık tırnaklı olup geviş getirenleri yiyebilirler. Çatal tırnaklı olmayan deve, yaban faresi ve tavşan ile geviş getirmeyen domuz haramdır. Karada yaşayan gelincik, fare, kara kurbağası türleri, kirpi, bukalemun, kertenkele türleri, salyangoz ve köstebek gibi küçük canlılar da haramdır. (Bkz. Levililer 11, Tesniye 14)

Al-i İmran s. 93. ayetinin Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan meali ile, diğer mealler arasındaki fark, ayetin başında parantez içine alınmış olarak yazılan, Yahudiler dediler ki kısmıdır. Süleymaniye Vakfı tarafından yapılmış olan Al-i İmran s. 93. ayetinin mealinde, "  Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram kıldığı yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir."  cümlesi, Allah (c.c) tarafından değil, Yahudiler tarafından söylenmektedir.  Ancak bu ayetin diğer meallerine, baktığımızda, bu sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği görülmektedir. 

Tetkik etme imkanı bulduğumuz bütün meallerde, Al-i İmran s. 93. ayetindeki cümlenin, Allah (c.c) tarafından söylenmiş olan, ve Yakup (a.s) ın bazı kişisel nedenlerden dolayı yemediği yiyecekler dışındaki (o yiyeceklerin de helal olmasına rağmen, Yakup (a.s) tarafından bazı nedenlerden ötürü yenilmemektedir) bütün yiyeceklerin İsrailoğullarına helal olduğunu beyan eden bir söz olduğu anlaşılırken, Süleymaniye Vakfı tarafından yapılan mealde ise, Allah (c.c) tarafından 94. ayette yalan olarak beyan edilen bir söz olduğu anlaşılmaktadır.

Süleymaniye Vakfı tarafından ayetin başına açılan parantezin içine yazılan Yahudiler dediler ki ifadesinin sebebini, ayetin altına açtıkları dipnotta belirtmektedir. Dipnotta, Yahudilerin Al-i İmran s. 93. ayetindeki sözleri söyleme sebebi olarak, Enam s. 146. ayeti gösterilmektedir. Yahudiler kendilerine bazı yiyeceklerin haram kılındığını beyan eden ayetler indiğinde bunu ret etmişler, kendileri için böyle bir haramlılığın olmadığını Al-i İmran s. 93. ayetteki sözler ile dile getirmişlerdir.

Ancak Enam s. 146. ayeti, her ne kadar Yahudiler ile ilgili ise de, bu ayet 136. ayetten başlayıp 153. ayete kadar giden bir bağlama dahildir. Bu bağlama sahip olan ayetlerin, Mekke müşriklerinin şirk inançları ile ilgili olduğu için, Mekke'de inmiş olması gerekmektedir. Vakfa göre Mekke'de inen bu ayete itiraz edenler, cevabı Medine'de inen bir ayette almışlardır.

Kanaatimizce vakıf tarafından Al-i İmran s. 93. ayetine verilen anlamda, Enam s. 146. ayetinin dikkate alınması hatalı bir yaklaşımdır. Eğer Yahudiler Enam s. 146. ayetine karşı bir itiraz getirmiş olsalardı, bu itirazları Al-i İmran s. 93. ayetinde olduğu gibi değil, "Allah bize özel olarak hiç bir şeyi haram kılmadı" gibisinden olması, veya ilgili ayet içinde açık ve net olarak diğer ayetlerde olduğu gibi "Galetil Yahudi" (Yahudi dedi ki) şeklinde bir Arapça metin olması gerekirdi. Yahudilerin Enam s. 146. ayetine getirdiklerini düşündüğü itiraz, ve bu düşünce yönünde vakıf meal yapıcılarının açtıkları ilave parantez, kanaatimizce yanlış bir parantezdir. 

Peki Al-i İmran s. 93. ayeti ile ilgili olan hangi ayetlerdir? denilirse, şu ayetleri sıralayabiliriz.

[003.093-94]  Tevrat'ın indirilmesinden önce İsrail'in kendisine haram ettiğinden başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki: «Doğru sözlü iseniz Tevrat'ı getirip okuyun».Artık bundan sonra kim Allah'a karşı yalan düzüp-uydurursa, işte onlar, zalim olanlardır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

[006.146]  Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.

[016.118]  Yahudilere de, daha önce sana bildirdiğimiz şeyleri haram kılmıştık. Bununla Biz onlara zulmetmedik. Lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

[003.050] Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size HARAM kılınan BAZI şeyleri de HELAL kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir ayet getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.



[007.157]  Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî Nebi Resule uyanlar (var ya), işte o onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara TAYYİBATI helâl, HABAİSİ haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. Ona inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Al-i İmran 93. ve 94. ayetlerinde önceden helal olduğu halde İsrailoğullarına haram kılınan bazı yiyeceklerin haramlılığının arızi olduğu beyan edilmektedir. Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde bu arızi durumun gerekçesi beyan edilmekte, Al-i İmran s. 50. ayetinde ise bu arızi haramların bir kısmının İsa (a.s) a inen vahiy ile helal kılındığı beyan edilmektedir. Araf s. 157. ayetinde ise, geri kalan haramların tamamının Muhammed (a.s) ile birlikte sona erdiği beyan edilmektedir. 

Süleymaniye Vakfı'nın ilgili ayete böyle bir parantez açmasının diğer bir sebebi kanaatimizce şu olabilir: 

Ayetin ikinci cümlesi olan, "De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım"  cümlesinde geçen, İn küntüm sadıkin ifadesinin geçtiği diğer ayetlerde, bu ifade öncesinde genellikle, inkarcılar tarafından söylenen bir sözün olması, vakıf meal yapıcılarında Al-i İmran s. 93. ayetinin ilk cümlesinin de inkarcılar tarafından söylenmiş bir söz olabileceği kanaati uyandırmış olabilir. 

Al-i İmran s. 93. ayetini nasıl anlayabiliriz? dersek, şöyle bir cevabımız olabilir:

Medine'de bulunan Yahudiler muhtemelen, kendilerine özel kılınan bu haramlığın, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerinde beyan edilen gerekçelere istinaden değil, Tevrat öncesine dayanan bir geçmişi olduğunu, sadece kendilerine değil bütün ümmetlere has bir yasak olduğunu savunuyor olmalıdırlar. Yahudilerin kendilerini Allah'ın oğulları ve sevgili kulları olarak görmüş olmaları (5. 18), kendilerine özel olarak kılınan böyle bir haramlılık ile uyuşmamaktadır. Allah (c.c) onların bu iddialarını, Al-i İmran s. 93. ayetinde öne sürerek, bunun aksini savunuyorlar ise, Tevrat'ı getirerek o kitapta bulunan bu konudaki beyanı ortaya koymalarını istemektedir.

Olayı şu karşılıklı konuşma üslubu içinde anlatacak olursak:

Yahudiler= Bu haramlar bize özel bir haram değil, tüm insanlara kılınan bir haramlıktır.

Allah (c.c)= İsrailoğullarına kılınan bu haramlıklar, Tevrat öncesi değil, Tevrat'ın indirilmesinden sonra, onların işledikleri bazı cürümler sebebi iledir. Aksini iddia eden varsa getirsin Tevrat'ı ortaya koysun.

Vakfın hatası, Nisa s. 160. ve 161. ayetleri dikkate almak yerine, Enam s. 146. ayetini dikkate almış olmasıdır.

[004.160-1]  Yahudilerin haksızlıklarından, çoklarını Allah yolundan menetmelerinden, yasak edilmişken faiz almaları ve insanların mallarını haksızlıkla yemelerinden ötürü kendilerine HELAL kılınan TAYYİBATI onlara haram kıldık. Onlardan inkar edenlere, elem verici azab hazırladık.

Bu ayetlere baktığımızda, İsrailoğullarına yapmış oldukları bazı yanlışlar sebebi ile onlara helal olan bazı yiyeceklerin, yaptıklarının bir cezası olarak haram kılındığı anlaşılmaktadır. Bu haramların ne olduğu ise Enam ve Nahl s. ayetlerinde beyan edilmektedir. 

Nisa s. 160. ve 161. ayetlerindeki gerekçelere istinaden, İsrailoğullarına helal olan bazı yiyeceklerin haram kılınma yolu, onlara gönderilen elçi ve kitap ile olması gerekmektedir. Çünkü Allah (c.c) kulları ile ilgili emir ve yasakları, o kullar içinden seçtiği insanlar aracılığı ile göndermektedir.

İsrailoğullarına verilen bu cezanın bilgi kaynağı elçiler olup, bu yasaklar onlara elçiler ve onlara inen kitap aracılığı ile bildirilmiştir. İsrailoğullarına inen kitabın isminin bize Tevrat olarak beyan edilmiş olması burada dikkate değerdir. İsrailoğullarına Musa (a.s) öncesinde de elçi ve kitap gönderildiğini hesap edersek, bu kitabın adının Tevrat olması gerektiği açıktır.

Al-i İmran s. 93. ayetini, Nisa s. 160. ve 161. ayetlerini dikkate alarak okuduğumuz şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: 


Allah (c.c) İsrailoğulları dahil olmak üzere, tüm kullarına Tayyibat olarak beyan ettiği yiyecekleri helal kılmıştır (2. 168/  5. 4-5-88/ 16. 114). İsrailoğullarına helal olduğu halde sonradan haram edilen tayyibatın, onlara elçileri aracılığı ile bildirilmiş olması gerektiğine göre, Tevrat'ın indirilmesinden önce böyle bir yasağın da olmaMAsı icap etmektedir. İşte Al-i İmran s. 93. ayeti bu durumu beyan etmektedir. O zaman bu ayetteki sözün İsrailoğullarına değil, Allah (c.c) ye ait olması gerekmektedir.

Sonuç olarak: Süleymaniye Vakfı mealinde, Al-i İmran s. 93. ayetinin başına açılan parantez hatalı olarak açılmıştır. Vakıf yetkilileri şayet ayeti, Enam s. 146. ayetini değil, Nisa s. 160. 161. ayetlerini dikkate alarak anlamaya çalışmış olsalardı, böyle bir hatayı yapmalarına gerek  kalmayacaktı.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


11 Ocak 2019 Cuma

AL-İ İMRAN SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Mim.

2- Allah, O'ndan başka tanrı yoktur. O, yaşayandır (her an) yönetimdedir.

3- 4- Önündekini doğrulayıcı olan o kitabı sana gerçek (bir neden)le indirdi. Ve önceden o  insanlar için bir doğruya ileten Tevrat'ı ve İncil'i de indirdi. Ve o (doğru ile yanlışı) ayıranı da indirdi. Şüphesiz ki onlar Allah'ın ayetlerini örttüler, bir sert azap onlar içindir. Ve Allah çok güçlüdür, öç sahibidir.

5- Şüphesiz ki Allah, o yerde ve o gökte, hiçbir şey O'na gizli kalmaz.

6- O, sizi o rahimlerde nasıl dilerse öyle şekillendirendir. O'ndan başka tanrı yoktur.  Çok güçlüdür, en bilgedir.

7- O, o kitabı sana indirendir. Onda sağlamlaştırılmış ayetler vardır ki, onlar kitabın anasıdır. Ve diğerleri ise benzeşenlerdir. Kalplerinde bir kaypaklık bulunanlara gelince, o kargaşa(yı çıkarma) peşine düşmek ve onun geri dönüşümünün peşine düşmek için, ondan benzeşene takılırlar. Oysa onun geri dönüşümünü Allah'tan başkası bilmiyor. Ve o bilgide derinleşenler derler ki: "Biz ona inandık hepsi Efendimizin yanındandır." Ve bunu da o temiz akıl sahiplerinden başkası hatırlamıyor.

8- 9- (Onlar ki): "Ey Efendimiz, bizi doğruya ilettikten sonra kalplerimizi kaydırma, katından bize rahmet bahşet. Şüphesiz ki sen, bolca bahşedenin ta kendisisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen onda bir belirsizlik olmayan o gün için o insanların toplayıcısısın. Şüphesiz ki Allah, o verdiği söze aykırılaşmaz" (derler)

10-  Şüphesiz ki (gerçeği) örtenlerin malları da ve çocukları da onlardan Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla zenginleştirmez. Ve işte onlar, o ateşin yakıtının ta kendileridir.

11- (Bunların durumu) Firavun'un yoldaşları ve onlardan öncekilerin aynı minvaldeki durumu gibidir. Onlar (gözle görülen) ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah onları arkalarına takılı suçları nedeniyle tutuvermişti. Ve Allah'ın o sonu çok serttir.

12- (Gerçeği) örtenlere de ki: "Yakında yenilecek ve cehenneme sürülüp toplanacaksınız. Ve ne sıkıntılıdır o döşek."

13- Birbiri ile karşılaşan iki askeri birlikte, sizin için (gözle görülen) bir ayet vardır.  Bir askeri birlik Allah'ın yolunda öldürüşüyor, diğeri ise (gerçeği) örtücü idi. (Allah'ın yolunda savaşan birlik, örtücü birliğin onlardan daha fazla olmasına rağmen) o gözün görüşü ile onları kendilerinin (sadece) iki katı olarak görüyorlardı. Ve Allah, kimi dilerse yardımı ile güçlendirir. Şüphesiz ki işte bunda, o doğru görüş sahipleri için kesinlikle alınması gereken bir ders vardır.

14- Kadınlardan ve oğullardan ve o kantar kantar altın ve o gümüşten ve o işaretlenmiş o atlardan ve o hayvanlardan ve o ekinlerden yana olan o zevklerin sevgisi, o insanlara süslendi. Bu, bu şimdiki yaşamın yararıdır. Ve Allah, varılacak yerin iyisi O'nun  yanındadır.

15- De ki: "Size bundan daha hayırlısını haberlendireyim mi? Korunanlar için Efendilerinin yanında, orada sürekli kalacakları altından o nehirler akar bahçeler ve temizlenmiş eşler ve Allah'tan hoşnutluk vardır." Ve Allah kullarını en iyi görücüdür.

16- 17- Onlar ki: "Ey Efendimiz şüphesiz ki biz inandık, artık bizim arkamızı takılı suçlarımızı bağışla ve bizi o ateşin azabından koru" diyen, o direnip gayret eden ve o doğru sözlü olan ve o bağlanan ve o dağıtan ve o seherlerde bağışlanma isteyenlerdir.

18- Allah, hakkaniyeti bir ayakta tutan olarak kendisinden başka tanrı olmadığına tanıklık etti. O melekler ve o bilgi sahipleri de (aynı şekilde tanıklık etti). O'ndan başka tanrı yoktur. O, çok güçlüdür en bilgedir.

19- Şüphesiz ki Allah'ın yanında (geçerli olan) itaat nizamı, İslam'dır. Ve o kitap verilmişler kendilerine o bilgi geldikten sonra kendi aralarındaki saldırganlıktan başka bir nedenle aykırılaşmadılar. Ve kim Allah'ın ayetlerini örterse, artık şüphesiz ki Allah'ın o hesabı çok hızlıdır.

20- Eğer seninle tartışacak olurlarsa, artık de ki: "Ben, bana takılan kimselerle birlikte yüzümü Allah'a teslim ettim." Ve o kitap verilmişlere ve o kitap bilgisi olmayan (Araplara) de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa, kesinlikle doğruya iletilmişlerdir.  Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, sana düşen ancak ve ancak o ulaştırmadır. Ve Allah, o kulları en iyi görücüdür.

21- Şüphesiz ki Allah'ın ayetlerini örtenler ve  o habercileri bir hakları olmaksızın öldürenler ve o insanlardan hakkaniyeti buyuranları öldürenler var ya, artık onları bir acı azabla müjdele.

22- İşte onlar, bu şimdikinde ve o sonrakinde işledikleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

23- Kendilerine, o kitaptan bir hisse verilmiş (Yahudi) leri görmedin mi? Kendi aralarında karar vermesi için Allah'ın kitabına (Tevrat'a) çağrılıyorlar da sonra onlardan bir bölümü kayıtsız kalarak (başka tarafa) yöneliyor.

24- Bu, onların: "O ateş bize sayılanmış günlerden başka asla dokunmaz"  demiş olmalarındandır. Ve itaat nizamlarında yakıştırmakta oldukları şeyler onları aldatmıştır.

25- Onda bir belirsizlik olmayan o gün için onları topladığımız ve her bir benliğe kazandığının karşılığı onlar haksızlığa uğratılmayarak eksiksiz verileceği zaman, artık nasıl olacak?

26- 27- De ki: "Hükümranlığın sahibi Allah'ım, o hükümranlığı dilediğine sen verir ve o hükümranlığı dilediğinden de sen çekip alırsın, dileğini sen güçlendirir ve dilediğini de sen alçaltırsın. O hayır senin elindedir. Şüphesiz ki sen, her şey üzerine en doğru ölçü koyucusun. O geceyi o gündüzün içine sen geçirir ve o gündüzü de o gecenin içine sen geçirirsin. Ve o ölüden o yaşayanı sen çıkarır ve o yaşayandan da o ölüyü sen çıkarırsın. Ve dilediğine de sen bir kısıtlama olmaksızın rızık verirsin."

28- O inananlar, o inananların aşağısından o (gerçeği) örtücülere yönelenler olarak tutunmasın. Ve kim  onlardan korunmanız gereği olmak dışında bunu yaparsa, artık Allah'tan hiçbir şey üzerinde değildir. Ve Allah sizi benliğinden sakındırır. Ve o dönüş Allah'adır.

29- De ki: "Göğüslerinizde olanı gizlerseniz de veya onu belli ederseniz de, Allah onu bilir. Ve o göklerdeki olan şeyleri ve o yerdeki olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şey üzerine en doğru ölçü koyucudur."

30- O gün her bir benlik hayırdan ne işlemiş ise ve kendisi ile onun arasında uzak bir süre olmasını arzu edeceği kötülükten ne işlemiş ise, onu hazırlanmış olarak bulacak. Ve Allah sizi benliğinden sakındırır. Ve Allah, o kullara karşı çok acıyıcıdır.

31- De ki: "Allah'ı seviyorsanız, bana takılın ki Allah da sizi sevsin ve sizin arkanıza takılı suçlarınızı bağışlasın. Ve Allah, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

32- De ki: "Allah'a ve o elçiye itaat edin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüleri sevmez. 

33- Şüphesiz ki Allah, Adem'i ve Nuh'u ve İbrahim ailesini ve İmran ailesini, o tüm insanların üzerine saflaştırdı.

34- Onların bir kısmı bir kısmının soyundandır. Ve Allah, en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

35- Ve bir zaman İmran'ın karısı: "Ey Efendim şüphesiz ki ben, karnımdakini hürleştirilmiş olarak sana adadım, artık benden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, o en iyi işitenin o e n iyi bilenin ta kendisisin" demişti.

36- Onu doğurduğunda, - ve Allah onun ne doğurduğunu ve (istemiş olduğu) o erkek, (onun doğurduğu) o kız gibi olmayacağını en iyi bildiği halde- "Ey Efendim, onu ben dişi olarak doğurdum. Ve şüphesiz ki ben onu Meryem olarak isimlendirdim. Ve şüphesiz ki ben onu ve onun soyunu taşlanan o şeytandan sana sığındırıyorum" demişti.

37- Bunun üzerine kendisinin Efendisi onu bir iyi kabulle kabul etmiş ve onu bir iyi bitki gibi bitirmiş ve onu Zekeriyya'nın güvencesine vermişti. Zekeriyya, onun kaldığı bölüme her ne zaman girse onun yanında bir rızık bulur: "Ey Meryem, bu sana nasıl (geliyor)?" dediğinde, (O da): "O, Allah'ın yanındandır" demişti. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse bir kısıtlama olmaksızın rızık verir.

38- İşte orada Zekeriyya Efendisine çağrı yaparak: "Ey Efendim, katından bana temiz bir soy bahşet, şüphesiz ki sen bu çağrıyı en iyi işiticisin" demişti. 

39- Bunun üzerine kaldığı bölümde ayakta kulluk görevinde iken o melekler ona: "Şüphesiz ki Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayacak, toplumuna liderlik yapacak, kendisini (yanlıştan) kısıtlayacak ve o düzgünlerden bir haberci olacak Yahya'yı müjdeliyor" diye seslenmişti. 

40- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana kesinlikle (yaşça) o büyüklük ulaşmış ve karım da doğurmaktan kesilmiş olduğu halde, benim oğlan çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse yapar" demişti.

41- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir (somut) bir ayet oluştur" demiş, (Allah): "Senin (somut) ayetin, o insanlarla işaretleşmek dışında üç gün konuşamamandır. Ve Efendini çokça hatırla. Ve o akşam karanlığı ve o gündüzün erken vakti O'nu her türlü eksiklikten uzak tut" demişti.

42- 43- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni saflaştırdı ve tertemiz kıldı ve o tüm kadınların üzerine seni saflaştırdı. Ey Meryem, Efendine bağlan ve boyun eğ ve saygıyla eğilenlerin beraberinde saygıyla eğil" demişti.

44- İşte bu, sana vahyetmekte olduğumuz o algılanamayanın haberlerindendir.  Hangisi Meryem'e güvencesine alacak diye fal oklarını atarlarken sen onların yanında değildin. Ve onlar (bu konuda) birbirleriyle çekişirlerken de sen onların yanında değildin.

45- 46- Bir zaman o melekler: "Ey Meryem, şüphesiz ki Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu Mesih İsa'dır bu şimdikinde ve o sonrakinde saygın ve yakınlaştırılmışlardandır. Ve o insanlarla o döşekte iken de, yetişkin iken de konuşacak, ve o düzgünlerdendir" demişti.

47- (Meryem): "Ey Efendim, bana bir beşer dokunmamışken benim çocuğum nasıl olacak?" demiş, (Allah): "Bu böyledir, Allah ne dilerse takdir eder. Bir buyruğun yerine gelmesini istediği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da oluverir" demişti. 

48- Ve ona o kitab'ı ve o bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek.

49- 50- 51- Ve Yakub oğulları'na elçi olacak (onlara şöyle diyecek): "Şüphesiz ki ben size Efendinizden (gözle görülen) bir ayet getirdim. Şüphesiz ki ben size o çamurdan o kuşun oluşumunu takdir eder, ona üflerim de Allah'ın onayıyla bir kuş olur. Ve Allah'ın onayıyla doğuştan kör olanı ve abraşı (hastalıktan) uzaklaştırır ve o ölüleri yaşatırım. Ve evlerinizde neyi yiyorsunuz ve neyi biriktiriyorsunuz sizi haberlendiririm. Eğer inananlarsanız şüphesiz ki işte bunda sizin için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır. Ve önümdeki Tevrat'tan doğrulayıcı olarak, üzerinize yasaklanmış olanların bir kısmını size serbestleştirmem için Efendinizden bir ayet getirdim. Artık Allah'a karşı korunun ve bana itaat edin. Şüphesiz ki Allah, benim de Efendim, sizin de Efendinizdir. Artık O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur."

52- 53- İsa, onlardan o (gerçeği) örtmeyi algıladığında: "Allah'a (yardım yolunda) benim yardımcılarım kimdir?demiş, Havariler'de: "Biz Allah'ın yardımcılarız. Allah'a inandık. Ve tanık ol çünkü biz teslim olanlarız. Ey Efendimiz, indirdiğine inandık ve o elçiye takıldık, artık bizi o tanıkların beraberinde yaz" demişti.

54- Ve (İsrailoğulları) hile kurdular ve Allah'da hile kurdu. Ve Allah, o hile kuranların en hayırlısıdır.

55- 56- 57- O vakit Allah:"Ey İsa, senin ömrünü ben tamamlayıcı ve kendime yükseltici ve seni (gerçeği) örtenlerden (kurtararak) temizleyici ve sana takılanları ise o kalkışın gününe kadar (gerçeği) örtenlerin üstünde yapıcıyım. Sonra dönüşünüz banadır, hakkında aykırılaşmakta olduğunuz şeylerde aranızda artık ben  karar vereceğim. (Gerçeği) örtenlere gelince, artık onlara bu şimdikinde ve o sonrakinde bir sert azabla azaplandıracağım. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur. Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemişlere gelince, artık onların işinin karşılıklarını eksiksiz verecektir. Ve Allah o haksızlık yapanları sevmez" demişti.

58- İşte bu, onu sana peşi sıra okumakta olduğumuz o ayetlerden ve o bilge hatırlatmadandır.


59- Şüphesiz ki Allah'ın yanında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir.  Onu bir topraktan takdir etti, sonra ona "Ol" dedi, o da oluverdi. 

60- Gerçek senin Efendindendir, artık sakın o tereddüde düşenlerden olma.

61- Artık sana o bilginin gelmesinden sonra bu konuda kim seninle tartışırsa, artık de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, benliklerimizi ve benliklerinizi çağıralım da sonra açık gönülden yalvararak, Allah'ın dışlamasının o yalancıların üzerine olmasını isteyelim."

62- Şüphesiz ki işte bu, kesinlikle o gerçek anlatının ta kendisidir. Allah'tan başka tanrı yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle o çok güçlünün o en bilgenin ta kendisidir.

63- Buna rağmen eğer (başka tarafa) yönelirlerse, şüphesiz ki Allah o bozucuları en iyi bilicidir.

64- De ki: "Ey o kitabın halkı, bizimle sizin aranızdaki, Allah'tan başkasına kulluk etmemek ve O'na hiç bir şeyi ortaklaştırmamak ve bir kısmımız bir kısmımıza Allah'ın aşağısından efendiler olarak tutunmamak olan, denk söze gelin." Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık siz de: "Tanık olun şüphesiz ki biz teslim olanlarız" deyin.

65-  Ey o kitabın halkı, Tevrat ve incil ondan sonra indirilmişken, İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Halâ bağ kurmaz mısınız?

66- İşte siz onlarsınız ki sizin için hakkında bir bilgi olan olan bir şeyde tartıştınız, fakat sizin için hakkında bir bilgi olmayan şeyde niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir siz ise bilmezsiniz.

67- İbrahim, bir Yahudi de ve bir Yardımcı* da değildi. Fakat, (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak bir teslim olandı. Ve o, o ortak koşanlardan da değildi.

*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

68- Şüphesiz ki o insanların İbrahim'e en yöneleni, ona takılanlar ve bu haberci ve o inanmışlardır. Ve Allah o inanmışların yönelenidir.

69- O kitabın halkından bir ekip sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa benliklerinden başkasını saptırmıyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.

70- Ey o kitabın halkı, tanık olduğunuz halde, niçin Allah'ın ayetlerini örtüyorsunuz?

71-  Ey o kitabın halkı, niçin gerçeğe geçersizliği giydiriyor ve bilmekte olduğunuz halde gerçeği gizliyorsunuz?

72- 73- Ve o kitabın halkından bir ekip dedi ki: "İnanmışlara indirilene o gündüzün yüzünde ina(nmış gibi davra)nın, onun sonunda ise (gerçeği)örtün, umulur ki dönerler. Ve sizin itaat nizamınıza takılan kimseden başkasına da inanmayın." De ki: "Şüphesiz ki o doğruya iletme, Allah'ın doğruya iletmesidir. Size verilmiş şeyin bir örneğinin başka birine de verilmesinden dolayı mı veya Efendinizin yanında sizinle tartışacaklar diye mi (böyle söylüyorsunuz)?" De ki: " (Kitap ve elçilik konusunda) şüphesiz ki lütuf Allah'ın elindedir. Onu kime dilerse verir. Ve Allah (kudreti) çok geniştir en iyi bilicidir."

74- Kitap ve elçiliğini* kime dilerse ayrıcalık tanır.  Ve Allah çok büyük lütuf sahibidir. 

Rahmet kelimesine kitap ve elçilik anlamı verme nedenimiz, Zuhruf s. 32. ayetine istinadendir.

75- Ve o kitabın halkından öylesi vardır ki, eğer ona kantar (altın) emanet edecek olsan, onu sana öder. Ve içlerinden öylesi de vardır ki, eğer ona bir dinar dahi emanet etmiş olsan, (ödemesi için) daimi olarak tepesinde dikilmediğin sürece ona sana ödemez. Bu, onların: "O kitap bilgisi olmayan (Arap)lara karşı (ödeme de) bizim üzerimize bir zorunluluk yoktur" demiş olmalarındandır. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'ın üzerine o yalanı söylemektedirler.

76- Hayır,  kim antlaşmasını eksiksiz yerine getirir ve korunursa, artık şüphesiz ki Allah o korunanları sever.

77- Şüphesiz ki Allah'ın antlaşmasını ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya, işte onlara sonrakinde (güzel) bir takdir yoktur. O kalkışın günü Allah onlarla konuşmaz ve bakmaz ve onları arındırmaz. Ve acı bir azap onlar içindir.

78- Ve yine onlardan bir kısım var ki, siz onu o kitaptan olduğunu hesap edesiniz diye dillerini o kitapla eğip büküyorlar. Oysa o, o kitaptan değildir. Ve: "O, Allah'ın yanındandır" diyorlar, halbuki o Allah'ın yanından da değildir. Ve onlar bilmekte oldukları halde Allah'a karşı o yalanı söylüyorlar.

79- Bir beşerin, Allah ona o kitabı ve o bilgeliği ve o haberciliği versin de sonra o insanlara: "Allah'ın aşağısından bana kullar olun" demesi olmaz. Fakat: "Öğretmekte ve ders vermekte olduğunuz o kitabın doğrultusunda Efendiye adananlar olun" (demesi vardır).  

80-  Ve size, o meleklere ve o habercilere efendiler olarak tutunmanızı da buyurmaz. Siz teslim olduktan sonra size o (gerçeği) örtmeyi buyurur mu?

81- Ve Allah o habercilere: "And olsun ki size kitaptan ve bilgelikten bir kısmını verdim, sonra sizin beraberinizde olanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde, ona kesinlikle inanacak ve kesinlikle ona yardım edeceksiniz" diye yeminle bağlanmış sözlerini alıp tuttuğu zaman: "Sabitleş(me sözü ver)diniz ve sizin üzerinize olan bu ağırlığımı tutttunuz mu?" demiş, (onlar): "Sabitleş(me sözü ver)dik" demişler, (Allah): "Tanık olun ve ben de sizin beraberinizde o tanıklardanımdemişti.

82- Artık kim bundan sonra (başka tarafa) yönelirse, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.

83- Yoksa onlar, Allah'ın itaat nizamından başkası peşine mi düşüyorlar? Oysa o göklerdeki ve o yerdeki kim varsa, isteyerek de istemeyerek de olsa hepsi O'na teslim olmuştur ve yalnızca O'na döndürülecekler.

84- De ki: "Biz Allah'a ve bize indirilmiş şeye ve İbrahim'e ve İsmail'e ve İshak'a veYakub'a ve torunlara indirilmiş şeye ve Musa'ya ve İsa'ya ve o habercilere Efendilerinden verilmiş şeye inandık. Onlardan hiçbirinin arasını ayrıştırmayız ve biz O'na teslim olanlarız."

85- Ve kim itaat nizamı olarak İslam'ın başkası peşine düşerse, artık ondan asla kabul edilmez. Ve o sonrakinde o ziyan edenlerdendir.

86- İnanmalarının ve o elçinin gerçek olduğuna tanıklık etmelerinin ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinin ardından (gerçeği) örten bir topluluğu, Allah nasıl doğruya iletir? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

87- İşte onların karşılığı, Allah'ın ve o meleklerin ve o (inanan) insanların toplu olarak dışlamasının onların üzerine olmasıdır.

88-  Orada sürekli kalıcıdırlar. O azap onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

89- Bunun arkasından (itaatle) dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olanlar başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

90- Şüphesiz ki, inanmalarının ardından (gerçeği) örten, sonra da (gerçeği) örtmeyi artırmış olanların (ölüm anında yapacakları) dönüşleri, asla kabul edilmez. Ve işte onlar, o sapkınların ta kendileridir.

91- Şüphesiz ki (gerçeği) örten ve (gerçeği) örten olarak ölenler var ya, onlar o yerin dolusu  altını kurtulmalık olarak verse de, hiçbirinden asla kabul edilmez. İşte onlara acı bir azap vardır ve onlara yardımcılardan da kimse yoktur.

92- Sevmekte olduğunuz şeylerden harcayıncaya kadar, asla o erdeme kavuşamazsınız. Ve bir şeyden her ne harcıyorsanız, artık şüphesiz ki Allah onu en iyi bilicidir.

93- Tevrat'ın indirilmesi öncesinden Yakub'un (İsrail'in) benliğine yasakladığı hariç, o her yiyecek Yakub oğullarına serbestti. De ki: "Eğer doğru sözlülerseniz Tevrat'ı getirin de onu peşi sıra okuyun."

94- Artık bundan sonra kim Allah'a karşı o yalanı yakıştırırsa, işte onlar o haksızlık yapanların ta kendileridir.

95- De ki: "Allah doğruyu söyledi. Artık (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak İbrahim'in inancına takılın. Ve o, o ortak koşanlardan değildi."

96- Şüphesiz ki insanlar için konulmuş ilk ev, tüm insanlar için bereketlenmiş bir doğruya ileten Bekke'deki (Kâbe) dir.

97- Orada apaçık ayetler, İbrahim'in konumu (kulluk ve elçilik vazifelerinin gerekleri) vardır. Ve kim oraya girerse, artık güvendedir. Ve o Ev'i haccetmek Allah'ın, ona bir yol için güç yetirebilen o insanların üzerindeki  hakkıdır. Ve kim (bu gerçeği) örterse, artık şüphesiz ki Allah, o tüm insanlardan zengindir.

98- De ki: "Ey o kitabın halkı, Allah işlemekte olduklarınızın üzerinde bir tanık olduğu halde Allah'ın ayetlerini niçin örtüyorsunuz?"

99- De ki: "Ey o kitabın halkı, tanıklar olduğunuz halde inananı Allah'ın yolundan, onda bir eğrilik arama peşine düşerek, niçin uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz? Ve Allah işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir."

100- Ey inanmışlar,  eğer o kitap verilmişlerden bir bölüme itaat edecek olursanız, inanmanızdan sonra sizi (gerçeği) örtücüler olarak geri döndürürler.

101- Ve Allah'ın ayetleri size peşi sıra okunur  ve onun elçisi de içinizdeyken, (gerçeği) nasıl örtersiniz? Ve kim Allah'a sarılırsa, artık kesinlikle bir dosdoğru yola iletilmiştir.

102- Ey inanmışlar, Allah'a karşı O'ndan korunmanın gereğini hakkı ile yerine getirin. Ve siz teslim olanlardan başkası olarak ölmeyin.

103- Ve toplu olarak Allah'ın ipine sarılın ve ayrışmayın. Ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar iken, kalplerinizin arasını kaynaştırmıştı da böylelikle O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahlamıştınız. Ve siz o ateşten bir çukurun kenarındaydınız da, sizi oradan kurtarmıştı. Allah, doğruya iletilmeniz için kendisinin ayetlerini size böyle açıklıyor.

104- Ve sizden o hayra çağıran ve o benimsenene uygunu buyuran ve o yadırganandan vazgeçirten bir topluluk olsun. Ve işte onlar o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

105- Ve kendilerine o apaçık delillerin gelmesinden sonra, ayrışanlar ve aykırılaşanlar gibi olmayın. Ve işte onlar için bir şiddetli azap vardır.

106- O günde ağaran yüzler ve kararan yüzler vardır. Yüzleri kararmışlara gelince: "İnanmanızdan sonra (gerçeği) örttünüz mü? Öyleyse (gerçeği) örtmekte olmanız nedeniyle o azabı tadın" (denir).

107- Ve yüzleri ağarmışlara gelince, artık  Allah'ın rahmetindedirler. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

108- Bunlar, Allah'ın ayetleridir. Onları sana gerçekle peşi sıra okuyoruz. Ve Allah tüm insanlara haksızlık etmeyi istemiyor.

109- Ve o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler Allah'ındır. Ve o işler Allah'a döndürülür.

110- Siz, o insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı bir toplum oldunuz. O benimsenene uygunu buyurur ve o yadırganandan vazgeçirtir ve Allah'a inanırsınız. Ve eğer o kitabın halkı da inanmış olsaydı, kendileri için kesinlikle daha hayırlı olurdu. İçlerinden o inananlardan olsa da onların çoğu o itaatten çıkanlardır.

111- Onlar, sizi rahatsızlık verme dışında asla zorluk veremezler. Ve eğer sizinle öldürüşürlerse, size o arkalarını yöneltirler. Sonra yardım da edilmezler.

112- Allah'tan bir ipe ve o (inanan) insanlardan bir ipe (sarılmaları) dışında, nerede ele geçirilirlerse üzerlerine o aşağılanma vurulmuştur. Ve Allah'tan  bir hiddete yerleşmişler ve üzerlerine o durgunluk vurulmuştur. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini örtüyorlar ve o habercileri bir hakları olmaksızın öldürüyorlardı. İşte bu, karşı çıkmaları ve sınırı aşmaları nedeniyledir.

113- Hepsi denk değillerdir. O kitabın halkının içinde dimdik ayakta duran gecenin vakitlerinde boyun eğerek Allah'ın ayetlerini peşi sıra okuyan bir toplum vardır. 

114- Allah'a ve o sonraki güne inanır ve o benimsenenene uygunu buyurur ve o yadırganandan vazgeçirtir ve o hayırlarda birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar o düzgünlerdendir.

115- Ve hayırdan her ne yapıyorlarsa, on(un karşılığın)dan asla örtülmezler. Ve Allah, o korunanları en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki (gerçeği) örtenlerin malları da ve çocukları da onları Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şeyle asla zenginleştirmez. Ve işte onlar o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar sürekli kalıcıdırlar.

117- Onların bu şimdiki yaşamda  harcamakta olduklarının örneği, benliklerine haksızlık yapmış bir topluluğun ekinine eriştirilen, böylelikle onu yok eden kavurucu soğuğa sahip rüzgârın örneği gibidir. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

118- Ey inanmışlar, sizden aşağıdakilere bir karındaş olarak tutunmayın. Onlar sizi bozguna düşürmekten geri durmazlar. Sizin şiddetli sıkıntıya düşmenizi arzu ettiler. Kinleri, ağızlarından (çıkan sözlerden) belli olmuştur. Ve göğüslerindeki gizlemekte oldukları ise, daha büyüktür. Eğer bağ kuranlardansanız, size o ayetleri kesinlikle açıkladık.

119- İşte siz onlarsınız ki, siz onları seversiniz oysa onlar sizi sevmezler ve siz o kitabın (Tevrat, İncil Kur'an) tamamına inanırsınız (oysa onlar inanmazlar). Ve sizinle karşılaştıkları zaman: "İnandık" derler. Ve yalnız kaldıkları zaman, size karşı olan o öfkeden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizle ölün. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir."

120- Eğer size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Ve eğer size bir kötülük erişitirilirse, ona da  sevinirler. Ve eğer direnip gayret eder ve korunursanız, onların plânları size hiçbir şeyle zorluk veremez. Şüphesiz ki Allah, onların işlemekte olduklarını kuşatıcıdır. 

121- Ve hani sen o inananları o öldürüşme için duracakları yerlere yerleştirmek  için sabah ailenden erkenden ayrılmıştın. Ve Allah, en iyi işiticidir en iyi bilicidir.

122- Ve Allah ikisine de yönelen olduğu halde, hani içinizden iki ekip yılgınlığa eğilim göstermişti. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'ı görevlendirsinler.

123- Ve ant olsun ki Allah, siz (sayı ve teçhizat bakımından) alçalmış bir halde iken, size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı korunun ki, şükretmiş olasınız.

124- Hani sen o inananlara: "O meleklerden indirilmiş üç bini ile Efendinizin sizi uzatması yetmez mi?" diyordun.

125- Evet. Eğer siz direnip gayret eder ve korunur ve onlarda size şu anda ansızın gelirlerse, o meleklerden işaretli beş bini ile Efendiniz sizi uzatacaktır.

126- 127- Ve Allah bunu size ancak bir müjde olması onunla kalplerinizin rahatlaması ve (gerçeği) örtenlerden bir ucun kökünü kazınması ve perişan olarak çevrilmesinden başkası için yapmamıştır. Ve yardım, ancak O en güçlü, O en bilge Allah'ın yanından başkasından değildir.

128- (Allah'ın) onlara (lütuf ile) dönme veya onları azaplandırma buyruğundan sana bir şey yok. Çünkü onlar haksızlık yapanlardır. 

129- Ve o göklerde olanlar ve o yerde olanlar, Allah'ındır. Kimi dilerse bağışlar ve kimi dilerse azap eder. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

130- Ey inanmışlar, o faizi katlanmış bir katlamayla yemeyin. Ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.

131- Ve korunun o ateşe karşı ki o, o (gerçeği) örtücüler için hazırlanmıştır.

132- Ve merhamet olunmanız için Allah'a ve o elçi'ye itaat edin.

133- Ve Efendinizden bir bağışlamaya, o korunanlar için hazırlanmış, onun boyutu o gökler ve o yer kadar olan bir bahçeye birbirinizle yarışın.

134- Onlar ki, o ferahlıkta da ve o zorlukta da harcarlar ve öfkelerini yutkunurlar ve o insanlardan (kusurlarını) silerler. Ve Allah o iyilik edenleri sever.

135- Ve onlar ki, bir hayasızlık veya benliklerine karşı bir haksızlık yaptıkları zaman, Allah'ı hatırlarlar da hemen arkaya takılı suçları için bağışlama isterler. Ve Allah'tan başka arkaya takılı suçları bağışlayan kimdir? Ve onlar yaptıkları üzerinde bile bile ısrar da etmezler.

136- İşte onların karşılığı, Efendilerinden bağışlama ve orada sürekli kalacakları altından o nehirler akar bahçelerdir. Ve (güzel işleri) o işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

137- Sizden önce yasalar gelip geçti. Artık o yerde dolaşın da, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın. 

138- Bu, o insanlar için bir açıklama ve o korunanlar için ise bir öğüt ve bir doğruya iletendir.

139- Ve yılmayın ve üzülmeyin, eğer inananlarsanız, üstün durumda olan sizlersiniz.

140- 141- Eğer size (şu anda Uhud'dan dolayı) bir yara dokunmaktaysa, o topluluğa da (önceden Bedir'de) kesinlikle onun örneği bir yara dokunmuştu. Bu günleri, inanmışları Allah'ın bilmesi ve içinizden tanıklar tutması ve Allah'ın inanmışları arındırması ve o (gerçeği) örtücüleri  mahvetmesi için, o insanların arasında devridaim ettiriyoruz. Ve Allah o haksızlığı yapanları sevmez.

142- Yoksa, içinizden güçlerini kullananları ve o direnip gayret edenleri Allah bilmeden, o bahçeye girivereceğinizi mi hesap ettiniz?

143- Ve ant olsun ki siz onunla karşılaşmadan önce, o ölüm dileğinde bulunuyordunuz. Onu (Uhud'da) kesinlikle gördünüz ve (ona atılmayıp) bakar durumda kaldınız.

144- Ve Muhammed bir elçiden başkası değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Eğer o ölür veya öldürülürse, siz ökçelerinizin üzerinde çevrilecek misiniz? Ve kim iki ökçesi üzerinde çevrilirse, Allah'a hiçbir şeyle asla zorluk veremez. Ve Allah o şükredenlerin karşılığını verecektir.

145- Ve bir benliğin, Allah'ın onayıyla bir sürelenmiş yazısından başka ölmesi olmadı. Ve kim bu şimdikinin ödülünü isterse, ona ondan veririz. Ve kim o sonrakinin ödülünü isterse, ona da ondan veririz. Ve o şükredenlerin karşılığını vereceğiz.

146- Ve haberci'den nicesi vardı ki, Efendiye adanan birçok kimse onun beraberinde öldürüşmüşlerdi. Onlar, Allah'ın yolunda onlara eriştirilenden ötürü, yılmamış ve zayıflık göstermemiş ve boyun eğmek istememişlerdi. Ve Allah o direnip gayret edenleri sever.

147- Ve onların sözleri: "Ey Efendimiz işimizdeki savurganlığımızı ve arkaya takılı suçlarımızı bağışla ve ayaklarımızı kalıcılaştır ve o (gerçeği) örtücüler topluluğuna karşı bize yardım et" demelerinden başkası olmadı.

148- Bunun üzerine Allah onlara bu şimdikinin ödülünü ve o sonrakinin iyi ödülünü verdi.  Ve Allah, o iyilik edenleri sever.

149- Ey inanmışlar, eğer örtenlere itaat edecek olursanız sizi ökçeleriniz üzeri geri döndürürler de, böylelikle ziyan edenlere çevrilirsiniz.

150- Hayır, Allah sizin sahibinizdir. Ve O, o yardımcıların en hayırlısıdır.

151-  Hakkında bir yetki indirmediği şeyleri, Allah'a ortaklaştırmaları nedeniyle (gerçeği) örtenlerin kalplerini o korkuyla karşılaştıracağız. Ve onların sığınağı o ateştir. Ve ne sıkıntılıdır o haksızlık yapanların barınağı.

152- Ve Allah size olan o verdiği sözünü, O'nun onayıyla onları kırıp geçirmekte olduğunuz ve sevdiğiniz(zafer)i size göstermesinin arkasından yılgınlığa düştüğünüz ve buyruk konusunda birbirinizle çekişip karşı çıktığınız zamana kadar, ant olsun ki doğruladı. İçinizden kimi bu şimdikini istiyordu ve içinizden kimi de o sonrakini istiyordu. Sonra Allah sizi yoklamak için, onlar(a karşı savaşı kazanmaktan)dan geri çevirdi. Ve ant olsun ki (Allah) bu yaptığınızdan dolayı sizden (hatanızı) silmiştir. Ve Allah, o inananların üzerine bir lütuf sahibidir.

153- Hani siz hiçbirine dönüp bakmadan (dağa doğru) tırmanıyor ve Elçi de sizi arkanızdan çağırıyordu. Bunun üzerine Allah kaçırdığınız şeye ve size eriştirilene üzülmemeniz için sizi keder üstüne kederle ödüllendirdi. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

154- Sonra, o kederin arkasından üzerinize içinizden bir ekibi kaplayan güvenlik uykusu indirdi (böylece güveninizi kaybetmediniz). Ve sadece benliklerine eğilim gösteren bir ekip (iki yüzlüler) ise, Allah'a karşı gerçeğin dışında (yanlış) bir kanaat, o düşüncesizliğin kanaatini besliyorlar: "
(Savaşla ilgili) buyruktan bize bir şey (yetki) mi vardı ki (sorumluluğumuz olsun)diyorlardı. De ki: "Buyruğun tamamı Allah'a aittir." Onlar sana belli etmediklerini benliklerinde gizleyerek: "Eğer buyruktan bize de bir şey (yetki) olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Eğer evlerinizde olsanız bile, haklarında o ölüm yazılmış olanlar devrilecekleri yere kesinlikle meydana çıkardı." Ve Allah bunu sinenizde olanı yoklamak ve kalplerinizde olanı temizlemek için yaptı. Ve Allah, o göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

155- Şüphesiz ki o iki toplu birliğin karşılaştığı gün, içinizden (başka tarafa) yönelenleri, bazı kazandıkları nedeniyle o şeytan ancak ve ancak kaydırmak istemişti. Ve ant olsun ki Allah onlardan (hatalarını) sildi. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır yumuşak davranıcıdır.

156- Ey inanmışlar, o (gerçeği) örten ve kardeşlerine o yerde yolculuğa veya gazaya çıkanlar oldukları zaman: "Eğer yanımızda olsalardı, ne ölürler ve ne de öldürülürlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bunu onların kalplerinde hayıflanmaya dönüştürmesi için (buyurmuştur). Ve Allah, yaşatır ve öldürür. Ve Allah, işlemekte olduklarınızı en iyi görücüdür. 

157- Ve ant olsun ki eğer Allah'ın yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'tan bir bağışlama ve bir rahmet, onların toplamakta olduğu şeylerden kesinlikle daha hayırlıdır.

158- Ve ant olsun ki ölür veya öldürülürseniz, kesinlikle Allah'a sürülüp toplanılacaksınız. 

159- Allah'tan bir rahmet nedeniyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer o kalbi sert ve kaba olsaydın, kesinlikle çevrenden dağılırlardı. Artık sen onlardan (hatalarını) sil ve onlar için bağışlanma iste ve buyruk hususunda onlarla danış. Kararlı olduğun zaman ise, artık Allah'a dayan. Şüphesiz ki Allah, (kendisine) dayananları sever.

160- Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi kimse yenemez. Ve eğer sizi yüzüstü bırakırsa, artık O'ndan sonra size yardım edebilecek kimdir ki o? Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın.

161- Bir haberci için ganimeti (kendisine) bağlaması olmadı. Ve kim ganimeti bağlarsa, o kalkışın günü bağladığıyla gelir. Sonra her benliğe kazandığı eksiksiz verilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

162- Allah'ın hoşnutluğuna takılan kişi, Allah'tan bir kızgınlığa yerleşen kişi gibi midir? Onun sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o dönüş.

163- Onlara Allah'ın yanında (farklı) kademeler vardır. Ve Allah onların işlemekte olduklarını en iyi görücüdür.

164- Ant olsun ki Allah o inananlara kendi benliklerinden kendisinin ayetlerini onlara peşi sıra okuyan ve onları arındıran ve onlara o kitabı ve o bilgeliği öğreten bir elçi harekete geçirmekle, büyük iyilikte bulunmuştur. Ve şüphesiz ki önceden onlar kesinlikle açıklanan bir sapkınlık içindeydiler.

165- Sizin (Bedir'de) onlara iki katını eriştirdiğiniz hoş olmayan bir durum, (Uhud'da) size eriştirildiğinde mi, "Bu nereden?" dediniz? De ki: "O benliklerinizin yanındandır." Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

166-167- Ve o iki toplu birliğin karşılaştığı günde size eriştirilen, Allah'ın onayıyla ve o inananları bilmesi ve ikiyüzlüleri bilmesi içindi. Ve onlara: "Allah'ın yolunda öldürüşün veya (kendinizi) savunun" denildiğinde: "Eğer öldürüşmeyi bilseydik, kesinlikle size takılırdık" dediler. O gün onlar inanmaktan daha çok o (gerçeği) örtmeye yakındılar. Kalplerinde olmayan şeyi ağızları ile söylüyorlardı. Ve Allah onların gizlediklerini en iyi bilendir.

168- Onlar ki, (evlerinde) oturdular ve (savaşta ölen) kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Eğer doğru sözlülerseniz, o ölümü benliklerinizden haydi kaldırın."

169- 170- 171- Ve Allah'ın yolunda öldürülenleri sakın ölüler olarak hesap etme. Aksine onlar yaşayanlardır, Efendilerinin yanında rızıklanmaktadırlar. Allah'ın, kendi lütfundan onlara verdiğiyle sevinirler. Ve onlar ardıllarından henüz kendilerine katılmayanlara, onlara kaygı olmadığını ve onların üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah'tan bir nimet ve lütfu ve şüphesiz ki Allah'ın o inananların iş karşılığını kayba uğratmayacağını müjdelemek isterler.

172- Onlar ki, kendilerine o yaranın eriştirilmesinden sonra (savaş meydanından kaçmayarak), Allah'a ve o elçiyi (olumlu) cevaplandırdılar. Onların içlerinden iyilik edenlere ve korunanlara bir büyük iş karşılığı vardır.

173- Onlar ki, o (bazı) insanlar onlara: "İnsanlar sizin için (ordu) topladılar, artık onlardan endişelenin" dedi de (bu sözler) onların inancını artırdı ve: "Allah bize yeter ve ne güzel dayanaktır" dediler.

174- Böylelikle onlara bir kötülük dokunmadan, Allah'tan bir nimete ve lütfa çevrildiler ve Allah'ın hoşnutluğuna takıldılar. Ve Allah, bir büyük lütuf sahibidir.

175- İşte bu (insanlar), ancak ve ancak kendi yönelenleriyle sizi kaygılandıran o şeytandır. Eğer inananlarsanız, onlardan kaygılanmayın benden kaygılanın.

176- Ve o (gerçeği) örtmekte birbirleriyle yarışanlar, sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki onlar Allah'a hiçbir şeyle asla zorluk veremezler. Allah, sonrakinde onları (cennetten) bir hisse sahibi yapmamak istiyor. Ve bir büyük azap, onlar içindir.

177- Şüphesiz ki o inanca karşılık o (gerçeği) örtmeyi satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle asla zorluk veremezler. Ve bir acı azap, onlar içindir

178- Ve (gerçeği) örtenler onlara verdiğimiz mühletin benlikleri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesinler. Biz onlara ancak ve ancak günahı artırmaları için mühlet veriyoruz. Ve bir önemsizleştirici azap, onlar içindir.

179- Allah, o murdarı o temizden ayırana kadar o inananları üzerinde bulunduğunuz (karışık) durumda bırakacak değildir. (Bunu yaparken de) size o algılanamayananın üzerini aydınlatmayacaktır. Fakat Allah elçilerinden kimi dilerse derleyip toplar. Öyleyse Allah'a ve O'nun elçilerine inanın. Ve eğer inanır ve korunursanız, artık bir büyük iş karşılığı sizin içindir.

180- Ve Allah'ın kendi lütfundan onlara verdiğine cimrilik yapanlar, bunun kendileri için daha hayırlı olduğunu sakın hesap etmesinler. Aksine o (cimrilik), onlar için daha şerdir. O kalkışın günü kendisiyle cimrilik yaptıkları şey boyunlarına ağırlık olarak dolandırılacaktır. Ve o göklerin ve o yerin mirası Allah'ındır. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri  en iyi haber alıcıdır.

181- Ant olsun ki Allah: "Şüphesiz ki Allah, bir muhtaçtır ve biz ise zenginleriz" diyen (Yahudi) lerin sözünü işitmiştir. Bu dediklerini ve o habercileri bir hakları olmaksızın öldürmelerini (hesap gününde önlerine) kitap halinde koyacak* ve onlara: "O yakıp kül edicinin azabını tadın" diyeceğiz.

(*) Ayette geçen "senektübu" kelimesine "yazacağız" yerine "kitap halinde koyacağız" anlamı verme gerekçemiz, geçmişte işlenen bir cürümün zaten yazılmış olması sebebi iledir. İşlendiği anda yazılan bir amel, kıyamet gününde kitaplaşmış olarak herkesin önüne geleceği için böyle bir anlamı tercih ettik.

182- İşte bu, ellerinizin öncelediği nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, o kullara karşı asla haksızlık yapıcı değildir.

183- Onlar ki: "Şüphesiz ki Allah bize, onu o ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar, hiçbir elçiye inanmamamız konusunda antlaşma yaptı" dediler. De ki: "Benden önce elçiler o apaçık deliller, ve o dediğinizi size getirmişti. Eğer doğru sözlülerseniz, onları niçin öldürdünüz?"

184- Eğer seni yalanlarlarsa, senden önce o apaçık delilleri ve o yazılı metinleri ve o ışık verici o kitabı getirmiş olan elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı.

185- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve ancak ve ancak o kalkışın günü işinizin karşılıkları size eksiksiz verilecektir. Kim o ateşten uzaklaştırılır ve o bahçeye girdirilirse, artık o kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Ve bu şimdiki yaşam, o aldatıcının yararından başka birşey değildir.

186- And olsun ki mallarınızda ve benliklerinizde mutlaka yoklanacak ve and olsun ki sizden önce o kitap verilmişler ve  ortaklaştıranlardan birçok rahatsızlık işiteceksiniz. Ve eğer direnip gayret eder ve korunursanız, artık şüphesiz ki işte bu, o işlerin kararlısındandır.

187- Ve Allah bir zamanlar o kitap verilmişlerden: "Onu o insanlara kesinlikle açıklayacak ve onu gizlemeyeceksiniz" diye, yeminle bağlanmış söz almıştı. Buna rağmen onlar, sözlerini (umursamayarak) sırtlarının ötesine atmışlar ve onu az bir bedele satmışlardı. Satın almakta oldukları şey ne sıkıntılıdır.

188- Sakın hesap etmeyesin ki, getirdikleri(kötülükler) ile sevinenler, yapmadıkları (iyilikler) ile övülmeyi sevenler, evet sakın onları hesap etmeyesin ki o azaptan kurtulacaklardır. Ve bir acı azap onlar içindir.

189- Ve o göklerin ve o yerin hükümranlığı Allah'ındır. Ve Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü  koyucudur.

190- Şüphesiz ki o göklerin ve o yerin takdir edilişinde, o gece ve o gündüzün aykırılaşmasında, o temiz akıl sahipleri için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

191-192-193- 194-  Onlar ki, ayaktayken ve otururken ve yanları üzereyken (yani her durumda), Allah'ı hatırlarlar ve o göklerin ve o yerin yaratılışı hakkında düşünürler. (Ve derler ki): "Ey Efendimiz, sen bunu geçersiz yere takdir etmedin. Sen her türlü eksiklikten uzaksın, artık bizi o ateşin azabından koru. Ey  Efendimiz, şüphesiz ki sen kimi ateşe girdirirsen, kesinlikle sen onu rezil duruma düşürmüşsündür. Ve o haksızlık yapanların hiçbir yardımcıları yoktur. Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz, 'Efendinize inanın' diye o inanmaya seslenen bir sesleniciyi işittik de hemen inandık. Ey Efendimiz, artık bizim arkaya takılı suçlarımızı bağışla ve bizden kötülüklerimizi ört ve bizim ömrümüzü iyi ve o erdemlilerin beraberinde tamamla. Ey Efendimiz, bize elçilerine (itaatin karşılığında) söz verdiğini ver ve o kalkışın günü bizi rezil duruma düşürme. Şüphesiz ki sen o verdiğin söze aykırılaşmazsın."

195- Bunun üzerine Efendileri de onların çağrılarını (şöyle) cevaplandırdı: "Şüphesiz ki ben, içinizden erkekten veya kadından hiçbirinin işleyenin işini kayba uğratmam. (Çalışmasının karşılığını almakta) bazınız bazınızdandır (farkınız yoktur). Onlar ki göç ettiler ve yurtlarından çıkarıldılar ve benim yolumda rahatsızlığa uğratıldılar ve öldürüştüler ve öldürüldüler. And olsun ki kötülüklerini onlardan mutlaka örteceğim ve Allah'ın yanından bir ödül olarak altlarından o nehirler akar bahçelere girdireceğim. Ve Allah, ödülün iyisi O'nun yanındadır."

196- 197- O (gerçeği) örtenlerin yörelerde çevrilip durması sakın seni aldatmasın. Pek az bir yararlanmadır, sonrasında sığınakları cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o döşek.

198- Fakat Efendilerinden korunanlar için Allah'ın yanından bir ikram olarak, orada sürekli kalacakları altından o nehirler akar bahçeler vardır. Ve Allah'ın yanında olan şey, iyi ve o erdemliler için daha hayırlıdır.

199- Ve şüphesiz ki o kitabın halkından kimi vardır ki, Allah'a ve size indirilmiş şeye ve kendilerine indirilmiş şeye Allah'a saygı duyarak inanırlar, Allah'ın ayetlerini az bir bedele satmazlar. İşte onlar var ya, onların iş karşılığı Efendilerinin yanındadır. Şüphesiz ki Allah'ın o hesabı çok hızlıdır.

200- Ey inanmışlar, direnip gayret edin ve direnip gayret etmekte birbirinizle yarışın ve birbirinize bağlı olun ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'a karşı korunun.