30 Haziran 2025 Pazartesi

FATIR SURESİ MEALİ

1- O övgü, o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o meleklerin ikişer ve üçer ve dörder kanat sahibi elçiler olarak yapıcısı, Allah'adır. O takdir edişte dileyeceği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

2- Allah, o insanlara bir rahmetten neyi açarsa, artık onu sımsıkı tutucu olmaz. Ve neyi de sımsıkı tutarsa, artık onu O'ndan sonra gönderici de olmaz. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

3- Ey o insanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O gökten ve o yerden Allah'ın dışında size rızık veren bir takdir edici var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?

4- Ve eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önce elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı. Ve o işler Allah'a döndürülür.

5- Ey o insanlar, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sizi Allah'a karşı aldatmasın.

6- Şüphesiz ki o şeytan size bir düşmandır, öyleyse siz de onu bir düşman tutun. (O şeytan) ancak ve ancak kendi grubunu o alevli ateşin arkadaşlarından olmalarına çağırır.

7- Onlar ki (gerçeği) örttüler, bir sert azap onlar içindir. Ve onlar ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

8- Öyleyse kötü işi kendisine süslenmiş, böylece onu bir iyilik olarak görmüş olan, (inanmış ve o düzgün işleri işlemiş) kimse gibi midir? Şüphesiz ki Allah, kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Öyleyse benliğin sakın onlara karşı özlemlere gitmesin. Şüphesiz ki Allah, ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

9- Ve Allah o rüzgarları gönderdi de (o rüzgarlar) bir bulutu sürer, akabinde onu bir ölü yöreye sevk ettik de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattık. O (yeniden) yayılma da işte böyledir.

10- Kim o gücü istiyorsa, o güç bir bütün olarak Allah'ındır. O temiz kelime O'na çıkar ve o düzgün iş onu yükseltir. Onlar ki o kötülükleri o kötülükleri kuruyorlar, bir sert azap onlar içindir. Ve onların kurduğu tuzak ise yıkıma uğrayacaktır.

11- Ve Allah, sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden takdir etti, sonra sizi eşler olarak yaptı. O'nun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi yüklenmiyor ve doğuramaz da. Bir kitapta olmaksızın hiçbir ömürlenmiş, ömrülenmiyor ve onun ömründen eksiltilmez. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

12- Ve o iki su kütlesi denk olmuyor. Bu, tatlı susuzluğu giderici, onun içimi boğazdan kolay geçer ve bu, tuzlu acı. Ve her birinden bir taze et yiyorsunuz ve onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarıyorsunuz. Ve O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onun içinde (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

13- O geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süre için akar. Bu, sizin Efendiniz Allah'tır, o hükümranlık O'nundur. Ve O'nun aşağısından çağırmakta olduklarınız bir çekirdek zarına bile hükümran olamıyorlar.

14- Eğer onları çağırırsanız, sizin çağrınızı işitmezler. Ve eğer işitseler de, sizi cevaplandıramazlar. Ve o kalkışın günü sizin ortak koşmanızı ( ret ederek) örtecekler. Ve kimse seni bir en iyi haber alıcı gibi haberlendiremez.

15- Ey o insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız. Ve Allah, o çok zenginin, o övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

16- 17- Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

18- Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve eğer bir ağırlık yüklenmiş olan onu taşımaya (birisini) çağırsa ve (çağırdığı) eğer ki yakınlık sahibi de olsa, ondan bir şey taşıtılmaz. Sen ancak ve ancak o algılanamayananla Efendilerinden endişelenenleri ve o kulluk görevini ayağa kaldıranları uyarabilirsin. Ve kim arınırsa, ancak ve ancak kendi benliği için arınır. Ve o dönüş, Allah'adır.

19- 20- 21- 22- 23- Ve o kör ve o gören denk olmuyor. Ve o karanlıklar ve o ışık da olmaz. Ve o gölge ve o sıcaklık da olmaz. Ve o yaşayanlarla ve o ölüler denk olmuyor. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse işittirir. Ve sen o kabirlerin içindeki kimselere işittirici değilsin. Sen bir uyarıcıdan başkası değilsin.

24- Şüphesiz ki biz seni o gerçekle bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.

25- Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de kesinlikle yalanlamıştı. Elçilerimiz onlara o apaçık delilleri ve yazılı metinleri ve o ışık verici kitabı getirmişti.

26- Sonra (gerçeği) öretenleri tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasılmış?

27- Şüphesiz ki Allah, o gökten bir su indirdi de onunla o renkleri aykırı ürünleri çıkardığımızı görmedin mi? Ve o  dağlardan beyaz ve kırmızı o renkleri aykırı kuzguni siyah caddeler.

28- Ve o insanlardan ve o canlılardan ve o hayvanlardan aynı şekilde o renkleri aykırı (olanlar vardır). Kullarının içinde Allah'tan ancak ve ancak o bilginler endişelenir.

29- Şüphesiz ki Allah'ın kitabını peşi sıra okuyanlar ve o kulluk görevini ayağa kaldırmış olanlar kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı ve açık olarak harcamış olanlar, asla yıkıma uğramayacak olan bir ticareti bekleyebilirler.

30- Sonuçta onların iş karşılıklarını eksiksiz olarak vermesi ve kendi lütfundan daha da artırması için. Şüphesiz ki O, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir.

31- Ve sana o kitaptan vahyetmiş olduğumuz önünde olan şeyi bir doğrulayıcı o gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, kullarının kesinlikle en iyi bir haber alıcısıdır, bir en iyi görücüsüdür.

32- Sonra o kitabı kullarımızdan seçtiklerimize mirasçı yaptık. Onlardan kimi kendi benliğine haksızlık yapıcı ve onlardan kimi orta yol tutandır. Ve onlardan kimi de Allah'ın onayıyla o hayırlarda öne geçendir. İşte bu, o büyük lüftun ta kendisidir.

33- Adn bahçeleri, ona girecekler, orada altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların oradaki elbiseleri de, bir ipektir.

34- 35- Ve: "O övgü, bizden o üzüntüyü gidermiş olan Allah'adır. Şüphesiz ki bizim Efendimiz, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir. O ki, kendi lütfundan o kalıcılık yurdunu bize serbestleştirdi. Orada bize bir yorgunluk dokunmaz ve orada bize bir bitkinlik de dokunmaz" dediler.

36- Ve onlar ki (gerçeği) örttüler, cehennem ateşi onlar içindir. Onlara (ölüm hükmü) yerine getirilmez ki ölsünler ve onun azabından bir kısmı bile onlardan hafifletilmez.

37- Ve onlar orada: "Ey Efendimiz, bizi çıkar (dünyada iken) işlemekte olduğumuzdan başka bir düzgün iş işleyelim" diye feryat edecekler. (Onlara): "Hatırlayacak kimsenin onda hatırlayacağı kadar sizi ömürlendirmedik mi? Ve size o uyarıcı da gelmişti. Öyleyse tadın (azabı), artık o haksızlık yapanlara hiçbir yardımcı yoktur" (denilecek).

38- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin algılanamayananın bilicisidir. Şüphesiz ki O,  o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

39- O, sizi o yerde ardıllar yaptı. Artık kim (gerçeği) örterse, onun örtmesi kendinedir. Ve o (gerçeği) örtücülerin (gerçeği) örtmeleri, Efendilerinin yanında bir öfkeden başkasını artırmaz. Ve (gerçeği) örtücülerin (gerçeği) örtmeleri, bir ziyandan başkasını artırmaz.

40- De ki: "Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuzu ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, o yerden neyi takdir etmişler?" Yoksa o göklerde bir ortaklık onlar için midir? Yoksa onlara bir kitap verdik de onlar ondan bir apaçık delil üzerinde midirler? Hayır, o haksızlık yapanların bir kısmı bir kısma bir aldatmadan başka söz vermiyor.

41- Şüphesiz ki Allah, o gökleri ve o yeri düşerler diye sımsıkı tutuyor. Ve ant olsun ki eğer (o ikisi) düşerlerse, O'ndan sonra hiçbiri ikisini sımsıkı tutamaz. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

42- Ve eğer onlara bir uyarıcı gelirse, o toplumların bir kısmından kesinlikle daha doğru olacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Onlara bir uyarıcı geldiğinde, onlara nefretten başka bir şey artırmadı.

43- O yerde bir büyüklük taslamalarından ve o kötülüğün tuzağını kurmalarından (başka bir şey artırmadı). Oysa o kötülüklerin tuzağı onun ailesinden (yapanından) başkasını sarıvermez. Artık o ilklerin yasasından başka bir şeye mi bakıyorlar? Artık sen Allah'ın (azabı hak etme) yasası için bir değişme asla bulamazsın. Ve sen Allah'ın yasası için (başka yasayla) bir değiştirme asla bulamazsın.

44- O yerde dolaşmadılar mı böylece kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakarlar? Onlar kendilerinden kuvvetçe daha sertti. O göklerde ve o yerde hiçbir şey Allah'ın kendisini başarısız bırakan olmadı. Şüphesiz ki O, bir en iyi bilicidir, bir ölçü koyucudur.

45- Ve eğer Allah o insanları kazandıkları nedeniyle (hemen) tutacak olsaydı, onun sırtında (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar sonralamaktadır. Artık onların süreleri geldiği zaman, şüphesiz ki Allah, kullarını bir en iyi görücüdür.


26 Haziran 2025 Perşembe

SEBE SURESİ MEALİ

1- O övgü Allah'adır ki, o göklerdeki şeyler ve o yerdeki şeyler O'nundur. Ve o övgü, o sonrakinde de O'nundur. Ve O, o en bilgedir, o en iyi haber alıcıdır.

2- O yerin içine geçen şeyi ve ondan çıkan şeyi ve o gökten inen şeyi ve oraya yükselen şeyi bilir. Ve O, o çok merhamet edicidir, o çok bağışlayıcıdır.

3- Ve (gerçeği) örtmüşler: "O saat bize gelmez" dedi. De ki: "Hayır, o algılanamayanın bilicisi Efendime ant olsun ki, (o saat) kesinlikle size gelecektir. Ve o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığınca O'dan uzak kalmaz ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir açıklanan kitapta olmasın."

4- Sonunda inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara karşılık vermesi için (o saat gelecektir). İşte onlar, bir bağışlama ve bir değerli rızık, onlar içindir.

5- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar, titreten bir acı azap, onlar içindir.

6- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olanlar, senin Efendinden sana indirilmiş olanın o gerçeğin ta kendisi ve o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmekte olduğunu görür.

7- 8- Ve (gerçeği) örtmüşler: "Size, bir parçalanmayla tamamen parçalandığınız zaman şüphesiz ki sizlerin bir yeni takdir ediliş içinde olacağınızı haber veren bir adama kılavuzluk edelim mi? Allah'a karşı bir yalan mı yakıştırdı yoksa onda bir cinnet mi var?" dedi. Hayır, o sonrakine inanmazlar o azabın ve o uzak sapkınlığın içindedir.

9- O gökten ve o yerden önlerinde olan şeyi ve arkalarında olan şeyi görmediler mi? Eğer dilersek onları o yerin dibine sokarız veya onların üzerine o gökten bir parça düşürürüz. Şüphesiz ki işte bunda, her bir içtenlikle yönelen kul için kesinlikle bir ayet vardır.

10- 11- Ve ant olsun ki Davud'a: "Ey dağlar onun beraberinde bana dönün ve o kuşlar da" (diyerek) bizden bir lütuf verdik. Ve ona o demiri: "Bol zırhlar yap ve o dokumasını da ölçülendir ve bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüyüm" diye yumuşattık.

12- Ve Süleyman'a da, onun sabah serinliği (gidişi) bir ay ve onun akşam serinliği (dönüşü) bir ay olan o rüzgarı (verdik). Ve ona o erimiş bakırın gözesini sel haline getirdik. Ve o cinlerden kimi de kendisinin Efendisinin onayı ile onun önünde iş görürdü. Ve onlardan kim bizim buyruğumuzdan kaypaklık yaparsa, ona o alevli ateş azabından tattırırız.

13- Ona korunaklı özel yerlerden ve heykellerden ve o havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan ne dilerse işlerlerdi. Ey Davud'un ailesi, bir şükürle işleyin. Ve kullarımdan o şükredenler pek azdır.

14- Ona o ölümü yerine getirdiğimizde, onun ölümünü onlara onun bastonunu kemirmekte olan o yerin bir canlısı dışında kılavuzluk etmedi. (Onun ölümü) o cinlere, yere kapaklandığında apaçık belli oldu. Eğer (cinler) o algılanamayananı şüphesiz ki biliyor olsalardı, o önemsizleştirici azap içinde kalmazlardı.

15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

17- Bu, (gerçeği) örtmüş olmaları nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin, her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

22- De ki: "Allah'ın aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. O göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığına hükümran olamazlar. Ve onlar için ikisinde hiçbir ortaklık yoktur ve onlardan O'na hiçbir arka çıkan da yoktur."

23- Ve O'nun yanında kendisine onay verdiği kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden dehşet giderildiği zaman: "Efendiniz ne dedi?" derler. (Onlar da): "O gerçeği (dedi)" derler. Ve O, o çok yücedir, o çok büyüktür.

24- De ki: "O göklerden ve o yerden size kim rızık veriyor?" De ki: "Allah. O halde biz veya siz kesinlikle bir yola ileten üzerindeyiz veya bir açıklanan sapkınlık içindeyiz."

25- De ki: "Siz bizim suçumuzdan sorulmazsınız ve biz de sizin işlemekte olduklarınızdan sorulmayız."

26- De ki: "Efendimiz bizim aramızı toplayacak, sonra bizim aramızı o gerçekle açacaktır. Ve O, o en hayırlı açıcıdır, o en iyi bilicidir."

27- De ki: "O'na kattığınız ortakları bana gösterin." Hayır. O, o çok güçlü, o en bilge Allah'tır.

28- Ve biz seni o insanların hepsine bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

29- Ve: "Eğer doğru sözlülerseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

30- De ki: "Sizin için verilen sözün bir günü vardır, ondan bir saati sonralayamazsınız ve önceleyemezsiniz."

31- Ve (gerçeği) örtmüşler: "Biz, bu okunan (Kur'an) a ve onun önünde olana asla inanmayacağız" dedi. Ve o haksızlık yapanları Efendilerinin yanında durdurulmuşlar olarak bir görsen. Bir kısmı bir kısmına o sözle döner. Zayıf düşürülenler büyük taslayanlara: "Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlardan olurduk" dedi.

32- Büyüklük taslayanlar da zayıf düşürülenlere: "Size geldikten sonra o doğruya iletenden biz mi  sizi uzaklaştırdık? Hayır, siz suçlular olmuştunuz" dedi.

33- Ve zayıf düşürülenler büyüklük taslayanlara: "Hayır, o gece ve o gündüz (aralıksız) tuzak kurarak (Allah'a) benzerler edinmemizi buyuruyordunuz" dedi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve biz (gerçeği) örtmüşlerin boyunlarına (demirden) bağlar geçirdik. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

34- Ve bir kasabaya hiçbir uyarıcı göndermedik ki, oranın refahlıları: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret eden) örtücüleriz" dememiş olsunlar.

35- Ve (yine): "Biz mallar ve çocuklar bakımından daha çoğuz ve biz biz azaplandırılmışlar da olmayacağız" dediler.

36- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kimse dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir, fakat (gerçeği örtücü) o insanların hiçbir bunu bilmezler."

37- Ve mallarınız ve çocuklarınız, bizim yanımızda yakınlık bakımından (sizi bize) yaklaştıracak değildir. İnanmış ve bir düzgün iş işlemiş kimse başka. işte onlar için işledikleri nedeniyle o katlı karşılık vardır. Ve onlar özel odalarda güvenli olanlardır.

38- Ve onlar ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koşuyorlar, işte onlar, o azabın içine hazırlanmışlardır.

39- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve ona bir ölçüye göre verir.Ve bir şeyden ne harcarsanız, O, onun yerine başkasını getirir. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır."

40- Ve onları bir bütün olarak sürüp toplayacağız, sonra meleklere: "Size kulluk etmekte olan bunlar mıydı?" diyecek.

41- (Melekler): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, onların berisinden bizim yönelenimiz sensin. Hayır, onlar cinlere kulluk etmekteydiler. Onların tamamı onlara inananlardı" dediler.

42- Artık bugün bir kısmınız bir kısma bir faydaya ve bir zorluğa hükümran olamazsınız. Ve haksızlık yapanlara: "Tadın o ateşin azabını ki, onu yalanlamakta idiniz" diyeceğiz.

43- Ve onlara ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman: "Bu, atalarınızın kulluk etmekte olduğu şeylerden sizi uzaklaştırmak isteyen bir adamdan başkası değil" dediler. Ve: "Bu, bir yakıştırılmış çarpıtmadan başka bir şey değil" dediler. Ve (gerçeği) örtmüşler o gerçek kendilerine geldiğinde: "Bu, bir açıklanan sihirden başka bir şey değil" dedi.

44- Ve biz onlara onları ezberleyecekleri kitaplar vermemiş ve onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

45- Ve onlardan (Mekke'liler) öncekiler (uyarıcılarını) yalanlamıştı. Oysa onlar (Mekke'liler) onlara (öncekilere) verdiğimizin onda birine dahi ulaşmamışlardır. Hal böyleyken (öncekiler) elçilerimi yalanlamışlardı. Artık benim yadırgamam nasılmış?

46- De ki: "Size ancak ve ancak tek öğüt veriyorum. O da ikişer ve teker olarak ayağa kalkmanız, sonra düşünmenizdir. Arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, bir sert azabın önünde sizin için bir uyarıcıdan başkası değildir."

47- De ki: "Ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım, artık o sizin olsun. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve O, her şeyin üzerinde bir tanıktır."

48- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o gerçeği (ortaya) atar. Algılanamayananların en iyi bilicisidir."

49- De ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz (takdir etmeyi) başlatamıyor ve tekrar döndüremiyor."

50- De ki: "Eğer ben sapmışsam, kendi benliğime sapmışımdır. Ve eğer doğruya iletilmişsem, bu da bana Efendimden vahyolunmak olan şey nedeniyledir. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en yakındır."

51- Ve onları dehşete kapıldıkları zaman bir görsen, artık kaçış olmaz ve bir yakın yerden tutulmuşlardır.

52- Ve: "O'na inandık" demişlerdir. Onlar için bir uzak yerden onu elde etmek nasıl mümkün olacak?

53- Ve oysa önceden onu kesinlikle (ret ederek) örtmüşlerdi. Ve o algılanamayanana bir uzak yerden atıyorlardı.

54- Ve onlarla iştahlanmakta oldukları şeylerin şeylerin arası, önceden onların taraftarlarına yapıldığı gibi çevrelenmiştir. Şüphesiz ki onlar bir kuşkulu belirsizlik içindeydiler.


24 Haziran 2025 Salı

Sebe s. 19. Ayeti Örneğinde Fiili Duanın Hayata Yansıması

İçimizden herhangi birimize "Dua nedir" diye sorulduğunda, aklına gelecek ilk cevap, "El açıp Allah'a yakarmak" şeklinde bir cevap gelecektir. Bu cevap elbette yanlış bir cevap değildir, fakat eksik bir cevaptır. Bugün Müslümanlar olarak dua konusundaki bu eksik bilginin yansımalarını maalesef görmekteyiz.

Kur'an bize her konuda yol gösterdiği gibi, dua konusunda da yol göstermekte, bu yol işaretleri özellikle kıssa yollu anlatımlar içinde kendisini bulmaktadır. Duayı 1- Kavli dua, 2- Fiili dua şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağı da yine bize o anlatımlar içinde Allah'ın yardım vaadinin onu hak etmeyle yakında alakalı olduğu bildirilmektedir.

Sebe suresini okuduğumuzda surenin 15. ve 21. ayetlerinde "Sebe" adlı bir topluluktan bahsedilmektedir. Bu topluluk bir refah toplumu iken, Allah onları ters kepçe etmiş ve zenginliklerini ellerinden almıştır. İşte onların bu ters kepçe getirilme hallerinin ne şekilde meydana geldiği, fiili duanın etkisini anlamamız açısından önemli bir örneklik sergilemektedir.

Kıssanın ayet mealleri şöyledir.

--- 15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

--- 16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

--- 17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

--- 18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

--- 19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

--- 20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

--- 21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

Bizim bu kıssada dikkati çekmek istediğimiz nokta, kıssanın 19. ayetidir. Ayeti okuduğumuz zaman, o toplumun bir duasını görmekteyiz. Aslında bu dua o toplumun el açıp yalvararak, Allah'a nida eder bir yolla, yani kavli dua yoluyla değil, fiili dua dediğimiz yaşayarak ve fiiliyata dayanan bir yolla yapılan dua, yani hak ediş neticesinde gerçekleşmiş bir olaydır.

Allah (c.c.) Sebe toplumuna bir toplumun refah içinde olması demek olan tüm imkanları bahşettiğini beyan etmekte, bunun karşılığında ise onlardan kendisine şükretmelerini nankörlük etmemelerini istemektedir. Fakat bu toplum şükür yerine nankörlüğü seçmiş, bu seçişin sonunda ise ters kepçe edilmişlerdir.

Onların bu nankörlükleri kavli dua formuyla anlatılmasına rağmen, fiili dua formuyla yani hayat içinde yaşanan olayların bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. İşte fiili duanın önemini bu anlatıdan da öğrenebiliyoruz.

Dua etmek demek, sadece iyi şeyleri Allah'tan istemek anlamına gelmez, toplumlar yaşamlarında kötü örnekler sergileyerek de, Allah'a dua edebilir, yani yok oluşlarını hak etmeleri için gereken alt yapıyı kendileri oluşturabilir.

Bir toplum yok edilmek veya nimetlerin elinden alınması için Allah'a nasıl dua eder, Sebe toplumu örneğinde görülmektedir.

Bir toplum eğer elindeki maddi imkanları, yaşadığı dünyanın daha güzel olması için harcamadığı takdirde, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine ahlaki sorumlulukları terk ederek, gayri ahlaki tavırlar içinde bir yaşam sergilemekte ise, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine yüklediği düşmanı ile nasıl savaşması gerektiğini terk ederek, "Allah'ım bizi muzaffet et" şeklinde kavli dua da bulunuyorsa, bu duanın gerçeği "Allah'ım bizi yok et" şeklinde yapılan bir fiili duadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Burada kavli dua olarak bildiğimiz dua formunu elbette ret etmiyoruz. Ancak fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağını hatırlatmak istiyoruz. Sebe toplumunun başına gelenler fiili olarakyaptıkları duanın, yani yaşamlarında şükretmeyi değil nankörlük etmeyi seçmelerinin bir sonucu olduğu unutlmamalıdır.

                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


22 Haziran 2025 Pazar

Ahzab s. 69. Ayeti Çerçevesinde Kur'an Okumalarımızın Serencamı

 Kur'an okuma ve anlama çalışmaları yüzyıllardır sürmekte, kıyamete kadar da sürecektir. Bu çalışmalar genellikle "Tefsir" adı verilen bir yöntem dahilinde yapılmaktadır. Bugün İslam coğrafyasının genelinde adedini bilmediğimiz kadar tefsir yazılmış, halen de yazılmaya devam etmektedir. Bu tefsir faaliyetlerinin Kur'an'ı anlama noktasındaki faydaları elbette yadsınamaz.

Biz bu yazımızda, tefsir çalışmalarında çokça rastladığımız, konuyla alakası olmadığı halde asıl mesajı öteleyen bazı yorumlara dikkat çekmek istiyoruz. Böyle bir çalışma Kur'an'ın başından sonuna bütün ayetleri için yapılmış olsa büyük bir hacim tutacağı da aşikardır.

Özellikle kıssa anlatımlarında yapılan tefsirler de akla ziyan yorumların yapıldığı, tefsir okurlarınca malumdur. Ahzab s. 69. ayeti ile ilgili yapılan tefsirlere baktığımızda da asıl mesajı öteleyen ve hiçbir dayanağı olmayan bilgilerin sayfaları doldurduğunu görebiliriz.

Ayetin metni ve meali şöyledir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً 

------ Ey inanmışlar, Musa'yı rahatsız edenler gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söylediklerinden berileştirmişti. Ve Allah'ın yanında saygın biriydi.

Bu ayet ile ilgili tefsirlere baktığımızda, ilk olarak Musa'ya ne gibi rahatsızlıklar verildiği yönündeki yorumlara rastlamaktayız. Bu yorumların hiçbiri Kur'an kaynaklı olmadığı gibi gaybı taşlamaktan öteye gitmemektedir.

Halbuki ayeti okuduğumuz zaman ilk bakmamız gereken olayın bu tarafı değildir. Eğer bakılması gereken olayın bu tarafı olsaydı, ayette bu konu ile ilgili ayrıntılı bir bilgi bize verilirdi. Bize böyle bir bilgi verilmediğine göre, demek ki bakılması gereken taraf olayın kendisi değildir.

Öyleyse bu ayeti anlamaya önce nereden başlayabiliriz?

Kur'an okuma anlama çalışmalarında bağlamın yani ayetlerin konu bütünlüğünün önemi oldukça büyüktür. Bir ayeti anlamanın yolu o ayetle ilgili sure ve Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak yapılacak çalışmadır.

Bu sureye baktığımızda ilk ayetlerin evlatlıklar ile ilgili genel geçer anlayışın değiştirilerek Allah'ın bu konudaki hükmünün ortaya konulması olduğu görülecektir. Evlenme yasaklarına baktığımızda da oğulların eşleri ile evlenmenin yasak olduğu görülecektir (Nisa s. 23).

Bunları toplayarak okuduğumuz zaman, Zeyd adlı kişinin o gün Nebi'nin bir evlatlığı olarak bilinmesi üzerinden yeniden bir durum düzenlemesi yapılmakta, bu durumda olan kişilerin asla kendi oğulları gibi olmadığı beyan edilmektedir. 

Bu durumun toplum nazarında daha net ve uygulamalı olarak anlaşılması ise Zeyd'in boşadığı eşinin Nebi ile evlendirilmesi yoluyla yapılmaktadır. Önceki genel geçer duruma göre Zeyd, Nebi'nin bir oğlu olduğu için onun boşadığı eski eşi ile babası olarak bilinen Nebi'nin evlenmesi imkansızdır. Çünkü böyle bir durum ahlaki bir sorun doğuracaktır.

Fakat Allah (cc) toplum nazarındaki bu bilgiyi kaldırmış, kaldırılan bu bilginin uygulamalı hayata geçirilmesini de Zeyd'in boşadığı eski eşi Nebi ile evlendirerek yapmıştır.

Buraya kadar olan bilgileri sureyi okuyarak daha iyi anlayabiliriz. Bizi daha fazla ilgilendiren konu olayın evlilik boyutundan ziyade, bu evliliğin o gün bazı kimseler (hoş bugün de dedikodu malzemesi yapanlar yok değil) tarafından dedikodu malzemesi yapılmasıdır.

İşte Ahzab s. 69. ayeti burada devreye girmektedir.

Ayetin özellikle "Musa'yı rahatsız edenler" şeklinde ifade edilmesi Medine'nin nüfus yapısı ile ilgilidir. O günün Medinesinin Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı ve bu Yahudilerin bir kısmının Kur'an'ın "Münafık" olarak vasıflandırdığı insanlardan oluştuğu bir vakıadır.

İşte burada ayetin bu şekilde bir ifade kullanması manidardır. Çünkü samimi bir inanan kişi Nebiyi rahatsız edecek hiçbir söz ve davranış içinde olamaz, eğer oluyorsa bu kişinin kalbinde bir bozukluk vardır.

Ayet kalbinde bozukluk olan kişileri hedef alarak, önceden Musa'nın nasıl bu dedikodulardan kurtardıysa, Nebi'nin de bu dedikodulardan kurtaracağını beyan etmektedir. Çünkü minafıklıkta başı çeken kimseler Yahudilerdir.

Asıl amacımız Bu ayetin üzerinde konuşmak olmadığını yeniden hatırlatmak isteriz. Asıl amacımız, ayetlerin asıl mesajının ötelenmemesi gerektiği, bilgi verilmeyen konular üzerinde gaybın taşlanmaması, bir ayeti okuma anlama çalışması yaparken bilgi verilmeyen konular üzerinde gayb taşlaması yapılmaması, asıl mesajın ne olabileceği yönünde bir okuma yapılması noktasında hatırlatmalarda bulunmaktır. 

Çünkü bu ayetin tefsiri ile ilgili bilgiler asıl mesajın ötelenerek alakasız bir konu üzerinde sayfa doldurmanın örneklerinden birini yansıtmaktadır.

                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


AHZAB SURESİ MEALİ

 1- Ey o haberci! Allah'a karşı korun ve o (gerçeği) örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

2- Ve Efendinden sana vahyolunmakta olan şeye takıl. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

3- Ve Allah'a dayan. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

4- Allah, bir adamın (göğüs) boşluğunun içinde iki kalp koymadı. Ve onlardan zihar yapmakta olduğunuz (sırtlarını ananızın sırtı gibi gördüğünüz) eşlerinizi de anneleriniz yapmadı. Ve sizin (oğullarınız olarak) çağırdıklarınızı da sizin (gerçek) oğullarınız yapmadı. Bunlar, sizin ağızlarınızın demesidir. Ve Allah, o gerçeği der ve O, o (doğru) yola iletir.

5- Onları, onların babalarına nisbetle çağırın. O, Allah'ın yanında daha hakkaniyetlidir. Eğer onların babalarını bilmediyseniz, artık o itaat nizamında sizin kardeşleriniz ve yönelenlerinizdir. Ve kendisinde yanıldığınız o şeyde, sizin üzerine bir sorumluluk yoktur. Fakat kalplerinizin kastettiği şeyde (sorumluluk vardır). Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- O haberci, o inananlara kendi benliklerinden daha yakındır ve onun eşleri de, onların anneleridir. O rahim sahipleri (akrabalar) onların bazısı bazısına (mirasta) Allah'ın yazgısında o inananlardan ve o göçenlerden daha yakındır. Yönelenlerinize bir benimsenen (vasiyet) yapmanız başka. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

7- 8- Ve bir zaman (hesap gününde) o doğru söyleyenlere doğruluklarından sorması için, o habercilerden ve senden ve Nuh'tan ve İbrahim'den Ve Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan yeminle bağlanmış sözlerini almıştık. Vonlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. Ve o (gerçeği) örtücülere bir acı azap hazırlamıştır.

9- Ey inanmışlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size (düşman) askerler gelmişti de, onların üzerine bir rüzgar ve sizin onları göremediğiniz bir ordu göndermiştik. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.

10- O zaman size üstünüzden ve sizin en altınızdan gelmişler ve o gözler kaymış ve o kalpler gırtlaklara ulaşmış ve siz de Allah'a karşı o (yanlış) kanaatlerle, kanaatler besliyordunuz. 

11- İşte orada o inananlar yoklanmış ve bir sert sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12- Ve o zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir bozukluk olanlar: "Allah ve O'nun elçisi bize bir aldatmadan başka söz vermedi" diyordu.

13- Ve o zaman onlardan bir ekip: "Ey Medine halkı sizin için durmanın yeri yok, artık dönün" demişti. Ve onlardan bir bölük: "Evlerimiz (korumasız durumda) açıktır" diyerek o haberciden onay istiyordu, oysa onlar (korumasız durumda) açık değildi. onlar bir kaçıştan başka bir şey istemiyorlardı.

14- Ve eğer onların üzerine onun (Medine'nin) çevrelerinden girilse, sonra o kargaşa çıkarmaları istenmiş olsa, onu kesinlikle verecekler ve onu kolayca yapmaktan (geri) kalmayacaklardı.

15- Ve ant olsun ki önceden o arkaları yöneltmeyeceklerine dair Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'ın antlaşması bir sorumluluktur.

16- De ki: "Eğer o ölümden veya o öldürülmeden kaçarsanız, o kaçış size asla fayda vermeyecek ve (kaçabildiğiniz) takdirde de pek az (bir zaman) dışında geçimlenemezsiniz."

17- De ki: "Eğer size bir kötülük istese veya bir rahmet istese, Allah'tan sizi saracak kimdir ki o?" Onlar kendileri için Allah'ın aşağısından bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

18- Allah, içinizden o engelleyicileri ve kardeşlerine o "Bize katılın" deyicileri kesinlikle biliyor. Ve o sıkıntıya pek azı dışında gelmezler.

19- (Gelseler de) size karşı bir cimri olarak (gelirler). Ve o kaygı geldiği zaman, üzerini o ölümden (dolayı baygınlık) kaplamış kimse gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. O kaygı gittiği zaman da, o hayra karşı bir cimri olarak demir (gibi) dilleriyle sizi taciz ederler. İşte onlar inanmamışlardır,  bu yüzden Allah da onların işlerini boşa gidermiştir. Ve işte bu, Allah'a göre kolaydır. 

20- O grupların gitmediklerini hesap ediyorlar. Ve eğer o gruplar (tekrar) gelirse, çölde o bedevilerin içinde olup da sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer sizin içinizde olsalardı, pek azı dışında savaşmazlardı.

21- Ant olsun ki size, Allah'ı ve o sonraki günü bekleyen ve Allah'ı çok hatırlayan için,  Allah'ın elçisinde bir iyi örneklik vardır.

22- O inananlar o grupları gördüğünde: "Bu, Allah'ın ve O'nun elçisinin bize söz verdiği şeydir ve Allah ve O'nun elçisi doğru sözlüdür" dediler. (Bu görmeleri) onlara bir inanç ve bir teslimiyetten başka bir şey artırmadı.

23- O inananlardan bir kısım adamlar vardır ki, onun üzerinde Allah'a yaptıkları antlaşmaya sadakat göstermişlerdir. Onlardan kimi (Allah'ın yolunda) ölüm sözünü yerine getirmiştir ve onlardan kimi de bakınmaktadır. Ve onlar (sözlerini) bir değişmeyle değiştirmiyorlar.

24- Bunun sonucunda o doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verir ve o ikiyüzlüleri eğer dilerse azaplandırır veya (onlar döndükleri takdirde) onlara (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

25- Ve Allah, (gerçeği) örtmüşleri öfkeleriyle geri döndürdü, bir hayra kavuşamadılar. Ve Allah, o inananlara o savaşta yeterli geldi. Ve Allah, bir çok kuvvetlidir, bir en güçlüdür.

26- Ve o kitabın halkından onlara sırt vermiş olanları korunaklarından indirdi ve onların kalplerine o korkuyu attı. Bir bölüğü öldürüyordunuz, bir bölüğü de esir alıyordunuz.

27- Ve sizi, onların yerlerine ve onların yurtlarına ve onların mallarına ve henüz oraya ayak basmadığınız bir yere mirasçı yaptı. Ve Allah, her şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

28- 29- Ey o haberci eşlerine de ki: "Eğer siz bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve sizi bir güzel salıverme ile salıvereyim. Eğer Allah'ı ve O'nun elçisini ve o sonraki yurdu istiyorsanız, şüphesiz ki Allah içinizden iyilik edenlere bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır."

30- Ey o habercinin kadınları, içinizden kim bir apaçık hayasızlık suçu getirirse, o azap ona ikiye katlanır. Ve işte bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Ve içinizden kim bir düzgün iş işlerse, onun iş karşılığını iki kere veririz. Ve ona bir değerli rızık hazırlamışızdır.

32- Ey o habercinin kadınları, siz (haberci eşi olmayan) o kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer korunuyorsanız, o sözü yumuşakça (bir edayla) söylemeyin, yoksa kalbinde bir bozukluk olan (sizden) umutlanır. Ve (kimseyi umutlandırmayacak) bir benimsenen söz söyleyin.

33- Ve evlerinizde sabit kalın ve ve o ilk cahiliyenin teşhirciliği gibi teşhircilik yapmayın ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve arınmayı yerine getirin ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ey o evin halkı, Allah ancak ve ancak o pisliği sizden gidermek ve sizi bir temizlemeyle temizlemek istiyor.

34- Ve evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve o bilgelikten peşi sıra okunan şeyi hatırlayın. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkârdır, bir en iyi haber alıcıdır.

35- Şüphesiz ki, o teslim olan erkeklere ve teslim olan kadınlara ve o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara ve o (Allah'a) bağlanan erkeklere ve o (Allah'a) bağlanan kadınlara ve o doğru sözlü erkeklere ve o doğru sözlü kadınlara ve o direnip gayret eden erkeklere ve o direnip gayret eden kadınlara ve o saygı duyan erkeklere ve o saygı duyan kadınlara ve o bağış yapan erkeklere ve o bağış yapan kadınlara ve o oruç tutan erkeklere ve o oruç tutan kadınlara ve o ırzlarını kollayan erkeklere ve o (ırzlarını kollayan) kadınlara ve Allah'ı çok hatırlayan o erkeklere ve (Allah'ı çok hatırlayan) o kadınlara, Allah onlar için bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır.

36- Ve bir inanmış erkek ve bir inanmış kadın için, Allah ve O'nun elçisi bir işe hükmettiği zaman, onlar için işlerinden o hayırlama hakkı olması (hüküm harici tercihleri) olamaz. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkarsa, kesinlikle bir açıklanan sapkınlıkla sapmıştır.

37- Ve bir zaman sen Allah'ın kendisini nimetlendirdiği ve senin de kendisini nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini kendinde tut ve Allah'a karşı  korun" diyor ve Allah'ın belli edici olduğu şeyi benliğinde gizliyor ve o insanlardan endişeleniyordun. Oysa Allah, kendisinden endişelenmene daha hak sahibiydi. Zeyd, ondan ilişiği kesmeyi yerine getirdiğinde, (oğulları olarak) çağırdıklarının eşlerinde onlardan ilişiği kesmeyi yerine getirdikleri zaman, (onları eş edinme de) o inananların üzerine bir burukluk olmaması için, onu seninle eşlendirdik. Ve Allah'ın buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir.

38- Allah'ın kendisine belirlediği bir şeyde o habercinin üzerine hiçbir burukluk olmamıştır. Önceden geçenlerdeki  Allah'ın yasasıdır. Ve Allah'ın buyruğu, bir ölçüyle ölçülenmiştir.

39- Onlar ki, Allah'ın mesajlarını ulaştırırlar ve O'ndan endişelenirler ve Allah'ın dışında bir kimseden endişelenmezler. Ve Allah, bir hesap görücü olarak yeter.

40- Muhammed, adamlarınızdan bir kimsenin babası değildir, fakat Allah'ın elçisi ve o habercilerin mühürleyicisidir. Ve Allah, her şeyin bir en iyi bilicisidir.

41- 42- Ey inanmışlar, Allah'ı çokça bir hatırlamayla hatırlayın. Ve gündüzün erken vakti ve akşamın erken vakti, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutun.

43- O, ve O'nun melekleri sizi o karanlıklardan o ışığa çıkarmak için sahip çıkıyor. Ve o inananlara, bir çok merhamet edicidir.

44- O'nunla karşılaşacakları gün esenlik temennileri "Selam" dır. Ve onlara bir değerli iş karşılığı hazırlamıştır.

45- 46- Ey o haberci, şüphesiz ki biz seni bir tanık olarak ve bir müjdeci olarak ve bir uyarıcı olarak ve O'nun onayı ile Allah'a bir çağırıcı olarak ve bir ışık verici lamba olarak gönderdik.

47- Ve o inananlara, şüphesiz ki onlar için Allah'tan bir büyük lütfu müjdele.

48- Ve o (gerçeği) örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme ve rahatsız etmeleriyle ilgilenme ve Allah'a dayan. Ve Allah, bir dayanak olarak yeter.

49- Ey inanmışlar, o inanan kadınlarla evlendiğiniz, sonra onlara dokunmanız öncesinden onların evlilik bağını çözdüğünüz zaman, bu durumda sizin için onların üzerinde (başka biriyle evlenebilmeleri gereken zaman için) onu sayılandıracağınız hiçbir sayı yoktur. Bu durumda onları geçimlendirin ve onları bir güzel salıverme ile salıverin.

50- Ey o haberci, şüphesiz ki biz sana iş karşılığını (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana (ganimet olarak) döndürdüğü şeylerden sağ elinin sahip olduklarını ve senin beraberinde göç eden amcanın kızlarını ve halalarının kızlarını ve dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını ve eğer kendi benliğini o haberciye (mehir istemeden) bahşeder, eğer o haberci de onunla evlenmek isterse (diğer) o inanan erkeklerin aşağısından sana bir özellik olarak, bir inanan kadını da serbestleştirdik. Senin üzerine bir burukluk olmaması için onlara, eşleri ve sağ ellerinin sahip oldukları hakkında neyi belirlediğimizi, biz kesinlikle bilmişizdir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

51- Onlardan dilediğin kimseyi bekletebilir ve dilediğin kimseyi de barındırabilirsin. Ve (bazı nedenlerle) uzaklaştığın kimselerden de kiminin peşine düşmende, artık senin üzerine bir sorumluluk yoktur. Bu, onların gözlerinin ferah olmasına ve üzülmemelerine ve onların hepsine verdiklerine hoşnut olmalarına daha yakındır. Ve Allah, kalplerinizde olan şeyleri bilir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.

52- Bunun arkasından o (diğer) kadınlar, onların iyilikleri seni şaşırtmış olsa da, sağ elinin sahip oldukları dışında, (başka) eşlerle değiştirmen sana serbest olmaz. Ve Allah, her şeyin üzerinde bir gözeticidir.

53- Ey inanmışlar, onun anına bakıcılar olmaksızın bir yemek için size onay verilmesi dışında o habercinin evlerine girmeyin. Fakat çağrıldığınız zaman girin, yediğiniz zaman da bir sözle ünsiyet kurmadan (birbirinizle lafa dalmadan) dağılın. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız o haberciyi rahatsız ediyordu da (bunu söylemeye) sizden sıkılıyordu. Ve Allah ise, o gerçek(i söylemek)ten sıkılmaz. Ve onlardan (eşlerinden) bir geçimlik soracağınız zaman, onlara bir engelin ötesinden sorun. Sizin böyle yapmanız sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için, daha temizdir. Ve sizin için Allah'ın elçisini rahatsız etmeniz ve onun ardından onun eşleriyle evlenmeniz bir sonsuzlukla (serbest) olmadı. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız Allah'ın yanında bir büyük (günah) tır.

54- Eğer bir şeyi belli ederseniz veya onu gizlerseniz, şüphesiz ki Allah, her şeyin bir en iyi bilicisidir.

55- Onlara (habercinin eşlerine) babalarına ve oğullarına ve erkek kardeşlerine ve erkek kardeşlerinin oğullarına ve kız kardeşlerinin oğullarına ve kadınlara ve sağ ellerinin sahip olduklarına (engelsiz konuşmalarında) üzerine bir sorumluluk yoktur. (Ey habercinin eşleri) Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerinde bir tanıktır.

56- Şüphesiz ki Allah ve O'nun melekleri o haberciye sahip çıkarlar. Ey inanmışlar, siz de ona sahip çıkın ve tam bir teslimiyetle teslim olun.

57- Şüphesiz ki Allah'a ve O'nun elçisini rahatsız edenleri Allah bu şimdikinde ve o sonrakinde dışlamış ve onlara bir önemsizleştirici azap hazırlamıştır.

58- Ve o erkek inananlara ve o kadın inananlara onların (rahatsız edilmelerini gerektiren) kazandıkları bir şey olmaksızın rahatsız edenler, kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir açıklanan günah yüklenmişlerdir.

59- Ey o haberci, eşlerine ve kızlarına ve o inananlarına kadınlarına, dış giysilerinden üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların tanınmalarına, böylece rahatsız edilmemelerine daha yakındır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

60- 61- Ant olsun ki, o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir bozukluk olanlar ve o şehrin içindeki o sarsıcı (haber yayan)lar eğer (bundan) vazgeçmezlerse, seni kesinlikle onlara salıveririz, sonra dışlanmışlar olarak sana orada pek az (bir süre) dışında komşu kalamazlar. Nerede ele geçirirlerse, tutulurlar ve bir öldürülmeyle öldürülürler.

62- (Bu) önceden gelip geçenler hakkındaki Allah'ın yasasıdır. Ve sen Allah'ın yasası için bir değişme asla bulamazsın.

63- O insanlar senden o saatten soruyor. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah'ın yanındadır." Sen nasıl algılayacaksın belki o saat bir yakın (zamanda) olur.

64- Şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüleri dışlamış ve onlara bir alevli ateş hazırlamıştır.

65- Orada bir sonsuzlukla sürekli kalıcılar olarak.  Bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

66- O gün yüzleri o ateşte (şekilden şekile) çevrilip dururken: "Ak keşke Allah'a itaat etseydik ve o elçiye itaat etseydik" derler.

67- 68- Ve: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de o yoldan bizi saptırdılar. Ey Efendimiz, onlara o azaptan ikiye katla ve onları bir büyük dışlamayla dışla" dediler.

69- Ey inanmışlar, Musa'yı rahatsız edenler gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söylediklerinden berileştirmişti. Ve Allah'ın yanında saygın biriydi.

70- 71- Ey inanmışlar, Allah'a karşı korunun ve (haksızlığa) bir set çeken söz söyleyin ki sizin işlerinizi düzeltir ve arkalarınıza takılı suçlarınızı bağışlar. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, kesinlikle bir büyük başarıyla başarmıştır.

72- Şüphesiz ki biz o korunması gerekeni o göklere ve o yere sunduk da onlar onu yüklenmekten direndiler ve ondan korkuyla titrediler ve onu o insan yüklendi. Şüphesiz ki o, bir haksızlık yapandır, bir düşüncesizdir.

73- Bunun sonucunda Allah'ın o ikiyüzlü erkekleri ve o ikiyüzlü kadınları ve o ortak koşan erkekleri ve o ortak koşan kadınları azaplandırır ve inanan erkeklere ve o inanan kadınlara (lütufla) döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.


16 Haziran 2025 Pazartesi

SECDE SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- Kendisinde bir belirsizlik olmayan bu kitabın indirmesi, o tüm insanların Efendisindendir.

3-  Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? Hayır, senden önce kendilerine hiçbir bir uyarıcı gelmemiş topluluğu uyarman, onların da doğruya iletilmeleri için, senin Efendinden (indirilen) o gerçeğin ta kendisidir.

4- Allah, o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı dönemde takdir etti, sonra o tahtın üzerine denkleşti. Sizin için O'nun aşağısından hiçbir yönelen ve hiçbir eşlikçi yoktur. Hala hatırlamaz mısınız?

5- O gökten o yere o buyruğu ardı ardına düzenler, sonra onun ölçüsü sizin saymakta olduğunuz şeyden bin yıl olan bir günde kendisine yükselir.

6- Bu, o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisi, o çok güçlü, o çok merhamet edici (Allah'tır).

7- O ki, her şeyin takdir edişini en iyi yaptı ve o insanı bir çamurdan takdir etmeye başladı.

8- Sonra onun neslini bir değersiz sudan bir süzmeden oluşturdu.

9- Sonra onu denkleştirdi ve ona kendi esintisinden (yaşam verme gücünden) üfledi. Ve sizin için o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri oluşturdu.

10- Ve: "Biz o yerde kaybolduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişte olacağız?dediler. Hayır, onlar Efendilerinin karşılamasını örtücülerdir.

11- De ki: "Sizin için görevlendirilmiş o ölümün meleği sizin ömrünüzü tamamlayacak, sonra Efendinize döndürüleceksiniz."

12- Ve o suçluları Efendilerinin yanında kafalarını (inançlarını) ters döndürücüler (artık gerçeği görücüler) olarak: "Ey Efendimiz, gördük ve işittik, artık bizi döndür de bir düzgün iş işleyelim, şüphesiz ki biz kesinkes inananlarız" (dediklerini) bir görsen.

13- Ve eğer dileseydik, her bir benliğe doğruya iletimini kesinlikle verirdik, fakat benden: "Cehennemi kesinlikle o cinden ve o insanlardan toplu olarak dolduracağım" (verilen) o söz bir gerçektir.

14- Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unutmanız nedeniyle (cehennemi) tadın. Şüphesiz ki biz de sizi unuttuk ve işlemekte olduğunuz şeyler nedeniyle, sürekli kalıcılığın azabını tadın.

15- Bizim ayetlerimize ancak ve ancak, onlarla hatırlatıldıkları zaman, büyüklük taslamazlar olarak ve bir boyun eğen olarak kapananlar ve Efendilerini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutanlar inanır.

16- Yanları o yataklarından uzaklaşır, Efendilerini bir kaygıyla ve bir umutla çağırırlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de harcarlar. 

17- Artık bir benlik kendileri için işlemekte oldukları şeylere bir karşılık olarak gözler ferahlığından neyin gizlendiğini bilmez.

18- Öyleyse bir inanmış olan kimse, bir itaatten çıkan kimse gibi midir? Bunlar denk olmazlar.

19- İnanmış ve o düzgün işleri işlemişlere gelince, işlemekte oldukları nedeniyle o me'va (barınak) bahçeleri bir ikram olarak, onlar içindir.

20- Ve itaatten çıkmış olanlara gelince, onların barınağı o ateştir. Oradan her çıkmayı istediklerinde, oraya tekrar döndürürler ve onlara: "Tadın o ateşin azabını ki onu yalanlamakta idiniz" denilir.

21- Ve ant olsun ki onlara dönmeleri için, o en büyük azabın aşağısında o en yakın azaptan kesin olarak tattıracağız.

22- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri hatırlatılmış, sonra onlardan kayıtsız kalmış kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz o suçlulardan öç alıcılarız.

23- Ve ant olsun ki Musa'ya o kitabı vermiş ve onu Yakub oğulları'na bir doğruya ileten yapmıştık. O halde sen de ona (kitaba) karşılaşmaktan bir tereddüt içinde olma.

24- Ve direnip gayret ettiklerinde ve ayetlerimize kesinkes inananlar olduklarında içlerinden buyruğumuzla doğruya iletir önderler çıkarmıştık.

25- Şüphesiz ki O senin Efendin aykırılaşmakta oldukları konularda o kalkışın günü onların arasını ayıracaktır.

26- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları,  onlardan önceki o kuşaklardan kaçını yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki işte bunda kesinlikle ayetler vardır. Hala işitmezler mi?

27- Onlar şüphesiz ki bizim o suyu o kupkuru yere sevk etmekte olduğumuzu, böylece onunla bir ekin çıkarmakta olduğumuzu, kendilerinin hayvanlarının ve onların kendilerinin, ondan yemekte olduğunu görmediler mi? Hala görmezler mi?

28- Ve: "Eğer doğru sözlülerseniz bu fetih (yok oluş günü) ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

29- De ki: "O fethin (yok oluşun) günü (gerçeği) örtenlerin inanmaları fayda vermez ve onlar bakılmazlar."

30- Artık onlardan yana kayıtsız kal ve bakın, şüphesiz ki onlar da bakınanlardır.


14 Haziran 2025 Cumartesi

LOKMAN SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

3- O iyilik edenleri bir doğruya ileten ve bir rahmettir.

4-  Onlar ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve onlar o sonrakine de kesinkes inanların ta kendileridir.

5- İşte onlar, Efendilerinden bir doğruya ileten üzerindedirler. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

6- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi olmaksızın Allah'ın yolundan saptırmak ve ona alay konusu olarak tutunmak için, o sözün eğlencesini satın alır. Ve işte onlar, bir önemsizleştirici azap, onlar içindir. 

7- Ve ona ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman, sanki onları işitmemiş gibi, sanki iki kulağında bir ağırlık varmış gibi, bir büyüklük taslayan olarak (başka tarafa) yönelir. Artık onu bir acı azabla müjdele.

8- 9- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlar var ya, Allah'ın verdiği bir gerçek sözle orada sürekli kalıcılar olarak, o nimet bahçeleri onlar içindir. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

10- O gökleri kendisini görmekte olduğunuz bir direk olmaksızın takdir etti ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler bıraktı ve orada her bir canlıdan yaydı. Ve o gökten bir su indirdik de orada her bir değerli çiftten bitirdik.

11- Bu, Allah'ın takdiridir. Haydi O'nun aşağısından olanların neyi takdir ettiğini bana gösterin. Hayır o haksızlık yapanlar, açıklanan bir sapkınlık içindedir.

12- Ve ant olsun ki biz Lokman'a "Allah'a şükret" diye o bilgeliği vermiştik. Ve kim şükrederse, ancak ve ancak kendi benliği için şükreder. Ve kim (gerçeği) örterse, şüphesiz ki Allah, çok zengindir, övgüye çok layıktır.

13- Ve bir zaman Lokman oğluna, o ona öğüt verirken: "Ey oğulcuğum Allah'ı ortaklaştırma. Şüphesiz ki o ortak koşma, kesinlikle bir büyük haksızlıktır" demişti.

14- Ve biz o insana, bana ve ana babana şükret, o dönüş banadır diye ana babasına (iyiliği) önerdik. Annesi onu yılgınlık üzerine yılgınlıkla yüklendi ve onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir.

15- Ve eğer, hakkında bir bilgi olmayan şeyi bana ortaklaştırman için sana güçlerini kullanırlarsa, ikisine de itaat etme ve ikisine bu şimdikinde benimsenen bir şekilde sahip çık ve bana içtenlikle yönelen kimsenin yoluna takıl. Sonra işlemekte olduğunuz şeyleri size haberlendireceğim.

16- "Ey oğulcuğum, şüphesiz ki o (yaptığın iş) eğer hardaldan bir dane ağırlığı kadar olsa, (bu iş) bir kayanın içinde veya o göklerde veya o yerde de olsa, Allah (hesap gününde) onu getirir. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkardır, bir en iyi haber alıcıdır."

17- 18- 19- "Ey oğulcuğum, o kulluk görevini ayağa kaldır ve o benimseneni buyur ve yadırganandan vazgeçir ve sana eriştirilene karşı direnip gayret et. Şüphesiz ki işte bu, o işlerin kararlısındandır. Ve yanağını o insanlara eğriltme (onları küçümseme) ve o yerde bir çalımlanan olarak yürüme. Şüphesiz ki Allah, her bir çalımlanan övüneni sevmez. Ve yürüyüşünde orta yol tut ve sesinden de kıs. Şüphesiz ki (insanlar nezdinde) o seslerin en yadırgananı, kesinlikle o eşeğin sesidir."

20- Şüphesiz ki Allah'ın o göklerdeki ve o yerdeki şeyleri size boyun eğdirdiğini ve sizin üzerinizdeki nimetini görünen olarak ve görünmeyen olarak bollaştırdığını görmediniz mi? Ve (buna rağmen) o insanlardan kimi, bir bilgi ve bir doğruya ileten ve bir ışık veren kitabı olmaksızın Allah hakkında söz dalaşı yapar.

21- Ve onlara: "Allah'ın indirdiği şeye takılın" denildiği zaman: "Hayır, atalarımızı onun üzerinde bulduğumuz şeye takılırız" derler. Ya o şeytan onları o alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı?

22- Ve kim iyilik eden olarak yüzünü Allah'a teslim ederse, artık kesinlikle o dayanıklı kulpa sıkıca tutunmuştur. Ve o işlerin sonu Allah'adır.

23- Ve kim (gerçeği) örterse, artık onun örtmesi sakın seni üzmesin. Onların dönüşü bizedir. Artık işledikleri şeyleri onlara biz haberlendireceğiz. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

24- Onları pek az geçimlendiririz sonra onları bir sert azaba zorlarız.

25- Ve ant olsun ki onlara: "O gökleri ve yeri kim takdir etti?" diye sorsan, kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "O övgü Allah'adır." Hayır, onların tamamı bilmezler.

26- O göklerdeki ve o yerdeki şeyler, Allah'ındır. Şüphesiz ki Allah, o çok zenginin, o övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

27- Ve eğer şüphesiz ki o yerdeki bir ağaç olan şeyler kalemler olsa ve o su kütlesine de onun ardından yedi su kütlesi eklenerek (mürekkep olsa), Allah'ın kelimeleri tükenmez. Şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür, en bilgedir.

28- Sizin takdir edilmeniz ve sizin harekete geçirilmeniz, ancak tek bir benliğin (takdiri ve harekete geçirilmesi) gibidir. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

29- Görmedin mi? şüphesiz ki Allah o geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye kadar akar. Ve şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

30- İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve şüphesiz ki, O'nun aşağısından kulluk etmekte oldukları şeylerin o geçersiz olması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, o çok yücenin o çok büyüğün ta kendisidir.

31- Size kendisinin ayetlerinden göstermesi için şüphesiz ki o gemilerin o su kütlesinde Allah'ın nimetiyle akmakta olduğunu görmedin mi?  Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

32- Ve onları bir dalga gölgeler gibi kapladığı zaman, o itaat nizamını sadece O'na özgüleyenler olarak Allah'ı çağırırlar. Onları o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, içlerinden bir kısmı orta yol tutandır. Ve bizim ayetlerimizi  her bir aşırı vefasız azılı (gerçeği) örtücüden başkası ısrarla reddetmiyor.

33- Ey o insanlar Efendinize karşı korunun ve öyle bir güne karşı endişelenin ki, bir baba kendi çocuğundan yana karşılık veremez ve bir çocuk o da babasından yana hiçbir şeyle karşılık verici değildir. Şüphesiz ki Allah'ın verdiği söz bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sizi Allah'a karşı aldatmasın.

34- Şüphesiz ki Allah, o saatin bilgisi O'nun yanındadır. Ve o yağmuru indirir. Ve o rahimlerin içindeki şeyleri bilir. Ve bir benlik bir sabah serinliği neyi kazanacağını algılayamıyor. Ve bir benlik hangi yerde öleceğini de algılayamıyor. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir, en iyi haber alıcıdır.


10 Haziran 2025 Salı

RUM SURESİ MEALİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- 3- 4- 5- O Rumlar, o yerin en yakınında yenildi. Ve onlar yenilmelerinin arkasından, bir kaç sene içinde yenecekler. Önceden (yenilmeleri) ve sonradan da (yenecekleri hakkındaki) o buyruk Allah'ındır. Ve o gün o inananlar, Allah'ın yardımıyla sevinecekler. Kime dilerse yardım eder. Ve O, o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

6- (Bu) Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözüne aykırılaşmaz. Fakat o insanların hiçbiri bilmezler.

7- (Onlar) bu şimdiki yaşamdan bir görüneni bilirler. Oysa onlar o sonrakinden duyarsız olanların ta kendileridir.

8- Allah'ın o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri bir gerçekle ve bir isimlenmiş süreyle takdir ettiğini kendi benliklerinde düşünmediler mi? Ve şüphesiz ki o insanlardan bir çoğu Efendilerinin karşılamasını, kesinlikle (reddederek) örtücülerdir.

9- O yerde dolaşmadılar mı böylece kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakarlar? Onlar kendilerinden kuvvetçe daha sertti ve o yeri (n toprağını sürerek) savurmuşlar ve kendilerinin orayı onarmalarından daha çok orayı onarmışlar ve elçilerimiz onlara o apaçık delilleri de getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

10- Sonra kötülük edenlerin sonu, Allah'ın ayetlerini yalanladıkları ve onları alaya almakta oldukları nedeniyle çok kötü oldu.

11- Allah, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür, sonra O'na döndürüleceksiniz.

12- Ve o saatin ayağa kaldırılacağı gün, o suçlular umutlarını yitirirler.

13- Ve onların ortaklarından eşlikçileri de olmadı. Ve onların ortakları (kulluk etmelerini) örtücüler oldular.

14- Ve o saatin ayağa kaldırılacağı gün, ayrılırlar.

15- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara gelince, artık onlar bir yeşillik içinde neşelenirler.

16- Ve (gerçeği) örtmüşlere ve ayetlerimizi ve o sonrakinin karşılaşmasın yalanlayanlara gelince, işte onlar o azabın içine hazırlanmışlardır.

17- Öyleyse akşamladığınız vakit ve sabahladığınız vakit, Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun.

18- Ve o göklerde ve o yerde o övgü, O'nundur. Ve akşam karanlığı ve öğlenlediğiniz vakit (Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun).

19- O ölüden o yaşayanı çıkarır ve o yaşayandan o ölüyü çıkarır ve o yeri onun ölümünden sonra yaşatır. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

20- Ve sizi bir topraktan takdir etmesi, O'nun ayetlerindendir, sonra hemen siz bir beşer olarak yayılıyorsunuz.

21- Ve kendileriyle durulmanız için size kendi benliklerinizden eşler takdir etmiş olması ve aranıza bir sevgi ve rahmet koyması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki işte bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

22- Ve o gökleri ve o yeri takdir etmiş olması ve o dillerinizin ve o renklerinizin aykırılığı, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki işte bunda, bilenler için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

23- Ve o gece ve o gündüz uykunuz ve (gündüz) kendi lütfundan olanların peşine düşmeniz, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki işte bunda,  işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

24- Ve size bir kaygı ve bir umut olarak o şimşeği göstermesi ve o gökten bir su indirmesi, böylece onun ölümünden sonra o yeri yaşatması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

25- Ve o göğün ve o yerin O'nun buyruğuyla ayakta durması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Sonra sizi o yerden bir çağrıyla çağırdığı zaman, siz hemen çıkarsınız.

26- Ve o göklerdeki ve o yerdeki kimseler, O'nundur. Her biri O'na bağlananlardır.

27- Ve O, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür. Ve o, kendisine çok önemsiz (bir iş) tir. Ve o göklerde ve yerde o en yüce örnek, O'nundur. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

28- Size kendi benliklerinizden bir örnek ortaya koydu. Sağ ellerinizin sahip olduklarından size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, size onda denk olup da birbirinizin kaygısı gibi onlardan kaygılanmakta olduğunuz ortaklardan var mıdır? Bağ kuran bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

29- Hayır, haksızlık yapanlar bir bilgi olmaksızın keyfi arzularına takıldı. Artık Allah'ın saptırdığı kimseyi, kim doğruya iletir? Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

30- Artık sen yüzünü, (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak o itaat nizamına kaldır. Allah'ın fıtratına ki o insanları onun üzerine açığa çıkardı (fıtrat verdi). Allah'ın takdir edişini değiştirme olmaz.  İşte bu, o dimdik duran o itaat nizamıdır. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

31- O'na içtenlikle yönelenler olun ve O'na karşı korunun ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o ortak koşanlardan olmayın.

32- İtaat nizamlarını ayrıştırmış ve taraftarlar halinde olmuşlardan (olmayın). Her bir grup kendilerinin yanında olan şeyle sevinenlerdir.

33- Ve o insanlara bir zorluk dokunduğu zaman, O'na içtenlikle yönelenler olarak Efendilerini çağırırlar. sonra onlara kendisinden bir rahmet tattırdığı zaman, içlerinden bir bölük Efendilerini ortaklaştırırlar.

34- Onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük etmeleri için. (Şimdilik) geçimlenin, ileride bileceksiniz.

35- Yoksa onlara bir yetki indirdik de, O'na ortak koşmakta oldukları şeyleri o mu konuşuyor?

36- Ve o insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla sevinirler. Ve ellerinin öncelediği nedeniyle onlara bir kötülük eriştirildiği zaman, onlar hemen karamsar olurlar.

37- Onlar görmedilermi ki şüphesiz ki Allah o rızkı kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki işte bunda, inanan bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

38- Artık o yakınlık sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver. İşte bu, Allah'ın yüzünü isteyenler için daha hayırlıdır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

39- Ve insanların mallarında artış olması için faizden vermiş olduğunuz şey, Allah'ın yanında artmaz. Ve Allah'ın yüzünü isteyerek arınma (zekat)dan vermiş olduğunuz şey, (artar). İşte onlar, o katlayanların ta kendileridir.

40- Allah, sizi takdir etti, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek, sonra sizi yine yaşatacak. Ortaklarınızdan bunlardan bir şeyi bile yapacak kimse var mı? O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

41- O insanların ellerinin kazandığı nedeniyle, o karada ve su kütlesinde o bozuculuk göründü. Dönmeleri için işlediklerinin bir kısmının sonucunu onlara tattırmaktadır.

42-  De ki: "O yerde dolaşın da, önceden nasıl olmuş bir bakın. Onların tamamı ortak koşanlardı."

43- Artık sen yüzünü, Allah'tan onun geri döndürmesi olmayan o günün gelmesi öncesinden, o dimdik duran o itaat nizamına doğrult. O gün (cennet ve cehennem ehli birbirinden) ayrılacaklar.

44- Kim (gerçeği) örterse, onun örtmesi kendinedir. Ve kim bir düzgün iş işlerse, onlar da kendi benlikleri için döşemektedirler.

45- Sonuçta inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara kendi lütfundan karşılık verir. Şüphesiz ki O, o (gerçeği) örtücüleri sevmez.

46- Ve size kendi rahmetinden tattırması ve o gemilerin kendi buyruğu ile akması kendi lütfundan (bir kısım nimetlerin) peşine düşmeniz ve şükretmeniz için, o rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir.

47- Ve ant olsun ki senden önce de elçileri topluluklarına göndermiş, onlar da onlara apaçık delilleri getirmişlerdi (de onlar reddetmişlerdi). Bunun üzerine biz de suçlulardan öç aldık. Ve o inananlara yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.

48- Allah, o rüzgarları gönderir de bir bulutu savurur, böylece onu o gökte nasıl dilerse genişletir ve onu tek parça da yapar, böylece onun arasından o toz gibi yağmurun çıktığını görürsün. Artık onu kullarından kime dilerse eriştirdiği zaman, onlar hemen birbirlerini müjdeleyenlerdir.

49- Ve şüphesiz ki  öncesinden onun üzerlerine indirilmesinden önce, kesinlikle umutlarını yitirenlerdi.

50- Artık Allah'ın rahmetinin izlerine bak, o yeri onun ölümünden sonra nasıl yaşatıyor. Şüphesiz ki bu(nu yapan), kesinlikle o ölüleri de yaşatıcıdır. Ve O, her şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

51- Ve ant olsun ki bir rüzgar göndersek de onu (rahmet izlerini) sararmış olarak görseler, onun arkasından yine de (gerçeği) örtmeye kesinlikle devam ederlerdi.

52- Artık şüphesiz ki sen, o ölülere işittiremezsin ve arka dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.

53- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.

54- Allah sizi bir zayıflıktan takdir etti, sonra bir zayıflığın arkasından bir kuvvet verdi, sonra bir kuvvetin arkasından bir zayıflık ve bir ihtiyarlık verdi. Ne dilerse takdir eder. Ve O, o en iyi bilicidir, o ölçü koyucudur.

55- Ve o saatin ayağa kalkacağı gün, o suçlular (kabirlerde) bir saatin dışında kalmadıklarına yemin eder. İşte böyle çarptırılıyorlardı.

56- Ve o bilgi ve o inanç verilmişler: "Ant olsun ki siz Allah'ın yazgısındaki o harekete geçirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, o harekete geçirilme günüdür. Fakat siz bilmezler idiniz" dedi.

57- Artık o gün haksızlık gerekçeleri yapanların fayda vermez ve (Allah'ın) azap etmeme istekleri de kabul edilmez.

58- Ve ant olsun ki biz o insanlara bu okunan (Kur'an) da her örnekten ortaya koyduk. Ve ant olsun ki eğer onlara (gözle görülen) bir ayet getirsen, o (gerçeği) örtenler kesinlikle: "Siz geçersizcilerden başkası değilsiniz" diyeceklerdi.

59- Allah, bilmezlerin kalplerine işte böyle damga vurur.

60-  Artık direnip gayret et. Şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Ve kesinkes inanmazlar seni (n direncini) hafifletmesinler.


Cürüm Kavramının Kök anlamı ile Adem kıssası Arasındaki Bağ Üzerine

Kur'an'ın doğru anlaşılması, onun nazil olduğu dönemde kullanılan kelimelerin kök anlamlarının tesbiti ile mümkün olacaktır. Kur'an ile ilgili yapılan anlam çalışmalarına baktığımızda, bir kelimenin anlamını öğrenmek için, önce o kelimenin kök anlamına bakılması ve kök üzerinden anlam yürütülmesi bunun göstergesidir. Ancak aynı kökten türemiş olmasına rağmen bazı kelimelerin geçtiği yerlerde kökü ile alakası olmayan bir anlama bürünmüş olduğu da görülmektedir.

Bu duruma verebileceğimiz bir örnek, "Cereme" kelimesidir.

Kelimenin kök anlamı, "Ağaçtan meyveyi koparmak" tır.

Peki bu kelime nasıl olmuş ta Allah'ın cehennem ile karşılık vermeyi vaad ettiği bir anlama bürünmüş?

Bu kelimenin Kur'an'da geçtiği hiçbir ayet, ağaçtan meyveyi koparmak ile ilgili bir anlama sahip değilken bu eylemin bir suç olarak ifade edilmesinin karşılığını yine Kur'an'dan bulabiliriz. 

Ağaçtan meyveyi koparmak hangi şartlarda suç olarak ifade edilebilir?

Kur'an'da geçen Adem kıssasına baktığımızda, Allah (c.c.) Adem'e: "Sen ve eşin bu bahçede yerleş, ancak şu ağaca yaklaşmayın" buyurmaktadır. Ancak İblis, Adem ve eşini kandırmış o ağaca yaklaştırmış, böylece Allah'ın emrini onlara çiğnetmiştir.

Bu olayın üzerinden yürüyerek, Cereme kelimesinin nasıl suç anlamına geldiğini buradan anlayabiliriz.

Allah (c.c.), Adem'e ağaca yaklaşmama, yani o ağacın meyvesini koparmama emrini vermesine rağmen, Adem bu emri çiğneyerek ağacın meyvesini koparmış yani Cereme kelimesinin kök anlamı olan fiili işlemiş ve Mücrim, yani meyveyi koparan olmuştur.

Adem kıssasında geçen ağacın sembolik bir anlam ifade ettiğini hatırlatmak isteriz. 

Adem kıssası, gelmiş ve gelecek bütün insanların ortak kıssası olup, hepimiz Allah (c.c) tarafından bazı yasakları işleMEmekle, yani onun yasakladığı ağaca yaklaşMAmakla ve onun meyvesini koparMAmakla yükümlüyüz. 

Kopardığımız takdirde işlediğimiz fiilin adı Cürüm, bizler de bu fiili işleyenler olarak Elmücrimun olarak ifade edilen gruba dahil oluyoruz. Yani Kur'an bu kelimenin kök anlamına sadık kalarak, yeni bir anlam yüklemektedir.

Buradan hareketle Cürüm artık, meyvesinin koparılması yasaklanmış bir ağacın meyvesini koparmak anlamına gelen bir kavram haline gelmiştir.

Bütün bunlardan sonra Kur'an içinde geçen bu kelime ve türevleri daha net anlaşılabilir, ancak Kur'an içinde 5 ayette geçen başında nefiy edatıyla birlikte "La cereme" olarak geçen bir kelime daha vardır.

Bu kelimenin ne anlama gelebileceği üzerinde tefsirlerde bir takım yorumlara rastlamaktayız. Ancak biz yine bu kelimenin kök anlamından hareketle kısaca "Suç" olarak anlam verebileceğimiz bir kelimenin nasıl oluyor da "Şüphesiz- kesinlikle- doğrusu- elbette" gibi, tekid ifade eden anlamlarla çevrildiğini düşünmeden edemeyeceğiz.

Bizim bu düşünce sonunda vardığımız nokta ve bu kelimeye verilebilecek bir anlam karşılığı teklifimiz şöyledir.

Cereme kelimesini "Suç" olarak anlamlandırdığımız zaman, "La cereme" kelimesinin de dolayısıyla "Suç olmaz" veya "Suç yoktur" olarak anlamlandırılması gerekmektedir.

Peki, bu kelimenin Kur'an'da geçişlerine bu anlamı hangi gerekçe üzerinden verebiliriz?

Kelimenin anlamı "Suç" ise ve nefiy edatı ile kullanıldığında "Suç olmaz- Suç yoktur" anlamı verilebilecekse, suç kime yoktur?

Bu sorunun cevabını vermemiz gerekmektedir.

Kelimenin geçtiği, Hud s. 22- Nahl s. 23, 62, 109- Mü'min s. 43. ayetlerine baktığımızda, ayet içi bağlamı ve siyak sibakının, yasak ağacın meyvesini koparanlarla yani suç işleyen ve ateşi hak edenlerle alakalı olduğu görülecektir.

Bu noktadan hareketle, Allah (c.c) nin bunlar hakkındaki kararının bir suç teşkil etmediği ayetlerin başlarındaki "La cereme" ifadesinden anlaşılabilir.

Allah (c.c) bu suçluları ateşe atmanın herhangi bir suç teşkil etmediği yani haklı bir gerekçeye dayandığını ifade etmektedir. 

Bu çıkarımlar elbette, şahsi çıkarımımız ve "İllaki böyledir" şeklinde bir iddiamız da yoktur. Kur'an üzerindeki her düşüncemizde bunu merkeze alarak birşeyler söylemeye gayret ediyoruz.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


5 Haziran 2025 Perşembe

ANKEBUT SURESİ MEALİ

 1- Elif, Lam, Mim.

2- O insanlar (sadece): "İnandık" demeleriyle bırakılacaklar kendileri hiç denenmezler mi hesap mı etti?

3- Ve ant olsun ki kendilerinden öncekileri denemiştik. Öyleyse Allah, doğru sözlüleri de kesinlikle bilecektir ve o yalancıları da kesinlikle bilecektir.

4- Yoksa o kötülükleri işleyenler (kaçarak) bizim önümüze geçebileceklerini mi hesap etti? Karar vermekte oldukları şey ne kötüdür.

5- Kim Allah'ın karşılamasını bekliyorsa, şüphesiz ki Allah'ın süresi kesinlikle gelicidir. Ve O, o en iyi işiticidir, o en iyi bilicidir.

6- Ve kim (Allah'ın yolunda) gücünü kullanırsa, kendi benliği için gücünü kullanmıştır. Şüphesiz ki Allah, o tüm insanlardan kesinlikle zengindir.

7- Ve inanmış ve o düzgün işleri olanlar var ya, onlardan kötülüklerini kesinlikle örteceğiz ve onlara işlemekte olduklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.

8- Ve o insana ana babasına iyiliği önerdik. Ve eğer, hakkında bir bilgi olmayan şeyi bana ortaklaştırman için sana güçlerini kullanırlarsa, ikisine de itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendireceğim.

9- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanları, kesinlikle o düzgünlerin içine girdireceğiz.

10- Ve o insanlardan kimi: "Allah'a inandık" diyor. Fakat Allah'ın uğrunda rahatsız edildiği zaman, o insanların bir denemesini, Allah'ın azabı gibi sayıyor. Ve ant olsun ki eğer senin Efendinden bir yardım gelirse, kesinlikle "Şüphesiz ki biz sizin beraberinizdeydik" derler. Ve Allah, o tüm insanların göğüslerindeki şeyleri en iyi bilen değil midir?

11- Ve Allah kesinlikle, inanmışları da bilir ve kesinlikle, o ikiyüzlüleri de bilir.

12- Ve (gerçeği) örtmüşler inanmışlara: "Bizim yolumuza takılın da sizin hatalarınızı biz yüklenelim" dedi. Oysa onlar onların hatalarından hiçbir şeyi yükleniciler değildir. Şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

13- Ve onlar kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarının beraberinde (başka) ağırlıklarda kesinlikle yüklenecekler ve o kalkışın günü yakıştırmakta oldukları şeylerden kesinlikle sorulacaklar.

14- Ve ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik de içlerinde elli yıl eksik, bin sene kaldı. Onlar haksızlık yaparlarken o tufan onları tutuverdi.

15- Bunun üzerine onu ve o geminin arkadaşlarını kurtardık ve onu da o tüm insanlara bir ayet yaptık.

16- 17- 18- Ve İbrahim bir zaman topluluğuna: "Allah'a kulluk edin ve O'na karşı korunun. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Siz ancak ve ancak Allah'ın aşağısından bir takım putlara kulluk ediyorsunuz ve onları bir çarpıtma olarak takdir ediyorsunuz. Şüphesiz ki sizin Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduklarınız, size bir rızık vermeye sahip olamazlar. Öyleyse o rızkın peşine Allah'ın yanından düşün ve O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz. Eğer yalanlarsanız, sizden önceki toplumlar da kesinlikle yalanlamıştı. Ve (onlara gelen) o elçinin üzerinde de ulaştırmadan başkası yoktu" demişti.

19- Ve onlar görmediler mi, Allah o takdir edişi nasıl başlatıyor sonra onu tekrar döndürüyor? Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

20- De ki: "O yerde dolaşın da o takdir nasıl başlamış bir bakın, sonra Allah o sonraki oluşumu oluşturur. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerine bir ölçü koyucudur."

21- Kimi dilerse azaplandırır ve kimi dilerse merhamet eder. Ve O'na çevrileceksiniz.

22- Ve siz o yerde ve o gökte başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve sizin için Allah'ın aşağısından hiçbir yönelen ve yardımcı da yoktur.

23- Ve Allah'ın ayetlerini ve O'nun karşılaşmasını örtmüşler var ya, işte onlar benim rahmetimden ümit kesenlerdir. Ve işte onlar için, bir acı azap vardır.

24- Ve topluluğunun ona cevabı: "Onu öldürün veya onu cayır cayır yakındemelerinden başkası olmamıştı. Bunun üzerine Allah onu o ateşten kurtardı. Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

25- Ve (İbrahim): "Siz ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda aranızda bir sevgi için, Allah'ın aşağısından bir takım putlara kulluk ediyorsunuz. Sonra o kalkışın günü bir kısmınız bir kısmı (nın kulluğunu) örter ve bir kısmınız bir kısmı dışlar. Ve sığınağınız o ateştir. Ve sizin yardımcılarınız da yoktur" demişti.

26- Bunun üzerine ona Lut inanmıştı. Ve (İbrahim): "Şüphesiz ki ben, Efendime göç ediciyim. Şüphesiz ki O, o çok güçlünün, o en bilgenin ta kendisidir" demişti.

27- Ve ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve o haberciliği ve o kitabı onun soyunda devam ettirmiş ve onun iş karşılığını da bu şimdikinde vermiştik. Ve şüphesiz ki o, o sonrakinde de kesinlikle o düzgünlerdendir.

28- 29-  Ve Lut bir zaman topluluğuna: "Şüphesiz ki siz, o tüm insanlardan hiç birinin onunla kesinlikle sizin önünüze geçmediği (sizden önce kimsenin işlemediği) o hayasızlığa geliyorsunuz. Gerçekten siz mi o erkeklere geliyor ve o yolu kesiyor ve oturumlarınızda o yadırganana geliyorsunuz?" demişti de, topluluğunun ona cevabı: "Eğer o sözlülerden isen, Allah'ın azabını getir" demelerinden başkası olmamıştı.

30- (Lut): "Ey Efendim, o bozucular topluluğuna karşı bana yardım et" demişti.

31- Ve elçilerimiz İbrahim'e o müjdeyi getirdiklerinde: "Şüphesiz ki biz, şu kasabanın halkını yok edicileriz. Şüphesiz ki oranın halkı haksızlık yapanlardır" demişlerdi.

32- (İbrahim): "Şüphesiz ki Lut oradadır" demişti. (Elçiler): "Biz, orada olan kimseyi en iyi bileniz. Onu ve o geride kalanlardan olan karısı hariç halkını kesinlikle kurtaracağız" demişlerdi.

33- 34- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı. Ve (elçiler): "Kaygılanma ve üzülme, şüphesiz ki biz seni ve o geride kalanlardan olan karın hariç halkını kurtarıcıyız. Şüphesiz ki biz, şu kasabanın halkına itaatten çıkmaları nedeniyle o gökten bir titretici azap indiricileriz" demişlerdi.

35- Ve ant olsun ki bağ kuran bir topluluk için oradan (gözle görülen) bir apaçık ayet bıraktık.

36- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik de onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin ve o sonraki günü bekleyin. Ve bu yerde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın" dedi.

37- Bu uyarıya rağmen onu yalanladılar, bunun üzerine o şiddetli sarsıntı onları tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler olarak sabahladılar.

38- Ad'ı ve Semud'u (nasıl yok ettiğimiz) durulma yerlerinden kesinlikle size apaçık belli olmuştur. Ve o şeytan onlara işlerini süsledi böylece onları o yoldan uzaklaştırdı. Oysa onlar (şeytanın bu oyununu) görebilecek olanlardı.

39- Ve Karun'u ve Firavun'u ve Haman'ı da. Ve ant olsun ki Musa onlara o apaçık delilleri getirmişti de onlar o yerde büyüklük tasladılar ve (kaçarak) öne geçenler olamadılar.

40- Böylece her birini arkaya takılı suçuyla tuttuk. Artık onlardan kimi var ki üzerine bir kızgın taş yağdıran fırtına gönderdik. Ve onlardan kimi var ki o korkunç ses tuttu. Ve onlardan kimi var ki onu o yerin dibine soktuk. Ve onlardan kimi var ki batırdık. Ve Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

41- Allah'ın aşağısından yönelenlere tutunanların örneği, bir eve tutunan o örümceğin örneği gibidir. Ve şüphesiz ki evlerin en yılgını, kesinlikle o örümceğin evidir.  Keşke biliyor olsalardı.

42- Şüphesiz ki Allah, kendisinin aşağısından herhangi bir şeyden çağırmakta oldukları şeyleri biliyor. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

43- Ve işte o örnekler, onları o insanlara ortaya koyuyoruz. Ve onları o bilenlerden başkası bağ kurmaz

44- Ve O, o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. Şüphesiz ki işte bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

45- Sana o kitaptan vahyolunmuş şeyi peşi sıra oku ve o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o kulluk görevi o hayasızlıktan ve o yadırganandan  vazgeçirir. Allah'ın (bunu sana) hatırlatması ise en büyüktür. Ve Allah, onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bilir.

46- Ve o içlerinden haksızlık yapanlar hariç, o kitabın halkıyla o en iyi yöntemden başkasıyla söz dalaşı yapmayın ve: "Biz, bize indirilmişe ve size indirilmişe inandık ve bizim tanrımız ve sizin tanrınız tektir ve biz O'na teslim olanlarız" deyin.

47- Ve böylece sana da o kitabı indirdik. Kendilerine o kitabı verdiklerimiz, ona inanır. Ve bunlardan da (Mekkelilerden) kimi ona inanır. Ve bizim ayetlerimizi o (gerçeği) örtücülerden başkası da ısrarla reddetmiyor.

48- Ve sen onun öncesinden hiçbir kitaptan peşi sıra okuyor ve sağ elinle yazıp çizer değildin, aksi takdirde o geçersizciler belirsizliğe düşerlerdi.

49- Hayır o, o bilgi verilmişlerin göğüslerinde apaçık ayetlerdir. Ve bizim ayetlerimizi o haksızlık yapanlardan başkası da ısrarla reddetmiyor.

50- Ve: "Ona," onun Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "(Gözle görülen) o ayetler ancak ve ancak Allah'ın yanındadır. Ve ben ancak ve ancak bir açıklanan uyarıcıyım."

51- Şüphesiz ki bizim sana peşi sıra onlara okunmakta olan o kitabı indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için kesinlikle bir rahmet ve bir hatırlatma vardır.

52- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. O göklerdeki ve o yerdeki şeyleri biliyor. Ve geçersize inanmış ve Allah'ı (n gerçeğini) örtmüşler var ya, işte onlar o ziyan edenlerin ta kendileridir."

53- Ve o azabı senin çabuklandırmanı istiyorlar. Ve bir ismlenmiş süre olmasaydı, o azap onlara kesinlikle gelirdi. Ve (o azap) onlar fark etmezlerken kendilerine bir anda kesinlikle gelecektir.

54- O azabı senin çabuklaştırmanı istiyorlar. Ve şüphesiz ki cehennem, kesinlikle o (gerçeği) örtücüleri kuşatıcıdır.

55- O gün o azap onları üstlerinden ayaklarının altlarından kaplayacak ve (Allah): "İşlemekte olduğunuz şeyleri tadın" diyecek.

56- Ey inanmış kullarım, şüphesiz ki benim yerim geniştir, o halde yalnızca bana kulluk edin.

57- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır, sonra bize döndürülürsünüz.

58- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanları, orada sürekli kalıcılar olarak o bahçeden altından o nehirler akar özel odalara kesinlikle yerleştireceğiz. (Güzel işleri) o işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

59- Onlar ki, direnip gayret etmişler ve Efendilerine dayanmaktadırlar.

60- Ve canlıdan nicesi vardır ki, kendi rızkını yüklenemez. Allah, onlara da ve size de rızık veriyor. Ve O, o en iyi işiticidir, o en iyi bilicidir.

61- Ve ant olsun ki onlara: "O gökleri ve yeri kim takdir etti? ve o güneşi ve o ayı kim boyun eğdirdi?" diye sorsan, kesinlikle "Allah" diyecekler. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?

62- Allah, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve (kime dilerse de) ona bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi en iyi bilicidir.

63- Ve ant olsun ki onlara: "O gökten bir su indirip de o yeri onun ölümünden sonra kim yaşattı?" diye sorsan, kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "O övgü Allah'adır." Hayır, onların hiçbiri akletmezler.

64- Ve bu, bu şimdiki yaşam bir eğlenceden ve bir oyundan başka birşey değildir. Ve şüphesiz ki o sonraki yurt, o asıl yaşamın ta kendisidir. Keşke biliyor olsalardı.

65- O gemiye bindikleri zaman, o itaat nizamını sadece O'na özgüleyenler olarak Allah'ı çağırırlar. Onları o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, onlar birden (Allah'ı) ortaklaştırırlar.

66- Onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük etmeleri ve (şimdilik) geçimlenmeleri için. İleride bilecekler.

67- Onlar çevrelerinden o insanların kapılıverirken, gerçekten bizim (Mekke'yi) bir dokunulmazlıklı güvenli yer yaptığımızı görmediler mi? Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

68- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştıran veya kendisine geldiğinde o gerçeği yalanlayan o kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? O (gerçeği) örtücüler için cehennemde bir barınak yok mudur?

69- Ve bizim uğrumuzda güçlerinin kullananları, kesinlikle yollarımıza ileteceğiz. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle o iyilik edenlerin beraberindedir.


2 Haziran 2025 Pazartesi

Kur'an Meali Yasağı Üzerinde Bir Düşünce

Bu yazının yazıldığı tarihin en önemli gündemi olmasa da (çünkü Gazze katliamı gibi daha önemli bir gündem halen yaşanmaktadır) Kur'an'la iştigal edenler arasında DİB e verilen bazı Kur'an meallerini yasaklama yetkisi bu günlerin gündemini oluşturmaktadır. DİB tarafından oluşturulacak bir konsülün herhangi bir mealin yasaklanıp yasaklanmaması üzerinde karar verme yetkisine sahip olması, öncelikle kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü bu konsülün bir mealin doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde karar vereceği kriterlere göre kendilerinin yaptırdığı mealler bile mebzul miktarda hataları barındırmaktadır. 

DİB bu yetkisini kullanırken ortaya koyacağı kriterler, Kur'an'ın temel ilkelerini baz alan kriterler değil, adına "Ehli sünnet vel cemaat" denilen ve bu isim altında ortaya konulan birçok inanç  esasının Kur'an ile taban tabana zıt olduğu kriterler üzerinden yapılacağı da herkesçe malumdur. Bu kriterler üzerinden değerlendirilen bazı Kur'an meallerinin haliyle bu inanca zıt olduğu ortadadır. Bu inancın esaslarına uymayan meallerin yasaklanması ve toplatılması gerektiği bu kuruluşun kuracağı konsül tarafından uygulamaya konulacaktır.

Kur'an mealleri üzerinde konuşmak yetkisine sahip olan bir kuruluşun önce bu inancı terk ederek salt Kur'an merkezli bir inanç üzerinden bu işi yapması gerekir ki, bu da balığın kavağa çıkması gibi imkansız bir durumdur. Bu da demektir ki DİB yapacağı bir Kur'an meali tetkikinde yanlı bir durum sergileyecek ve birçok Kur'an meali bundan etkilecektir.

Yasaklanacak mealler içinde Kur'an esaslarına aykırı meallerin olacağı bir realitedir. Biz böyle meallere sonuna kadar karşı olmakla birlikte, bunların despot bir zihniyet tarafından kanun ile yasaklanmasını da kabul edemeyiz. Çünkü yasağı DİB değil okuyucuların kendileri hür iradeleri koymalıdır.

Şurası bir gerçektir ki, ülkemizde son 50 senedir Kur'an'a olan yönelmenin bir etkisi olarak herkes Kur'an meali yapmakta neredeyse bir yarışa girmiştir. Bu durumun ülkede bir meal enflasyonunu meydana getirdiği de malumdur. 

               Bana okuduğun meali söyle, sana hangi cemaatten olduğunu söyleyeyim. 

Her cemaatin okunmasını veya okunmamasını tavsiye ettiği mebzul miktarda meal bulunan bir ülkede yasakçı zihniyet zaten her an çalışmaktadır. DİB de halen mevcut olan yasakçı zihniyete TBMM nin çıkardığı bir kanun ile yasal olarak dahil edilmiştir. Mümeyyiz akla sahip olmayan okuyucu, hangi mealin okunup okunmaması gerektiği kendisi değil, mensup olduğu tayfanın reislerinin karar vererek ona göre hareket etmeyi beklemektedir.

Bir mealin doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde fikir yürütmeye sahip olacak kişi ve kurum üzerinde bile bir fikir sağlanmasının mümkün olamayacağı aşikardır. Bu ülkenin okuduğu mealin doğruluğu veya yanlışlığı hakkında fikir verebilecek insanın yine kendi dini inancı doğrultusunda olması gerektiğini düşünen insanların ülkesi olduğu unutulmamalıdır.

Netice itibari ile bu yasak kararı neresinden baksanız elinizde kalan ve desteklemesi mümkün olmayan bir karardır.

Hal böyleyken Kur'an mealleri üzerinde de karınca kararınca iki laf etmeye çalışalım. Çünkü ne dersek diyelim ortada bir sıkıntı vardır ve bu sıkıntılar halen gündemdeki yerini korumaktadır.

Bugün ülkemizde mevcut bulunan Kur'an meallerini 2 kategoride toplamak mümkündür.

1- Lafzi meal. Yani Kur'an metninin aslının tercümesi üzerinden yapılan mealler. Aslında buna çeviri demek daha uygun düşmektedir.

2- Anlam yorum meal. Bu yöntem, lafza bağlı kalmayan, lafzın ne demek istediğini merkeze alan, kişinin Kur'an'dan anladığını yansıtması üzerine kurulu bir yöntemdir.

1. kategorideki mealleri kontrol etmek, Arapça metnin kelime karşılığı üzerinden yapılan değerlendirme ile mümkün olmaktadır. Bu yöntem, kontrol açısından daha kolaydır. Yapılan değerlendirme sonucunda eğer kelimenin aslına uygun olmayan bir karşılık verilmişse, hata anında ortaya çıkacaktır.

Lafzi meal, doğruluk ve yanlışlık açısından kontrolu en kolay meal yöntem olması açısından kanaatimizce daha güvenilirdir, meal okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim meal bu kategoriye dahil olan meallerdir. Çünkü meal yapıcısının hatası veya tahrifi bu yöntemle yapılan meallerde anında ortaya çıkar.

2. kategoriye giren mealler, daha dikkatli okunması gereken meallerdir. Çünkü bu yöntemle yapılan meallerde kişisel görüşler daha bi ön plana çıkmakta, meal yapıcısı Kur'an ve İslam hakkındaki kişisel düşüncesini Kur'an'a söyletme imkanı bulabilmektedir.

Bütün anlam yorum tarzı mealleri bi kalemde silip atmamakla birlikte, hata ve tahrif barındırma açısından daha müsait bir yapısı olması açısından daha dikkatli okunması gereken mealler bu kategorideki meallerdir. Bu yöntemler meal yapan bir kimseye, herhangi bir hata uyarısı yapıldığında, sığınma noktası "Bu konuda ben böyle düşünüyorum" demesi olmakta, dolayısı ile kendisini eleştiriye kapatmaktadır.

Kur'an mealleri hakkında bu kısa düşünceden sonra, bir de bu mealleri yapanlar hakkındaki şahsi kanaatimizi paylaşmak isteriz.

Kimsenin kalbini açıp bakma imkanına sahip olmadığımız için, bir meal yapıcısının ne amaçla meal yaptığı üzerinde bir şey söylememiz yakışık almayacaktır. Ancak mealin neye ve kime hizmet ettiği üzerinde fikir yürütme imkanına sahip olabiliriz.

Bir mealin veya meal yapıcısının hakkında fikir sahibi olmak için önce doğru bir Kur'an anlayışına sahip olmak gerekmektedir. Bu anlayış ise, Kur'an'ın yüzyıllar boyunca elçiler üzerinden anlattığı bütün insanlar arasındaki ortak kelime olan ALLAH'A KİMSEYİ ORTAKLAŞTIRMAMAK esası üzerine kurulu bir din anlayışına sahip olmakla mümkün olacaktır.

Bir meal yapıcısı eğer böyle bir inanca sahip değilse, yapacağı meal insanları Allah'a kulluğa değil, başkalarına kulluğa davet etmek olacaktır. Olayın en kötü tarafı bunu yaparken Allah'ın kitabını kullanmış olmasıdır.

Bir mealin veya meal yapıcısının hakkında kanaate varabilmenin en sağlıklı yolunun bu olduğunu düşünmekteyiz. Tevhidi anlayışa sahip bir kişi olarak okuyacağımız mealler bize kimsenin veya hiçbir kurumun etkisi altında kalmadan o meal veya meal yapıcısı hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.

Son yıllarda bazı üniversitelerin yaptığı ve çok ta faydalı olduğunu düşündüğümüz meal sempozyumları, akademisyen camianın bu konuya daha objektif yaklaşımını beraberinde getirmiş, ve birçok mealdeki hata ve tahrifin akademik bir üslupla okuyuculara yansımasını sağlamıştır.

Kur'an mealleri hakkında makaleler kaleme alan akademisyenlerin, bu konuyu yasakçı zihniyet gözüyle bakmadan ele alması, Kur'an meallerinin gelecekte daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağlaması açısından umut vericidir.


31 Mayıs 2025 Cumartesi

KASAS SURESİ MEALİ

1- Ta, Sin, Mim.

2-  Bunlar, o açıklayan kitabın ayetleridir.

3- İnanan ve bir topluluk için sana, Musa'nın ve Firavun'un haberinden o bir kısım gerçeği peşi sıra okuyacağız.

4- Şüphesiz ki Firavun o yerde yücelenmiş ve oranın halkını taraftarlara bölmüştü. İçlerinden bir ekibi zayıf düşürüyor, onların oğullarını boğazlıyor ve onların kadınlarını yaşatıyordu. Şüphesiz ki o, o bozuculardandı.

5- 6- Ve biz de, o yerdeki zayıf düşürülenlere büyük iyilikte bulunmayı ve onları önderler yapmayı ve o mirasçılar yapmayı ve o yerde olanak sağlamayı ve Firavun'a ve Haman'a ikisinin askerlerine onlardan sakınmakta oldukları şeyi, göstermeyi istiyorduk.

7- Ve Musa'nın annesine: "Onu emzir. Onun için kaygılandığın zaman, onu o denize bırak ve kaygılanma ve üzülme. Şüphesiz ki biz onu sana geri döndürücüleriz ve onu o gönderilmişlerden olarak görevlendiricileriz" diye vahyettik.

8- Böylece Firavun ailesi sonunda kendilerine bir düşman ve bir üzüntü olması için, onu bulup aldı. Şüphesiz ki Firavun ve Haman ve ikisini askerleri, yanılgıya düşenlerdi.

9- Ve Firavun'un karısı: "(Bu) benim ve senin için bir göz ferahlığıdır. Onu öldürmeyin. Bize faydası olur veya ona bir çocuk olarak tutunuruz" dedi. Oysa onlar (başlarına gelecekleri) fark etmez bir haldelerdi.

10- Ve Musa'nın annesi, gönlü bomboş bir durumda sabahladı. Eğer o inananlardan olması için onun kalbinin üzerine bağ vurmamış olsaydık, şüphesiz ki neredeyse onu belli edecekti.

11- Ve (annesi) kızkardeşine: "Onun izini takip et" dedi. Böylece o da onu, onlar fark etmezlerken uzak bir yerden gördü.

12- Ve önceden ona o emziricileri yasaklamıştık. Bunun üzerine (kız kardeşi): "sizin için ona güvence olacak ve ona içtenlikle öğüt verecek bir ev halkını size kılavuzluk edeyim mi?" dedi.

13- Böylece (annesinin) gözü ferah olması ve üzülmemesi ve şüphesiz ki Allah'ın sözünün bir gerçek olduğunu bilmesi için, onu annesine geri döndürdük. Fakat onların (Firavun ve askerlerinin) hiçbiri bilmezlerdi.

14- Ve en sertliğine ulaşıp oturaklaştığında ona bir karar yeteneği ve bir bilgi verdik. Biz o iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

15- Ve (Musa) oranın halkından bir kısmının bir duyarsızlık (uyku) hali üzerinde olduğu bir vakit o şehre girdi de orada (birbiriyle) öldürüşen iki adam buldu. Bu, onun taraftarından bu da, düşmanın (taraftarın) dan. Derken onun taraftarından olan, onun düşmanından olana karşı ondan, yana yakıla yardım istedi. Bunun üzerine Musa ona yumruk attı, böylece onun (ölüm hükmünü) yerine getirdi. (Musa): "Bu o şeytanın işindendir. Şüphesiz ki o, bir açıklanan saptırıcı düşmandır" dedi.

16- (Musa yine): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben benliğime haksızlık ettim, artık beni bağışla" dedi, bunun üzerine (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz ki O, o çok bağışlayıcının, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

17- (Musa yine): "Ey Efendim, beni nimetlendirmen nedeniyle, artık o suçlulara bir sırt veren asla olmayacağım" dedi.

18- Böylece o şehirde bir kaygıyla (etrafını) gözetleyerek sabahladı. bir de baktı ki o dün ondan yardım istemiş olan, ona feryat ediyor. Musa ona: "Şüphesiz ki sen, kesinlikle bir açıklanan azgınsın" dedi.

19- (Musa) ikisine de bir düşman olan o kişiyi yakalamak istediğinde: "Ey Musa, o dün bir benliği öldürdüğün gibi beni de öldürmeyi mi istiyorsun? Şüphesiz ki sen bu yerde bir zorba olmaktan başka bir şey istemiyorsun. Ve sen o düzelticilerden olmak istemiyorsun" dedi.

20- Ve bir adam o şehrin en uzağından koşarak geldi: "Ey Musa, Şüphesiz ki o dolgunlar seni öldürmeleri için senin hakkında birbirlerine danışıyorlar, hemen (bu şehirden) çık. Şüphesiz ki ben, sana o içtenlikle öğüt verenlerdenim" dedi.

21- Bunun üzerine (Musa) bir kaygıyla (etrafını) gözetleyerek oradan çıktı. "Ey Efendim, beni bu haksızlık yapanlar topluluğundan kurtar" dedi.

22- Ve (yüzünü) Medyen'in karşısına yönelttiğinde: "Efendimin beni o denk yola iletmesi umulur" dedi. 

23- Ve Medyen suyuna vardığında, onun üzerinde o insanlardan (hayvanlarını) suvaran bir toplum buldu ve onların da aşağısından (hayvanlarını suvarmaktan) meneden iki kadın buldu. (Musa onlara): "İkinizin derdi nedir? dedi. (İki kadın): "O çobanlar geri çekilene kadar biz (hayvanlarımızı) suvarmayız ve babamız da bir büyük ihtiyardır" dediler.

24- Bunun üzerine (Musa) o iki kadın için (hayvanları) suvardı, sonra o gölgeye yönelip: "Ey Efendim, şüphesiz ki ben, hayırdan bana indireceğin o şeye bir muhtacım" dedi.

25- Çok geçmeden iki kadından biri, sıkılgan bir tavır üzere yürüyerek (Musa'ya) geldi: "Şüphesiz ki babam bizim için suvardığın şeylerin bir iş karşılığı ile karşılıklandırmak için seni çağırıyor" dedi. Çağrı üzerine ona geldiği ve (başından geçen) o anlatıyı ona anlattığında: "Kaygılanma, o haksızlık yapanlar topluluğundan artık kurtuldun" dedi.

26- İki kadından biri: "Ey babacığım, onun iş karşılığı çalışmasını iste. Şüphesiz ki iş karşılığı çalışmasını istediğin kimselerin en hayırlısı, bu çok kuvvetli güvenilir kimsedir" dedi.

27- (Babaları): "Şüphesiz ki ben, sekiz hac yılı bana iş karşılığı çalışmana karşı, şu iki kızımdan birini seninle evlendirmek istiyorum. Eğer on (yıl) a tamamlarsan, o da senin yanındandır. Ve ben seni  çatlatmayı da istemem. Eğer Allah dilemişse, beni o düzgünlerden bulacaksın" dedi.

28- (Musa): "Bu, benimle senin aranda (bir antlaşma)dır. O iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana bir düşmanlık yoktur. Ve Allah, söylediğimiz şeyin üzerinde bir dayanaktır" dedi.

29- Böylece Musa o süreyi yerine getirdiği ve ailesiyle (ısınma ihtiyacı için) dolaştığında, Tur'un yanından bir ateş sezinledi. Ailesine: "Durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir haber veya ısınmanız için o ateşten bir kor getiririm" dedi.

30- 31- 32- Ona geldiğinde, o bereketlenmiş yerdeki o vadinin sağ yamacından: "Ey Musa, şüphesiz ki ben  o tüm insanların Efendisi Allah'ın ta kendisiyim" diye ve "Değneğini at" diye seslenildi. (Değneğini atıp) onu hızlı bir yılan  gibi titreştiğini gördüğünde, bir arka dönen olarak yöneldi ve (değneğini) takip etmedi. (Allah): "Ey Musa, geri gel ve kaygılanma, şüphesiz ki sen o güvende olanlardansın. Elini yakanın içine sok, hiçbir kötülük olmaksızın bembeyaz çıkıverir. Ve o ürkmeden (dolayı açılan) kanadını da (kolunu) kendine yapıştır. İşte bu ikisi Firavun'a ve onun dolgunlara senin Efendinden iki sağlam kanıttır. Şüphesiz ki onlar, itaatten çıkan bir topluluk oldular" dedi.

33- 34- (Musa): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben onlardan bir benliği öldürdüm, bundan dolayı beni öldürmelerinden kaygılanıyorum. Ve kardeşim Harun o, dil bakımından benden daha berraktır, artık onu da beni doğrulayan bir destekçi olarak benim beraberimde gönder. Şüphesiz ki ben, beni yalanlamalarından kaygılanıyorum" dedi.

35- (Allah): "Senin pazunu kardeşinle sertleştireceğiz ve ikinizi bir yetkili olarak görevlendireceğiz, artık bizim (gözle görülen) ayetlerimizle ikinize yanaşamazlar. İkiniz ve ikinize takılmış kimseler, o yenenlersiniz" dedi.

36- Musa onlara (gözle görülen) apaçık ayetlerimizi getirdiğinde: "Bu bir yakıştırılmış sihirden başka bir şey değil. Ve biz bunu o ilk atalarımızda işitmedik" dediler.

37- Ve Musa: "Benim Efendim kendi yanından o doğruya getiren kimseyi ve o yurdun sonu onun olacağı kimseyi en iyi bilendir. Gerçek şu ki, o haksızlık yapanlar başarıya eriştirilmez" dedi.

38- Ve Firavun: "Ey o dolgunlar, ben sizin için benden başka hiçbir tanrı bilmedim. Ey Haman, Musa'nın tanrısına aydınlanmam için benim için o çamurun üzerinde bir ateş tutuştur da bana bir yüksek kule oluştur. Ve şüphesiz ki ben onun o yalancılardan olduğu kanaatine varıyorum" dedi.

39- O ve onun askerleri o hakları olmaksızın o yerde büyüklük tasladı ve şüphesiz ki onlar bize döndürülmezler oldukları kanaatine vardılar.

40- Bunun üzerine biz de onu ve askerlerini tuttuk da o denizin içine attık. O haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

41- Ve onları o ateşe çağıran önderler yaptık. Ve o kalkışın günü yardım da edilmezler.

42- Ve onlara bu şimdiki yaşamda bir dışlama taktık. Ve kalkışın günü ise onlar o çirkinleşmişlerdendir.

43- Ve ant olsun ki o ilk kuşakları yok etmemizin arkasından Musa'ya, o insanlara hatırlamaları için doğruyu görmeler ve bir doğruya iletici ve bir rahmet olarak, o kitabı vermiştik. 

44- Ve sen, biz Musa'ya o işi yerine getirdiğimiz zaman, o batı yanında değildin ve sen o tanıklardan da değildin.

45- Fakat biz (Musa'dan sonra nice) kuşaklar oluşturduk da o ömür kendilerine uzatıldı. Ve sen Medyen halkı içinde bir barınan olarak ayetlerimizi onlara peşi sıra okuyan da değildin. Fakat biz (elçi) göndericiler idik.

46- Ve biz (Musa'ya) seslendiğimiz zaman, Tur'un yanında da değildin. Fakat senin Efendinden bir rahmet olarak senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmemiş bir topluluğu uyarman, onların da hatırlamaları için (bunları sana vahyettik).

47- Ve onlara ellerinin öncelediği nedeniyle hoş olmayan bir durum eriştirildiğinde: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değil miydin ki senin ayetlerine takılıp o inananlardan olsaydık?" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

48- Bu duruma rağmen yanımızdan o gerçek onlara geldiğinde: "Musa'ya verilmiş şeyin bir örneği (ona da) verilmiş olmalı değil miydi?" dediler. Oysa onlar önceden Musa'ya verilmiş olanı da örtmediler mi? "İki sihir sırt sırta veriyor" dediler. Ve: "Şüphesiz ki biz hepsini örtücüleriz" dediler.

49- De ki: "Eğer doğru sözlülerseniz, haydi o ikisinden o daha doğru bir kitap getirin de ona takılayım."

50- Buna rağmen eğer seni cevaplandırmadılarsa, artık bil ki onlar ancak ve ancak keyfi arzularına takılıyorlar. Ve Allah'tan bir doğruya ileteni olmaksızın keyfi arzusuna takılmış o kimseden daha sapkın kimdir?  Şüphesiz ki Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

51- Ve ant olsun ki biz hatırlamaları için o sözü onlara iliştirdik.

52- Kendilerine onun öncesinden o kitabı verdiklerimiz, onlar ona inanırlar.

53- Ve onlara peşi sıra okunduğu zaman: "Ona inandık, şüphesiz ki o, bizim Efendimizden o gerçektir. Şüphesiz ki biz, onun öncesinden de teslim olanlardık." derler.

54- İşte direnip gayret ettikleri nedeniyle onların iş karşılığı iki kere verilecektir. O kötülüğü o iyilikle kaldırırlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar. 

55- Ve o amaçsız sözü işittikleri zaman, ondan kayıtsız kalırlar ve: "Bizim işlediklerimiz bize ve sizin işledikleriniz size. Selam sizin üzerinize olsun, biz o düşüncesizlerin peşine düşmeyiz" derler.

56- Şüphesiz ki sen sevdiğin kimseyi doğruya iletemezsin, fakat Allah dileyeceği kimseyi doğruya iletir. Ve O, o doğruya iletilenleri en iyi bilendir.

57- Ve: "Eğer senin beraberinde o doğruya iletene takılırsak, yerimizden kapılıveririz" dediler. Onları yanımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün derlenip toplanmakta olduğu bir dokunulmazlıklı güvenli yere (yerleşmelerine) biz olanak sağlamadık mı? Fakat onların hiçbiri bilmezler.

58- Ve onun (halkına sağladığı bol) geçimliğinden dolayı çalım satmış kasabadan kaçını yok ettik. İşte, onların arkasından pek az dışında (kimsenin) durulmadığı, onların durulma yerleri. Ve o mirasçılar biz olduk biz.

59- Ve senin Efendin onların analarında (merkezlerinde) onlara ayetlerimizi peşi sıra okuyan bir elçi harekete geçirene kadar, o kasabaları yok edici olmadı. Ve onların halkı haksızlık yapmadıkça da o kasabaları yok ediciler olmadık.

60- Ve size herhangi bir şeyden verilmiş olan şey, bu şimdiki yaşamın bir geçimliği ve onun süsüdür. Ve Allah'ın yanında olan şey ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

61- Öyleyse bizim ona bir iyi sözle söz verip de, onun da ona karşılaşıcı olacağı kimse, onu bu şimdiki yaşamla geçimlendirdiğimiz, sonra o kalkışın günü (azap için) o hazırlanmışlardan olacak kimse gibi midir?

62- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "(Tanrılıklarını) iddia etmekte olduğunuz ortaklarım nerede?" der.

63- Üzerlerine o söz bir gerçek olanlar: "Ey Efendimiz, işte bunlar azdırdıklarımızdır. Biz azdığımız gibi onları da azdırdık. Sana (yaklaşıp onlardan) beri olduk. Onlar yalnızca bize kulluk etmekte olanlar değillerdi" dedi.

64- Ve: "Ortaklarınızı çağırın" denildi, bunun üzerine onlar da çağırdılar, fakat onları cevaplanlandırmadılar ve onlar o azabı gördüler. Keşke doğruya iletiliyor olsalardı.

65- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "O gönderilmişleri ne ile cevapladınız? der.

66- O gün o haberler onlara körleşmiştir. Artık onlar birbirlerini de soruşturumazlar.

67- (İtaate) dönen ve inanan ve bir düzgün iş işleyene gelince, onun da o başarıya eriştirilenlerden olması umulur.

68- Ve senin Efendin, ne dilerse takdir eder ve (elçilik verme de kimi dilerse) hayırlar (onöre eder). Onların o hayırlama (onöre etme) hakkı yoktur*. Allah, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

*Zuhruf s. 31. ayetinin bu ayetin anlaşılmasında anahtar konumda olduğunu düşünüyoruz. Allahu alem.

69- Ve senin Efendin, onların göğüslerinin kamufle etmekte oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri biliyor.

70- Ve O, Allah'tır, O'ndan başka tanrı yoktur. O ilkte ve o sonrakinde o övgü O'nadır. Ve o karar da O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz.

71- Deki: "Gördünüz mü, eğer Allah o geceyi sizin üzerinize o kalkış gününe kadar aralıksız olarak devam ettirse, bir ışığı Allah'ın dışında size getirecek tanrı kimdir? Hala işitmez misiniz?"

72-  Deki: "Gördünüz mü, eğer Allah o gündüzü sizin üzerinize o kalkış gününe kadar aralıksız olarak devam ettirse, onda durulacağınız o geceyi Allah'ın dışında size getirecek tanrı kimdir? Hala görmez misiniz?"

73- Ve O'nun rahmetindendir ki o geceyi ve o gündüzü, onda durulmanız ve O'nun lütfundan bir kısmının peşine düşmeniz ve şükretmeniz için size oluşturdu.

74- Ve (Allah) o gün onlara seslenir de: "(Tanrılıklarını) iddia etmekte olduğunuz ortaklarım nerede?" der.

75- Ve her toplumdan bir tanık çekip çıkardık da: "Haydi sağlam kanıtınızı getirin" dedik. Böylece o gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilmişler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

76- 77- Şüphesiz ki Karun, Musa'nın topluluğundandı da onlara karşı sınırı aşmıştı. Ve ona onun anahtarlarını o kuvvet sahibi birbirine sıkı sıkıya bağlı topluluğun kaldırmakta şüphesiz ki güçlük çektiği o hazinelerden vermiştik. Bir zaman ona topluluğu: "(Şımarıp) sevinme, şüphesiz ki Allah, o (şımarıp) sevinenleri sevmez. Ve Allah'ın sana verdiği o şeyde o sonraki yurdun peşine düş ve bu şimdikinden de hisseni unutma. Ve Allah'ın sana iyilik ettiği gibi, sen de iyilik et. Bu yerde o bozuculuğun peşine düşme. Şüphesiz ki Allah, o bozucuları sevmez" demişti.

78- (Karun da): "O, bana ancak ve ancak benim yanımdaki bir bilgi üzerine verilmiştir" demişti.  Şüphesiz ki Allah'ın, onun öncesinden o kuşaklardan o kimse ki kuvvet olarak ondan daha sert ve toplu birlik olarak daha çok olanı kesinlikle yok ettiğini bilmedi mi? Ve o suçlulara arkaya takılı suçlarından sorulmaz.

79- (Karun) böylelikle topluluğunun karşısına süslerinin içinde çıktı. O şimdiki yaşamı isteyenler: "Ah keşke Karun'a verilmiş şeyin bir örneği bize de olsaydı. Şüphesiz ki o, kesinlikle bir büyük hisse sahibidir" dedi.

80- Ve kendilerine o bilgi verilmişler ise: "Yazıklar olsun size, inanan ve bir düzgün iş işleyen kimse için, Allah'ın ödülü daha hayırlıdır. Ve ona o direnerek gayret edenlerden başkası karşılaştırılmaz" dedi.

81- Sonunda onu ve onun yurdunu o yerin dibine soktuk da, Allah'ın aşağısından onun için yardım edecek hiçbir birliği de olmadı. Ve o (savunarak) kendisine yardım edenlerden de olmadı.

82- Dün onun yerinde olma dileğinde bulunanlar: "Vay, demek şüphesiz ki Allah, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutarmış ve (kime dilerse de) bir ölçüye göre verirmiş. Eğer Allah bize büyük iyilikte bulunmuş olmasaydı, biz de dibe sokardı. Vay demek o (gerçeği) örtücüler başarıya eriştirilmezmiş" diyerek sabahladılar.

83- Bu, o sonrakinin yurdu. Biz onu o yerde bir yücelenme ve bir bozuculuk istemezlere vereceğiz. Ve o son o korunanlarındır.

84-  Kim o iyiliği getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim o kötülüğü getirirse, o kötülükleri işleyenler, işlemekte oldukları şeyden başkasıyla karşılık görmez.

85- Şüphesiz ki sana o okunan (Kur'an)ı belirleyen, kesinlikle seni tekrar dönülecek yere geri döndürücüdür. De ki: "Benim Efendim, kim o doğruya ileteni getirdi ve kim bir açıklayan sapkınlık içindedir en iyi bilendir."

86- Ve sen bu kitabın sana bırakılmasını bekleyen değildin. Ancak senin Efendinden bir rahmet olarak (sana bırakıldı). Öyleyse sakın o (gerçeği) örtücülere bir arka çıkan olma.

87- Ve sana indirildikten sonra Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Efendine çağır ve sakın o ortak koşanlardan olma.

88-  Ve Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı çağırma. O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun yüzünün dışında her şey yok olucudur. O karar O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.