2 Aralık 2025 Salı

Gayri Metluv Vahiy Düşüncesinin Şura s. 51. Ayeti Bağlamında Değerlendirilmesi

Çoğu kimsenin malumu olduğu üzere İslam düşüncesinde, "Gayri Metluv Vahiy" olarak adlandırılan ve Muhammed a.s. isnad edilen rivayetlerin de vahiy yani Kur'an'a eşdeğer olduğu esasına dayandırılan ve zamanla bazı kesimlerde itikat haline getirilmiş bir düşünce vardır. 

Bu düşünceye göre  "Metluv Vahiy" olarak adlandırılan vahiy, namazlarda okunan yani Kur'an içindeki ayetlerden oluşan vahiy, "Gayri Metluv Vahiy" olarak adlandırılan vahiy ise namazlarda okunmayan vahiy, yani Muhammed a.s. a isnad edilen rivayetlerdir.

Bu düşüncenin kökü "Ehli Hadis" olarak bilinen ve başını İmam Şafii'nin çektiği ekibe dayanmaktadır. Bu ekibin inancına göre hadisler öylesine kutsal sözlerdir ki aynı Allah'ın sözü olan Kur'an ayetleri ile eşdeğerdir. Bu ekibe mensup olanlar bu iddialarına destek olarak bazı Kur'an ayetlerini de  işlerine geldiği gibi tevil etmekten kaçınmamışlardır.

Biz bu düşüncenin doğruluğunu veya yanlışlığını eğer hakem kitap Kur'an doğrultusunda anlamak istiyorsak, karşımızdaki ilk ayet Şura s. 51. ayetidir. Biz bu ayeti baz alarak Allah'ın insanlarla iletişim kurma yolunu öğrenebilir, sonrasında da "Gayri Metluv Vahiy" düşüncesini bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Ayetin metni ve çevirisi şu şekildedir:

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ

51- Ve bir beşer için Allah'ın onunla iletişim kurması olası değildir, ancak vahyederek veya bir engelin ötesinden (söz söylemesi) veya bir (melek) elçi gönderir de dileyeceği şeyi kendisinin onayı ile ona vahyeder. Şüphesiz ki O, bir çok yücedir, bir en bilgedir.

Bu ayetten anlaşılacağı üzere, Allah c.c. insanlarla 3 yolla iletişim kurmaktadır.

1- Vahyederek.

2- Engel ötesinden iletişim kurarak.

3- Bir melek elçi göndererek.

1. sıradaki konuşma şekli Yusuf a.s. a kuyuda iken vahyetmesi, Musa'nın annesine onu denize atmasını vahyetmesi gibi yani adına ilham da dediğimiz içsel bir duygu olarak. Bu durumu Şems s. 7. ve 8. ayetlerde daha net görmekteyiz. Allah c.c. bu ayetlerde nefse, fücuru ve takvayı ilham ettiğini beyan etmektedir.

2. sıradaki iletişim şekli Musa a.s. a has bir iletişim şekli olarak Kur'an'da karşımıza çıkmaktadır. 

3. sıradaki iletişim kurma şekli ise Muhammed a.s. kadar gelen ve "Nebi Resul" olarak bildiğimiz insanlara melek elçi vasıtası ile yapılan vahiy türüdür.

Bu noktadan hareketle, şimdiye kadar gelmiş, geçmiş ve gelecek olan insanlarla Allah c.c. 1. sıradaki vahiy türüyle iletişim kurmuş, iletişim kurmakta ve iletişim kuracaktır. 3. sıradaki iletişim şeklini Musa a.s. a has bir iletişim türü olduğunu düşündüğümüzde, 2. sıradaki iletişim türü, "Nebi Resul" olarak bildiğimiz insanlara melek elçi ile yapılan, yani  vahyederek iletişim şeklidir. Bu durumun keyfiyetini Allah c.c. ve sadece o elçiler bilmekte, bizler ise 3. kişiler olarak sadece bize Kur'an'daki verilen bilgiyle yetinmek durumundayız. 

"Nebi Resul" olarak bildiğimiz insanların bir beşer olduğunu da hesaba kattığımız zaman, onlarla yapılan iletişim şeklinin 1. ve 3. sıradaki iletişim kurma olarak karşımıza çıkmakta olduğunu görürüz.

Yani Allah c.c. "Nebi Resul" olarak seçtiği insanların hepsiyle hem Şems s. 7. 8. ayetlerde de karşımıza çıktığı gibi ilham yoluyla iletişim kurmakta, hem de 3. sırada olduğu gibi melek elçi vasıtasıyla vahyederek iletişim kurmaktadır.

Biz sıradan insanlara gelince, Allah c.c. bizlerle sadece 1. sıradaki olan ilham yoluya iletişim kurmaktadır. Yani seçilmiş elçilerin bizden farkı, onların hem 1. sıradaki hem de 3. sıradaki iletişim şekli ile muhatap olmalarıdır.

İş Muhammed a.s. a gelince; O, önce bir beşer olması hasebiyle Allah c.c. onunla 1. sıradaki şekli ile iletişim kurmakta, sonra bir "Nebi Resul" olması hasebiyle 3. sıradaki şekli ile iletişim kurmaktadır.

Allah c.c. nin 3. sıradaki şekli ile kurduğu iletişimin sonuçları bugün elimizde "Kur'an-ı Kerim" olarak nitelenen kitapta bulunmaktadır. Yani Allah c.c. kulu ve elçisi Muhammed a.s. seçerek melek elçi ile vahyettiği şeyler, bugün bizim elimizde yazılı vahiy olarak bulunmaktadır.

Muhammed a.s. elçiliği boyunca kendisine vahyedilen ayetleri insanlara tebliğ etmiş, ve bu tebliğ zamanı içinde beşer olarak yaşantısına da devam etmiştir. Bu yaşantısının içinde elbette ki konuşmuş ve bazı fiillerde bulunmuştur. Bu konuşma ve fiiller, kendisine yapılan vahiyle ilgili olduğu gibi beşeri yaşantısının bir gereği olarak ta karşımıza çıkmaktadır.

Yani Allah c.c. Muhammed a.s. ile elçilik görevinin başına kadar sadece 1. sıradaki şekli ile iletişim kurmuş, elçilik görevinden sonra ise hem 1. hem de 3. sıradaki şekli ile iletişim kurmuştur. Kur'an vahyi dışındaki sözleri ve fiilleri, kendisinin beşer olması nedeni ile 1. sıradaki iletişimin sonuçlarıdır.

Zaman içinde burada ele almanın hacmi genişleteceği bazı saikler nedeniyle Muhammed a.s. ın beşer olması neticesinde ağzından dökülen sözler, Kur'an ile eşdeğer görülmeye başlanmıştır. Ne yazık ki bu eşdeğer görülmenin kaynağı ne ona vahyedilen kitap, ne de kendisidir. "Erike Hadisi" olarak literatüre geçen ve ona atfedilen sözlerin ona atılmış bir iftira olmaktan öte geçmeyeceği bir gerçektir.

Aksine, onun güzide arkadaşlarının herhangi bir konuda onun vahiy olmayan görüşleri karşısında kendilerinin karşı öneride bulundukları sabittir. Eğer onlar "Ehli Hadis" ekibinin iddiası gibi düşünmüş olsalar veya elçi a.s. Kur'an harici sözlerinin de Kur'an ile eşdeğer olduğunu söylemiş olsaydı, onlar asla karşı öneride bulunmazlar teslim olurlardı.

 Örneğin Uhud yenilgisi ile ilgili Al-i İmran suresi ayetlerine baktığımızda elçinin arkdaşlarını arkalarından çağırmasına rağmen onların bu çağrıyı dinlememiş olmaları karşısında ne Allah c.c. ne de elçi onların inkara düştüğünü söylememiştir. Ahzab suresinde Zeyd'e "Eşini yanında tut" dediği halde Zeyd'in bu sözü dinlememesi vahyi inkar olarak değerlendirilip de o ve diğer sahabe "Hadis İnkarcısı" olarak görülebilir mi?

Görünen o ki; "Gayri Metluv Vahiy" düşüncesi temellerini asla vahiyden almayan, hadisleri de vahiy kategorisine sokmak düşüncesine dayalı bir projenin ürünüdür ki hadisler yoluyla İslami konularda daha rahat bir oynama alanı oluşturulabilsin.

Şimdi bu projenin asıl sakat yanı şu dur; Bu projeye inanan insanların beyni öyle bir yıkamaya tabi tutulmuştur ki, buna inanmayanlar, Kafir, Zındık, Hadis inkarcısı, Sünnet inkarcısı gibi isimlerle yaftalanmaktadır.

Ancak Kur'an'ı hakem yaparak konuya baktığımız zaman işin rengi değişmekte, oklar tersine dönmektedir. Nasıl mı?

"Şirk" olarak bildiğimiz, Allah'a ortaklık isnat etmek olan ve "Büyük Zulüm" olarak vasıflanan durum, burada ortaya çıkmaktadır. Allah c.c. nin hüküm alanını bir başka kişiye paylaştırmak olan şirk, onun elçisine ait olduğu iddia edilen sözlerin onun sözlerine eşdeğer olduğunu iddia etmekle de ortaya çıkmaktadır.

Başkalarını elçinin sözlerini Kur'an ile eşdeğer görmedikleri için bazı isimlerle yaftalayan kişilerin kendilerinin bu düşünceyle Allah'a ortak koştuklarını bilmeleri gerekmektedir. 

Sonuç olarak; Allah c.c. yarattığı bütün insanlarla iletişim kurmuş ve kurmaya devam etmektedir. Bu iletişim şekli biz gibi insanlara göre "Nebi Resul" olarak seçilen insanlarda farklılık arz etmektedir. Bizlerle sadece Şura s. 51. ayetteki sırasıyla 1. ve Şems 7.ve 8. ayetlerdeki anlatıma göre ilham yoluyla iletişim kurarken, "Nebi Resul" olarak seçilen insanlarla hem bu şekilde hem de Şura s. 51 ayetteki 3. sıradaki şekli ile iletişim kurmaktadır. Muhammed a.s. da bizler gibi bir beşer olması hasebiyle ona ilham yoluyla iletişim kurulmaktadır. Bu iletişim şeklini "Vahyi Gayri Metluv" olarak adlandırmak en büyük olan şirktir.

                                EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.


ŞURA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- Ha, Mim, Ayn, Sin, Kaf.

3- Çok güçlü en bilge Allah, sana ve senden önceki kimselere böyle vahyeder.

4- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Ve O, çok yücedir, çok büyüktür.

5- Neredeyse o gökler üstlerinden yarılacaklar. Ve o melekler Efendilerini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutarlar ve yerdeki kimseler için bağışlama isterler. Dikkat edin şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir.

6- Ve o kimseler ki, O'nun berisinden yakınlar bellediler. Allah, onların üzerinde bir kollayıcıdır ve sen onların üzerinde bir üstlenici değilsin.

7- Ve böylece biz, senin o kasabaların anasını ve onun çevresinde olan kimseleri uyarman ve o toplanmanın günü ile uyarman için ki onda hiçbir kuşku yoktur, sana bir Arabi okuma vahyettik. Bir bölük o bahçede ve bir bölük de o alevli ateştedir.

8- Ve eğer Allah dileseydi, onları kesinlikle bir tek ana toplum yapardı. Fakat O dileyeceği kimseyi kendi şefkatine girdirir. Ve o haksızlık yapanlar ise, onların hiçbir yakını ve yardımcısı yoktur.

9- Yoksa onlar O'nun berisinden yakınlar mı bellediler. Oysa Allah o yakının ta kendisidir ve O, o ölüleri (yeniden) yaşatacaktır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

10- (Sen de ki): "Ve siz herhangi bir şeyden aykırılığa onun hakkında düşerseniz, artık onun kararı Allah'adır. Bu, Allah'tır benim Efendimdir, ben O'nu üstlenici edindim. Ve ben O'na içtenlikle yönelirim."

11- (O), o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısıdır. O, size kendi benliklerinizden eşler ve o hayvanlardan da eşler meydana getirdi. O, sizi bu şekilde yayıyor. O'nun örneği gibi hiçbir şey yoktur. Ve O, en iyi işiticidir, en iyi görücüdür.

12- O göklerin ve o yerin kilitleri, O'nundur. O, o rızkı kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, her bir şeyi bir en iyi bilicidir.

13- O, size o yaşam sisteminden izlenecek yol yaptığı o şeyi ki onu Nuh' a da tembihlemişti. Ve o şey ki biz sana da vahyettik ve yine o şey ki biz onu İbrahim' e ve Musa'ya ve İsa'ya da, "Siz , o yaşam sistemini ayakta tutun ve siz onda sakın ayrışmayın" diye tembihlemiştik. O şey ki sen onları ona çağırmaktasın o ortak koşanların üzerine ağır geldi. Allah, dileyeceği kimseyi kendisine derleyip toplar ve kendisine içten yönelmekte olan kimseyi doğruya iletir.

14- Ve onlar kendilerine o bilgi geldikten sonra kendi aralarında bir saldırganlıktan başka nedenle ayrışmadılar. Ve eğer senin Efendinden bir isimlenmiş süreye kadar öne geçmiş bir kelime olmasaydı, onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Şüphesiz ki o kitaba onlardan sonra mirasçı kılınmış olan o kimseler, ondan kesinlikle bir kuşku verici kararsızlık içindedirler.

15- Bundan dolayı artık sen çağır ve buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve onların keyfi arzularını sakın izleme. Ve sen de ki: "Ben Allah'ın kitaptan indirdiği şeye inandım. Ve ben aranızda eşit davranmakla buyuruldum. Allah, benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Bizim işlediklerimiz bizedir ve sizin işledikleriniz de sizedir. Bizimle sizin aranızda hiçbir tartışma olamaz. Allah, bizim aramızı toplayacaktır. Ve o varış yeri O'nadır."

16- Ve Allah hakkında O'na cevap verildikten sonra tartışmakta olan kimselerin tartışma delilleri,  Efendilerinin yanında boşa çıkıcıdır. Bir hiddet onların üzerinedir ve bir çetin azap onlar içindir.

17- Allah O ki, o kitabı ve tartıyı o gerçekle indirdi. Ve sana ne bildirdi ki belki o an bir yakındır.

18- Ona inanmaz o kimseler onun çabuklaşmasını istiyor. Ve inanmış olan kimseler ise ondan korkuyla titreyenlerdir. Ve onlar onun o gerçek olduğunu biliyorlar. Dikkat edin, şüphesiz ki o an hakkında tereddüte düşmekte olan o kimseler, kesinlikle bir apaçık sapkınlık içindedirler.

19- Allah, kendisinin kullarına karşı çok lutfedicidir ve dileyeceği kimseye rızık verir. Ve O, çok kuvvetlidir, çok güçlüdür.

20- Kim o diğer (yaşamın) ekinini isterse, biz onun için kendisinin ekininde artıracağız. Ve kim o şimdiki (yaşamın) ekinini isterse, biz ona ondan veririz ve ona o diğer (yaşamda nimet olarak) hiçbir hisse yoktur.

21- Yoksa onların ortakları mı var ki onlar, o yaşam sisteminden ona Allah'ın onay vermediği şeyi onlara izlenecek yol yaptılar? Eğer o ayırmanın kelimesi olmasaydı, onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Şüphesiz ki o haksızlık yapanlar var ya, bir acı azap onlar içindir.

22- Sen o haksızlık yapanları kazandıkları şeylerden dolayı korkuyla titreyenler olarak görürsün. Ve o (kazandıkları) onlara (tepelerine) düşücüdür. Ve o kimseler ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, onlar o bahçenin yeşilliklerindedir ve Efendilerinin yanında dileyecekleri şeyler onlar içindir. Bu, o büyük lüftun ta kendisidir.

23- Bu, Allah'ın kendisinin inanmış ve o düzgün işleri işlemiş kimseler olan kullarına müjdelemekte olduğu şeydir. Sen de ki: "Ben buna karşı sizden o yakınlıktaki o sevgi dışında bir iş karşılığı sormuyorum." Ve kim bir iyilik edinirse, biz onun için onda bir iyilik artıracağız. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını bir vericidir.

24- Yoksa onlar (senin için): "O, Allah'a karşı bir yalan yakıştırdı" mı diyorlar? Eğer ki Allah dilerse senin kalbinin üzerine mühür vurur (sen o zaman bunu yaparsın). Ve Allah o geçersizi ortadan kaldırır ve kendisinin kelimeleriyle o gerçeği ortaya koyar. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

25- Ve O ki, kendisinin kullarından o itaatle dönüşü kabul eder ve onları o kötülüklerden yok sayar ve O, sizin yapmakta olduğunuz şeyleri bilir.

26- Ve O, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri cevaplandırır ve onlara kendisinin lütfundan artırır. Ve o gerçeği örtücüler var ya, bir çetin azap onlar içindir.

27- Ve eğer Allah kendisinin kulları için o rızkı geniş tutsaydı, onlar o yerde kesinlikle hadsizlik yaparlardı. Fakat O dileyeceği şeyleri bir ölçüyle indiriyor. Şüphesiz ki O, kendisinin kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır, bir en iyi görücüdür.

28- Ve O ki, onların karamsarlığı düşmesinin arkasından o faydalı yağmuru indiriyor ve kendisinin şefkatinden yayıyor. Ve O, yakın dosttur, övgüye çok layıktır.

29- O göklerin ve o yerin ve o ikisinde canlıdan yaydığı şeylerin takdir edilişi, O'nun ayetlerindendir. Ve O, onları dileyeceği zaman toplamaya da ölçü koyucudur.

30- Ve size bir musibetten değen şey, sizin ellerinizin kazandığı nedeniyledir ve O, birçoğunu da yok sayıyor.

31- Ve siz o yerde (Allah'ı) yetersiz bırakıcılar değilsiniz. Ve sizin için Allah'ın berisinden hiçbir yakın dost ve yardımcı yoktur.

32- Ve o su kütlesinde o bayraklar gibi (yelken açmış) o akıp giden (gemi)ler O'nun ayetlerindendir.

33- Eğer O dilerse o rüzgarı durultur da onlar, onun (su kütlesinin) sırtının üzerinde hareketsiz kalanlar oluverirler. Şüphesiz ki bunda her bir çokça direnip gayret eden, şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

34- Veya onları kazandıkları nedeniyle boğarak yok eder ve O birçoğunu da yok sayıyor.

35- Ve bizim hakkında söz dalaşı yapmakta olan kimseler (şunu) bilsin ki onlar için hiçbir kaçış yeri yoktur.

36- Artık o şey ki size herhangi bir şeyden verilmiştir, artık o (verilmiş olan) bu şimdiki yaşamın bir yararıdır. Ve Allah'ın yanında olan şey ise, inanmış ve Efendilerini üstlenici edinmekte olan kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

37- Ve o kimseler ki o günahın büyüklerinden ve o hayasızlıklardan uzaklaşırlar ve hiddetlendikleri zaman, onlar yok sayarlar.

38- Ve o kimseler ki Efendilerini cevaplandırdılar ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar. Ve onların işleri de aralarında danışma iledir. Ve onlar bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

39- Ve o kimseler ki kendilerine o saldırganlık değdiği zaman, onlar yardımlaşırlar.

40- Ve bir kötülüğün karşılığı, onun örneği bir kötülüktür. Buna rağmen kim yok sayar ve düzeltirse, artık onun iş karşılığı Allah'ın üzerindedir. Şüphesiz ki O, o haksızlık yapanları sevmez.

41- Kim kendisine haksızlık yapılmasının arkasından yardımlaşır (hakkını alır)sa, artık işte onların üzerine hiçbir yol (sorumluluk) yoktur.

42- O yol (sorumluluk) ancak ve ancak o insanlara haksızlık yapmakta olan ve o yerde o gerçek olmaksızın saldırganlık yapmakta olan kimselerin üzerinedir. İşte onlar var ya, bir şiddetli azap onlar içindir.

43- Kim direnerek gayret eder ve bağışlarsa, şüphesiz ki bu kesinlikle o işlerin kararlısındandır.

44- Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun hiçbir yakın dostu O'ndan sonra yoktur. Ve sen o azabı gördüklerinde o haksızlık yapanları: "Geri dönüşe herhangi bir yol var mıdır?" diyorlarken görürsün.

45- Ve sen onları ona (ateşe) sunulurlarken o alçalmadan dolayı saygı duyanlar olarak bir gizliden bakışla bakıyorlarken görürsün. Ve inanmış olan kimseler: "Şüphesiz ki o ziyan edenler o kimselerdir ki, onlar o kalkışın günü kendi benliklerini ve kendi ailelerini ziyana sokmuşlardır" dedi. Dikkat edin, o haksızlık yapanlar bir kalıcı azabın içindedir.

46- Ve onlar için Allah'ın berisinden kendilerine yardım edecek hiçbir yakınları olmadı. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol yoktur.

47- Siz, bir günün gelmesi öncesinden Efendinizi cevaplandırın ki onun Allah'tan hiçbir geri döndürmesi olmaz. Sizin için o gün hiçbir sığınacak yer yoktur ve sizin için (suçlarınızı) bir yadırgama da yoktur.

48- Yok eğer onlar kayıtsız kalırlarsa, artık biz seni onların üzerine bir kollayıcı olarak göndermedik. Senin üzerinde olan o ulaştırmadan başkası değildir. Ve şüphesiz ki biz o insana bizden bir şefkat tattırdığımız zaman, ona sevinir. Ve eğer onlara  ellerinin öncelediği nedeniyle bir kötülük değerse, artık şüphesiz ki o insan bir nankördür.

49- 50- O göklerin ve o yerin hükümranlığı, Allah'ındır. O ne dilerse takdir eder. O kime dilerse dişiler bahşeder ve kime dilerse o erkekleri bahşeder. Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift olarak (bahşeder). Ve O dileyeceği kimseyi de verimsiz olarak yapar. Şüphesiz ki O, bir en iyi bilicidir, bir en doğru ölçü koyucudur.

51- Ve bir beşer için Allah'ın onunla iletişim kurması olası değildir, ancak vahyederek veya bir engelin ötesinden (söz söylemesi) veya bir (melek) elçi gönderir de dileyeceği şeyi kendisinin onayı ile ona vahyeder. Şüphesiz ki O, bir çok yücedir, bir en bilgedir.

52- Ve böylece biz sana bizim buyruğumuzdan bir esinti vahyettik. Sen o kitap nedir ve o inanç nedir biliyor değildin, fakat biz onu sana bir ışık yaptık. Biz onunla bizim kullarımızdan dileyeceğimiz kimseleri doğruya iletiriz. Ve şüphesiz ki sen kesinlikle bir dosdoğru yola iletiyorsun.

53-  Allah'ın yoluna ki, o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Dikkat edin, o işler(in sonucu) Allah'a varır.