21 Nisan 2012 Cumartesi

Tevrat'ın Kur'an İle Sağlaması 3 (Yaratılış Bölümü "Babil Kulesi" ve İbrahim")

Tevrat'ın kur'an ile sağlaması adlı yazı serilerine yaratılış bölümündeki "babil kulesi" ve avram (ibrahim as) hakkında yazılanlar ile devam ediyoruz.

--------- Yaratılış 11.
"Babil Kulesi
1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.
3 Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. 4 Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”
5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 6 “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi, 7 “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9 Bu nedenle kente Babil[a] adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı." 

Bu bölümdeki "rab insanların yaptığı kuleyi görmek için aşağıya indi" şeklinde yazılanlar, islam inancına yerleştirilmiş olan Allah cc ye mekan biçme söylemi olan "Allah semadadır" sözünün kaynağı açısından önemlidir, devamında yazılanlar ise sanki Allah cc nin kullarına karşı bir garezi varmış gibi bir düşünce oluşturmakta ve hucurat s. 13. ayeti zıtlık arz etmektedir.

----- 49.13 Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.

Aynı bölümün, "sam'dan avram'a" başlığı altında nuh as ın oğlu sam'dan avram'a (ibrahim) kadar olan soy kütüğü sıralanmış ve avram'ın doğumundan sonra olanlar anlatılmaya başlanmıştır.

"27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu. 28 Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in Ur Kenti'nde öldü. 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı. 30 Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.
31 Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in Ur Kenti'nden ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler. 32 Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran'da öldü." 

Burada ibrahim as ın babasının adının "terah" olarak verilmesine rağmen kur'anda "azer" olarak anıldığını görmekteyiz.

----- 6.74 İbrahim, babası Azer'e, «Putları tanrı olarak mı benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum» demişti.

Ayrıca lut as ında babası ile avram'ın kardeş oldukları yani avram'ın (ibrahim) in lut as ın amcası olduğunu görmekteyiz, ancak kur'anda bu tür bir akrabalık bağından sözedilmez.

--------Yaratılış 12.

Avram'a Çağrı
1 RAB Avram'a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi,
2 “Seni büyük bir ulus yapacağım,
Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım,
Bereket kaynağı olacaksın.
3 Seni kutsayanları kutsayacak,
Seni lanetleyeni lanetleyeceğim.
Yeryüzündeki bütün halklar
Senin aracılığınla kutsanacak.”
4 Avram RAB'bin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onunla birlikte gitti. Avram Harran'dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşındaydı. 5 Karısı Saray'ı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar.
6 Avram ülke boyunca Şekem'deki More meşesine kadar ilerledi. O günlerde orada Kenanlılar yaşıyordu. 7 RAB Avram'a görünerek, “Bu toprakları senin soyuna vereceğim” dedi. Avram kendisine görünen RAB'be orada bir sunak yaptı. 8 Oradan Beytel'in doğusundaki dağlık bölgeye doğru gitti. Çadırını batıdaki Beytel'le doğudaki Ay Kenti'nin arasına kurdu. Orada RAB'be bir sunak yapıp RAB'bi adıyla çağırdı. 9 Sonra kona göçe Negev'e doğru ilerledi.

İbrahim as ın hayatının en önemli kısmı olan kavmi ile olan mücadelesi ve ateşe atılmasından tevrat'ta söz edilmediğini görmekteyiz. Bu kısımlar kur'anda bizlere şu şekilde bildirilmektedir.

-----6.74-83İbrahim, babası Azer'e, «Putları tanrı olarak mı benimsiyorsun? Doğrusu ben seni ve milletini açık bir sapıklık içinde görüyorum» demişti.İşte böyle İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, yakîn sahiplerinden olsun.Gece basınca bir yıldız gördü, «işte bu benim Rabbim!» dedi; yıldız batınca, «batanları sevmem» dedi.Ayı doğarken görünce, «işte bu benim Rabbim!» dedi, batınca, «Rabbim beni doğruya eriştirmeseydi and olsun ki sapıklardan olurdum» dedi.Güneşi doğarken görünce «işte bu benim Rabbim, bu daha büyük!» dedi; batınca, «Ey milletim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım» dedi.Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbim'in bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hâla ibret almıyor musunuz?«Allah'a koştuğunuz ortaklardan nasıl korkarım? Oysa siz, Allah'ın hakkında size bir delil indirmediği bir şeyi O'na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. İki taraftan hangisine güvenmek daha gereklidir, bir bilseniz.»İşte güven; onlara, inanıp haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar. İşte bu, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyle bilendir.

----------19.41-49 Kitap'da İbrahim'e dair anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir peygamberdi. Babasına şöyle demişti: «Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?» «Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim.»«Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman'a baş kaldırmıştır»Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın.» Babası: «Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git.» dedi.İbrahim şöyle cevap verdi: «Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır.»«Sizi Allah'tan başka taptıklarınızla bırakıp çekilir, Rabbime yalvarırım. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.» İbrahim onları Allah'tan başka taptıklarıyla başbaşa bırakıp çekilince ona İshak ve Yakub'u bahşettik ve her birini peygamber yaptık.






----- 29.16-26  İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.«Şayet siz beni yalancı sayarsanız, sizden önceki birtakım ümmetler de resullerini yalancı saymıştı. Elçinin görevi imana zorlamak değil, sadece açıkça tebliğ etmektir.»Allah'ın yaratmaya nasıl başlayıp, sonra onu nasıl tekrar edeceğini anlamazlar mı? Doğrusu bu Allah'a kolaydır.De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.O, dilediğine azabeder, dilediğini esirger. Ancak O'na döndürüleceksiniz.Siz ne yeryüzünde ve ne de gökte Allah'ı aciz bırakabilirsiniz. Allah'tan başka bir dost ve yardımcınız da bulunmaz.» Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenler, işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmiş olanlardır. İşte can yakıcı azap onlar içindir. Onun için kavminin ona cevabı sadece şu oldu: «Öldürün onu veya yakın!» dediler. Allah da onu o ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanacak bir topluluk için ibretler vardır. İbrahim şöyle demişti: «Dünya hayatında, Allah'ı bırakıp aranızda putları muhabbet vesilesi kıldınız. Sonra kıyamet günü, birbirinize küfreder ve karşılıklı lanet okursunuz. Varacağınız yer ateştir; yardımcılarınız da yoktur.»Bunun üzerine Lut ona inandı ve İbrahim «Doğrusu ben Rabbimin dilediği yere hicret ediyorum, O şüphesiz güçlüdür, Hakim'dir» dedi. 


-----21.52-71  İbrahim, babasına ve milletine: «Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?» demişti.Babalarımızı onlara tapar bulduk» demişlerdi.İbrahim: «And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz» deyince:«Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun?» dediler.O şöyle dedi: «Hayır; Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.»«Allah'a yemin ederim ki, siz ayrıldıktan sonra, putlarınıza bir tuzak kuracağım!»Hepsini paramparça edip, içlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye, sağlam bıraktı.Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler. İbrahim: «Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun» dedi.Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «Zalimler sizlersiniz, sizler!» dediler.Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız? Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?Onlar: «Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin» dediler.Biz: «Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol» dedik.Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.Onu da, Lut'u da, alemler için kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık. 

-----26.69-89 (Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.»«Peki» dedi, «Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı? «Hayır» dediler. «Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.» İbrahim: «Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak Alemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Ahiret gününde yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla. Beni nimet cennetine varis olanlardan kıl. Babamı da bağışla, o şüphesiz sapıklardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalble gelenden başka kimseye malın ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni rezil etme» demişti.   

-----37, 83-99 İbrahim de şüphesiz O'nun yolunda olanlardandı. Çünkü o, Rabbine tertemiz bir yürekle geldi. O vakit babasına ve kavmine dedi: «Siz nelere ibadet edersiniz?»«Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?»«Âlemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?»Derken yıldızlara bir bakışla baktı. Sonra dedi ki: «Şüphe yok, ben hastayım.»Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. Onlara takdim edilmiş öylece duran yemekleri görünce: «Buyursanıza, neden yemiyorsunuz? Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?» dedi.Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. Bunun üzerine koşar oldukları halde ona yöneldiler. Dedi ki: «Kendi yontar olduğunuz şeye mi taparsınız?» «Halbuki Allah sizi ve yaptığınız şeyi yaratmıştır.»Dediler ki: «Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.» Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.İbrahim: «Doğrusu ben Rabbim uğrunda sizi bırakıp gidiyorum; O beni doğru yola eriştirir» dedi. 

-----43.26-30 Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.Ve bunu (bu tevhid inancını) onun ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı ki belki (Allah'a) dönerler diye.Hayır; Ben bunları ve babalarını gerçek ve onu açıklayan bir peygamber gelene kadar geçindirdim.Gerçek kendilerine geldiği zaman: «Bu bir büyüdür. Doğrusu biz onu inkar ediyoruz» dediler.

Yine bu bölümde rab tanrının ibrahime görünmesinden ve kenan ülkesi denen şimdiki israilin bulunduğu toprakları ibrahimin soyu olduklarını iddia eden israiloğullarına verdiğinden bahsedilmektedir. Yahudilerin "vaad edilmiş topraklar" inancının kaynağı hakkında ipuçlarını burada bulmaktayız ,Alah cc nin ibrahime görünmesi diye bir şeyi kur'an onaylamaz, Allah cc kur'anda sadece musa as ile kutsal vadi tuvada aracısız olarak konuşmuş, araf s. 143. ayetinde Allah cc yi alenen görmek istemesi ile ilgili şu ayeti görmekteyiz. 

----- 7.143- Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: «Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım» dedi. Allah: «Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin» buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: «Yarabbi, münezzehsin, Sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim» dedi.

Aynı bölümün, "avram mısırda" kısmı ile ilgili olarak şunlar yazmaktadır.  


10 Ülkedeki şiddetli kıtlık yüzünden Avram geçici bir süre için Mısır'a gitti. 11 Mısır'a yaklaştıklarında karısı Saray'a, “Güzel bir kadın olduğunu biliyorum” dedi, 12 “Olur ki Mısırlılar seni görüp, ‘Bu onun karısı’ diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. 13 Lütfen, ‘Onun kızkardeşiyim’ de ki, senin hatırın için bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar.”
14 Avram Mısır'a girince, Mısırlılar karısının çok güzel olduğunu farkettiler. 15 Kadını gören firavunun adamları, güzelliğini firavuna övdüler. Kadın saraya alındı. 16 Onun hatırı için firavun Avram'a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, erkek ve kadın köle, deve sahibi oldu.
17 RAB Avram'ın karısı Saray yüzünden firavunla ev halkının başına korkunç felaketler getirdi. 18 Firavun Avram'ı çağırtarak, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Neden Saray'ın karın olduğunu söylemedin? 19 Niçin ‘Saray kızkardeşimdir’ diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git!” 20 Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram'la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.  

Kur'anda ibrahim as ın mısıra gidişi ile ilgili olarak herhangi bir bilgi bulunmazken tevratta ibrahim asın mısıra gitmesinden , ölüm korkusu ile karısını kızkardeşi diye tanıtmasından, karısının firavun ile evlenmesinden, firavunun, evlendiği kadının ibrahim as ın kızkardeşi değil karısı olduğunu öğrenince onu karısı ile birlikte gönderdiğinden bahseder. Bu anlatılanlar korkunç bir iftira mahiyetinde olup ibrahim as ın, kavmi tarafından ateşe atılarak öldürülmek istenmesine karşı dahi inancından vazgeçmediği kur'an ayetleri ile sabittir, tevrat'ta anlatılan aynı ibrahim as ölüm korkusu ile karısını kızkardeşi diye tanıtıp firavun ile evlenmesine izin veren birisidir. 

--------Yaratılış 13.  
 
Avram'la Lut'un Ayrılması
1 Avram, karısı ve sahip olduğu her şeyle birlikte Mısır'dan ayrılıp Negev'e doğru gitti. Lut da onunla birlikteydi. 2 Avram çok zengindi. Sürüleri, altınları, gümüşleri vardı. 3 Negev'den başlayıp bir yerden öbürüne göçerek Beytel'e kadar gitti. Beytel'le Ay Kenti arasında daha önce çadırını kurmuş olduğu yere vardı. 4 Önceden yapmış olduğu sunağın bulunduğu yere gidip orada RAB'bi adıyla çağırdı.
5 Avram'la birlikte göçen Lut'un da davarları, sığırları, çadırları vardı. 6 Malları öyle çoktu ki, toprak birlikte yaşamalarına elvermedi; yan yana yaşayamadılar. 7 Avram'ın çobanlarıyla Lut'un çobanları arasında kavga çıktı. –O günlerde Kenanlılar'la Perizliler de orada yaşıyorlardı.–
8 Avram Lut'a, “Biz akrabayız” dedi, “Bu yüzden aramızda da çobanlarımız arasında da kavga çıkmasın. 9 Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim.”
10 Lut çevresine baktı. Şeria Ovası'nın tümü RAB'bin bahçesi gibi, Soar'a doğru giderken Mısır toprakları gibiydi. Her yerde bol su vardı. RAB Sodom ve Gomora kentlerini yok etmeden önce ova böyleydi. 11 Lut kendine Şeria Ovası'nın tümünü seçerek doğuya doğru göçtü. Birbirlerinden ayrıldılar. 12 Avram Kenan topraklarında kaldı. Lut ovadaki kentlerin arasına yerleşti, Sodom'a yakın bir yere çadır kurdu. 13 Sodom halkı çok kötüydü. RAB'be karşı büyük günah işliyordu.
14 Lut Avram'dan ayrıldıktan sonra, RAB Avram'a, “Bulunduğun yerden kuzeye, güneye, doğuya, batıya dikkatle bak” dedi, 15 “Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim. 16 Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da toprağın tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek. 17 Kalk, sana vereceğim toprakları boydan boya dolaş.”
18 Avram çadırını söktü, gidip Hevron'daki Mamre meşeliğine yerleşti. Orada RAB'be bir sunak yaptı.

 Kur'an ayetleri, ibrahim as ile lut as ın kavimlerinden birlikte ayrıldıklarını ancak sonradan herhangi bir beraberliklerinden bahsetmez, ancak tevrat, ibrahim as ile lut as ın mısıra beraber gittikleri ve oradan beraber ayrıldıklarından bahseder, yine tevrat'a göre lut ve ibrahim as ın çobanları arasında çıkan kavga sonucunda birbirlerinden ayrılma kararı almışlardır. Lut as sodom ve gomore'ye giderken ibrahim as kenan yani bugünkü israil topraklarının olduğu ülkede kalmıştır. Ancak kur'an bunları doğrulamamakta ve ibrahim as ın mekkeye gittiğini bildirmektedir. Tevrat'ta mekke'ye gidişinden hiç bahsedilmeyen ibrahim as ın mekke haricindeki yerlerde 3 tane sunak yaptığının yazmasına rağmen kur'anda kabenin temellerini yükseltmesinden bahsedilmektedir. 

-----2.124-129 Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu. Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik.İbrahim: «Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır» demişti. Allah da: «İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç» buyurmuştu.İbrahim ve İsmail, Kabenin temellerini yükseltiyordu: «Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin»«Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin».Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin»

----- 3.96-97 Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kabe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkar ederse, bilsin ki; doğrusu Allah alemlerden müstağnidir.  

-----14.35-41  Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: «Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!» «Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı; bana uyan bendendir, bana karşı gelen kimseyi Sana bırakırım; Sen bağışlarsın, merhamet edersin.»«Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.»«Rabbimiz! Doğrusu Sen gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.»«Kocamışken, bana İsmail ve İshak'ı veren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim duaları işitendir.»«Rabbim, beni namazı(nda) sürekli olan kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur.»Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anamı babamı ve inananları bağışla.»  

Kur'an ayetleri , ibrahim as ın mekke'de ikamet ettiği ve orada insanlar için ilk kurulan beyt'i (kabe'yi) yeniden yükselttiklerini bildirir , tevrat'taki yazılanlar ile kur'an ayetleri arasında hiç bir şekilde uygunluk bulunmamaktadır. Bu kısımdaki 14. ve 17. bölümdeki "“Bulunduğun yerden kuzeye, güneye, doğuya, batıya dikkatle bak” dedi, 15 “Gördüğün bütün toprakları sonsuza dek sana ve soyuna vereceğim. 16 Soyunu toprağın tozu kadar çoğaltacağım. Öyle ki, biri çıkıp da toprağın tozunu sayabilirse, senin soyunu da sayabilecek. 17 Kalk, sana vereceğim toprakları boydan boya dolaş.”" şeklinde yazılanlar bugünkü "siyonizm" düşüncesinin kaynağını oluşturduğu açıktır. İbrahim as ın yaşamadığı toprakların kuzeyden güneye, doğudan batıya kadar yahudilere verildiği yalanları nereden türediği belli olmaktadır. 

---------Yaratılış 14 , "avram lut'u kurtarıyor"bölümünde ibrahim as ın lut'u kurtarmak için 318 adamı ile birlikte lut'a yardıma gittiğini ve lut'un yağmalanan mallarını geri getirdiğinden bahseder, ancak kur'an bu anlatılanları doğrulayacak herhangi bir bilgi vermez. 
-------Yaratılış 15, "rab'bin avram'la yaptığı antlaşma" bölümünde ibrahim bir çocuğu olmadığını söyler ve buna karşı rab ona bir çocuk verileceğini bildirir.

7 Tanrı Avram'a, “Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim” dedi.
8 Avram, “Ey Egemen RAB, bu toprakları miras alacağımı nasıl bileceğim?” diye sordu.
9 RAB, “Bana bir düve, bir keçi, bir de koç getir” dedi, “Hepsi üçer yaşında olsun. Bir de kumruyla güvercin yavrusu getir.”
10 Avram hepsini getirdi, ortadan kesip parçaları birbirine karşı dizdi. Yalnız kuşları kesmedi. 11 Leşlerin üzerine konan yırtıcı kuşları kovdu. 
Bu kısımda bakara s. 260. ayette "İbrahim: «Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster» dediğinde, «İnanmıyor musun?» deyince de, «Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın» demişti. «Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah'ın güçlü ve Hakim olduğunu bil» demişti."şeklinde,ölüleri nasıl dirilttiğini görmek istemesi ve bunu görmesi için 4 kuş alıp parçalamasının emredilmesi ile tevrat'ta anlatılan bu kısımlar konu ile herhangi bir yakınlığı olmamasına rağmen ibrahim as ile ilgili olması açısından dikkat çekicidir. Bakara s. 260. ayetinde anlatılan olay muhtemeldirki ibrahim asın risaletinin ilk zamanlarında olmuştur
  Bu bölümde " 18-21 O gün RAB Avram'la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: “Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları –Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını– senin soyuna vereceğim.”" şeklinde yazılanlar yine "siyonizm" düşüncesinin kaynağını oluşturması açısından ilginç ve ibret vericidir.

19 Nisan 2012 Perşembe

Tevrat'ın Kur'an İle Sağlaması 2 (Yaratılış Bölümü " Nuh ve Tufan")

"Tevrat'ın kur'an ile sağlaması" başlıklı seri yazımıza tevrat'ın yaratılış (tekvin) nuh ve tufan kısmı ile devam ediyoruz.
-------- Yaratılış 6
Tufan
1 Yeryüzünde insanlar çoğalmaya başladı, kızlar doğdu. 2 İlahi varlıklar[a] insan kızlarının güzelliğini görünce beğendikleriyle evlendiler. 3 RAB, “Ruhum insanda sonsuza dek kalmayacak, çünkü o ölümlüdür” dedi, “İnsanın ömrü yüz yirmi yıl olacak.” 4 İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller[b] vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.
5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. 7 “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” 8 Ama Nuh RAB'bin gözünde lütuf buldu.
9 Nuh'un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. 10 Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. 11 Tanrı'nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. 12 Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı.
13 Tanrı Nuh'a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. 14 Kendine gofer[c] ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. 15 Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz[ç], genişliği elli[d], yüksekliği otuz arşın[e] olacak. 16 Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını[g] bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. 17 Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. 18 Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. 19 Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. 20 Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. 21 Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.”
22 Nuh Tanrı'nın bütün buyruklarını yerine getirdi. 

Tevratta nuh as ın yaptığı gemi ile ayrıntılı bilgiler var iken kur'anda bu tür bilgiler yoktur , tefsirlerimizde yer alan gemi ile bilgilerin kaynağı tevrat olduğu anlaşılmaktadır. Nuh as ın yaptığı gemi ile ilgili bilgiler kur'anda şu şekilde anlatılmaktadır. 

-----7-59-64  Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum. Kavminden ileri gelenler dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz!Dedi ki: «Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah'tan (gelen vahiy ile) biliyorum. (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nâil olmanız ümidiyle, içinizden sizi uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir (kitap) gelmesine şaştınız mı?» Onu yalanladılar; biz de onu ve gemide beraberinde olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları suda boğduk, çünkü onlar kör bir kavimdi.
----- 11- 36-39 Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.»
-----23- 23-29 Andolsun ki, Nuh'u kavmine gönderdik ve o: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka bir tanrı yoktur. Hâla sakınmaz mısınız? dedi.Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»«Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanıp bekleyin bakalım.»Nuh: «Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et» dedi. Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: «Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır.»Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: «Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun» de.«Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin» de. 
-----026.105-119 Nuh kavmı gönderilen Resulleri tekzib etti.Kardeşleri Nuh, onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin» dedi. Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç! Nuh: «Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur; hesabları Rabbime aittir, düşünsenize! Ben inananları kovacak değilim. Ben sadece açıkça uyarıcıyım» dedi.«Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın» dediler.Nûh: «Ya Rabbî!» dedi, «halkım beni yalancı saydı. Artık benimle onlar arasındaki hükmünü Sen ver, beni ve beraberimdeki müminleri Sen halas eyle ya Rabbî!»Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık

Tevrat'ta "oğulların karın ve gelinlerinle birlikte gemiye bin" denmesine karşın kur'anda nuh as ın bir oğlunun zikri geçmekte onunda iman etmeyenlerin safında olduğu bildirilmektedir. 
----- 11-42-47 Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna «Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma» diye seslendi.Oğlu: «Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır» deyince, Nuh: «Bugün Allah'ın buyruğundan O'nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı. Yere, «Suyunu çek!», göğe, «Ey gök sen de tut!» denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi'ye oturdu. «Haksızlık yapan millet Allah'ın rahmetinden uzak olsun» denildi. Nuh Rabbine seslendi: «Rabbim! Oğlum benim ailemdendi. Doğrusu Senin vadin haktır. Sen hükmedenlerin en iyi hükmedenisin» dedi.Allah: «Ey Nuh! O senin ailenden sayılmaz; çünkü kötü bir iş işlemiştir; öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. İşte sana öğüt, bilgisizlerden olma» dedi.«Rabbim! Bilmediğim şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen kaybedenlerden olurum» dedi.
Kur'anda tevrat'ın aksine nuh as ın karısınında iman etmeyenlerin safında olduğu beyan edilir.
----- 66.10 Allah, inkar edenlere, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını misal gösterir: Onlar, kullarımızdan iki iyi kulun nikahı altında iken onlara karşı hainlik edip inkarlarını gizlemişlerdi de iki peygamber Allah'tan gelen azabı onlardan savamamışlardı. O iki kadına: «Cehenneme girenlerle beraber siz de girin» dendi.  

---------Yaratılış 7 

1 RAB Nuh'a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. 2-3 Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. 4 Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” 5 Nuh RAB'bin bütün buyruklarını yerine getirdi.
6 Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. 7 Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. 8-9 Tanrı'nın Nuh'a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh'a gelip gemiye bindiler. 10 Yedi gün sonra tufan koptu.
11 Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. 12 Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı.
13 Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh'un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler. 14 Onlarla birlikte her tür hayvan –evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşların, uçan yaratıkların her türü– gemiye bindi. 15 Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh'un yanına gelip gemiye bindi. 16 Gemiye giren hayvanlar Tanrı'nın Nuh'a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh'un ardından kapıyı kapadı.
17 Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı. 18 Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı. 19 Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı. 20 Yükselen sular dağları on beş arşın[a] aştı. 21-22 Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü. 23 RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh'la gemidekiler kaldı. 24 Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.

Yaratılış 7-1 de, kur'anın aksine olarak bütün ailesi ile birlikte gemiye binmesi anlatılırken 6. da tufan koptuğunda nuh'un 600 yaşında olduğu yazılmaktadır. Kur'an bize nuh'un yaşı hakkında şu bilgiyi verir. 
----- 29.14 Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi. 
Kur'an bize tufan'ın kaç gün sürdüğü hakkında herhangi bir vermez.
----- 11.44 Allah tarafından denildi ki: «Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.  
-------Yaratılış 8. "tufan'ın sonu" bölümündeki anlatılanlar ile tefsir kitaplarımızdaki nuh as kıssası ile ilgili anlatılanların  " israiliyyat" olarak adlandırılmasının yanlış bir tesbit olmadığını ortaya koymaktadır.

-------- Yaratılış 9 "nuh'un oğulları"  

18 Gemiden çıkan Nuh'un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan'ın babasıydı. 19 Nuh'un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi.
20 Nuh çiftçiydi, ilk bağı o dikti. 21 Şarap içip sarhoş oldu, çadırının içinde çırılçıplak uzandı. 22 Kenan'ın babası olan Ham babasının çıplak olduğunu görünce dışarı çıkıp iki kardeşine anlattı. 23 Sam'la Yafet bir giysi alıp omuzlarına attılar, geri geri yürüyerek çıplak babalarını örttüler. Babalarını çıplak görmemek için yüzlerini öbür yana çevirdiler. 24 Nuh ayılınca küçük oğlunun ne yaptığını anlayarak, 25 şöyle dedi:
“Kenan'a lanet olsun,
Köleler kölesi olsun kardeşlerine.
26 Övgüler olsun Sam'ın Tanrısı RAB'be,
Kenan Sam'a kul olsun.
27 Tanrı Yafet'e[a] bolluk versin,
Sam'ın çadırlarında yaşasın,
Kenan Yafet'e kul olsun.”
28 Nuh tufandan sonra üç yüz elli yıl daha yaşadı. 29 Toplam dokuz yüz elli yıl yaşadıktan sonra öldü.
Bu bölümde anlatılanlar Allah cc nin bir elçisine yapılan bir hakaret mahiyetinde olup tevratın gelecek olan bölümlerinde yine göreceğimiz türden iftiralardır. 28.29 da nuh as ın 950 yaşaması ile kur'andaki tufan olana kadar kavminin içinde 950 sene kalması(29.14) rakam yönünden bir mutabakat sağlasa bile tufan zamanında 600 yaşında olduğunu söylemesi kur'anla uyum sağlamamaktadır.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Tevrat'ın Kur'an İle Sağlaması 1 (Yaratılış Bölümü "Adem")

Tevrat ve İncil Allah cc nin elçileri vasıtası ile kullarına hidayet ve rahmet için indirdiği kitaplardandır.

----- 3.3 O, sana kitabı, önündekileri doğrulayıcı olarak hak ile indirmektedir. Önceden insanları doğru yola iletmek için Tevrat'ı ve İncil'i indirmişti.

Kur'an ın nazil olması sonrasında Tevrat ve İncilin tahrifi gündeme gelmiş ancak bu tahrifin metin üzerindemi yoksa yoksa anlamı üzerinde mi olduğu tartışmaları halen yapılmaktadır. Kur'an haricindeki bir bilginin doğru olup olmadığını öğrenmenin tek yolu o bilgiyi Kur'ana arz etmektir. Bu yazımızda Tevrattaki bazı bölümleri Kur'an ile sağlamasını yapmaya çalışacağız.  


                                         "YARATILIŞ" bölümü 

----------Bu bölümün "dünyanın yaratılışı" adlı bölümün 26.ve 27. kısmında " Tanrı, “Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım” dedi, “Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun. Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı'nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı." denilmektedir. 

Rivayet kitaplarında " Allah ademi kendi sureti üzerinde yarattı " sözünün kaynağıda bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu kısım kur'ana arzedildiği zaman şura s. 11. deki " Göklerin ve yerin yaratanı, size içinizden eşler, çift çift hayvanlar var etmiştir. Bu suretle, çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir" ayeti ile uyuşmamaktadır.


--------- Yaratılış 2 de, birinci bölümde dünyanın yaratılış evreleri anlatıldıktan sonra
"1 Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. 2 Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. 3 Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi."denilmektedir. 

Dikkat edilirse gök ve yerin yedi günde yaratıldığı ve yedinci gün tanrının dinlendiği ibareleri vardır. Bu ayetleri de Kur'andaki şu ayetlere arz etmemiz gerekmektedir.  

-----7-54 Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva eden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen; güneşi, ayı, yıldızları, hepsini buyruğuna baş eğdirerek var eden Allah'tır. Bilin ki yaratma da emir de O'nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah Yüce'dir.  
-----10-3  Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa istiva eden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz? 
-----11-7 Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel işi işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. And olsun ki, «Siz gerçekten, ölümden sonra dirileceksiniz» desen, inkar edenler: «Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir» derler. 
-----25-59 Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.   
-----32-4 Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?   
-----57-4 Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür. 
-----50-38 And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık.

Göklerin ve yerin 6 günde yaratıldığını bildiren ayetler ile birlikte kaf s.38. ayetindeki "biz bir yorgunluk duymadık" cümlesi ni Tevrattaki ilgili ayetlerin sağlamasını yapınca kur'anla uyumsuzluğu ortaya çıkmaktadır.  

--------- Yaratılış 2 Adem ile Havva bölümünde ademin yaratılışı ile ilgili yazılanlara bakacak olursak, "ademin "aden" de yaratıldığı oradan bir ırmağın doğduğu, bu ırmağın 4 kola ayrıldığı iki kolunun adı "dicle" ve "fırat" olduğu, ve oradaki her meyveyi yiyebileceğini, sadece bir ağacaın meyvesinden yememesini ve yediği takdirde öleceğini söyler."

Dikkat edecek olursak ağaca yaklaşmaması emri sadece Ademe verilmektedir. Bu yazılanları kur'ana arz edecek olursak kur'anda şu ayetler karşımıza çıkar. 

----- 2-35  «Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz» dedik. 
-----7-19 «Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.» 
-----20-117  Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin!

Bu ayetlerde Ademe eşi ile birlikte cennette yerleşmeleri ve yasak olan ağacın sadece ademe değil adem ile eşine yasak olduğunu görmekteyiz, bu ayetlerin delaleti bizlere, Tevratta anlatılan  ve sadece ademe emredilen ağaca yaklaşmama emrinin doğru olmadığını gösterir. 

Aynı bölümde Ademin eşinin yaratılışı şöyle anlatılır . "21 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 22 Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi." Ademin eşinin, ademin kaburga kemiğinden yaratılmasının rivayet kitaplarındaki buna benzer rivayetlerin kaynağınıda bize göstermektedir. Kur'anda Nisa s. 1. ayeti bize bu konuda bilgi verir. "Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir." mealindeki ayet Adem ve eşinin yaratılışı hakkkında bize bilgi veren bir ayettir . 


--------Yaratılış 3 "insanın günahı" bölümünde, adem ile eşinin cennetteki yaşantıları şöyle anlatılır.


"1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.
2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, 3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”
4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, 5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”
6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.

Adem ile eşinin yaratılış sonrası cennette yerleştirilmeleri Kur'anda bizlere şu şekilde anlatılır.

-----2-35-36  «Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz» dedik.Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara «Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz» dedik. 
-----7- 19-22«Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.».Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: «Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir.»«Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim» diye ikisine yemin etti. Böylece onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe koyuldular. Rableri onlara, «Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?» diye seslendi. 
-----20-117-121  Bunun üzerine: Ey Âdem! dedik, bu, hem senin için hem de eşin için büyük bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra yorulur, sıkıntı çekersin! Şimdi burada senin için ne acıkmak vardır, ne de çıplak kalmak.Yine burada sen, susuzluk çekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın.Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi.Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvesinden yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Adem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı.

Konu ile ilgili Tevratta yazılanlara bakacak olursak, şeytanın yılan şekline girmesi , yılanın ademin eşini aldatması , yasak ağacın meyvesinden eşine yedirmesi, ademin, " o meyveyi yanıma koyduğun o kadın verdi diye" söylemesi, Allah cc nin ademin eşi ile konuşması gibi kur'anla örtüşmeyen bilgileri görmekteyiz.  

Aynı olayın kur'anda nasıl anlatıldığını yukarıdaki ayetlerde gördük , o ayetlerde cennette yerleştirilen adem ile eşine, şeytanın birlikte vesvese verdiğini görmekteyiz, devamında yasak ağaçtan yedikleri zaman hitabın ademin eşine değil ademe yapıldığını da görmekteyiz.    

--------Yaratılış 4 "Kayin ile Habil" bölümünde şunlar anlatılır.
"
Kayin ile Habil
1 Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin'i doğurdu. “RAB'bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi. 2 Daha sonra Kayin'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi. 3 Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi. 4 Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti. 5 Kayin'le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı.
6 RAB Kayin'e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın? 7 Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.”
8 Kayin kardeşi Habil'e, “Haydi, tarlaya gidelim[a]” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü.
9 RAB Kayin'e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu.
Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi.
10 RAB, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. 11 Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. 12 İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.”
13 Kayin, “Cezam kaldıramayacağım kadar ağır” diye karşılık verdi, 14 “Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni.”
15 Bunun üzerine RAB, “Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak” dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin'in üzerine bir nişan koydu. 16 Kayin RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod[b] topraklarına yerleşti.

Aynı olay kur'anda maide s 27-31. ayetleri arasında şöyle anlatılır. 

-----5-27-31 Onlara, Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, «And olsun seni öldüreceğim» deyince, kardeşi: «Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder» demişti.«Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, Alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim, zulmedenlerin cezası budur».Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu.Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. «Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım» dedi de ettiğine yananlardan oldu.

Aynı olayı Kur'an ve Tevratla karşılaştıracak olursak , Tevratta ademin iki oğlunu ismi verilirken kur'anda verilmez, kur'an ve Tevratta kurban sunmaları ortak olarak anlatılır ama kurban'ın cinsi kur'anda anlatılmaz, Tevratta rabbin Kayinle konuşmasından sözedilirken kur'anda böyle bir şeyden bahsedilmez, Kur'anda öldürülen kardeşin gömülmesi anlatılırken Tevratta anlatılmaz.

--------Yaratılış 5 "Adem'den Nuh'a" bölümünde, ademin çocukları anlatılmakta ademin 930 yıl yaşadıktan sonra ölmesi arkasından gelen soyunun Nuh'a kadar gelenlerinin isimleri ve kaç yıl yaşadıkları gibi ayrıntılar verilmektedir. Kur'anda bu gibi ayrıntılardan bahsedilmez ve direk Nuh as kıssası anlatılır.   

Tevratta Nuh as hakkında yazılanları bundan sonraki yazımızda ele almak istiyoruz.

16 Nisan 2012 Pazartesi

İnsanlığın Kadim Mücadelesi "Tevhid" ve " Şirk"

Kur'anda kıssa yollu anlatım metodu ile anlatılan muhammed as öncesi resullerin kavimleri ile olan mücadelelerinin temellerine baktığımız zaman iki önemli ayak olan "tevhid" ve "şirk" noktasında olduğunu görürüz. İnsanlığın başlangıcı bilindiği gibi ademin yaratılması ile başlar bu kıssada ademden daha öne çıkan bir isim olan " iblis" kur'anın 7 suresinde anlatılan kıssanın ortak objesidir. Kıssanın bütün ayetlerinde ademe secde etmemesinden sonraki söyledikleri insanlığın kadim mücadelesinin bir ayağı olan "şirk"düşüncesinin kaynağını temsil eder. Burada iblisin ontolojik varlığı üzerinde yapılan "havanda su dövmek" misali olan  tartışmaları bir tarafa bırakarak iblisin lisanı üzerinden ,kıyamet gününe kadar ne gibi yollarla önümüze çıkarak bizi yoldan çıkarmaya uğraşması ön plana çıkarılması gerekmektedir. 


-----4.119«Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler» (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.
----- 7.16-17 «Öyle ise» dedi, «Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım.» «Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın!»
-----15.39 (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!
-----17.62 «Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım» demişti.
-----38.82-3 İblis: «Öyle ise» dedi, «senin izzetine yemin ederim ki ben de onların hepsini şaşırtacağım. Ancak Senin ihlasa erdirdiğin kullar bundan müstesnadır.».

Kıyamete kadar şeytanın iğvalarına maruz kalma tehlikesi ile  başbaşa olan ademoğullarına Allah cc onları bu tehlikelere karşı uyaran elçiler göndermiştir. 

----- 2-38 «İnin oradan hepiniz, tarafımdan size bir yol gösteren gelecektir; Benim yoluma uyanlar için artık korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir» dedik.
----- 7-35 Ey Âdem’in evlatları! Size her ne zaman içinizden Benim âyetlerimi beyan edip açıklayan resuller gelir de, kim onlara karşı çıkmaktan sakınır, nefsini ıslah ederse artık onlara hiç bir korku yoktur, onlar asla üzülmezler de.
-----2-123 Onlara şöyle dedi: «Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.»

Böylece şeytanın yolu olan "şirk" ile Allah cc nin yolu olan "tevhid" mücadelesi ilk insan ile başlar ve ademoğullarının dünyadaki hayatlarının temeli olan bu mücadele kıyamete kadar devam edecek olan bir süreçtir. Allah cc insanları yaratırken fıtratlarına kendisini "rab" ve "ilah" olarak tanıma kabiliyeti yüklemiştir.

----- 7-172-173 Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: «Ben sizin Rabbiniz değil miyim» demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: «Evet şahidiz» demişlerdi. Bu, kıyamet günü, «Bizim bundan haberimiz yoktu» dersiniz veya «Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?» dersiniz diyedir.
-----30-30 (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.
-----10-105 «Ve (bana) hanîf (Allah’ın birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye (emredildi).»

Yaratılışında Allah cc nin kendisine yüklemiş olduğu "hanif dini" terkeden bir çok insan şeytana uyarak yoldan çıkmış ve sebe s. 20. ayetinin muhatap kitlesi olmuştur.

----- 34-20 -21 And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı.Oysa İblis'in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır.

"Tarafımdan size yol gösterici gelecektir" vaadinde bulunan rabbimiz bu vaadini adem ile Muhammed as arasında sayısını kendisinin bildiği elçiler göndermiştir.

----- 4-164  Durumlarını sana daha önce anlattığımız nice elçiler gönderdik. Anlatmadığımız nice elçiler de gönderdik. Allah Mûsâ’ya da hitab ederek konuştu.
-----40-78Biz senden önce de birçok elçiler gönderdik. Onlardan bazısını sana anlattık, bazısını ise anlatmadık. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmaksızın bir ayet getiremez. Allah’ın emri gelince de hak ve adaletle hükmolunur ve batıl yolda olanlar, (özellikle ısrarla, resulün azap getirmesini isteyenler) hüsrana uğrarlar.

Allah cc nin insanlara elçi gönderme konusundaki sünneti bakara s. 213. ayetinde şu şekilde bildirilir.

----- 2.213 İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.

Şeytanın iğvası sonucunda tevhid inancından uzaklaşan insanlara Allah cc bu inancı tebliğ için elçiler ve beraberinde kitaplar göndererek insanları hak yola davet etmiştir ancak insanların çoğu bu tebliğe kulak vermeyrek küfürde inat etmişler ve helak olmayı hak etmişlerdir . Allah cc nin resul gönderme sünneti ve bu kavimlerin o elçilere karşı olan tavırları ve akıbetleri mü'minun suresi 32 ile 44. ayetler arasında  şu şekilde anlatılır. 32. ayete gelen kadar nuh as kıssası anlatılmakta ve nuh as dan musa as a kadar geçen zaman içinde gönderilen elçiler ve o elçilerin kavimlerinin akıbetlerini gösterilmektedir. 

31 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
32 - Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.
33 - Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
34 - "Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz."
35 - "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
36 - "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"
37 - "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz."
38 - "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."
39 - O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"
40 - Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"
41 - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
42 - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
43 - Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
44 - Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!

"Allah'a kulluk edin" şeklindeki çağrı tüm resullerin ortak çağrısıdır. Bu çağrının sebebi muhatap kitlenin Allah cc ye kulluk etmekten kaçınıp kandi yanlarından çıkardıkları sahte ilahlara ibadet etmeleridir. Kur'an ayetleri bizlere müşriklerin şirk inancının arkaplanını şu şekilde bildirir. 

-----004.117 Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilerden (dişi isimli tanrılardan) istiyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar.
-----006.074 Vaktiyle İbrâhîm babası Azere ne demişti? Sen putları kendine bir sürü ilâh ediniyorsun öyle mi? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir dalâl içinde görüyorum
-----013.016 De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?», «Allah'tır» de. «Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?» de. «Kör ile gören bir olur mu? Veya karanlıkla aydınlık bir midir?» de. Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: «Her şeyi yaratan Allah'tır. O, her şeye üstün gelen tek Tanrı'dır.»
-----019.081 Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'dan başka ilâh edindiler.
-----025.003Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
-----036.074 Allah'ı bırakıp da, kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler.
-----039.003 Dikkat edin, halis din Allah'ındır; O'nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: «Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz» derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Allah şüphesiz yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez.
-----046.028 O zaman, Allah'tan başka, O'na yakınlık sağlamak için ilah edindikleri kimseler onları kurtarsalardı ya! Aksine onlardan savuşup yittiler (gittiler). İşte onların sapıtmalarının ve uydurup durdukları iftiraların özeti budur.

Geçmiş zamanlardaki şirk inancının arka planında herhangi bir değişim olmadan günümüze gelmiş ve kıyamete kadar gidecektir. Örnek ayet meallerindede gördüğümüz gibi Allahı bırakıp taştan heykellere tapınanlar bugünde vardır yarında var olacaktır. Meydanlara taştan heykelleri konulan sahte ilahlar o toplumun Allah cc den başka ibadet ettikleri ilah mesabesindedirler. Meydanlara heykeli dikilen şahsıyetler hayatta iken geliştirdikleri ideolojileri ile ilahlığa soyunarak hükümler koymuşlar ve Allah cc nin dininden gayrı bir din icad etmişlerdir. Belirli günlerde o heykeller önünde saygı duruşlarında bulunularak ritüeller uygulanmakta ve kendilerini duymayan ve onlara herhangi fayda sağlayamayacak olan putlara olan bağlılıklar sanki kendilerini duyar gibi özel defterlere bağlılık yazıları yazılarak kadim müşriklik inançları devam ettirilmektedir.  


Zümer s. 3. ve ahkaf s. 28. ayetinde örneğini gördüğümüz şirk çeşidi günümüzde kendilerini müslüman olarak vasıflayan bir çok tasavvuf ehli kişide devam etmektedir. Allah cc ye yakınlaşmak için vesile edindikleri  kişiler onları Allah cc ye yakınlaştırmak adına maalesef şeytana yaklaştırmaktadır, şirkin en tehlikeliside budur çünkü bu şirki işleyenler bunu din adına yapmakta ve  dinin aslından olduğunu sanmaktadırlar.  


Tevhid ve şirk inancı insanlığın başından beri var olan ve kıyamete kadar sürecek olan iki ayrı inanç olup hayatın temeli bu iki inanç üzerine kurulmuştur. Tevhid temelli bir hayat öngören Allah cc nin göndermiş olduğu elçi ve kitapların aksine şirk temelli bir hayat öngören şeytan ve şeytan yandaşlarının mücadele binlerce yıldır süregelmiş ve kıyamete kadarda sürecektir. SELAM TEVHİD ADINA ŞİRKE KARŞI HER TÜRLÜ MÜCADELEYİ YAPANLARIN ÜZERİNE OLSUN.

12 Nisan 2012 Perşembe

KİTAB - KUR'AN - ZİKR

Bu yazımızda "kitap" kur'an" ve " zikr" kelimelerinin arasındaki bağı ve hicr suresi 9. ayette korunacak olan "zikr" in kur'andan ayrı bir şeymi, "zikr" ve "kur'an"ın "kitap" tan ayrı bir şeymi , "kitab"ın "zikr" veya "kur'an"dan ayrı bir şeyin olduğu konusunu  ilgili ayetler ışığında anlamaya çalışacağız. Son zamanlarda, "Allah zikri koruyacağını vaad ediyor kur'anı koruyacağını değil", "elimizdeki kur'an değil mushaftır", " tahrif edilmemiş kur'an levhi mahfuzdadır", "incil ve tevrat tahrif edilmemiştir onlar tahrif edildiyse kur'anda tahrif edilmiştir" , gibi sözler etrafında kur'an hakkında bazı şüpheler yayılmaya çalışıldığına şahid olmaktayız . Bu 3 kavramın (kitap-kur'an -zikr) geçtiği kur'an ayetleri ile ilşkisi kurularak bunların birbirinden ayrı olup olmadıkları anlaşılmaya çalışılacaktır.

-----15.6 Bir de ey o kendisine zikr indirilmiş olan, dediler: mutlaka sen mecnunsun!
-----15.9 Şüphe yok o zikri biz indirdik biz, her halde biz onu muhafaza da edeceğiz.
-----16.44 (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik) . Sana da zikri indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
-----38.8 O zikr aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar.
-----54.025 O zikir aramızdan ona mı bırakıyorlar? Belki o bir şimarık yalancıdır.

Bu ayetler "ezzikr" kelimesi ile ifade edilen elçi muhammed sav e indirilen vahiydir. "Ezzikr" kelimesi sadece muhammed sav e indirilen vahye has bir isim olmayıp kendisinden önce indirilen vahyede verilen isimdir. 

----- 16.043 Senden önce de ancak kendilerine vahyeder olduğumuz adamlar gönderdik. Öyleyse bilmiyorsanız zikir ehline sorun.
-----21.7 Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
-----21.105Andolsun ki; Zikir'den sonra Zebur'da da yazdık ki: Yeryüzüne ancak salih kullarım varis olur.

Yukarda örnek olarak verilen ayetlerin delaleti ile muhammed sav ve ondan önceki indirilen vahyin bir adı "ezzikr" dir. 


Kur'anın diğer ayetlerinde muhammed sav e indirilenle ilgili olarak şu mealdeki ayetleri görmekteyiz.  

-----2.185 Ramazan ayı, ki onda Kuran, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi. Sizden bu ayı idrak eden, onda oruç tutsun; hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Bu kolaylıkları, sayıyı tamamlamanız ve size yol gösterdiğine karşılık O'nu ululamanız için meşru kılmıştır; ola ki şükredersiniz.
-----5.101 Ey İnananlar! Size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır (ama üzülürsünüz). Allah sorduğunuz şeyleri affetmiştir. Allah Bağışlayan'dır, Halim'dir.
-----12.2Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.
-----17.082Kuran'dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır
----- 17.106 Onu bir Kur'an olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.
-----20.2Kur'anı sana bedbaht olasın diye indirmedik.
-----20.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----25.32İnkar edenler: «Kuran ona bir defada indirilmeliydi» derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.


-----43.031«Bu Kuran, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?» dediler.
-----59.21 Eğer Biz Kuran'ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla başeğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
-----76.23 Gerçekten Kur'an'ı Biz sana aşama aşama indirdik.

Yukardaki ayet meallerinde muhammed sav e indirilen vahyin "kur'an" olarak vasıflandığı görülmektedir. Daha önceki ayet meallerinde gördüğümüz gibi indirilen vahyin "zikr" olarak vasıflanmasına artı olarak yine indirilen vahyin "kur'an" olarak vasıflandığını görmekteyiz, muhammed sav e indirilen vahyin "zikr" ve "kur'an" olduğunu ilgili ayet meallerinden görmekteyiz.   


Başka ayetlerde muhammed sav e indirilen vahyin diğer bir adından bahsedildiğinide görmekteyiz 

----- 4.105 Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.
-----16.064Sana Kitap'ı, ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için, inanan kimselere de doğru yol rehberi ve rahmet olarak indirdik.
-----21.10Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?
-----29.47 Sana Kitap'ı böylece indirdik; işte, kendilerine Kitap verdiklerimiz ona inanırlar; bunlardan da ona inanan bulunur. Ayetlerimizi ancak inkarcılar bile bile tanımazlar.
-----29.051 Kendilerine okunan bir Kitap'ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan topluluk için rahmet ve ibret vardır.
-----39.2 Biz sana Kitap'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et.
-----39.41 Doğrusu Biz, insanlar için Kitap'ı gerçekle sana indirdik; kim doğru yolda ise bu kendi lehinedir; sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Sen onlara vekil değilsin.

Bu ayet meallerinden, muhammed sav e indirilen vahyin diğer bir adının "kitab" olduğu anlaşılmaktadır. 


"Kitab" kelimesi sadece muhammed as a indirilen vahiy için değil diğer elçilere verilen vahiy içinde kullanılır. 

-----2.53 Doğru yola gidesiniz diye Musa'ya hakkı batıldan ayıran Kitabı vermiştik.
-----2.87 Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da deliller verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklük taslayarak kimini yalanladığınız kimini de öldürdüğünüz doğru değil mi!
-----6.154 Sonra, iyilik işleyenlere nimeti tamamlamak, her şeyi uzun uzadıya açıklamak, doğruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitap'ı verdik. Rablerine kavuşacaklarına belki artık inanırlar.
-----11.110 And olsun ki, Musa'ya Kitap verdik; onda ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında çoktan hükmedilmiş olurdu. Doğrusu onlar, Kitap'ın Allah katından olduğunda şüphe ve endişe içindedirler.
-----23.49 And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik.
-----25.35 And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.
-----28.43 And olsun ki, Musa'ya, ilk nesilleri yok ettikten sonra, insanlar düşünsünler diye Kitap'ı, açık belgeler, doğruluk rehberi ve rahmet olarak verdik.

Önceki ayetlerde "zikr" olarakda vasıflanan kur'an dışındaki vahiylerden olan musa as a verilen vahyin diğer bir adının "kitab" olduğunu anlıyoruz "zikr" ve "kitab" kur'an ve ondan önceki vahyedilen kitabın ortak adıdır.  


"ZİKR"- "KİTAB" - "KURAN" bu kelimelerin ortak yönü muhammed as a indirilen vahyine verilen ad olmasıdır, muhammed as a 3 farklı vahyin inmediğine göre elimizdeki kur'anın diğer adları zikr ve kitabtır.Hal böyle olunca elimizdeki "mushaf" yani sahifelenmiş olan kitab hem zikr hem kitab kemde kur'andır. "Allah zikri koruyacağını vaadetmiştir kuranı koruyacağı vaadetmemiştir" şeklindeki bir sözün kur'an açısından bakınca ne kadar yanlış olduğu ortadadır. Eğer "zikr" korunmuşsa kitapta korunmuştur kur'anda korunmuştur. Eğer kur'an korunmamışsa zikirde korunmamıştır kitapta korunmamıştır. Eğer kitap korunmamışsa zikir de korunmamıştır kur'an da korunmamıştır.  


"Allah cc tevratı ve incili korumamışta neden kur'anı koruyacak?" şeklinde bir soru ile yola  çıkarak " tevrat ve incil tahrif olduysa kur'anda tahrif olmuştur, yok eğer kur'an tahrif olmadıysa tevrat ve incilin tahrif olduğuna dair bilginin kaynağı nedir?" gibi sorular ortaya atarak günden saptırma cihetine gidilmektedir. kur'andan önce gelen kitapların tahrif edilip edilmediğini yine kur'an yardımı ile öğrenmek ile mümkündür. Şura s. 13 ayetinde "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir." buyurarak bütün elçi ve kitapların ortak mesajının "tevhid" olduğu ve muhammed as dan önce gelenlerinde bu ortak söze çağırdıkları malumdur. Kur'andan önce gelen kitapların tahrif edilip edilmediğini her elçinin ortak çağrısının "tevhid" olduğundan yola çıkılarak incil ve tevratın tahrif edilip edilmediği kolayca anlaşılabilir. Yine aynı metod çerçevesinde kur'anın tahrif edilip edilmediğide kolayca anlaşılabilir.

Bugün müslümanlar arasındaki düşünce farklılıklarına bakacak olursak her düşünce sahibi oluşturmuş olduğu düşüncesini kur'andan almaktadır, ancak bir kısım müslümanlar kur'anın hilafına olan düşünceleri yine kur'ana mal ederek kitleleri aldatmaktadır, bunları yaparken kur'anda yahudilerin tevrat için yaptıkları " kelimeleri yerinden oynatmak" , " dilerini eğip bükmek" metodlarını kullanmaktadırlar, ama yinede kur'an metin olarak sapasağlam durmakta ve kafasını hiç bir düşünceye kiraya vermeyenlerin anlamasına sonuna kadar açıktır. Yinede "kur'an illaki tahrif edilmiştir" diyenlerin bunu delillendirmeleri gerekmektedir, hangi ayetlerinin eksik veya hangi ayetlerinin Allah ccnin sözü olmadığı ortaya konmalıdır. Bu konmadığı takdirde kur'anın tahrif edildiği iddiası Allah cc ye iftira atmaktan öteye geçmez. Velevki kur'an tahrif edildi, bunun haberinide yeni bir resul ve yeni bir kitap gelince öğrenebiliriz, yeni bir elçi ve yeni bir kitapta gelmeyeceğine , Allah cc ninde iddia edildiği gibi tahrif edilmiş bir kitapla bizleri kıyamete kadar başbaşa bırakmayacağına göre yapabileceğimiz tek şey bu kitaba olduğu gibi iman ederek onu hayata tatbik etmektir. 


                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

"Vahiy" Merkezli Din'den "Elçi" Merkezli Din'e Geçiş

Allah azze ve celle adem as dan muhammed as kadar geçen zaman içinde kendisine ibadet için yaratmış olduğu kullarına ibadet yollarını göstermek için insanlar arasından seçmiş olduğu elçilerine vahyederek onlara yollarını göstermiştir. Ancak gönderilen bu elçilere gelen tepkilere baktığımız zaman şunları görmekteyiz. 

----- 14.010 -11Onların resulleri: «Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamaya çağıran ve bir süreye kadar sizi erteleyen Allah'tan mı şüphe ediyorsunuz?» dediler. Onlar da: «Siz de sadece bizim gibi birer insansınız; bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirmelisiniz» dediler. Resulleri onlara şöyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.»
-----17.94-95 Kendilerine hidayet geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: «Allah, elçi olarak bir beşer mi gönderdi?» demelerinden başkası değildir.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----21.003 Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
----- 23.024 Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (elçi göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.»
-----23.033 Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: «Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir.»
-----26.154 Sen de bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin; haydi bir ayet (mucize) getir, eğer doğru konuşanlardan isen!»
-----26.186 Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
-----36.015 «Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman da bir şey indirmemiştir. Sadece yalan söylüyorsunuz» dediler.
-----64.006 Bunun nedeni onlara elçileri, açık deliller getirdiğinde «Bir insan mı bize yol gösterecek?» deyip inkar etmeleri, yüz çevirmeleriydi. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, övülmüştür.

Kur'anın pek çok yerinde geçen bu gibi örneklerden anlaşılacağı gibi , kendilerine gelen bir elçiyi red etme gerekçesi olarak onların "beşer" olmalarıdır. Kendisi beşer cinsinden olan inkarcılar gelen elçinin kendileri gibi bir beşer olmasını küçümsemişler ve "melek" elçi talebinde bulunmuşlardır. Maaleseftirki, kendilerine gönderilen elçiye iman ettiğini söyleyenlerde o elçinin "beşer" cinsinden olmasını hazmedemeyerek o elçinin vefatını müteaakip o elçiyi ilahlık makamına kadar yükseltmeyi becererek istediklerini elde etme yoluna gitmişlerdir, bunun en bariz örneği isa as  ın vefatını müteaakip onun "Allahın oğlu" sıfatını almasıdır. Biz hıristiyanların isa as a reva gördüğü muameleyi bir tarafa bırakarak müslümanların muhammed as a reva gördüğü muameleyi ve bu yapılanın ne derece kur'anla örtüştüğü üzerinde durmaya gayret edeceğiz.

Günümüzde müslümanlar arasındaki en büyük ihtilafların kaynağı  elçi olan muhammed as ın bu görevinin yeterli görülmeyerek onun ilahlık mertebesine yükseltilmek istenmesidir. Bir kısım müslümanlar elçinin sözlerini kur'anla eşdeğer görerek bu işlemi gerçekleştirmişler, bir kısım müslümanlarda onun bedenini ilahlaştırarark bu işlemi gerçekleştrimişlerdir. Bu işlemlerin tarihçesine baktığımız zaman bu düşüncelerin kökünün muhammed as ın hayatta olduğu zaman kadar dayandığını görmekteyiz.

Muhammed sav daha hayatta iken onu anlama konusunda sahabenin iki farklı yol takip ettikleri rivayet kitaplarındaki kayıtlardan öğrenilmektedir. Bir kısım sahabe onun söylediği sözün ne anlama geldiği yolunda bir anlayıştan yola çıkarak onu anlamaya çalışmış diğer bir kısım sahabe onu taklit etme anlayışını benimsemişlerdir. Beni kurayzaya gönderilen seriyyeye " öğle veya ikindi ( bu konuda farklı rivayetler mecvuttur) namazını beni kurayza topraklarında kılın" emrine karşı namaz vaktinin geçmesini göze alarak namazlarıını beni kurayzada kılacak kadar sadece söze bakan, namaz vaktinin geçmesini göze almayarak namazlarını beni kurayzaya varmadan maksada bakan iki sahabe gurubunun varlığı bizlere elçiyi anlamadaki iki farklı anlayışın taa o günden beri olduğunu gösterir. Abdullah ibni ömerin muhammed as ı taklit etmek uğruna yaptıkları rivayet kitaplarında mevcuttur. Bunun karşısında aişe validemiz gibi sahabeler muhammed as a atfen gelen bazı sözlerin onun tarafından söylenemeyeceğini kur'an ayetlerinin delil göstererek red ettikleride rivayet kitaplarında sabittir.  


        "EHLİ  HADİS" DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI


Muhammed sav in vefatını müteaakip farklı yollara sapan müslümanlar" ehli hadis" düşüncesi altında onun sözlerini "vahiy" olarak anlama yoluna gitmişler hadisleri " gayri metluv vahiy" namazda okunmayan vahiy kategorisine sokarak onun sözlerini Allah cc nin sözleri ile eşitleme yoluna gitmişlerdir. Oluşturulan her düşünce bir ön kabul neticesinde olduğu için bu düşüncede önceden oluşturulmuş ve "bu düşüncemizi kur'ana nasıl tasdik ettiririz" mantığı ile kur'an bir noter kitabı haline getirilmiş ve hadisleri inkar edenlerin " kafir" oldukları şeklindeki tehditlerle bu düşünceye iman ettirmesi sağlanmaya çalışılmıştır.  


Bu düşüncenin söyleminde kur'an ikinci planda olup "sünnetin kur'anı nesh edebileceği" şeklinde korkunç bir düşünce üretilmiştir. Birçok kur'an ayetinde " ben rabbimden bana vahyolununa uyarım" veya " rabbinden sana vahyoluna uy" denilen elçinin buna emirlere karşı çıkması düşünülebirmi?. Kur'an zina yapan kadın ve erkeğe evli bekar ayırımı yapılmadan aynı ceza emredilmesine rağmen recm ayeti keçiye yedirilmiş veya sünnet kur'anı neshetttirilerek bu düşünceler yerleştirilmiş ve bu cezayı ortaya atanların küfürde olması bir tarafa recm cezasını kabul etmeyenlerin küfürde oldukları savunulur olmuştur. Yine aynı şekilde " ben gaybı bilmem" veya gaybın anahtarları onun elindedir" şeklindeki ayetlere muhalif olarak kıyamet alametleri adı altında isa as ın yeniden dünyaya gelişi , mehdi , deccal vs.gibi bir çok gaybi haberler resulullah sav adına uydurulmuştur. 


Din adına helal ve haram koyma yetkisi sadece o din'in sahibinde olması gerekirken o din'in elçiside aynen  din koyucusu haline getirilerek helal ve haram koyma yetkisi tanınmıştır. Bu yetki verdirilirken tabiki ona atfen hadisler de gerekmeyteydi . " Dikkat edin bana kur'anla beraber bir misli daha indirildi" diye uydurulan iftiralarla resul sav in kur'an harici sözlerinin aynen kur'an gibi olduğu ifitirası yapılmıştır. Muhammed sav in ordu komutanı olarak yaptığı tasarruflardan olan hyber günü eehli eşeklerin kesilmemesi emri veya o günkü topluluğun ihtiyaçları gözönüne alınarak zenginlik işareti olan altın ve ipek kullanılmaması emri kur'ani bir haram gibi gösterilmeye çalışılmıştır, tabiki bunlar yapılırken önce düşünce oluşturulmuş sonrada bu düşünceye uyabilecek kur'an ayetleri bulunarak o düşünceye uygun şekilde te'vil edilmeye çalışılmıştır.


Kur'an harici herhangi bir bilgiye kur'an onayı olmadan doğruluk veya yanlışlık hükmü verilmemesi gerektiğine rağmen bunun tersi bir anlayış geliştirilerek ayetler rivayetler doğrultusunda yorumlanmış bunun neticesinde kur'ana muhalif olan düşünceler kur'ana onaylattırılmıştır. Müşrik inancındaki şefaat anlayışını red etme doğrultusunda inen kur'an ayetleri bunun tersi bir anlayışla  yorumlanarak red edilen müşrik inançlarının müslümanlar tarafından hararetle savunulur olmasını getirmiştir. 


Bu inançların kaynağı vahyin kendisini ve sahibini öncellemek yerini vahyin elçisini öncellemektir, halbuki "elçi" olmak demek yüce bir varlığın mesajını insanlara getirmek demek iken mesaj bir tarafa atılmış ve o mesajı getiren kişi öncellenmiştir. Bunu yaparkende kullanılan argümanların en başta geleni " resulu sevmek" adınadır, resulu sevmek her müslümanın görevidir ancak hıristiyanlar gibi sevmek kişiyi şirke kadar götürür, "vasat ümmet" olmanın gerektirdiği şekilde her şeyin orta olan miktarı emredilen bizlere resulude sevmenin orta miktarı (ne ifrat'a nede tefrit'e varmadan) emredilmiştir.  


            TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN ELÇİ MERKEZLİ DİN ANLAYIŞI 


Günümüz müslümanlarının bir çoğunda hakim olan din anlayışlarından biriside "tasavvuf" düşüncesidir. Bu düşüncenin kaynağı hint, pers ve yunan düşüncesi olup bu düşüncedeki mitolojik ilahlara mukabil islam inancına yerleştirilen tasavvuf inancındaki mitolojik ve yarı ilah şahsiyet muhammed sav olmuştur, buraya yazmaya haya edeceğimiz şekilde muhammed sav e reva görülen muamele mekke müşriklerinin putlarına reva gördüğü muamelelere rahmet okutturacak düzeydedir. "vahdet'i vucüd" veya "hulül" inançları doğrultusunda "muhammed eşittir Allah " veya "ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm" şeklindeki şirk sözü günümüzde yunus yerine mahmut olarak değiştirilerek müslüman olduklarını zanneden kalabalıklar tarafından kabul görür olmuştur.  


"Ehli hadis" düşüncesinin, elçinin sözlerini kur'ana eşdeğer kılma düşüncesi ile "tasavvuf" düşüncesinin elçinin bedenini Allah'a eşdeğer kılma düşüncesinin temelinde yanlışlık açısından pek bir fark yoktur. Her iki düşünce sahiplerinin birbirlerini her ne kadar " kafir " veya "müşrik" olarak görmeleri onların elçiyi kutsama düşüncesinde aynı noktada buluşmalarını ve " yok aslında birbirinizden farkınız" denmesini gerektirir.  


Sonuç olarak, beşer bir elçiden hoşlanmayarak o elçiyi beşerüstü bir seviyeye çıkarmak isteyenlerin bu düşüncelerinin kur'an kesinlikle reddetmektedir. Muhammed sav in elçi olması ve yaşadığı hayat zarfında mesajın yaşantısı ile ilgili haberleri kur'anın onayından geçmesi şartı ile bizler açısından bir değer kazanabilir, bunun dışında onu  yarı ilah yapmaya yönelik düşüncelerin kur'an ayetlerini tebdil ve tahrif  neticisinde üretilmiş  düşünceler olup müslümanları bağlamaz. Müslümanların yapmaları gereken şey , öncelikle vahye sarılmak ve vahyin doğrultusunda hareket etmektir. Elçi merkezli din savunucularının argümanlarından olan kur'anın önüne set çekme ile ilgili  haberlerin hepsi bu düşüncelerinin yıkılmasını önlemek amacıyla uydurulmuş kılıflardır. Allah cc elçinin görevini ve bizlerin ona nasıl bakması gerektiğini yine kur'anda bildirmiş olup kur'an haricinde elçiye verilmek istenen ifrat ve tefrit düşüncelerin tamamı yeniden gözdne geçirilmeli ve kur'anın kabul edeceği düzeye getirilmelidir. Bunun dışındaki resul sav e dost olmak doğrultusundaki düşüncelerin ona sadece düşmanlık olduğu bilinmelidir.  


                       EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.

8 Nisan 2012 Pazar

Nuzül Öncesi Şirk İnancı ve Günümüz Müslümanlarının Durumu

Malum olduğu üzere islam tarihi kitaplarında kur'anın nazil olmadan önceki durumu açık bir biçimde anlatılmakta ve mekke toplumunun şirk bataklığı içinde yüzdükleri,kızlarının diri diri toprağa gömdükleri kadınları bir meta olarak kullandıkları gibi sapık inançları anlatılmakta ve kur'anın inmesi ile birlikte müslüman olanların bu inançlarından vazgeçerek tevhid inancına sahip oldukları anlatılır. Bu anlatılanlar tabiki doğrudur, kur'an şirk karanlığı içindeki bir toplumu tevhidin aydınlığına çıkarmıştır, maalesef belirli bir süre sonra mekke toplumunu  "müşrik" yapan inançlar kendilerini müslüman olarak vasıflayan insanlar tarafından dinin olmazsa olmazlarından haline getirilmiştir. Bu yazımızda mekke toplumunun şirk inançlarından olan "şefaat" ve "Allah cc ye sesini duyurmak için aracılar ihdası " konularını kur'an perpektifinden bakmaya ve bu inançların mekke toplumundaki inanç arka planını ve günümüz müslümanlarının ekseriyetinde bulunan bu hastalıkları mekke toplumunun inancından ne kadar farklı olduğunu görmeye çalışacağız.  


         MEKKE TOPLUMUNUN ŞEFAAT İNANCI ARKA PLANI


-----10.018 Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır» derler. De ki: «Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.
-----2.255 Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.
-----6.051 Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçı vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar.
-----6.070 Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.
-----6.094 Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek.
-----7.053 Kitap'ın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, «Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek» derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler onları koyup kaçmışlardır.
-----10.003 Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?
-----26.100 «Artık bize ne şefaat edicilerden var. Ne de yakın bir dost var.»
-----30.013 Koştukları ortakları artık şefaatçileri değildir; ortaklarını inkar ederler.
-----32.004 Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah'tır. O'ndan başka bir dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?
-----36.023 «Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.»
-----39.043 Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: «Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?»
-----40.018 Onları, yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur.
-----74.048Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez.

Ayetlerin meallerinden anlaşılmaktadırki , mekke toplumu Allah cc den başka ibadet etmiş oldukları putlarını kendilerine şefaatçı olarak tayin etmişlerdir. Bu inanç arka planı dahilinde nazil olan şefaat inancı ile ilgili bütün ayetler mekke toplumunun bu şirk inancını reddiye sadedinde olmasına rağmen tamamen bağlamından çıkarılarak okunmuş ve müslüman olmak iddiasında bulunan bir kısım insanların ahirette Allah cc den başkasının yardımına muhtaç ve onlardan medet ummak şeklindeki bir  anlayış çerçevesinde okunur olmuştur.  


Şefaat konusu, kur'anın nazil olmasıyla gündeme gelen bir konu değildir. Ahirette günahkar müslümanlara diğer bir takım insanların haşa Allah cc  nin izin  vererek onların günahlarının bağışlanması için ricacı olması şeklinde anlaşılması gereken bir konu asla değildir. 


Şefaat konusu,kur'an nazil olmadan önce müşrik araplarda bir şirk çeşidi olarak ortada durmaktaydı,kur'anın nuzül olmaya başlaması ile toplumda geçerli olan şirk inançları teker teker yıkılmaya başladı. Şefaat inancıda bu şirk inançlarından bir tanesi olması hasebi ile bu inançta ilgili ayetlerle yıkıldı. Şefaat ayetleri çerçevesinde inen ancak Allah cc nin izin vermesi veya ahid vermesi veya meleklerin şefaati konusu ayetler üzerinde tahrife varan yollarla bu günkü haline dönüştürülmüş ve başta muhammed sav olmak üzere her gurubun lideri ,şeyhi , ağabeyine şefaat yetkisi verdirilerek kendi gurubunun mensupları olmadan cennete girmeyeceklerini Allah cc ye beyan ederek kendi mensuplarına yanlarına alarak cennete gidecekleri şeklinde bir inanç kur'ana muhalif olarak hortlatılmaya çalışılmıştır. 


Bu konu ile ilgili olarak da uygun rivayetler türetilmiş, kur'anın şefaat inancına inanmaya davet edilen bir kişinin ilk karşılığı  " iyi ama bir sürü hadisler var bu konuda onları inkarmı edeceğiz?" şeklindedir . Allah cc nin kitabındaki ayetler ile onun dışındaki kaynaklardan gelen bilgiler çakıştığı zaman müslüman kişinin ilk tercih edeceği kaynak kur'an olmalı ve onun dışında gelen bilgiler kur'an ayetleri ışığında anlaşılmaya çalışılmalıdır. Karşımıza çıkan her hadisin güvenilirliliği sorgulanmalı ve bu sorgu yapılırken ölçümüz kur'an olmalıdır, kur'an ayetleri ile çaıkşan her haber adı hadis olasa bile uydurma bir  haberdir ve bizim için bir değeri yoktur.  


                  MEKKE TOPLUMUNUN ARACILIK İNANCI 


Müşrik mekke toplumu Allah cc yi yaratan ve yüce bir ilah olarak bilmekteydiler, onları müşrik kılan şey Allah cc ye yaklaşmak için ihdas ettikleri putları idi. 

----- 29.061 And olsun ki onlara: «Gökleri ve yeri yaratan, güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?» diye sorarsan, şüphesiz «Allah'tır» derler.Öyleyse niçin döndürülüyorlar?
-----29.063 And olsun ki onlara: «Gökten su indirip onunla, ölümünden sonra yeri dirilten kimdir?» diye
   sorarsan, şüphesiz, «Allah'tır» derler. De ki: «Övülmek Allah içindir», fakat çoğu bunu akletmezler.
-----31.025 Andolsun ki onlara, «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, mutlaka «Allah...» derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
-----39.038 And olsun ki, onlara, «Gökleri ve yeri yaratan kimdir?» diye sorsan: «Allah'tır» derler. De ki: «Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?» De ki: «Allah bana yeter; güvenenler O'na güvenir.»
-----43.009 And olsun ki onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, «Onları güçlü olan, her şeyi bilen yaratmıştır» derler.
-----43.087 And olsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan: «Allah» derler. Öyleyken nasıl da aldatılıp döndürülüyorlar?

Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere mekke toplumunun kendilerini , gökleri ve yeri yaratanın  Allah cc olduğu konusunda herhangi bir inkarları yoktur, onları müşrik kılan inanç zümer suresi 3. ayetinde ifade edilen "kendilerini Allah'a yaklaştırsınlar" diye bir takım veliler edinmeleri idi

-----39.003 İyi bil ki Allahındır ancak halîs din, onun berisinden bir takım veliylere tutunanlar da şöyle demektedirler: biz onlara ıbadet etmiyoruz, ancak bizi Allaha yakın yaklaştırsınlar diye, şübhe yok ki Allah onların aralarında ıhtilâf edip durdukları şeyde hukmünü verecek, her halde yalancı, nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.
-----46.028 O zamanlar, Allah'ı bırakıp da O'na yakınlık peyda etmek için edindikleri tanrılar kendilerine yardım etmeli değil miydi? Ama tanrıları onlardan uzaklaştılar. Bu, onların yalanı ve uydurup durdukları şeydir.
----34.037 Ey insanlar! Sizi Bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de çocuklarınızdır; yalnız, inanıp yararlı iş işleyen kimselerin, işte onların yaptıklarına karşılık mükafatları kat kattır; işte onlar, yüksek derecelerde, güven içindedirler.

Mekkelilerin aracılar ihdas etme düşüncesi onların müşriklik vasfına sahip olmalarına sebeb olmuştur , bu inanç özellikle tasavvuf inancı içinde en önemli bir yeri tutarak tasavvufun amentüsü haline getirilmiştir. Saf ve cahil müridler üzerinde kurulan bu inanç hegomonyası , "siz cumhurbaşkanına sesinizi direk olarak nasıl duyuramazsanız Allah cc yede herhangi bir aracı olmadan ulaşmazsınız" gibi bir manktıkla kerameti kendinden menkul din baronlarına kul haline getirilmişlerdir.  

------2.186 Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.

Bu ayetin delaleti ile Allah cc ye sesini duyurmak isteyen herhangi bir kul direk olarak ona dua edebilir araya kimseyi aracı koymadan ........ nın yüzü suyu  hürmetine  gibi sözlere gerek duymadan rabbine dua edebilir, bunun aksine olarak "biz kimizki onun salih kulları olmadan sesimizi duyurmamız imkansız" gibi sözler bu düşünce sahiplerini tevhid dairesinden çıkarır.   


Sonuç olarak, insanları şirk bataklığından kurtarıp tevhidin aydınlığına çıkarmak için indirilmiş olan  kur'anın nazil olduğu dönemdeki mekke toplumunun şirk olarak vasıflandırılan inançlarından bazıları bugün ayni ile vaki olarak kendisini müslüman olarak vasıflandıran insanların düşüncelerinde din adına çok önemli bir yer tutmaktadır, trajedi sayılabilecek olan bu durumdan müslümanların en kısa zamanda kurtulmaları gerekmektedir. Bu kurtuluşun reçetesi ise kur'ana dönmektir, kurmuş oldukları şirk düşünceleri ile saf ve cahil müslümanları aldatan din baronlarının şatoları kur'ana dönmek ile yıkılacaktır. Dikkat edecek olursak bu gibi insanların baş argümanları "kur'anı sen anlayamazsın" veya " kur'an okumayın sapıtırsınız" gibi ahmakça sözlerdir.Kur'ana sarılındığı takdirde başlarına gelecekleri çok iyi bilen baronlar saltanatlarının elden gitmemesi için kur'anın önünü kapatmak için ne gerekliyse yapmaktadırlar. Bizlerde gerekeni yaparak kur'anın önün açmak için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerekmektedir.  


                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

5 Nisan 2012 Perşembe

Kur'an Müslümanları Neye Çağırıyor ?

Yazımızın başlığının daraltılmış bir kapsamı olduğu ve kur'anın çağrısının bütün insanlara olduğu şeklinde haklı olarak bir itiraz gelecektir. Kur'ana iman eden müslümanların kur'anın çağrısı hakkında bir fikir birliği içinde olmamalarının verdiği rahatsızlıkları duyan birisi olarak müslümanların kur'anı başkalarına tebliğ etmeden önce kendilerinin öğrenmesi gerektiğine inanıyoruz. 


Geleneksel inançta yaygın olan" kur'anın anlaşılamazlığı " tabusu yıkılmaya başlamasından itibaren olumlu ve olumsuz yönde birçok düşünce ortaya atılmıştır. Dün kur'anı abdestsiz eline almaya korkan müslümanlar bugün bu kitap için abdest almak diye bir emrin olmadığını artık biliyorlar ve bunun tartışmasını dahi yapmıyorlar, ancak kur'anı okumak için gerekli olan beyin abdesti birçok kimse için unutularak  oluşturulan ön kabuller doğrultusunda kur'an okumaları yapılmakta ve sonuçta kur'andan nasıl bir anlayış çıkarılmak isteniyorsa o şekilde bir düşünce sahibi olunuyor. Ön kabul neticesinde ortaya çıkarılan düşüncelerin eleştirisi ile yazının hacmini büyültmek istemiyoruz , yazımızda kur'anı anlamak için doğru olduğunu düşündüğümüz metod hakkında teklifimizi ortaya koymaya gayret edeceğiz. "Kur'anı anlamak" tabirini özellikle kullanmış olduğumuzu beyan ederek bunun nedeninide kısaca açıklayalım. Kur'an Allah cc tarafından bizlere hayat nizamı olarak indirilmiş ve yaşantıya dair mesajları olan bir kitap olduğunun hepimizin malumudur, yaşantıya dair mesajları olan bir kitabı yaşantıya sokmak için onu doğru anlamak gerektiği ortadadır, anlaşılamayan bir kitabın hayat içinde uygulanması ve yaşanması mümkün değildir.  


Kur'an, alemlerin rabbi tarafından gönderilen resullerin sonuncusu olan muhammed sav e indirilen son kitaptır. Bundan önce sayısını kendisinin bildiği elçiler gönderen Allah cc bütün elçilerine neyi vahyettiyse son elçiyede aynı şeyi vahyetmiştir. 

-----  42.013 O,size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.

"Dini doğru tutmak ve onda ayrılığa düşmemek" şeklinde tek bir cümle ile özetlenen vahyin çağrısı bizden öncekiler içinde bizden sonrakiler içinde kıyamete kadar baki olan bir çağrıdır.  


Müteaddit kur'an ayetleri bizlere "dünya hayatının" geçici " ahiret hayatının" ise ebedi olduğu ve dünya hayatında yapacağımız amellerin ebedi olan dünya hayatına hazırlık olduğu, dünya hayatında "salih ameller" işleyenlerin ebedi cennet, "küfredenlerin" ebedi cehennem ile karşılık göreceğini bildirmektedir. Ebedi cennetin karşılığı salih amelin en önemli boyutu " TEVHİD" dir, ebedi cehennem karşılığı olan küfrün ise en önemli boyutu "ŞİRK" tir, demekki ebedi hayata hazırlandığımız dünya hayatındaki en önemli husus " TEVHİD ve ŞİRK" olmaktadır. Kur'an ve kendisinden önce gönderilen bütün kitap ve resullerin ortak çağrısı budur.  

-----7.059 Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.
-----7.065 Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (gönderdik). O dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâla sakınmayacak mısınız?»
----7.073 Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir ayet olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar.
-----7.085 Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.

Kur'anda adları örnek olarak verilen bu elçiler ve kavimleri arasındaki mücadelenin temeli tevhid ve şirk noktasındadır, elçilere iman edenler dünya ve ahirette kurtuluşa ermişler inkar edenler ise dünya ve ahirette helak olmuşlardır. Günümüze baktığımız zaman son elçi ve kitaba iman ettiğini iddia eden bir kısım müslümanlar , kıssalar yolu ile anlatılan resullerin tevhid mücadelelerindeki olaylar ve objeler üzerinde spekülasyonlar yaparak kıssaların "tevhid" eksenli anlatım amacından çıkılarak günümüze verdiği mesaj ötelenmiş ve birer mitoloji haline getirme çalışmalarında bulunmaktadırlar. Bu çalışmaları yapanlara baktığımız zaman  "kur'an merkezli islam" veya "sadece kur'an" gibi isimler altında bunları savunduklarını ancak bunları yaparken ayetleri tahrif derecesine kadar giderek kendi ön kabullerini kur'ana tasdiklettirmek istediklerini görmekteyiz. Sloganların altını o slogana uymayan düşüncelerle doldurarak yapılan okumalar neticesinde anam mesaj olan "tevhid" yerine mesajla alakası olmayan kıssalrdaki olaylar olmuşmu olmamşmı tartışmaları ile suni gündemler oluşturulmaya çalışılmaktadır.   


Tevhid'in en önemli göstergeleri olan ibadetler dahi sorguya alınmış, gelenek tarafından içi boşaltılmış ve sadece şekle ve ilmihal bilgilerine indirgenmiş olarak görülmesine paralel olarak aynı şekilde şekil ve ilmihal boyutuyla uğraşılır olmuş ve "bu ibadetlerden kur'an yardımı ile kaçabiliriz" şeklinde bir okuma ile bu ibdetlerin şirk!! olduğu öne sürülerek muvahhidlik!! adına bu ibadetlerden vazgeçilmiştir. Halbuki kur'an iniş gayesi olarak tevhidi boyutu olan salat,hacc ve kurban gibi ritüellerin zamanla şirk boyutuna geçmiş olmasını red ederek kur'anın nazil olduğu dönemde yaşanılan hayat içinde var olan bu ibadetleri asıl mecraı olan tevhidi boyuta döndürmüştür. Burada yeri gelmişken kur'anda "salat" kavramı içinde geçen dilimzde "namaz" adını verdiğimiz ibadet üzerinde biraz durmak istiyoruz.   


"Namaz" ibadeti kur'anın nazil olması ile emredilmiş daha önceden bilinmeyen bir ibadet tarzı değildi, aksine hacc ve kurban gibi bilinen ibadetlerden olup şirke bulaştırılmış ve müşrik ritüeli olarak devam eden bir ibadetti. Maun suresinde ve tevbe s. 35. ayetinde bu ibadetin daha önceden var olduğunu ve tevhidi boyutundan çıkarıldığını görmekteyiz, dolayısı ile bu ibadet muhammed sav e iddia edildiği gibi cebrail tarafından öğretilme iddiası yanlış bir iddia olup başkalrının bu yanlışı kalkan edinerek sapmalarına vesile olmaktadır. Bu mantıkla gidecek olursak hacc ibadeti ve kurban ibadetide cebrail tarafından neden öğretilmedi? . Muhammed sav risalet görevini alır almaz cebrail ona namazı bu şekilde ve bu vakitlerde kılacaksın şeklinde bir ta'limde bulunduğunu öne sürmek kur'an dışı vahyi kabul etmek anlamınada gelecektir. Namaz vakitleri süreç içinde tedrici olarak bildirilmiştir.  
  
"Kelime-i tevhid" olarak dillerimizde dolanan " la ilahe illallah" (Allah'dan başka ilah yoktur) geleneksel inançta sayısal işlemlere dökülerek günde ne kadar çekerseniz o kadar sevap hesabı üzerinden anlaşılmış ve gırtlaklardan aşağı inememiş namazlarında Allah cc ye ruku ve secde edip, fatihalarında "ancak senden yardım diler ve ancak sana ibadet ederiz" diyenler namaz bitince cami avlusunda hangi partinin kendilerini kurtaracağını tartışmakta veya zikir meclislerinde anlattıkları hurafelerde şeyhlerinin kendilerine gaipten nasıl yardım ettiklerini anlatmaktadırlar. Oysaki vahyin temel hedefi olan Allah cc den başkasının ilahlığını reddetmek islam tarihinde anlatılan ve mekkede kabe içinde bulunan 360 adet putun muhammed sav tarafından yıkılması sanılır olmuş bu putlar yıkıldı ve artık şirk son buldu zannedilmiştir. Ne yazıkki o putlar bu günde ve kıyamete kadar var olmaya devam edecektir sadece adları ve şekillerinin değişmesi bizi yanıltmamalıdır.

"PUT" demek sadece taştan yapılmış heykeller olmayıp kapsamı ddaha geniş bir kavramdır. Allah cc nin hüküm sahasına giren konularda onun hükmünü reddedip kendi yanlarından çıkardıkları hükümlerle insanları yönetmeye kalkışan bütün kişi,kurum,zümre sistemlerin ortak adıdır. İbrahim as ın şahsında taştan yapılmış olan sembollere karşı olması gereken tavrımız bizlere bildirilmiştir, ne acıdırki kendilerini  " hanif" olarak lanse eden bazıları ibrahim as ın kavminin tapmış olduğu o taştan heykellere haniflik !! ve muvahhidlik !! adına ta'zimde bulunmaktadırlar. Hanif, muvahhid, mü'min olmak demek taştan heykellere ta'zim etmeyi red ve Allah cc den başkasının hüküm koyma hakkını kabul etmemek demektir. Namaz ibadetindeki yapılan kıyam,ruku,secde gibi şekilsel eylemler ona karşı olan kulluğumuzun bir işaretidir, onun dışındakilere yapılan bu gibi hareketler onun dışındakilere yapılan kulluğun işaretidir.Kur'anın kıyamete kadar insanlara olan çağrısı Allah cc den başkasına ibadet etmeyi reddetmek üzerine kurulmuş olup bu çağrıyı gözardı ederek yapılan bir okuma bizi kur'anı anlama konusunda doğru bir yere götürmez.  


Sonuç olarak ,hayat nizamı olarak bizlere indirilen kur'anın anlaşılma metodu üzerinde fikir birliği yapmanın gerekliliği ortadadır. Her fırka kendi yanındaki ile öğünüp onun yardımı ile kur'anı anlaşılmaya kalkarsa kur'an "mehcur" bir kitap olur ve ahirette , "kavmim bu kur'anı mehcur bıraktı" şeklinde bir şikayetin muhatapları olmak durumunda kalırız. Kur'anı doğru anlamak için önce bizlere neye çağırdığının idrakında olmak ve kitabı bu çağrı ekseninde okumak gereklidir. Tevhid eksenli bir okuma bizi şirkten koruyacağı gibi tağutlara kul olmaktan çıkaracaktır, bunun tersi bir okuma bizi tevhidi nasıl bozacağımız ve şirke kur'andan onay alarak nasıl batacağımız yolundaki okumalara kaynaklık edecek ve doğru anlaşılan bir kur'an artık yaşantı içinde nasıl uygulanır onun müzakereleri yapılmaya başlanacaktır, aksi takdirde her fırkanın elinde oyuncak olup tağuta nasıl kul olunur? namaz , hacc  vs gibi ibadetlerden kur'an yardımı ile nasıl kurtulunur? gibi sorulara cevap arama kitabı olacaktır. RABBİMİZ BİZLERİ KİTABININ İNDİRİLİŞ GAYESİNİ ANLAYAN VE O YOLDA YÜRÜYEN KULLARINDAN KILSIN.