Bilindiği üzere Salih as Semud kavmine gönderilmiş elçilerden biri olup bu kavmin akıbeti, ayet olarak gönderilen dişi deveyi kesmeleri sonucunda helak ile neticelenmiştir. Yazımızın başlığında görüldüğü üzere Salih as'ın kavmine deneme amaçlı gönderilen dişi deve ayeti ile İbrahim as'ın oğlunu kurban etmesi imtihanı arasında nasıl bir bağ kurulabileceğini, deneme'nin mantığı üzerinden giderek anlamaya çalışıp , bu yolla Salih as'ın devesi üzerinden verilen mesajın bizim için ne ifade edebileceği yönünde bir düşünce sahibi olmaya gayret edeceğiz. Önce Salih as'ın kıssasının geçtiği ayet meallerini vermek istiyoruz.
Araf s. 73-79. ayetleri
73
- Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a
kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık
bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu
Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi
acı bir azap yakalar."
74
- Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi
yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz.
Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık
çıkarmayın.
75
- Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere:
"Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor
musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!"
dediler.
76
- Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.
77
- Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar;
"Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize
getir! "dediler.
78
- Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
79
- Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun
ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz
öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
Hud s. 61-68. ayetleri
61
- Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O
meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini
isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul
eder."
62
- Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat
idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun? Biz,
doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."
63
- Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem
ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde
beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir
şey yapmıyorsunuz."
64
- "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu
Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin,
sonra sizi yakın bir azap yakalar."
65
- Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün
daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
66
- Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri,
tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından
da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
67
- O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp
kaldılar.
68
- Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten
de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
Şuara s. 141-159. ayetleri
141
- Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
142
- Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
143
- "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
144
- "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
145
- "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek
olan ancak âlemlerin Rabbidir."
146
- "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
147
- "Bahçelerin, pınarların içinde,"
148
- "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"
149
- Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
150
- "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
151-152
- "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine
uymayın."
153
- "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"
154
- "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi
bize bir âyet (mucize) getir."
155
- Salih "İşte bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli
bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
156
- "Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."
157
- Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
158
- Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak
bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
159
- Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
Kamer s. 27.31. ayetleri
27
- Biz onlara, kendilerini imtihan etmek için dişi deveyi salıyoruz. Onun
için sen onları gözet ve sabırlı ol.
28
- Onlara suyun aralarında paylaştırılacağını haber ver; her içene düşen miktar,
hazır kılınmıştır.
29
- Bunun üzerine arkadaşlarına bağırdılar. O da (bıçağı) çekerek (deveyi) kesti.
30
- Ama azabım ve uyarılarım nasıl oldu.
31
- Biz onların üzerine tek sayha (korkunç bir ses) gönderdik; ağılcının topladığı
çalı çırpı kırıntıları gibi kırılıp dökülüverdiler.
Zariyat s. 43-45. ayetleri
43
- Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: "Belirli bir
süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!" denmişti.
44
- Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini,
bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
45
- Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
Şems s. 11.15. ayetleri
11
- Semud, azgınlığıyla Hakk'ı yalanladı,
12
- En azgınları ileri atılınca,
13
- Allah'ın Rasulü (Salih peygamber) onlara: "Allah'ın devesini ve onun su
nöbetini gözetin." demişti.
14
- Fakat onlar peygamberi yalanlayıp deveyi kestiler. Rableri de günahlarını
başlarına geçiriverdi de orayı dümdüz etti.
15
- Öyle ya, Allah bu işin sonundan korkacak değil ya.
017.059 Bizi ayetler göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları
yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi
deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için
göndeririz.
Salih as ın kıssası anlatılırken öne çıkan dişi deve ayeti ve bu ayetin o kavme deneme için gönderilmesi ile İbrahim as ın oğlu ile imtihan edilmesi arasındaki mantık arasında bir bağ kurarak Allah cc nin imtihan vesilesi olarak gönderdiği şeylerde mantık veya akıl noktasında ne gibi kurulabileceği yada böyle bir bağ kurulması gibi bir durumun söz konusu dahi edilmeden "semi'na ve ata'na " diyerek teslim olunması gerektiğini, bu kıssa'nın mesajı bağlamında irdelemeye gayret edeceğiz.
Tefsirlere baktığımızda dişi deve üzerinden verilmek istenen mesajın değilde, dişi devenin taştan çıkıp çıkmadığı konusunda tartışmalar derinleştirilerek bir nevi bilgi kirliliği oluşturulmuş ve mesajın içeriği konusunda herhangi bir düşünce maalesef serdedilmemiş, veya deve sadece Salih as'ın kavminin helak olmasına sebeb olan bir hayvan olarak kalmıştır.
Semud kavmine gönderilen dişi deve o kavme bir imtihan aracı olarak gönderilmiş olup Allah cc o kavmin su içme hakkı ile devenin su içme hakkını paylaştırmıştır. Yani su bir gün tek başına o deveye ait birgün bütün kavme ait olarak Allah cc tarafından paylaştırılmış ve o kavmin bu paylaşıma rıza göstermesi emredilmişti.
Şimdi böyle bir olayı bir an için Allah cc nin değilde bir beldenin yetkili amirinin yaptığını düşünelim. Bir ilin valisi o ile ait olan suyu bir gün sadece tek bir kişiye diğer gün bütün il halkına paylaştırdığını ilan ederse bu şekildeki bir paylaşımı adaletli bir paylaşım olarak io şehir halkı kabul edebilir mi?, elbetteki cevap HAYIR olacaktır.
Allah cc nin Semud kavmi için yaptığı bu paylaşımı bir insan yapsa bu paylaşım o insanın adaletsiz, zalim gibi adlarla anılmasına sebep olacaktır. Peki Allah cc nin Semud kavmi için yapmış olduğu paylaşımı,onun haşa adaletsiz ve zalim olduğunun bir göstergesidir dersek bu sözümüzün dopruluğunu hiç bir Müslüman kabul etmez , aksine bu sözün Allah cc ye bir iftira olduğunu söyleyecektir.
O zaman şu soru akla gelecektir, Allah cc kullarına adaleti ve zalim olmamayı emrederken Semud kavmine bir insanın hükmü olduğu takdirde o insanı zalim ve adaletsiz olarak isimlendirmesine sebeb olacak bir uygulamayı neden reva gördü?
Herkes'in vereceği cevap şu olacaktır, Allah Semud kavmine göndermiş olduğu dişi deveyi ayetler'de bildirdiği üzere deneme amaçlı göndermiştir. La yus'el (sorgulanamaz) olan Allah cc nin haşa adaletsizliği veya zalimliği gibi bir durum asla söz konusu olamaz.
Allah kur'anın birçok ayetinde yaratmış olduğu insanı deneme amaçlı yarattığını ve bu deneme sonucunda ahiretteki yerini hazırlayacağını bildirmiştir, tabi ki bu deneme kolay olmayıp içinde bir çok zorlukları barındırmaktadır. Hiç bir kul yaşadığı hayat içinde başına gelen gelen zorluklara isyan etmeden bunun deneme amaçlı olan bir hayat sürecinin devamı olduğunu hatırlarından çıkarmadan boyun eğmek zorundadır.
Bu imtihan sürecinden bizlere örneklik teşkil etmesi için İbrahim as'da geçirilmiş olup Semud kavminin imtihanı gibi bir imtihan sürecinden geçirilmiştir. İbrahim as ın bu denenmesi ile ilgili olarak günümüzde ortaya atılan bazı düşüncelere baktığımız zaman böyle bir denemenin yapılmasının Allah cc nin adaletine ve sünnetullaha aykırı olduğu gerekçesi ile karşı çıkılarak kasas suresinde anlatılan bu kıssanı yanlış anlaşıldığını hatta bunu İbrahim as ın bile yanlış anladığını iddia edecek kadar ileriye gidilmiştir.
Semud kavmi'nin imtihanı ile İbrahim as 'ın imtihanı arasında ortak bir nokta vardır bu ortaklık'ta şudur; semud kavmine eğer bir vali öyle bir uygulamayı reva görseydi o ilin halkı haklı olarak o valiye karşı çıkmaları gerekirdi. İbrahim as'a da eğer bir yönetici oğlunu keseceksin diye bir emir vermiş olsaydı İbrahim as haklı olarak bu emre karşı çıkması gerekirdi. Ancak semud kavmine yapılan uygulamanın kaynağı ile İbrahim as'a oğlunu boğazlaması için verilen emrin kaynağı aynıdır ve Semud kavmini de İbrahim as ı da böyle çetin bir imtihana sokan Allah cc dir.
İmtihan konularının kaynağı Allah olunca kula düşen bunun adaletini sorgulamak değil anında teslim olmaktır. Semud kavmi bu imtihanı herhangi bir yöneticinin uygulaması olarak görüp teslim olmamış deveyi hunharca katletmiş ve helak edilmeyi hak etmiştir. İbrahim as bu imtihanı sorgulamadan oğlu ile birlikte teslim olmuş ve bu zor süreci başarı ile tamamlamıştır.
Şimdi soruyoruz; İbrahim as'ın imtihanı ile ilgili olarak bu imtihanın adaletsiz olduğu şeklinde bir düşünce ortaya atanların Semud kavminin imtihanının adaletini neden sorgulamazlar ? çünkü böyle bir uygulamaları Allah cc nin dışında herhangi birisi yapsa onun zalim ve adaletsiz olduğuna hükmedilir. Semud kavmine uygulanan bu imtihan biçiminde bir itirazda bulunmayan bazı kişiler İbrahim as' ın imtihanı konusunda neden yan çizme yollarına başvurmaktadırlar?.
Sonuç olarak ; Semud kavminin örneğinde onlara gönderilen dişi devenin bir imtihan aracı olması ve bu imtihan şeklinin herhangi bir kul tarafından uygulanmasının o kulun adaletsiz ve zalim olmasını gerektirirken aynı imtihanı Allah cc nin uygulaması onun kulları ile ilgili yapmış olduğu imtihan konularından herhangi bir mantık veya usul aranması gibi bir duruma düşülmeden anında teslim olunması, "duyduk ve itaat ettik" denilerek emre boyun eğilmesi gerektiğinin mesajı verilmektedir. Bizi yaratanın bizim üzerimizdeki tasarrufları hakkında ıkır cıkır etmeden teslim olunması gerektiği başta ibrahim as ve oğlunun örneğinde bizlere gösterilmektedir. Ancak Allah cc nin kullarını imtihan etmesinde mantık arayışına çıkan bazıları ibrahim as'ın bu imtihanında mantıksızlık!! olduğu yönündeki itirazlarını semud kavminin imtihanı konusunda gösterememektedirler. EĞER ALLAH CC NİN KULLARI ÜZERİNDE YAPMIŞ OLDUĞU İMTİHAN KONUSUNDA MANTIK USUL ARAYIŞLARINA ÇIKACAK İSEK SEMUD KAVMİNİN İMTİHANI İLE İLGİLİ OLARAK MANTIK VE USUL ARAYIŞLARINA ÇIKILMASI GEREKİR. Ancak olması gereken tabiki bu olmayıp Allah cc nin kulları için uygun gördüğü imtihan şekillerine aynen teslim olmaktır ve bu imtihandan yüz akı ile çıkmak için gerekli amelleri işlemektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
12 Ekim 2013 Cumartesi
5 Ekim 2013 Cumartesi
Mücadele s. 11. Ayeti İle İlgili Bir Anlama Çalışması
Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ kîle lekum tefessehû fîl mecâlisi fefsehû
yefsehıllâhu lekum, ve izâ kîlenşuzû fenşuzû yerfeillahullezîne âmenû
minkum vellezîne ûtûl ilme derecât(derecâtin), vallâhu bi mâ ta’melûne
habîr(habîrun).
Mücadele s. 11. ayetinde Rabbimiz bizlere mealen" Ey o bütün iyman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakıt genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da kalkıverin ki Allah iyman edenlerinizi yükseltsin, ılim verilenleri ise derecat ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır" buyurmaktadır.
Bu ayet ile ile ilgili olarak tefsirlere bakıldığında, sadece gelen birisine yer açın şeklinde bir emir olarak algılanmış ve bu anlama uygun birde nuzül sebebi konularak, ayet tarihsel bir okuma ile anlaşılmaya çalışılmıştır. Halbuki ayetin anlamı bile bizlere daha geniş düşünmeyi teşvik ederken ayetin anlamı oldukça daraltılmış ve uygulama sahasından çıkmış bir ayet durumuna düşürülmüştür.
Ayetteki, "yer açın" veya "genişleyin" şeklinde meallendirilen "fesehu" kelimesinin anlamı üzerinde durarak bu ayetin bizlere ne gibi bir mesajı olabileceği üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Elfesihu= geniş mekan
Ettefessühu= genişlemek,geniş,ferah veya engin olmak ya da bir duruma gelmek.
Hüve fi füshetin min heze elmr= filan kimse şu meselede geniş bir hareket alanına sahiptir.
Ayet içinde geçen "tefessehu" kelimesini sadece "sizler oturmakta iken gelen birine yer açın" şeklindeki verilen anlam kelimeyi daraltarak ayetin sanki adabı muaşeret kuralı dahilinde bir emir verdiği izlenimi uyandırmaktadır.
"Meclislerde genişleyin" emrini , müminlerin kendi aralarındaki sorunlar ile ilgili olarak yapmış oldukları oturumlarda birbirleri ile yaptıkları istişareyi geniş alana yayarak düşünce beyanını sadece belirli kişilere has kılmamak, herkese fikrini ortaya koyma imkanı tanımak gibi anlamlar etrafında ayetin çerçevesini genişletmek mümkündür. Yani müminler kendi aralarında herhangi bir konuda düşünürlerken düşünen insanları kısıtlamayacak aksine daha fazla düşünen insan olması hususunda fikir birliği sağlayacaklar. Bunun tersine olarak , sadece belirli kişilerin konuşma hakkı olduğu ötekilerin sadece kafa salladığı meclisler fikir zenginliğine kapılarını kapatmaya sebep olacağı nedeniyle Rabbimiz Mücadele s. 11 . ayetinde bizlere, sorunlarımıza daha doğru bir çare bulmak için gerekli olan yöntemi bildirmektedir.
Şura s. 38. ayetinde " onların işleri şura iledir" buyurması veya Al-i İmran s. 159. ayetinde , uhud yenilgisi sonrası ile ilgili inen ayetlerde "onlarla istişare et" buyurması, başkalarının fikrini alma gerekliliği konusunda mücadele s. 11. ayeti ile benzerlik arzetmektedir.
Rabbimizin yine 11. ayette'ki "kalkın denildiği zaman da kalkıverin" mealindeki emri müminlerin geniş katılımlı bir istişare sonucu aldıkları karara herkesin uyma gerekliliği , müminlerin çoğunluk sonucu aldıkları bu kararlara muhalif olanların bile artık bu karar doğrultusunda hareket mecburiyetini beyan etmektedir.
Sonuç olarak; mücadele s. 11. ayeti , meal ve tefsirlerde nuzül sebebi çerçevesinde, adabı muaşeret kuralı olarak, gelen birine oturacak yer açın gibi bir anlama indirgenerek sonrakilere mesaj olarak, sadece gelen kişiye oturacak yer açın gibi bir anlam oluşturulmuş olup buna itiraz etmemekle birlikte daha geniş bir açıdan bakılarak ayetin, mü'minler arasındaki soruların tartışılmasında geniş bir katılım, geniş bir düşünce çerçevesi çizilmesi ve böylece daha doğru bir düşünce yakalanması amaçlı bir mesajı içerdiğini düşünmekteyiz. Bu tür yolla alınan kararlarında tüm mü'minlerin uyma zorunluluğu olduğu alınan karara muhalif olanların bile bu karar doğrultusunda hareket ederek birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri emredilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Mücadele s. 11. ayetinde Rabbimiz bizlere mealen" Ey o bütün iyman edenler! Sizlere meclislerde genişleyin denildiği vakıt genişleyiverin Allah da size genişlik versin, kalkın denildiği zaman da kalkıverin ki Allah iyman edenlerinizi yükseltsin, ılim verilenleri ise derecat ile, ve Allah her ne yaparsanız haberdardır" buyurmaktadır.
Bu ayet ile ile ilgili olarak tefsirlere bakıldığında, sadece gelen birisine yer açın şeklinde bir emir olarak algılanmış ve bu anlama uygun birde nuzül sebebi konularak, ayet tarihsel bir okuma ile anlaşılmaya çalışılmıştır. Halbuki ayetin anlamı bile bizlere daha geniş düşünmeyi teşvik ederken ayetin anlamı oldukça daraltılmış ve uygulama sahasından çıkmış bir ayet durumuna düşürülmüştür.
Ayetteki, "yer açın" veya "genişleyin" şeklinde meallendirilen "fesehu" kelimesinin anlamı üzerinde durarak bu ayetin bizlere ne gibi bir mesajı olabileceği üzerinde kısaca durmak istiyoruz.
Elfesihu= geniş mekan
Ettefessühu= genişlemek,geniş,ferah veya engin olmak ya da bir duruma gelmek.
Hüve fi füshetin min heze elmr= filan kimse şu meselede geniş bir hareket alanına sahiptir.
Ayet içinde geçen "tefessehu" kelimesini sadece "sizler oturmakta iken gelen birine yer açın" şeklindeki verilen anlam kelimeyi daraltarak ayetin sanki adabı muaşeret kuralı dahilinde bir emir verdiği izlenimi uyandırmaktadır.
"Meclislerde genişleyin" emrini , müminlerin kendi aralarındaki sorunlar ile ilgili olarak yapmış oldukları oturumlarda birbirleri ile yaptıkları istişareyi geniş alana yayarak düşünce beyanını sadece belirli kişilere has kılmamak, herkese fikrini ortaya koyma imkanı tanımak gibi anlamlar etrafında ayetin çerçevesini genişletmek mümkündür. Yani müminler kendi aralarında herhangi bir konuda düşünürlerken düşünen insanları kısıtlamayacak aksine daha fazla düşünen insan olması hususunda fikir birliği sağlayacaklar. Bunun tersine olarak , sadece belirli kişilerin konuşma hakkı olduğu ötekilerin sadece kafa salladığı meclisler fikir zenginliğine kapılarını kapatmaya sebep olacağı nedeniyle Rabbimiz Mücadele s. 11 . ayetinde bizlere, sorunlarımıza daha doğru bir çare bulmak için gerekli olan yöntemi bildirmektedir.
Şura s. 38. ayetinde " onların işleri şura iledir" buyurması veya Al-i İmran s. 159. ayetinde , uhud yenilgisi sonrası ile ilgili inen ayetlerde "onlarla istişare et" buyurması, başkalarının fikrini alma gerekliliği konusunda mücadele s. 11. ayeti ile benzerlik arzetmektedir.
Rabbimizin yine 11. ayette'ki "kalkın denildiği zaman da kalkıverin" mealindeki emri müminlerin geniş katılımlı bir istişare sonucu aldıkları karara herkesin uyma gerekliliği , müminlerin çoğunluk sonucu aldıkları bu kararlara muhalif olanların bile artık bu karar doğrultusunda hareket mecburiyetini beyan etmektedir.
Sonuç olarak; mücadele s. 11. ayeti , meal ve tefsirlerde nuzül sebebi çerçevesinde, adabı muaşeret kuralı olarak, gelen birine oturacak yer açın gibi bir anlama indirgenerek sonrakilere mesaj olarak, sadece gelen kişiye oturacak yer açın gibi bir anlam oluşturulmuş olup buna itiraz etmemekle birlikte daha geniş bir açıdan bakılarak ayetin, mü'minler arasındaki soruların tartışılmasında geniş bir katılım, geniş bir düşünce çerçevesi çizilmesi ve böylece daha doğru bir düşünce yakalanması amaçlı bir mesajı içerdiğini düşünmekteyiz. Bu tür yolla alınan kararlarında tüm mü'minlerin uyma zorunluluğu olduğu alınan karara muhalif olanların bile bu karar doğrultusunda hareket ederek birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri emredilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
29 Eylül 2013 Pazar
Hurufu Mukattaa'daki Sırlar !!!!
Kur'an surelerinin 29. tanesinin başında bulunan kesik harfler hakkında tefsir kitaplarında çok şey söylenmiştir. O kitaplarda, bu harflerin anlaşılmaz harfler olduğu ve sırlar taşıdığı gibi yorumlar sayfalarca yer işgal etmiştir. Dahası tasavvuf düşüncesine mensup kişiler bu harflerin sırlar taşıdığı ve bu sırları kendilerinin çözdüğü iddiası ile müritlerinin gözünde kutsallık kazanmaya çalışmışlar ve bunda gözle görülür bir başarı kazanmışlardır.
Allah cc, kitabını anlaşılmaz kılarak bu anlamayı bazı özel kişilere verdiğini , diğerlerini o kişilerin anlayışlarına mahkum ettiğini iddia etmek bu kitap üzerinde şeytani emelleri olan kişilerin baş iddialarıdır. Allah cc nin kitabını herkesin anlayabileceği bir düzeyde indirmiş olması bazı din baronlarının işlerine maalesef gelmeyerek bu kitabın anlaşılmaz olduğu hatta çelişkili bir kitap olduğu bu çelişkilerin mukattaa harflerinin taşıdığı sırların çözülerek giderilebileceği iddialarıda yine bu kişiler tarafından dile getirildiği bilinmektedir.
Öyleyse bu harfler ile Rabbimiz bizlere nasıl bir mesaj vermektedir? diye sorulduğunda şura suresinin ilk 3. ayeti bu konuyu bizlere anlatmaktadır.
"Hâ. Mîm. Ayn. Sîn. Kaf.Aziz, Hakim olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder."
Kesik harflerden sonra gelen ayetteki "sana ve senden öncekilere böyle vahyeder" cümlesi
kesik harfleri anlamanın anahtar ayeti diyebiliriz.
Bu harfler bilindiği gibi arap alfabesinin harfleri olup her kavimde olduğu gibi o kavmin insanlarının birbirleri ile iletişimlerini sağladıkları bir araçtır. Allah cc muhammed as a kadar göndermiş olduğu elçilerini o kavmin dilini konuşanlar arasından seçmiş olduğunu beyan ederek vahyi anlamakta herhangi bir zorlukları olmasın ve "bu vahyi anlamakta zorlanıyoruz" şeklinde muhataplar tarafından herhangi bir itiraza mahal bırakılmasın.
[014.004] Ve biz her gönderdiğimiz Resulü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki onlara iyi beyan etsin sonra da Allah dilediğini dalâlette bırıkır, dilediğini de hidayete irdirir, ve öyle azîz hakîm o.
[019.097] İşte Biz; bunu muttakilere müjdeleyesin ve inatçı bir kavmi uyarasın diye senin dilinde indirerek kolaylaştırdık.
[044.058] Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
[026.193-5] Onu Rûhu'l-emîn uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
[012.002] Biz onu akıl erdirebilesiniz diye. bir Kur'an olmak üzere Arapça olarak indirdik.
[020.113] İşte Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir.
[039.028] O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar.
[041.003] Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.
042.007] Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
[043.003] Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz.
[046.012] Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.
[016.103] Muhakkak biliyoruz ki onlar «mutlaka onu bir beşer ta'lim ediyor» da diyorlar, ilhad etmek istedikleri kimsenin lisanı A'cemîdir, bu Kur'an ise gayet beliğ bir Arabî lisan
[041.044] Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
Yukarıda örnek olarak vermiş olduğumuz ayet mealleri Allah cc nin elçilerini göndermiş olduğu kavmin dili ile göndererek vahyinin anlaşılmasını sağlayarak muhatapların bu vahyin anlaşılmaz olduğu yolunda herhangi bir bahane üretmesine mahal bırakmamıştır.
29. adet sure başında hurufu mukattaa'ya dönecek olursak, rabbimiz elçisine indirmiş olduğu kitabın dilinin o kavmin konuştuğu dili oluşturan harflerin birleşerek kelimeleri ve cümleleri oluşturması ile meydana geldiğini, dolayısı ile bu kitabın anlaşılmazlık diye bir sorunu olamayacağını 29 adet sure başındaki hurufu mukattaa ile muhataplarına beyan etmiştir.
Şura s. ilk üç ayeti bu durumu açıkça beyan etmesi açısından önemli bir mesaj taşımaktadır.
Sonuç olarak; kur'anın 29 suresinin başında bulunan hurufu mukattaa ile ilgili olarak tefsirlerde bir çok yorumlarda bulunulmuştur. Bu harflerin sırlar taşıdığını iddia ederek bu sırları çözdüğünü!! iddia ederek kitabın anlaşılmasını sadece kendine verilmiş has bir bir özellik olarak algılayanlar insanların bu bilgi olmadan kur'anı anlayamacağını iddia ederek öncelikle kitabın anlaşılmaz ve çelişkiler ile dol olduğu yolunda iddialar ile insanların gözünü boyayıp sonra kitapta var olduğunu iddia ettikleri bu çelişkileri!! kendilerinin yöntemi ile çözdüklerini iddia edecek kadar ileri gitme cüretini göstermişlerdir.
Bu harfler arap alfabesinin harfleri olup Allah cc nin gönderdiği elçi bu harflerin oluşturduğu dili konuşmakta ve ona verilen kitap'ta bu harflerin olşturduğu kelime ve cümleler ile muhataplara hatırlatmalarda bulunmakdır. Aksi iddia bu harflerin sırlar taşıdığı ,anlaşılmaz olduğu vs gibi sözler bu kitap hakkında art niyetleri bulunanların iddiaları olup bu yöntemle kitaba istediğini söyletme yoluna gidildiğine şahid olmaktayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Allah cc, kitabını anlaşılmaz kılarak bu anlamayı bazı özel kişilere verdiğini , diğerlerini o kişilerin anlayışlarına mahkum ettiğini iddia etmek bu kitap üzerinde şeytani emelleri olan kişilerin baş iddialarıdır. Allah cc nin kitabını herkesin anlayabileceği bir düzeyde indirmiş olması bazı din baronlarının işlerine maalesef gelmeyerek bu kitabın anlaşılmaz olduğu hatta çelişkili bir kitap olduğu bu çelişkilerin mukattaa harflerinin taşıdığı sırların çözülerek giderilebileceği iddialarıda yine bu kişiler tarafından dile getirildiği bilinmektedir.
Öyleyse bu harfler ile Rabbimiz bizlere nasıl bir mesaj vermektedir? diye sorulduğunda şura suresinin ilk 3. ayeti bu konuyu bizlere anlatmaktadır.
"Hâ. Mîm. Ayn. Sîn. Kaf.Aziz, Hakim olan Allah sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder."
Kesik harflerden sonra gelen ayetteki "sana ve senden öncekilere böyle vahyeder" cümlesi
kesik harfleri anlamanın anahtar ayeti diyebiliriz.
Bu harfler bilindiği gibi arap alfabesinin harfleri olup her kavimde olduğu gibi o kavmin insanlarının birbirleri ile iletişimlerini sağladıkları bir araçtır. Allah cc muhammed as a kadar göndermiş olduğu elçilerini o kavmin dilini konuşanlar arasından seçmiş olduğunu beyan ederek vahyi anlamakta herhangi bir zorlukları olmasın ve "bu vahyi anlamakta zorlanıyoruz" şeklinde muhataplar tarafından herhangi bir itiraza mahal bırakılmasın.
[014.004] Ve biz her gönderdiğimiz Resulü ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki onlara iyi beyan etsin sonra da Allah dilediğini dalâlette bırıkır, dilediğini de hidayete irdirir, ve öyle azîz hakîm o.
[019.097] İşte Biz; bunu muttakilere müjdeleyesin ve inatçı bir kavmi uyarasın diye senin dilinde indirerek kolaylaştırdık.
[044.058] Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
[026.193-5] Onu Rûhu'l-emîn uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
[012.002] Biz onu akıl erdirebilesiniz diye. bir Kur'an olmak üzere Arapça olarak indirdik.
[020.113] İşte Kuran'ı, Arapça okunmak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladık ki belki sakınırlar yahut onlara ibret verir.
[039.028] O, eğriliği olmayan, Arapça bir Kuran'dır. Belki sakınırlar.
[041.003] Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.
042.007] Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.
[043.003] Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl erdiresiniz.
[046.012] Ondan önce de bir rahmet ve rehber olarak Musa'nın kitabı vardır. Bu (Kur'an) da, zulmedenleri uyarmak ve iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap lisanıyla indirilmiş, doğrulayıcı bir kitaptır.
[016.103] Muhakkak biliyoruz ki onlar «mutlaka onu bir beşer ta'lim ediyor» da diyorlar, ilhad etmek istedikleri kimsenin lisanı A'cemîdir, bu Kur'an ise gayet beliğ bir Arabî lisan
[041.044] Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
Yukarıda örnek olarak vermiş olduğumuz ayet mealleri Allah cc nin elçilerini göndermiş olduğu kavmin dili ile göndererek vahyinin anlaşılmasını sağlayarak muhatapların bu vahyin anlaşılmaz olduğu yolunda herhangi bir bahane üretmesine mahal bırakmamıştır.
29. adet sure başında hurufu mukattaa'ya dönecek olursak, rabbimiz elçisine indirmiş olduğu kitabın dilinin o kavmin konuştuğu dili oluşturan harflerin birleşerek kelimeleri ve cümleleri oluşturması ile meydana geldiğini, dolayısı ile bu kitabın anlaşılmazlık diye bir sorunu olamayacağını 29 adet sure başındaki hurufu mukattaa ile muhataplarına beyan etmiştir.
Şura s. ilk üç ayeti bu durumu açıkça beyan etmesi açısından önemli bir mesaj taşımaktadır.
Sonuç olarak; kur'anın 29 suresinin başında bulunan hurufu mukattaa ile ilgili olarak tefsirlerde bir çok yorumlarda bulunulmuştur. Bu harflerin sırlar taşıdığını iddia ederek bu sırları çözdüğünü!! iddia ederek kitabın anlaşılmasını sadece kendine verilmiş has bir bir özellik olarak algılayanlar insanların bu bilgi olmadan kur'anı anlayamacağını iddia ederek öncelikle kitabın anlaşılmaz ve çelişkiler ile dol olduğu yolunda iddialar ile insanların gözünü boyayıp sonra kitapta var olduğunu iddia ettikleri bu çelişkileri!! kendilerinin yöntemi ile çözdüklerini iddia edecek kadar ileri gitme cüretini göstermişlerdir.
Bu harfler arap alfabesinin harfleri olup Allah cc nin gönderdiği elçi bu harflerin oluşturduğu dili konuşmakta ve ona verilen kitap'ta bu harflerin olşturduğu kelime ve cümleler ile muhataplara hatırlatmalarda bulunmakdır. Aksi iddia bu harflerin sırlar taşıdığı ,anlaşılmaz olduğu vs gibi sözler bu kitap hakkında art niyetleri bulunanların iddiaları olup bu yöntemle kitaba istediğini söyletme yoluna gidildiğine şahid olmaktayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
20 Eylül 2013 Cuma
Hadisleri Ayetleştirme Projesinin İsmi "Vahyi Gayri Metluv"
Müslümanlar arasındaki ihtilafların en başında gelen konu muhammed as ın elçilik görevinin sınırları ve onun nasıl anlaşılacağı konusudur. Muhammed as daha hayatta iken onun yapmış olduğu bazı şeyler sahabe tarafından farklı algılanmış ve bir gurup sahabe sırf o yaptı diye bazı şeyleri sünnet olarak benimsemiş bir başka gurup sahabe ise onun yapmış olduğu şeylerde maksadı gözetmiş ve her yaptığını sünnet olarak uygulamamıştır.
Zaman içinde bu iki akım fırkalaşmış "ehli hadis" ve "ehli rey" olarak isim almıştır. Ehli hadis düşüncesi rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olması nedeniyle muhammed as dan rivayet edilen sözleri kur'anın önüne çıkararak rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olmuştur. Bunu yaparken hadislere gereken ilginin sağlanması için onu vahiyleştirerek "vahyi gayri metluv" adı altında bir teori ortaya atılmış ve kur'an ayetleri "vahyi metluv" yani namazda okunan vahiy olmuş ,hadisler ise namazda okunmayan vahiy olmuştur.
Kur'an kaynaklı olmayan bu düşünceye gerekli olan ayet desteği necm s. ilk ayetlerinden çıkarılmaya çalışılmış ilgili ayetlerin devamı örtülerek gerekli desteğin sağlandığı zannedilmiştir.
"Sahibiniz şaşırmadı, ve bâtıla inanmadı. Ve hevâdan söz söylemez.Söyledikleri, kendisine indirilen bir vahiydir." mealindeki bu ayetlerin devamındaki "Onu müthiş kuvvetli olan öğretti." ve devam eden ayetler görmezlikten gelinmiş elçinin söyledikleri Allah cc nin indirdiği vahiy olduğu gerçeği bir tarafa atılmış söylemiş olduğu vahiy harici sözlerde bu ayet kapsamına katılarak namazda okunmayan vahiy teorisi için gerekli destek sağlanmıştır. Ayrıca hadis literatüründe "erike hadisi " adıyla bilinen bir hadis söylettirilerek kendisine kur'an benzeri ayrı bir şeyin daha verildiğini rahat koltuklarda oturarak bunların inkar edilmemesi emrettirilmiştir.
Kur'anın bazı ayetlerinin bu projeye uygun olarak te'vil edilmesi ile proje tamamlanmış ve uygulama sahasına konmuştur. Artık bir hadisi red etmek kişinin küfrüne sebeb olacaktır çünkü hadis'te artık bir ayettir ve inkarı küfürdür.
Muhammed as a kur'an harici bahiy gelmesi ile ilgile olabilecek ayetler seçilerek ayet içindeki bazı olaylardan "bak hani burda ayet?" sorusu çıkarılarak "ayet yoksa demekki gayri metluv vahiy ile haber verildi" cevabı verilmiştir. Tahrim s. 3. ayetinde anlatılan bir olay bu duruma verilen bir örnektir. İlgili ayetleri siyak ve sibakı dahilinde okusak böyle bir düşünce akla bile gelmeyecek "parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" metodu ile yapılan okuma bu neticeyi çıkarmıştır. İlgili ayetlerin meali şu şekildedir.
1. Ey nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
2. Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O, bilendir, hikmet sahibidir.
3. Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu ortaya çıkarınca, nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.
4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer ona karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.
Burada bu ayetlerin nüzül sebebi üzerinde durmak istemiyoruz. 3. ayette nebi nin eşlerinden birine diğer eşlerinden gizli bir söz söylemesi ve bu gizli sözü o eşin diğer eşlere haber etmesi ile ortaya çıkan tatsız durum konu edilmektedir. Kendisine sır verilen eş bu durum ortaya çıkıp nebi bunu ona haber verince eşinin bunu kimin haber verdiği sorusu üzerine "bana her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" cevabındaki ,bu haber vermenin gayri metluv vahiy ile olduğuna dair iddialar mevcuttur.
Öncelikle olayın bu iddiayı delillendirmek açısından değil Allah cc nin müteaddit ayetlerde belirtmiş olduğu elçisine yardım sözünün gerçekleşmesi açısından bakılması gerekir. Çünkü olay gayri metluv vahye değil eşlerinin elçiye karşı birlik olarak onu zor durumda bırakmasına karşın Allah cc nin bu oyunu bozmasına delalet etmektedir , devam eden 4 ve 5. ayetler bunu göstermektedir. Kur'an Allah cc nin elçilerine kurulmuş olan tuzakların nasıl bozulduğuna dair örneklerle dolu olup bu olayında eşlerinin şahsında elçiye kurulmuş olan tuzağın nasıl bozulduğunu göstermektedir.
Gelelim bu haberin veriliş şekline, muhammed as ın "bana Allah haber verdi" şeklindeki sözü bu haber verilme şeklinin cibril ile olduğunun bir kanıtı değildir, asla olamaz. Enfal s. 43. ayetindeki "Allah onları uykunda sana az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlıyacaktınız, fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalblerde olanı bilir." ayetinden bu olayında uykuda haber verme şekli ile olması daha kur'ani bir yaklaşım olarak düşünmekteyiz.
Kıblenin değiştirilmesi ile ilgili ayetlerde gayri metluv vahiy konusuna delil getirilmek istenmiştir. Muhammed as ın medinede iken kuduse yönelmesinin kur'an ayetiyle sabit olmadığı için bunun gayri metluv vahiy ile emredildiği iddia edilmiştir. Peki eğer gayri metluv vahiy ile emredilmişse neden başka bir gayri metluv ile kıble değiştirilmedi ? bakara s. 115. ayeti olan "Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü" orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir." ayeti kuduse yönelmesi için gerekli olan ayet neden olmasın.
Ahzab s. 37. ayetindeki "zeyd'in ilişiğini kestiği hanımla evlendirilmesinin yine gayri metluv vahiy ile olduğuna dair bir iddia ortaya atılmıştır. Şimdi sorarız, ahzab s. 37. ayeti nazil olduğu zaman muhammed as ile zeynep validemizin karı koca olarak aynı evde kaldığına dair herhangi bir delil mevcutmudur? eğer varsa bu ayet onlar karı koca olduktan nazil olmuştur ve onların evliliği gayri metluv vahiy ile haber verilmiştir diyebiliriz ama böyle bir delil yoktur, dolayısı ile muhammed as ile zeynep validemizin evli oldukları ahzab s. 37. ayet ile haber verilip ayrı bir vahiy ile haber verilmemiştir.
Haşr s. 5. ayetinde hurma ağaçlarının kesilmesinin Allah'ın izniyle olduğunu bildiren ayetinde yine gayri metluv vahye delil oduğu ileri sürülerek, "hurma ağaçlarının kesilme emrinin gayri metluv vahiy ile izin verildiği" iddiası ileri sürülmektedir. Ağaçların kesilmesine tepki gösterenlere karşı bu kesimin Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberi olmasına rağmen ayet tam tersi bir anlayışla ön kabullere kurban edilmeye çalışmaktadır. Enfal s. 67. ayetinde , "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir." şeklindeki ayete baktığımızda bu ayetin savaş sonrası yapılan bir esir alma işleminin yanlışlığını bildiren bir ayettir. Haşr s. 5. ayetide aynı şekilde savaş anında yapılan bir işlemin savaş sonrası Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberidir .
Vahiy meleğinin gelip muhammed asa "bu metluv vahiydir kur'ana koy" veya "bu gayri metluv vahiydir kur'ana koyma" şeklinde bir söz ile ona iki farklı vahiy getirmiş olması mümkün değildir. Bizlerin mes'ul olduğu vahiy sadece kur'an vahyi olup bunun dışında ayrı bir vahiy kategorisi olup bizleri kur'an gibi bağlaması söz konusu değildir.
Bilindiği gibi geleneksel düşüncede hadisler ikiye ayrılarak 1- nebevi hadis 2- kudsi hadis şeklinde ayrıma tabi tutulmuşlardır. Nebevi hadis muhammed as ın söylediği iddia edilen sözler , kudsi hadis ise manası Allah'tan sözleri ise muhammed as dan olduğu iddia edilen sözlerdir. Şimdi soruyoru; EĞER HADİSLER VAHİY İSE NEDEN KUDSİ HADİS DİYE AYRI BİR KATEGORİYE İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR çünkü hadisler vahiy ise manasının hepsinin Allah cc den gelmesi gerekmezmiydi?
Muhammed as ın hadisleri ve Allah cc nin ayetleri iki farklı kategori olup gayri metluv vahiy adı altında birleştirilme işlemi kabul edilir bir durum olmayıp Allah cc nin indirmiş olduğu kitabın haricinde herhangi bir vahiy kitabı veya vahiy kabul edilen sözler olamaz.
Şimdi gelelim önkabuller neticesinde oluşturulmuş bir isim olan gayri metluv vahiy kategorisine giren hadislerin durumuna; Ehli hadis fırkasının inancına göre hadislerde vahiy olup inkarı kişinin küfre düşmesine sebeb olur, Yani ehli hadise göre hadisi red eden kafirdir. Ehli hadis fırkası mensubu birisine , "acaba sizin kabul etmediğiniz bir hadis varmı?" şeklinde bir soru sorsak cevabı "elbette var" olacaktır, şimdi bu hadisi ehli hadis fırkasına mensup birisi red ettiği zaman kafir olmuyormu? diye sorarız. Bunun cevabı "sahihlik şartlarına haiz olan bir hadisi red eden kafirdir sahih olmayan bir hadis red edilir " şeklindedir . Yine sorarız, "bu sahihlik şartları nasıl bir şeydir'ki birisi bir hadisi buna göre değerlendirip sahih değildir derse kafir olmaktan kurtulur?"
İşte zurna burada zırt demektedir, ehli hadis hadis fırkasına göre bir hadisin sahih olması için sened zinciri içindeki ravilerin cerh ve tadil sisteminden temiz olarak geçme şartı aranılır. Bu sistem nasıl ve kim tarafından oluşturulmuştur'ki bu sistemden geçen ravilerin rivayet ettiği hadisleri red etmek kişiyi kafir yapar. Ehli hadis fırkasına mensup iki ayrı hadisçinin bile, mesela buhari'nin sahih görüp müslim'in sahih görmediği hadisler mevcuttur. Cerh ve tadil dediğimiz sistemde ravilerin güvenilirliğini belirleyen yine hadisçilerdir. Buhari'nin güvenilir görüp hadislerini aldığı br çok ravi başka hadisçiler tarafından güvenilir olarak görülmemiştir.
Hadislerin namazda okunmayan vahiy kategorisine konularak tabiri caizse tayin edilen konsüller tarafından sahihlik şartlarının belirlenmesi üzerine kurulan bir din anlayışı kur'anın bizlerden istediği bir din anlayışı değildir. Kur'ana aykırı olup konsül tarafından belirlenen sahihlik şartlarına haiz olan bir çok hadisin üzerine kurulan din anlayışını red edenler ehli hadis mensubu kişiler tarafından kafir ilan edilme durumuna düşürülmüşlerdir.
Sonuç olarak hadisleri ayetleştirme projesinin adı olan "gayri metluv vahiy" düşüncesi kaynağını kur'andan değil kur'ana rağmen oluşturulmuş olan önkabullerin kur'andan destek bulma çalışmasının bir ürünüdür. Muhammed as a eğer Allah cc kur'ana harici bir vahyetmiş ise bu vahiy meleği ile değil enfal 43. örneğinde olduğu şekli rüya yolu ile olabilir ve tahrim s. ayetlerinde örneğinde olduğu gibi ayetler böyle bir vahiy olgusunu değil Allah cc nin elçilerine olan yardım sözünün nasıl gerçekleşebileceğinin bir işaretidir. Bu teori ile hadisleri ayetleştirme düşüncesi , bu düşünceyi oluşturanların dahi kendi kendilerini kafir duruma düşermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Zaman içinde bu iki akım fırkalaşmış "ehli hadis" ve "ehli rey" olarak isim almıştır. Ehli hadis düşüncesi rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olması nedeniyle muhammed as dan rivayet edilen sözleri kur'anın önüne çıkararak rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olmuştur. Bunu yaparken hadislere gereken ilginin sağlanması için onu vahiyleştirerek "vahyi gayri metluv" adı altında bir teori ortaya atılmış ve kur'an ayetleri "vahyi metluv" yani namazda okunan vahiy olmuş ,hadisler ise namazda okunmayan vahiy olmuştur.
Kur'an kaynaklı olmayan bu düşünceye gerekli olan ayet desteği necm s. ilk ayetlerinden çıkarılmaya çalışılmış ilgili ayetlerin devamı örtülerek gerekli desteğin sağlandığı zannedilmiştir.
"Sahibiniz şaşırmadı, ve bâtıla inanmadı. Ve hevâdan söz söylemez.Söyledikleri, kendisine indirilen bir vahiydir." mealindeki bu ayetlerin devamındaki "Onu müthiş kuvvetli olan öğretti." ve devam eden ayetler görmezlikten gelinmiş elçinin söyledikleri Allah cc nin indirdiği vahiy olduğu gerçeği bir tarafa atılmış söylemiş olduğu vahiy harici sözlerde bu ayet kapsamına katılarak namazda okunmayan vahiy teorisi için gerekli destek sağlanmıştır. Ayrıca hadis literatüründe "erike hadisi " adıyla bilinen bir hadis söylettirilerek kendisine kur'an benzeri ayrı bir şeyin daha verildiğini rahat koltuklarda oturarak bunların inkar edilmemesi emrettirilmiştir.
Kur'anın bazı ayetlerinin bu projeye uygun olarak te'vil edilmesi ile proje tamamlanmış ve uygulama sahasına konmuştur. Artık bir hadisi red etmek kişinin küfrüne sebeb olacaktır çünkü hadis'te artık bir ayettir ve inkarı küfürdür.
Muhammed as a kur'an harici bahiy gelmesi ile ilgile olabilecek ayetler seçilerek ayet içindeki bazı olaylardan "bak hani burda ayet?" sorusu çıkarılarak "ayet yoksa demekki gayri metluv vahiy ile haber verildi" cevabı verilmiştir. Tahrim s. 3. ayetinde anlatılan bir olay bu duruma verilen bir örnektir. İlgili ayetleri siyak ve sibakı dahilinde okusak böyle bir düşünce akla bile gelmeyecek "parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" metodu ile yapılan okuma bu neticeyi çıkarmıştır. İlgili ayetlerin meali şu şekildedir.
1. Ey nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
2. Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O, bilendir, hikmet sahibidir.
3. Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu ortaya çıkarınca, nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.
4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer ona karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.
Burada bu ayetlerin nüzül sebebi üzerinde durmak istemiyoruz. 3. ayette nebi nin eşlerinden birine diğer eşlerinden gizli bir söz söylemesi ve bu gizli sözü o eşin diğer eşlere haber etmesi ile ortaya çıkan tatsız durum konu edilmektedir. Kendisine sır verilen eş bu durum ortaya çıkıp nebi bunu ona haber verince eşinin bunu kimin haber verdiği sorusu üzerine "bana her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" cevabındaki ,bu haber vermenin gayri metluv vahiy ile olduğuna dair iddialar mevcuttur.
Öncelikle olayın bu iddiayı delillendirmek açısından değil Allah cc nin müteaddit ayetlerde belirtmiş olduğu elçisine yardım sözünün gerçekleşmesi açısından bakılması gerekir. Çünkü olay gayri metluv vahye değil eşlerinin elçiye karşı birlik olarak onu zor durumda bırakmasına karşın Allah cc nin bu oyunu bozmasına delalet etmektedir , devam eden 4 ve 5. ayetler bunu göstermektedir. Kur'an Allah cc nin elçilerine kurulmuş olan tuzakların nasıl bozulduğuna dair örneklerle dolu olup bu olayında eşlerinin şahsında elçiye kurulmuş olan tuzağın nasıl bozulduğunu göstermektedir.
Gelelim bu haberin veriliş şekline, muhammed as ın "bana Allah haber verdi" şeklindeki sözü bu haber verilme şeklinin cibril ile olduğunun bir kanıtı değildir, asla olamaz. Enfal s. 43. ayetindeki "Allah onları uykunda sana az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlıyacaktınız, fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalblerde olanı bilir." ayetinden bu olayında uykuda haber verme şekli ile olması daha kur'ani bir yaklaşım olarak düşünmekteyiz.
Kıblenin değiştirilmesi ile ilgili ayetlerde gayri metluv vahiy konusuna delil getirilmek istenmiştir. Muhammed as ın medinede iken kuduse yönelmesinin kur'an ayetiyle sabit olmadığı için bunun gayri metluv vahiy ile emredildiği iddia edilmiştir. Peki eğer gayri metluv vahiy ile emredilmişse neden başka bir gayri metluv ile kıble değiştirilmedi ? bakara s. 115. ayeti olan "Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü" orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir." ayeti kuduse yönelmesi için gerekli olan ayet neden olmasın.
Ahzab s. 37. ayetindeki "zeyd'in ilişiğini kestiği hanımla evlendirilmesinin yine gayri metluv vahiy ile olduğuna dair bir iddia ortaya atılmıştır. Şimdi sorarız, ahzab s. 37. ayeti nazil olduğu zaman muhammed as ile zeynep validemizin karı koca olarak aynı evde kaldığına dair herhangi bir delil mevcutmudur? eğer varsa bu ayet onlar karı koca olduktan nazil olmuştur ve onların evliliği gayri metluv vahiy ile haber verilmiştir diyebiliriz ama böyle bir delil yoktur, dolayısı ile muhammed as ile zeynep validemizin evli oldukları ahzab s. 37. ayet ile haber verilip ayrı bir vahiy ile haber verilmemiştir.
Haşr s. 5. ayetinde hurma ağaçlarının kesilmesinin Allah'ın izniyle olduğunu bildiren ayetinde yine gayri metluv vahye delil oduğu ileri sürülerek, "hurma ağaçlarının kesilme emrinin gayri metluv vahiy ile izin verildiği" iddiası ileri sürülmektedir. Ağaçların kesilmesine tepki gösterenlere karşı bu kesimin Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberi olmasına rağmen ayet tam tersi bir anlayışla ön kabullere kurban edilmeye çalışmaktadır. Enfal s. 67. ayetinde , "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir." şeklindeki ayete baktığımızda bu ayetin savaş sonrası yapılan bir esir alma işleminin yanlışlığını bildiren bir ayettir. Haşr s. 5. ayetide aynı şekilde savaş anında yapılan bir işlemin savaş sonrası Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberidir .
Vahiy meleğinin gelip muhammed asa "bu metluv vahiydir kur'ana koy" veya "bu gayri metluv vahiydir kur'ana koyma" şeklinde bir söz ile ona iki farklı vahiy getirmiş olması mümkün değildir. Bizlerin mes'ul olduğu vahiy sadece kur'an vahyi olup bunun dışında ayrı bir vahiy kategorisi olup bizleri kur'an gibi bağlaması söz konusu değildir.
Bilindiği gibi geleneksel düşüncede hadisler ikiye ayrılarak 1- nebevi hadis 2- kudsi hadis şeklinde ayrıma tabi tutulmuşlardır. Nebevi hadis muhammed as ın söylediği iddia edilen sözler , kudsi hadis ise manası Allah'tan sözleri ise muhammed as dan olduğu iddia edilen sözlerdir. Şimdi soruyoru; EĞER HADİSLER VAHİY İSE NEDEN KUDSİ HADİS DİYE AYRI BİR KATEGORİYE İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR çünkü hadisler vahiy ise manasının hepsinin Allah cc den gelmesi gerekmezmiydi?
Muhammed as ın hadisleri ve Allah cc nin ayetleri iki farklı kategori olup gayri metluv vahiy adı altında birleştirilme işlemi kabul edilir bir durum olmayıp Allah cc nin indirmiş olduğu kitabın haricinde herhangi bir vahiy kitabı veya vahiy kabul edilen sözler olamaz.
Şimdi gelelim önkabuller neticesinde oluşturulmuş bir isim olan gayri metluv vahiy kategorisine giren hadislerin durumuna; Ehli hadis fırkasının inancına göre hadislerde vahiy olup inkarı kişinin küfre düşmesine sebeb olur, Yani ehli hadise göre hadisi red eden kafirdir. Ehli hadis fırkası mensubu birisine , "acaba sizin kabul etmediğiniz bir hadis varmı?" şeklinde bir soru sorsak cevabı "elbette var" olacaktır, şimdi bu hadisi ehli hadis fırkasına mensup birisi red ettiği zaman kafir olmuyormu? diye sorarız. Bunun cevabı "sahihlik şartlarına haiz olan bir hadisi red eden kafirdir sahih olmayan bir hadis red edilir " şeklindedir . Yine sorarız, "bu sahihlik şartları nasıl bir şeydir'ki birisi bir hadisi buna göre değerlendirip sahih değildir derse kafir olmaktan kurtulur?"
İşte zurna burada zırt demektedir, ehli hadis hadis fırkasına göre bir hadisin sahih olması için sened zinciri içindeki ravilerin cerh ve tadil sisteminden temiz olarak geçme şartı aranılır. Bu sistem nasıl ve kim tarafından oluşturulmuştur'ki bu sistemden geçen ravilerin rivayet ettiği hadisleri red etmek kişiyi kafir yapar. Ehli hadis fırkasına mensup iki ayrı hadisçinin bile, mesela buhari'nin sahih görüp müslim'in sahih görmediği hadisler mevcuttur. Cerh ve tadil dediğimiz sistemde ravilerin güvenilirliğini belirleyen yine hadisçilerdir. Buhari'nin güvenilir görüp hadislerini aldığı br çok ravi başka hadisçiler tarafından güvenilir olarak görülmemiştir.
Hadislerin namazda okunmayan vahiy kategorisine konularak tabiri caizse tayin edilen konsüller tarafından sahihlik şartlarının belirlenmesi üzerine kurulan bir din anlayışı kur'anın bizlerden istediği bir din anlayışı değildir. Kur'ana aykırı olup konsül tarafından belirlenen sahihlik şartlarına haiz olan bir çok hadisin üzerine kurulan din anlayışını red edenler ehli hadis mensubu kişiler tarafından kafir ilan edilme durumuna düşürülmüşlerdir.
Sonuç olarak hadisleri ayetleştirme projesinin adı olan "gayri metluv vahiy" düşüncesi kaynağını kur'andan değil kur'ana rağmen oluşturulmuş olan önkabullerin kur'andan destek bulma çalışmasının bir ürünüdür. Muhammed as a eğer Allah cc kur'ana harici bir vahyetmiş ise bu vahiy meleği ile değil enfal 43. örneğinde olduğu şekli rüya yolu ile olabilir ve tahrim s. ayetlerinde örneğinde olduğu gibi ayetler böyle bir vahiy olgusunu değil Allah cc nin elçilerine olan yardım sözünün nasıl gerçekleşebileceğinin bir işaretidir. Bu teori ile hadisleri ayetleştirme düşüncesi , bu düşünceyi oluşturanların dahi kendi kendilerini kafir duruma düşermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
18 Eylül 2013 Çarşamba
Kur'anı Tevrat'tan Okuma Tezahürleri Bakara Kıssası Örneği
Bakara kıssası, adını taşıyan surede 67-74. ayetler içinde anlatılan bir kıssa olup israiloğullarının örnekliğinde bir elçiye karşı yapılan eziyeti ve o elçinin israiloğullarına Allah cc nin vermiş olduğu bir emre karşı nasıl karşı çıktıklarının anlatıldığı bir kıssadır. Kur'an kıssalarının muhataplarına mesaj verme özelliği olma açısından okunma gerekliliği üzerinden düşünülecek olursak bu kıssanında bir çok mesaj taşıdığı görülür.Kıssa ile ilgili ayet mealleri şu şekildedir.
67 - Hani bir zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı emrediyor. Onlar da "Sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.
68 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç bir sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.
69 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır." dedi.
70 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın, çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.
71 - Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır". Onlar da: "İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup boğazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı.
72 - Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı.
73 - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
74 - Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.
Ayet meallerinden anlaşıldığı üzere ineği kesme gerekçesi kıssada bahsedilmemektedir. Musa as israiloğullarına Allah cc nin emrini tebliğ etmekte ve bu emri duyan kimselerin yapmaları gereken emri hiç sorgulamadan tatbik etmesi iken israiloğullarının bu emre karşı nasıl tavır takındıkları konu edilir. Bizlere dönük mesaj nedir? diyecek olursak Allah cc nin bir emrini savsaklamadan, üşenmeden, sorgulamadan "duyduk ve itaat ettik" deyip uygulamaktır. Kur'an israiloğullarının örnekliğinde elçilere yapılan bu tavırları anlatarak muhataplarına adeta "siz bunlar gibi olmayın " mesajı verir.
Yazımızın konusu bakara kıssasının mesajından ziyade, Muhammed Abduh'un "El Menar" adlı tefsirinde bu kıssanın 73. ayeti ile ilgili yaklaşımının Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu gibi meal yazarları tarafından benimsenerek aynı şekilde meallendirilmesi ve bu meallendirmenin kaynağı ile ilgili olacaktır.
Muhammed Esed :
Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
Muhammed Esed'in Bakara s. 73. ayetine vermiş olduğu bu meal Muhammed Abduh'un El Menarından alınma ve aynı meali Mustafa İslamoğluda kullanmıştır.
73. ayete bu şekilde bir meal vermenin kaynağı tevrat'ın tesniye 21. bab'ında anlatılan bir olaydı.
Benzerlik arzetmemesine rağmen özellikle 73. ayet üzerinde parantezler açılarak bu ayetin tevrattaki anlatıma uygun hale dönüştürüldüğünü görmekteyiz, peki başta Abduh olmak üzere esed, islamoğlunu bu şekil bir meal yapmaya sebeb olan durum nedir?
Muhammed Abduh ismini duyanlar bu ismin özellikle kur'an kıssalarında anlatılan, "mucize" olarak adlandırılan bazı olaylar ile ilgili yorumları hakkında malumat sahibidirler. Kutsal kitapları mitelojiden arındırma düşüncesinin bir uzantısı olan ve hıristiyan teolog Rudolf Bultmann tarafından ortaya atılan "demitolojizasyon" düşüncesini kur'ana uygulama düşüncesi çerçevesinde kıssalardaki bu tür olayların aklileştirmesi çabası çerçevesinde 73. ayette anlatılan ölünün dirilmesi hadisesinin mümkün olamayacağından hareketle böyle bir yoruma girişilmiştir.
Tevrat ve kur'anda anlatılan aynı olayın birbirinden farklı anlatımlarından hangisinin doğru olduğu şeklindeki bir sorunun cevabının kur'andaki anlatılanın doğru olduğu şeklinde olması gerektiği muhakaktır. İsmi geçen zatlar dahi bu soruya aynı cevabı vermiş ve vereceklerdir. Peki bu zatları olması gerekenin tevrat'ın kur'an verileri ile anlaşılması yerine, kur'anın tevrat verileri ile anlaşılması doğrultusunda bir meal yapmaya iten sebeb nedir?
Ölümden sonra diriliş bilindiği gibi kur'anın kıyamet sonrası olacaklar ile ilgili olarak verdiği haberlerdendir. Herhangi bir kişinin dünyada iken ölüp yine dünyada iken dirileceği gibi bir durum sözkonusu değildir. Ancak kur'an böyle sıradışı bazı olayları anlatmaktadır. Bakara s. 259. ayeti buna bir örnektir.
Muhammed Esed :
Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi) öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kadirdir!"
Yukarda Muhammed Esed'den vermiş olduğumuz mealin bir benzerini İslamoğulunda da görmekteyiz. Ayet Dünyada iken 100 yıl ölü kalıp ta yine Dünyada dirilen bir insanın diğer insanlara ayet olması ile ilgilidir.
Bakara s. 259. ayetini metne sadık kalarak çeviren bu zatlar bakara s. 73. ayetini maalesef metne sadık kalarak çevirmeden tevrat'a uygun bir şekilde çevirmişlerdir. Aslolan şudurki; Tevrat ve Kur'anda anlatılan aynı olayın Kur'anla uyuşmayan tarafı tahrife uğratılmış düşüncesine sahip olunmasını gerektirirken Dünyada iken ölen birinin tekrar dirilmesinin akla muhal olduğu gerekçesi ile Tevrat baz alınmış ve Kur'an ayeti tevrat'a göre parantezler açılarak te'vil edilmiştir.
Fe kulnâdribûhu bi ba’dıhâ kezâlike yuhyîllâhul mevtâ ve yurîkum âyâtihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne)
İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
Ayetin Esed tarafından yapılmış meali ile metne sadık kalarak yapılmış bir meal örneğine bakıldığında esed tarafından yapılmış mealin metin ile pek uyum sağlamadığı görülmektedir.
Allah cc nin aynı surenin 259. ayetinde ölü bir insanı dünyada diriltmesi hakkında farklı bir yorumda bulunmayan bu zatlar iş ineğin bir parçasıyla ölen kişiye vurularak onun dirilmesini kabullenememektedirler bu bir çelişkidir. Son yıllarda hız kazanan "yorum meal" türü meallerin bazı yönden sıkıntı doğurduğu bu ayet örneğinde görülmektedir. Metne sadık kalarak yapılan meallerin daha sağlıklı olduğunu düşünmekle beraber yorum gerektiren bazı ayetlerin ayet altına düşülecek notlarla yapılmasını daha doğru bulmaktayız. Aksi takdirde meal okuyucusu bunların meal yapıcısının yorumu olduğunu unutup ayetin çevirisi sanacaktır.
"Allah ölüleri böyle diriltir" cümlesi üzerinde biriaz durmak istiyoruz. Ayet ile ilgili tefsirlerde ölünün dirilerek onu kimin öldürdüğü konusunda bilgi verdiği ve sonra tekrar öldüğü şeklinde düşünceler olsada kur'an bu konuda herhangi bir bilgi vermez. Öldürülen kişinin tekrar dirilmesi ile verilen mesaj cinayeti işleyen her kimse ona ve bizlere yeniden dirilişin olduğu bu yolla hatırlatılarak her ne işlersek ahiretteki karşılığının düşünülerek yapılması gerektiği öğütlenmektedir.
2.74-Sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu. Nitekim taşlar arasında kendisinden ırmaklar fışkıran vardır; yarılıp su çıkan vardır; Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.
73. ayetin sonundaki, "size ayetlerini gösterir" ibaresinden sonra bu gösterilen ayetin kalplerin yumuşamasını gerektiren bir olay olduğu ama israiloğullarının bu ayet karşı kalplerinin taşlardan daha katı bir hale dönüştüğü beyan edilir.
Bu olayı Tevrat ve Kur'andan okuyan bir kişinin olayın doğru olan anlatımının kur'anda olduğu, kur'anda anlatılmayan kısmın tevrat'tan çıkarıldığı düşüncesine sahip olması gerekirken önkabullerine uygun bir anlatımın tevrat'ta olduğunu görenler Kur'an ayetleri arasına Tevrat'a uygun parantezler açarak maalesef metni tahrif etmeye yeltenmişlerdir.
Sonuç olarak, Kur'anı Tevrat'tan okuma tezahürlerine örnek olarak gösterebileceğimiz bu kıssanın 73. ayetinin meali üzerinde yapılan spekülasyon, "yorum meal" tarzı meallerin meal yapıcısının düşüncesine uygun yorumlara açık olması nedeni ile pek sağlıklı görünmemektedir. Eğer yorum çok gerekli ise dip not olarak düşülür meali okuyan kişi bunu meal yapıcısının görüşü olarak okur aksi takdirde ayetin metnine uygun olmayan yorumlar ile yapılan mealler bir çok insanın kur'anı yorumcunun anladığı şekli ile anlamasına yol açacaktır.
Muhammed Abduh tarafından başlatılan yolu devam ettiren Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu gibi zatların yapmış olduğu Kur'an meali hakkında tamamen olmsuz düşüncelerimiz olmamasına rağmen Kur'an dışı düşünceler ve kaynaklar ile bir ayetin mealine yorum eklenerek metnin değiştirilmesine kadar varan çalışmaların doğru olmadığını düşünmekteyiz. Bu zatlar Allah cc nin yeniden diriliş haberinin dünyada iken göstermesinin bakara s. 259. ayetini kabul ettikleri gibi etseler hem doğru bir meal yapmış hemde çelişkiye düşmemiş olacaklardı.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
67 - Hani bir zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı emrediyor. Onlar da "Sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.
68 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç bir sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.
69 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır." dedi.
70 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın, çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz." dediler.
71 - Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır". Onlar da: "İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup boğazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı.
72 - Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı.
73 - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
74 - Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.
Ayet meallerinden anlaşıldığı üzere ineği kesme gerekçesi kıssada bahsedilmemektedir. Musa as israiloğullarına Allah cc nin emrini tebliğ etmekte ve bu emri duyan kimselerin yapmaları gereken emri hiç sorgulamadan tatbik etmesi iken israiloğullarının bu emre karşı nasıl tavır takındıkları konu edilir. Bizlere dönük mesaj nedir? diyecek olursak Allah cc nin bir emrini savsaklamadan, üşenmeden, sorgulamadan "duyduk ve itaat ettik" deyip uygulamaktır. Kur'an israiloğullarının örnekliğinde elçilere yapılan bu tavırları anlatarak muhataplarına adeta "siz bunlar gibi olmayın " mesajı verir.
Yazımızın konusu bakara kıssasının mesajından ziyade, Muhammed Abduh'un "El Menar" adlı tefsirinde bu kıssanın 73. ayeti ile ilgili yaklaşımının Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu gibi meal yazarları tarafından benimsenerek aynı şekilde meallendirilmesi ve bu meallendirmenin kaynağı ile ilgili olacaktır.
Muhammed Esed :
Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
Muhammed Esed'in Bakara s. 73. ayetine vermiş olduğu bu meal Muhammed Abduh'un El Menarından alınma ve aynı meali Mustafa İslamoğluda kullanmıştır.
73. ayete bu şekilde bir meal vermenin kaynağı tevrat'ın tesniye 21. bab'ında anlatılan bir olaydı.
- "Tanrınız RAB'bin mülk edinmek için size vereceği ülkede, kırda yere düşmüş, kimin öldürdüğü bilinmeyen birini görürseniz,
- ileri gelenleriniz ve yargıçlarınız gidip ölünün çevredeki kentlere olan uzaklığını ölçsünler.
- Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri işe koşulmamış, boyunduruk takmamış bir düve alacaklar.
- Düveyi toprağı sürülmemiş, ekilmemiş ve içinde sürekli akan bir dere olan bir vadiye getirecekler. Orada, derede düvenin boynunu kıracaklar.
- Levili kâhinler de oraya gidecek. Çünkü Tanrınız RAB, onları kendisine hizmet etsinler, O'nun adıyla kutsasınlar diye seçti. Kavga, saldırı davalarına da onlar bakacak.
- Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri, derede boynu kırılan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar.
- Sonra şöyle bir açıklama yapacaklar: 'Bu kanı ellerimiz dökmedi, kimin yaptığını gözlerimiz de görmedi.
- Ya RAB, kurtardığın halkın İsrailliler'i bağışla. Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma. Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar.
- RAB'bin gözünde doğru olanı yapmakla, suçsuz kanı dökme günahından arınacaksınız."
Benzerlik arzetmemesine rağmen özellikle 73. ayet üzerinde parantezler açılarak bu ayetin tevrattaki anlatıma uygun hale dönüştürüldüğünü görmekteyiz, peki başta Abduh olmak üzere esed, islamoğlunu bu şekil bir meal yapmaya sebeb olan durum nedir?
Muhammed Abduh ismini duyanlar bu ismin özellikle kur'an kıssalarında anlatılan, "mucize" olarak adlandırılan bazı olaylar ile ilgili yorumları hakkında malumat sahibidirler. Kutsal kitapları mitelojiden arındırma düşüncesinin bir uzantısı olan ve hıristiyan teolog Rudolf Bultmann tarafından ortaya atılan "demitolojizasyon" düşüncesini kur'ana uygulama düşüncesi çerçevesinde kıssalardaki bu tür olayların aklileştirmesi çabası çerçevesinde 73. ayette anlatılan ölünün dirilmesi hadisesinin mümkün olamayacağından hareketle böyle bir yoruma girişilmiştir.
Tevrat ve kur'anda anlatılan aynı olayın birbirinden farklı anlatımlarından hangisinin doğru olduğu şeklindeki bir sorunun cevabının kur'andaki anlatılanın doğru olduğu şeklinde olması gerektiği muhakaktır. İsmi geçen zatlar dahi bu soruya aynı cevabı vermiş ve vereceklerdir. Peki bu zatları olması gerekenin tevrat'ın kur'an verileri ile anlaşılması yerine, kur'anın tevrat verileri ile anlaşılması doğrultusunda bir meal yapmaya iten sebeb nedir?
Ölümden sonra diriliş bilindiği gibi kur'anın kıyamet sonrası olacaklar ile ilgili olarak verdiği haberlerdendir. Herhangi bir kişinin dünyada iken ölüp yine dünyada iken dirileceği gibi bir durum sözkonusu değildir. Ancak kur'an böyle sıradışı bazı olayları anlatmaktadır. Bakara s. 259. ayeti buna bir örnektir.
Muhammed Esed :
Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi) öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kadirdir!"
Yukarda Muhammed Esed'den vermiş olduğumuz mealin bir benzerini İslamoğulunda da görmekteyiz. Ayet Dünyada iken 100 yıl ölü kalıp ta yine Dünyada dirilen bir insanın diğer insanlara ayet olması ile ilgilidir.
Bakara s. 259. ayetini metne sadık kalarak çeviren bu zatlar bakara s. 73. ayetini maalesef metne sadık kalarak çevirmeden tevrat'a uygun bir şekilde çevirmişlerdir. Aslolan şudurki; Tevrat ve Kur'anda anlatılan aynı olayın Kur'anla uyuşmayan tarafı tahrife uğratılmış düşüncesine sahip olunmasını gerektirirken Dünyada iken ölen birinin tekrar dirilmesinin akla muhal olduğu gerekçesi ile Tevrat baz alınmış ve Kur'an ayeti tevrat'a göre parantezler açılarak te'vil edilmiştir.
Fe kulnâdribûhu bi ba’dıhâ kezâlike yuhyîllâhul mevtâ ve yurîkum âyâtihî leallekum ta’kılûn(ta’kılûne)
İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız.
Biz dedik ki: "Bu (prensibi) bu gibi (çözümlenmemiş cinayet olaylarının bazılarında da uygulayın: Bu yolla Allah canları ölümden korur ve kendi iradesini size gösterir ki (bunu görüp) muhakemenizi kullan(mayı öğren)ebilirsiniz."
Ayetin Esed tarafından yapılmış meali ile metne sadık kalarak yapılmış bir meal örneğine bakıldığında esed tarafından yapılmış mealin metin ile pek uyum sağlamadığı görülmektedir.
Allah cc nin aynı surenin 259. ayetinde ölü bir insanı dünyada diriltmesi hakkında farklı bir yorumda bulunmayan bu zatlar iş ineğin bir parçasıyla ölen kişiye vurularak onun dirilmesini kabullenememektedirler bu bir çelişkidir. Son yıllarda hız kazanan "yorum meal" türü meallerin bazı yönden sıkıntı doğurduğu bu ayet örneğinde görülmektedir. Metne sadık kalarak yapılan meallerin daha sağlıklı olduğunu düşünmekle beraber yorum gerektiren bazı ayetlerin ayet altına düşülecek notlarla yapılmasını daha doğru bulmaktayız. Aksi takdirde meal okuyucusu bunların meal yapıcısının yorumu olduğunu unutup ayetin çevirisi sanacaktır.
"Allah ölüleri böyle diriltir" cümlesi üzerinde biriaz durmak istiyoruz. Ayet ile ilgili tefsirlerde ölünün dirilerek onu kimin öldürdüğü konusunda bilgi verdiği ve sonra tekrar öldüğü şeklinde düşünceler olsada kur'an bu konuda herhangi bir bilgi vermez. Öldürülen kişinin tekrar dirilmesi ile verilen mesaj cinayeti işleyen her kimse ona ve bizlere yeniden dirilişin olduğu bu yolla hatırlatılarak her ne işlersek ahiretteki karşılığının düşünülerek yapılması gerektiği öğütlenmektedir.
2.74-Sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu. Nitekim taşlar arasında kendisinden ırmaklar fışkıran vardır; yarılıp su çıkan vardır; Allah korkusundan yuvarlananlar vardır. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir.
73. ayetin sonundaki, "size ayetlerini gösterir" ibaresinden sonra bu gösterilen ayetin kalplerin yumuşamasını gerektiren bir olay olduğu ama israiloğullarının bu ayet karşı kalplerinin taşlardan daha katı bir hale dönüştüğü beyan edilir.
Bu olayı Tevrat ve Kur'andan okuyan bir kişinin olayın doğru olan anlatımının kur'anda olduğu, kur'anda anlatılmayan kısmın tevrat'tan çıkarıldığı düşüncesine sahip olması gerekirken önkabullerine uygun bir anlatımın tevrat'ta olduğunu görenler Kur'an ayetleri arasına Tevrat'a uygun parantezler açarak maalesef metni tahrif etmeye yeltenmişlerdir.
Sonuç olarak, Kur'anı Tevrat'tan okuma tezahürlerine örnek olarak gösterebileceğimiz bu kıssanın 73. ayetinin meali üzerinde yapılan spekülasyon, "yorum meal" tarzı meallerin meal yapıcısının düşüncesine uygun yorumlara açık olması nedeni ile pek sağlıklı görünmemektedir. Eğer yorum çok gerekli ise dip not olarak düşülür meali okuyan kişi bunu meal yapıcısının görüşü olarak okur aksi takdirde ayetin metnine uygun olmayan yorumlar ile yapılan mealler bir çok insanın kur'anı yorumcunun anladığı şekli ile anlamasına yol açacaktır.
Muhammed Abduh tarafından başlatılan yolu devam ettiren Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu gibi zatların yapmış olduğu Kur'an meali hakkında tamamen olmsuz düşüncelerimiz olmamasına rağmen Kur'an dışı düşünceler ve kaynaklar ile bir ayetin mealine yorum eklenerek metnin değiştirilmesine kadar varan çalışmaların doğru olmadığını düşünmekteyiz. Bu zatlar Allah cc nin yeniden diriliş haberinin dünyada iken göstermesinin bakara s. 259. ayetini kabul ettikleri gibi etseler hem doğru bir meal yapmış hemde çelişkiye düşmemiş olacaklardı.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
15 Eylül 2013 Pazar
Kitabin Mestur ve Elbeyt'ül Ma'mur
Yazımıza başlık olarak seçmiş olduğumuz terimler Tur suresi ilk ayetlerinde geçmektedir. "Kitabin mestur" terkibi ile kastedilenin ne olduğu konusunda tefsir kitaplarında 1- Musa'ya verilen kitap, 2- Levhi Mahfuz, 3- Kur'an ,4- Amel defterleri gibi farklı görüşlere rastlanmaktadır. Ayette geçen "Mestur" kelimesinin diğer ayetlerde de geçmesi bize "Kitabin Mestur" terkibi ile neyin kastedildiği konusunda bilgi sahibi olmamıza yardımcı olacaktır.
"Esseteru " veya" Essetru" kelimesi, kitab veya yazıdan ,dikilmiş ağaçlardan veya ayakta duran bir topluluktan meydana gelen bir sıra veya dizi anlamına gelir.
"Satere fülanun keza" (filan kişi şöyle bir şeyi satır satır yazdı) . (el müfredat)
Bu kelimenin geçmiş olduğu diğer ayetler şu şekildedir.
[068.001] Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
[017.058] Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.
[033.006] Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah'ın Kitap'ında birbirlerine müminler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
[052.002] Satır satır dizilmiş kitaba;
[054.052-3] Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır.
"Satera" kelimesinden türemiş olan bir terkib olan " esatir " kelimesi yine sözlük anlamına uygun olan "ayakta duran bir topluluktan meydana gelen sıra" anlamında "esatirul evvelin" terkibinde yani eskilerin masalları anlamında (6.25/ 8.31/16.24/23.83/25.5/27.68/46.17/68.15/83.13) ayetlerinde 9. yerde geçmektedir.
İsra s. 58. de ve Ahzab s. 6. ayetlerinde bu terkip "Levhi Mahfuz" olarak tabir edilen Allah cc nin ilmi, Kamer s 52.53. ayetlerinde insanların yapmış olduğu işlerin kayıtlandığı amel defteri anlamında kullanılmaktadır. Dikkat edilecek olursa Kur'anda kullanılan bir kelime kullanılmış olduğu cümle içinde anlam kazanmaktadır. "Mestur Kitab" tabirine tek bir anlam olarak levhi mahfuz anlamı yüklesek, Kamer s.52-53. ile , veya amel defterleri anlamı yüklesek, İsra s. 58 ve Ahzab s. 6. ayeti ile uyum sağlamayacaktır.
Tur s. 2.3. deki" Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba," mealindeki ayete gelince, bu ayet ile kastedilenin kur'an olduğu hususunda bazı düşüncelerde mevcuttur. 3. ayette geçen "menşur" (yayılmış) kelimesinin yine diğer ayetlerde geçişlerine baktığımız zaman bize ayette kastedilenin ne olduğu konusunda fikir verebilir.
[081.010] (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,
[017.013-14] Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.«Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin.»
Ayette geçen "Rakkin Menşur" şeklindeki tabirin "yayılmış ince deri" şeklinde zikredilmesi ile kastedilenin Kur'an değil teşbihi bir anlatım olarak yani "eliniz ile yazdığınız kitaplar gibi gerçek" şeklinde bir anlatım olmasından kinaye olarak kıyamet günü herkesin yaptıklarının karşılığını görmek için önünde bulacağı amel defterlerinin zikredilmiş olmasının daha uygun olduğunu düşünmekteyiz.
ELBEYT'ÜL MA'MUR
Tur s. 4. ayetinde geçen bu terkib ile ilgili olarak tefsirlerde 1-Kabe , 2- Gökte arşın yanında olan meleklerin tavaf ettikleri bir yapıdır şeklinde izahlarda bulunulmuştur. Elbeytül ma'mur ile tabir edilen mekanın Kabe yani "Beytullah" olmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz.
[002.127] Ve o zaman ki, İbrahim Beyt'in temellerini yükseltiyordu. İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: «Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Çünkü daima işiten, daima bilen Sensin ancak Sen!
[003.096] Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kâbe) dir.
[022.026] Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahime şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve ruküa sücude varanlar için tertemiz et
[022.029] Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.
[022.033] Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
[106.003] Hiç olmazsa onun için kulluk etsinler rabbine bu Beytin
"Elbeyt" kelimesinin Mekke de bulunan ve insanlar için kurulmuş olan Kabe için kullanılması Tur s. 4. ayetindeki " Elbeyt'ül Ma'mur" terkibinin mekke deki kabe için kullanılmış olmasını ve orayı işaret etmesini daha doğru bir yaklaşım olarak görmekteyiz.
"Elbeyt'ül ma'mur" terkibinin arşın yanında bulunan ve meleklerin secde ettikleri bir ev olduğu hatta bu evin adının İsra s. 1 deki "El Mescidil Aksa" olduğu şeklindeki yaklaşımın doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmekteyiz şöyle ki; öncelikle bu iddianın Kur'ani bir dayanağı yoktur.
[039.075] Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur. «Övgü, Alemlerin Rabbi olan Allah içindir» denir.
[040.007] Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O'na inanırlar. Müminler için: «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru» diye bağışlanma dilerler.
Vermiş olduğumuz ayetler meleklerin arş'ın harici bir yerde değil arş'ın etrafında bu işi yaptıkları beyan edilmekte olup arşın harici bir mekanda secde ettiklerine dair Kur'anda bir delil bulunmamaktadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
"Esseteru " veya" Essetru" kelimesi, kitab veya yazıdan ,dikilmiş ağaçlardan veya ayakta duran bir topluluktan meydana gelen bir sıra veya dizi anlamına gelir.
"Satere fülanun keza" (filan kişi şöyle bir şeyi satır satır yazdı) . (el müfredat)
Bu kelimenin geçmiş olduğu diğer ayetler şu şekildedir.
[068.001] Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
[017.058] Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.
[033.006] Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah'ın Kitap'ında birbirlerine müminler ve muhacirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitap'ta yazılı bulunmaktadır.
[052.002] Satır satır dizilmiş kitaba;
[054.052-3] Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır.
"Satera" kelimesinden türemiş olan bir terkib olan " esatir " kelimesi yine sözlük anlamına uygun olan "ayakta duran bir topluluktan meydana gelen sıra" anlamında "esatirul evvelin" terkibinde yani eskilerin masalları anlamında (6.25/ 8.31/16.24/23.83/25.5/27.68/46.17/68.15/83.13) ayetlerinde 9. yerde geçmektedir.
İsra s. 58. de ve Ahzab s. 6. ayetlerinde bu terkip "Levhi Mahfuz" olarak tabir edilen Allah cc nin ilmi, Kamer s 52.53. ayetlerinde insanların yapmış olduğu işlerin kayıtlandığı amel defteri anlamında kullanılmaktadır. Dikkat edilecek olursa Kur'anda kullanılan bir kelime kullanılmış olduğu cümle içinde anlam kazanmaktadır. "Mestur Kitab" tabirine tek bir anlam olarak levhi mahfuz anlamı yüklesek, Kamer s.52-53. ile , veya amel defterleri anlamı yüklesek, İsra s. 58 ve Ahzab s. 6. ayeti ile uyum sağlamayacaktır.
Tur s. 2.3. deki" Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba," mealindeki ayete gelince, bu ayet ile kastedilenin kur'an olduğu hususunda bazı düşüncelerde mevcuttur. 3. ayette geçen "menşur" (yayılmış) kelimesinin yine diğer ayetlerde geçişlerine baktığımız zaman bize ayette kastedilenin ne olduğu konusunda fikir verebilir.
[081.010] (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında,
[017.013-14] Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.«Kitabını oku, bugün, hesap görücü olarak sen kendine yetersin.»
Ayette geçen "Rakkin Menşur" şeklindeki tabirin "yayılmış ince deri" şeklinde zikredilmesi ile kastedilenin Kur'an değil teşbihi bir anlatım olarak yani "eliniz ile yazdığınız kitaplar gibi gerçek" şeklinde bir anlatım olmasından kinaye olarak kıyamet günü herkesin yaptıklarının karşılığını görmek için önünde bulacağı amel defterlerinin zikredilmiş olmasının daha uygun olduğunu düşünmekteyiz.
ELBEYT'ÜL MA'MUR
Tur s. 4. ayetinde geçen bu terkib ile ilgili olarak tefsirlerde 1-Kabe , 2- Gökte arşın yanında olan meleklerin tavaf ettikleri bir yapıdır şeklinde izahlarda bulunulmuştur. Elbeytül ma'mur ile tabir edilen mekanın Kabe yani "Beytullah" olmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz.
[002.127] Ve o zaman ki, İbrahim Beyt'in temellerini yükseltiyordu. İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: «Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Çünkü daima işiten, daima bilen Sensin ancak Sen!
[003.096] Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kâbe) dir.
[022.026] Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahime şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve ruküa sücude varanlar için tertemiz et
[022.029] Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.
[022.033] Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
[106.003] Hiç olmazsa onun için kulluk etsinler rabbine bu Beytin
"Elbeyt" kelimesinin Mekke de bulunan ve insanlar için kurulmuş olan Kabe için kullanılması Tur s. 4. ayetindeki " Elbeyt'ül Ma'mur" terkibinin mekke deki kabe için kullanılmış olmasını ve orayı işaret etmesini daha doğru bir yaklaşım olarak görmekteyiz.
"Elbeyt'ül ma'mur" terkibinin arşın yanında bulunan ve meleklerin secde ettikleri bir ev olduğu hatta bu evin adının İsra s. 1 deki "El Mescidil Aksa" olduğu şeklindeki yaklaşımın doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmekteyiz şöyle ki; öncelikle bu iddianın Kur'ani bir dayanağı yoktur.
[039.075] Melekleri, arşın etrafını çevirmiş oldukları halde, Rablerini hamd ile överken görürsün. Artık insanların aralarında adaletle hüküm olunmuştur. «Övgü, Alemlerin Rabbi olan Allah içindir» denir.
[040.007] Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O'na inanırlar. Müminler için: «Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru» diye bağışlanma dilerler.
Vermiş olduğumuz ayetler meleklerin arş'ın harici bir yerde değil arş'ın etrafında bu işi yaptıkları beyan edilmekte olup arşın harici bir mekanda secde ettiklerine dair Kur'anda bir delil bulunmamaktadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
10 Eylül 2013 Salı
Rızk Kavramı ve Kur'anda Geçtiği Ayetler
"Rızk" kelimesi sözlükte, bazen dünyevi bazen uhrevi olarak verilen ihsan,vergi yada lutuf anlamında , bazende nasip,pay,hisse anlamında, bazende,karna ulaşan ve kendisiyle gıdalanılan ve beslenilen şeyi ifade etmek için kullanılır.
"A'ta essultanu rızkalcundi" (sultan ordunun ulufesini verdi)
"Ruziktu ilmen" (ilimle rızıklandırıldım, bana ilim ihsan edildi) (El müfredat)
Kelimenin anlamı bu şekilde olup bu kelimenin geçtiği ayetlerin meali aşağıdadır.
-----[005.088] Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
-----[006.142] Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
-----[007.050] Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
-----[008.026] Yeryüzünde az sayıda olduğunuz ve zayıf sayıldığınız için insanların sizi esir olarak alıp götürmesinden korktuğunuz zamanları, hatırlayın. Allah, şükredesiniz diye sizi barındırmış, yardımıyla desteklemiş, temiz şeylerle rızıklandırmıştır.
-----[016.072] Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
-----[016.114] Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
-----[030.040] Allah odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden
-----[036.047] Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
-----[040.064] Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
-----[002.057] Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin» dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.
-----[002.172] Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
-----[002.254] Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.
-----[007.160] Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla taşa vur» diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin» dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
-----[020.081] Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur.
-----[030.028] Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.
-----[063.010] Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin.
-----[016.075] Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler
-----[002.003] Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
-----[008.003] Onlar ki; namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
-----[010.093] And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler.
-----[013.022] Ve onlar ki, Rablerinin rızasına ermek için sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık harcarlar ve kötülüğü iyilik ile savarlar. İşte bunlar, dünya yurdunun akibeti onlara mahsustur.
-----[014.031] İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.
-----[016.056] Onlar haklarında hiçbir ciddi bilgiye sahip olmadıkları düzmece ilahlara kendilerine verdiğimiz rızıklardan pay ayırırlar.»
-----[017.070] And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.
-----[022.035] Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
-----[028.054] İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
-----[032.016] Yanları yataklarından aralaşır (uzaklaşır), korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz azıklardan hayıra sarfederler.
-----[035.029] Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
-----[042.038] Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler
-----[045.016] Andolsun ki, Biz vaktiyle İsrail oğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızıklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.
-----[004.039] Bunlar Allah'a, ahiret gününe inanmış, Allah'ın verdiği rızıklardan sarfetmiş olsalardı ne zararı olurdu? Oysa Allah onları bilir.
-----[006.140] Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
-----[022.028] Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.
-----[022.034] Biz her ümmete kurban kesmeyi, ibadet olarak emrettik. Amaç, Allah'ın insanlara rızık olarak sunduğu hayvanları keserken O'nun adını anmaktır. İlahınız tek ilahtır, yalnız O'na boyun eğiniz. Ey Muhammed, alçak gönüllü saygılıları müjdele.
-----[011.088] Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.
----[003.027] Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın».
-----[020.132] Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.
-----[006.151] De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.»
-----[017.031] Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır.
-----[002.212] İnkar edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır.
-----[003.037] Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
-----[024.038] Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.
-----[042.019] Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır. Kuvvetli olan da güçlü olan da O'dur.
-----[010.031] De ki: «Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?» Onlar: «Allah'tır! « diyecekler. «O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?» de.
-----[027.064] Yoksa, önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: «Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin.»
-----[034.024] De ki: «Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?» De ki: «Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz.»
-----[035.003] Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
-----[067.021] Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.
-----[022.058] Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır.
-----[065.003] Ve ona beklemediği yerden rızk verir. Kim Allah'a güvenirse kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
-----[029.060] Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir.
-----[002.126] Ve o vakit İbrahim: «Ya Rab, burasını güvenilir bir yer kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır!» dedi. Allah da: «İnkar edenleri de rızıklandırır, kısa bir zaman için hayattan nasip aldırırım. Sonra onları cehennem azabına girmek zorunda bırakırım ki, o ne yaman bir inkılaptır!» buyurdu.
-----[005.114] Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi.
-----[014.037] «Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt- i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.
-----[004.005] Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[004.008] (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[002.025] İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, «Bu daha önce de rızıklandığımızdır» derler. Bunlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar.
-----[012.037] Dedi ki: Size rızık olmak üzere verilen yemeklerin gelmesinden önce onun yorumunu bildiririm. Bu; Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dinini terkettim. Hem onlar, ahirete küfrederdi.
-----[003.169] Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
-----[040.040] «Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.»
-----[002.060] Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur» dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
-----[007.032] «Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?» «Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir» de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.
-----[008.004] İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[008.074] İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[010.059] De ki: «Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?» De ki: «Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?»
-----[013.026] Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
-----[016.071] Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?
-----[017.030] Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır.
-----[018.019] Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin
-----[020.131] Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.
-----[022.050] Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir.
-----[024.026] Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
-----[028.082] Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: «Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkarcılar başarıya eremezler» demeye başladılar.
-----[029.017] Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.
-----[029.062] Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.
-----[030.037] Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır.
-----[034.004] Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
-----[034.015] Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: «Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab» denmişti.
-----[034.036] De ki: «Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler.»
-----[034.039] De ki: «Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
-----[037.041] Onlar için bir «ma'lûm rızık» var
-----[039.052] Allah'ın rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır.
-----[042.012] Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O herşeyi bilendir.
-----[042.027] Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.
-----[045.005] Gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, gökten, Allah'ın rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla, ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları yönetmesinde, akleden kimseler için dersler vardır.
-----[051.057] Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.
-----[002.022] O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a, bile bile eş koşmayın.
-----[014.032] (O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
-----[016.067] Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvalarından da, bundan hem bir müskir çıkarırsınız hem de bir güzel rızık, her halde bunda aklı olan bir kavm için elbet bir âyet var
-----[016.073] Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?
-----[028.057] «Seninle beraber doğru yolda gidersek, yurdumuzdan ediliriz» dediler. Onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplandığı güvenli ve kutlu bir yere yerleştirmedik mi? Ama çoğu bilmezler.
-----[033.031] Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.
-----[040.013] Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
-----[050.011] Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir
-----[065.011] İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir.
-----051.022] Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.
-----[056.082] Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?
-----[038.054] Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir.
-----[065.007] Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancak kendisine yetecek kadar verilmiş olan kimse, Allah'ın kendisine verdiğinden versin; Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir.
-----[067.015] Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.
-----[089.016] Amma her nezaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakıt da rabbım bana ihanet etti der.
-----[011.006] Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
-----[016.112] Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
-----[019.062] Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar.
-----[002.233] Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf) e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da, çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
-----[015.020] Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
-----[023.072] Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-----[062.011] Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir.»
-----[051.058] Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.
"A'ta essultanu rızkalcundi" (sultan ordunun ulufesini verdi)
"Ruziktu ilmen" (ilimle rızıklandırıldım, bana ilim ihsan edildi) (El müfredat)
Kelimenin anlamı bu şekilde olup bu kelimenin geçtiği ayetlerin meali aşağıdadır.
-----[005.088] Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
-----[006.142] Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
-----[007.050] Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
-----[008.026] Yeryüzünde az sayıda olduğunuz ve zayıf sayıldığınız için insanların sizi esir olarak alıp götürmesinden korktuğunuz zamanları, hatırlayın. Allah, şükredesiniz diye sizi barındırmış, yardımıyla desteklemiş, temiz şeylerle rızıklandırmıştır.
-----[016.072] Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
-----[016.114] Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
-----[030.040] Allah odur ki sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir, hiç sizin şeriklerinizden bunlardan birini yapacak var mı? Çok münezzeh ve çok yüksektir o sübhan onların şirkinden
-----[036.047] Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
-----[040.064] Sizin için yeri durak, göğü bina eden, size şekil verip de, şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
-----[002.057] Bulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin» dedik. Onlar Bize değil, fakat kendilerine yazık ediyorlardı.
-----[002.172] Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız O'na şükredin.
-----[002.254] Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir.
-----[007.160] Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Milleti Musa'dan su isteyince ona: «Asanla taşa vur» diye bildirdik; ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes içeceği yeri öğrendi. Bulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik, «Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin» dedik. Onlar, karşı gelmekle, Bize değil kendilerine zulmediyorlardı.
-----[020.081] Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin, bunda aşırı gitmeyin ki gazabımı haketmeyesiniz. Gazabımı hakeden kimse muhakkak mahvolur.
-----[030.028] Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.
-----[063.010] Birine ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam» diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarfedin.
-----[016.075] Allah şunu temsil getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler
-----[002.003] Onlar ki, gayba iman edip namazı dürüst kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.
-----[008.003] Onlar ki; namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
-----[010.093] And olsun ki, İsrailoğullarını iyi bir yere yerleştirdik, onlara temiz rızıklar verdik, kendilerine bir bilgi gelene kadar ayrılığa düşmediler.
-----[013.022] Ve onlar ki, Rablerinin rızasına ermek için sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık harcarlar ve kötülüğü iyilik ile savarlar. İşte bunlar, dünya yurdunun akibeti onlara mahsustur.
-----[014.031] İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.
-----[016.056] Onlar haklarında hiçbir ciddi bilgiye sahip olmadıkları düzmece ilahlara kendilerine verdiğimiz rızıklardan pay ayırırlar.»
-----[017.070] And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık.
-----[022.035] Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
-----[028.054] İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
-----[032.016] Yanları yataklarından aralaşır (uzaklaşır), korku ve ümit içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz azıklardan hayıra sarfederler.
-----[035.029] Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
-----[042.038] Ve onlar ki rabları için da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışıklıdır), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler
-----[045.016] Andolsun ki, Biz vaktiyle İsrail oğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik vermiştik. Kendilerini temiz rızıklardan rızıklandırmıştık ve alemlerin üstüne geçirmiştik.
-----[004.039] Bunlar Allah'a, ahiret gününe inanmış, Allah'ın verdiği rızıklardan sarfetmiş olsalardı ne zararı olurdu? Oysa Allah onları bilir.
-----[006.140] Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.
-----[022.028] Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.
-----[022.034] Biz her ümmete kurban kesmeyi, ibadet olarak emrettik. Amaç, Allah'ın insanlara rızık olarak sunduğu hayvanları keserken O'nun adını anmaktır. İlahınız tek ilahtır, yalnız O'na boyun eğiniz. Ey Muhammed, alçak gönüllü saygılıları müjdele.
-----[011.088] Ey kavmim! dedi: söyleyin bakayım eğer ben rabbımdan bir beyyine üzerinde bulunuyorsam ve o kendisinden bana güzel bir rızık ihsan etmiş ise ne yapmalıyım? Ben size muhalefet etmemle sizi nehyettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum, ben sade gücüm yettiği kadar ıslah istiyorum, muvaffakıyyetim de Allah iledir, ben yalnız ona dayandım ve ancak ona yüz tutarım.
----[003.027] Geceyi gündüze, gündüzü geceye geçirirsin; ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın; dilediğini hesapsız rızıklandırırsın».
-----[020.132] Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanındır.
-----[006.151] De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.»
-----[017.031] Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de rızık veririz. Onları öldürmek, şüphesiz büyük bir günahtır.
-----[002.212] İnkar edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesabsız şekilde rızıklandırır.
-----[003.037] Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
-----[024.038] Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.
-----[042.019] Allah, kullarına lütufta bulunandır. Dilediğini rızıklandırır. Kuvvetli olan da güçlü olan da O'dur.
-----[010.031] De ki: «Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlerin sahibi kimdir? Diriyi ölüden çıkaran, ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir?» Onlar: «Allah'tır! « diyecekler. «O halde O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?» de.
-----[027.064] Yoksa, önce yaratan, sonra da yaratmayı tekrar edecek olan; size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah'ın yanında başka bir tanrı mı? De ki: «Eğer doğru sözlülerden iseniz, açık delilinizi getirin.»
-----[034.024] De ki: «Göklerden ve yerden sizi rızıklandıran kimdir?» De ki: «Allah'tır. Öyleyse doğru yolda veya apaçık bir sapıklıkta olan ya biziz ya sizsiniz.»
-----[035.003] Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?
-----[067.021] Allah size verdiği rızkı kesiverirse, size rızık verecek başka kim vardır? Hayır; onlar, azgınlık ve nefrette direnmektedirler.
-----[022.058] Allah yolunda hicret edenlere, sonra öldürülen veya ölenlere Allah, elbette onlara güzel bir rızık verecektir. Rızık verenlerin en hayırlısı yalnız Allah'tır.
-----[065.003] Ve ona beklemediği yerden rızk verir. Kim Allah'a güvenirse kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
-----[029.060] Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri elde edemezler. Sizin de onların da rızkını Allah verir. O, işitir ve bilir.
-----[002.126] Ve o vakit İbrahim: «Ya Rab, burasını güvenilir bir yer kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır!» dedi. Allah da: «İnkar edenleri de rızıklandırır, kısa bir zaman için hayattan nasip aldırırım. Sonra onları cehennem azabına girmek zorunda bırakırım ki, o ne yaman bir inkılaptır!» buyurdu.
-----[005.114] Meryem oğlu İsa, «Allahım! Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve Sen'den bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın» dedi.
-----[014.037] «Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt- i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır ki şükretsinler.
-----[004.005] Allah'ın sizi koruyucu kılmış olduğu mallarınızı, beyinsizlere vermeyin, kendilerini bunların geliriyle rızıklandırıp giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[004.008] (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
-----[002.025] İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, «Bu daha önce de rızıklandığımızdır» derler. Bunlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar.
-----[012.037] Dedi ki: Size rızık olmak üzere verilen yemeklerin gelmesinden önce onun yorumunu bildiririm. Bu; Rabbımın bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmaz bir kavmin dinini terkettim. Hem onlar, ahirete küfrederdi.
-----[003.169] Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
-----[040.040] «Kim bir kötülük işlerse ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, inanarak yararlı iş işlerse, işte onlar cennete girerler; orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.»
-----[002.060] Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur» dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
-----[007.032] «Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir?» «Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir» de. Bilen kimseler için ayetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz.
-----[008.004] İşte gerçekten inanmış olanlar bunlardır. Onlara Rablerinin katında mertebeler, mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[008.074] İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.
-----[010.059] De ki: «Allah'ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görmüyor musunuz?» De ki: «Size Allah mı izin verdi, yoksa Allah'a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?»
-----[013.026] Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
-----[016.071] Allah rızıkda kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur. Üstün kılınanlar, emirleri altında bulunanların rızıklarını vermezler. Oysa rızıkta hepsi eşittir. Allah'ın nimetini bile bile inkar mı ediyorlar?
-----[017.030] Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O kullarını gören ve haberdar olandır.
-----[018.019] Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin
-----[020.131] Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.
-----[022.050] Cömertçe verilmiş rızık ve mağfiret, inanan ve yararlı iş işleyenleredir.
-----[024.026] Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
-----[028.082] Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: «Demek Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkarcılar başarıya eremezler» demeye başladılar.
-----[029.017] Siz Allah'ı bırakıp sadece bir takım putlara tapıyor, aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu, Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Artık rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. O'na şükredin. Siz O'na döneceksiniz.
-----[029.062] Allah, kullarından dilediğine rızkı bol ve ölçüye göre verir. Doğrusu Allah her şeyi bilendir.
-----[030.037] Allah'ın, rızkı dilediğine yayıp bir ölçüye göre verdiğini görmezler mi? Doğrusu bunda, inananlar için dersler vardır.
-----[034.004] Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için (her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
-----[034.015] Sebelilerin yurtlarında Allah'ın kudretine bir işaret vardır: Sağlı sollu iki bahçe vardı. Onlara: «Rabbinizin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. İşte hoş bir şehir ve bağışlayan bir Rab» denmişti.
-----[034.036] De ki: «Şüphesiz Rabbim rızkı dilediğine genişletir ve bir ölçüye göre verir, fakat insanların çoğu bilmezler.»
-----[034.039] De ki: «Doğrusu Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını hem genişletir ve hem de ona daraltıp bir ölçüye göre verir; sarfettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar, çünkü O rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
-----[037.041] Onlar için bir «ma'lûm rızık» var
-----[039.052] Allah'ın rızkı dilediğine yaydığını ve kısıp bir ölçüye göre verdiğini bilmezler mi? Doğrusu bunda, inanan kimseler için dersler vardır.
-----[042.012] Göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O herşeyi bilendir.
-----[042.027] Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.
-----[045.005] Gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, gökten, Allah'ın rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla, ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları yönetmesinde, akleden kimseler için dersler vardır.
-----[051.057] Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.
-----[002.022] O, yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bir bina kıldı. Gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi; artık Allah'a, bile bile eş koşmayın.
-----[014.032] (O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.
-----[016.067] Hurmalıkların ve üzümlüklerin meyvalarından da, bundan hem bir müskir çıkarırsınız hem de bir güzel rızık, her halde bunda aklı olan bir kavm için elbet bir âyet var
-----[016.073] Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?
-----[028.057] «Seninle beraber doğru yolda gidersek, yurdumuzdan ediliriz» dediler. Onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplandığı güvenli ve kutlu bir yere yerleştirmedik mi? Ama çoğu bilmezler.
-----[033.031] Sizlerden Allah'a ve Peygamberine boyun eğip yararlı iş işleyenlere ecrini iki kat veririz; ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.
-----[040.013] Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
-----[050.011] Kullara rızk için, ve onunla ölü bir beldeye hayat vermekteyiz, işte o huruc da böyledir
-----[065.011] İnanıp yararlı işler işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere, size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş işlerse, Allah onu, içinde temelli ve sonsuz kalınacak, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Allah ona gerçekten güzel rızık vermiştir.
-----051.022] Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.
-----[056.082] Rızkınıza şükredeceğiniz yere onu vereni mi yalanlıyorsunuz?
-----[038.054] Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir.
-----[065.007] Varlıklı olan kimse, nafakayı varlığına göre versin; rızkı ancak kendisine yetecek kadar verilmiş olan kimse, Allah'ın kendisine verdiğinden versin; Allah kimseye, verdiği rızkı aşan bir yük yüklemez. Allah, güçlükten sonra kolaylık verir.
-----[067.015] Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.
-----[089.016] Amma her nezaman da imtihan edip rızkını daraltırsa o vakıt da rabbım bana ihanet etti der.
-----[011.006] Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı ancak Allah'a aittir. O, canlıları babaların sulbünde kararlaşmış ve anaların rahminde kararlaşmakta iken de bilir. Her şey apaçık bir Kitaptadır.
-----[016.112] Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı.
-----[019.062] Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar.
-----[002.233] Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf) e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da, çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
-----[015.020] Orada sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
-----[023.072] Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-----[062.011] Onlar bir kazanç veya bir eğlence gördüklerinde, seni ayakta bırakarak oraya yöneldiler. De ki: «Allah katında olan, eğlenceden de kazançtan da hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en iyisidir.»
-----[051.058] Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.
9 Eylül 2013 Pazartesi
Bela Kavramı,İnsanın Belası, İbrahim a.s ın Belası
"Bela" kelimesi sözlükte , yıpranmak anlamına gelmektedir. Elbise yada bez parçası yıprandı veya eskidi anlamında "beliyessevbü" denilir, yolculuk yapan bir kimseyle ilgili olarak yolculuğun yıprattığı dişi veya erkek deve veya kişi anlamında "belseferin" veya "belyi seferin" denmiştir. "Bellevtühü" onu denedim test ettim , burada sanki kendisini çokça denememden test etmemden dolayı onu yıprattığım eskittiğim söylenir. CİSMİ YIPRATTIĞINDAN DOLAYI ÜZÜNTÜ VE KEDER "BELAÜN" OLARAK ADLANDIRILMIŞTIR. (el müfredat)
Görüldüğü gibi kelime günlük dilimizde kullanıldığı şeklinin dışında bir anlama sahiptir vu kur'anın bir çok ayetinde insanın denemeye tabi tutulması anlamında kullanılmıştır. Bu kavram ayetlerde şu meallerde geçmektedir.
----- [068.017] Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.
-----[007.168] Onları yer yüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Umulur ki dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.
-----[010.030] İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
-----[047.031] And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.
-----[021.035] Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz.
-----[002.155] Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.
-----[007.163] Onlara, deniz kıyısındaki kasabanın durumunu sor. Cumartesi yasaklarına tecavüz ediyorlardı. Cumartesileri balıklar sürüyle geliyor, başka günler gelmiyorlardı. Biz onları, yoldan çıkmaları sebebiyle böylece deniyorduk.
-----[018.007] Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.
-----[047.004] Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
-----[005.048] Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
-----[006.165] Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder.
-----[011.007] O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): «Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz» desen, kâfir olanlar derhal «Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir» derler.
-----[067.002] O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
-----[016.092] Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar.
-----[005.094] Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azab vardır.
-----[027.040] Kitabın bilgisine sahip olan biri: «Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm» dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: «Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir» dedi.
-----[086.009] Bütün sırların yoklanacağı gün,
-----[003.186] And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız; hiç şüphesiz, sizden önce Kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinde sebat edilecek işlerdendir.
-----[008.017] Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işitir ve bilir.
-----[002.124] Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu.
-----[089.015-16] Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman, o: «Rabbim beni şerefli kıldı» der. Fakat her ne zaman da sınayıp rızkım daraltırsa: «Rabbim bana ihanet etti.» der.
-----[076.002] Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır.
-----[003.154] Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi; oysa bir takımınız da kendi derdlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliye devrinde olduğu gibi inanıyorlar. «Bu işte bizim bir fikrimiz var mı?» diyorlardı; De ki: «Buyruğun hepsi Allah'ındır». Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işte bizim fikrimiz alınsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı. Bu, Allah'ın içinizde olanı denemesi, kalblerinizde olanı arıtması içindir. Allah gönüllerde olanı bilir.
-----[003.152] And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu. Onun izniyle kafirleri kırıp biçiyordunuz, ama Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur.
-----[004.006] Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyecekler de geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, iffetli olmağa çalışsın, yoksul olan uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahid bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.
-----[033.011] İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı.
-----[002.049] Size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık; bu Rabbinizin büyük bir imtihanı idi.
-----[007.141] Sizi kötü azaba sokan, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldüren Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.
-----[014.006] Hani Musa kavmine demişti ki: «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı kesip, kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.»
-----[037.106] Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.
-----[044.033] Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir ni'met ile imtihan vardı
-----[002.249] Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.
-----[023.030] Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.
-----[020.120] Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez(yıpranmaz) mülke? Dedi
Bu kelime ve türevlerinin geçtiği bütün ayet mealleri yukarda sıralandıktan sonra görülürki , Allah cc yaratmış olduğu insanı ebedi hayatındaki yerini dünyada iken hazırlaması amacıyla imtihana tabi tutmaktadır. Kur'an imtihana tabi tutulan insanların bu imtihana ne şekilde cevap verdiklerinin örnekleri ile doludur.
Yine kur'an iman edenlerin tabi tutulduğu imtihanları ve bu imtihanlara nasıl bir cevap verdiklerinin örnekleri ile doludur. Hayatımızda başımıza gelen her türlü olayın insanın imtihanı ile ilgili olduğu unutulmamalı ve bizden önceki mü'minlerin bu imtihanlara karşı olan teslimiyetleri bizlere örnek olmalıdır. Bu örneklik çerçevesinde atamız ibrahim as ın oğlu ismail as ile olan imtihanını saffat s. ayetleri bağlamında görelim.
100 - "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!"
101 - Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
102 - Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
103 - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
104 - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! "
105 - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."
106 - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)
107 - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
108 - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.
109 - Selam olsun İbrahim'e...
110 - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
111 - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
112 - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.
113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
İbrahim as müşrik olan kavminden ayrıldıktan sonra ilerlemiş yaşına rağmen rabbine kendisine bir oğul vermesi için dua eder ve duası kabul edilerek bir oğlu dünyaya gelir. Rabbi onu imtihan amacı ile rüyasında onu kuban etmesini ister. İbrahim ve oğlu ismail as bu emre tereddütsüz teslim olurlar ve imtihanı başarırlar. Olayın kısa özeti bu kadar ama bu olayın ibrahim ve oğlu ismail as yönünden bakıldığında çetin bir imtşhan olduğu açıktır. Bir tarafta ileri yaşına rağmen bir oğula sahip olan ve onu çok seven ibrahim as diğer tarafta ömrünün baharında babası tarafından öldürülecek olan ismail as bu durumun zorluğunu bunlardan başkalarının anlamasına imkan yoktur.
Dikkat edilecek olursa bu emir ibrahim as a direk vahiy yolu ile değil yani "ibrahim'e oğlunu bizim için kurban et diye vahyettik"şeklinde değilde ona rüyasında verilmektedir. Çünkü böyle bir emir direk vahiyle verilmiş olsa idi kesinlikle bu emre karşı gelmek durumu sözkonusu olamaz ve bizler için ibrahim ve oğlu ismail as şahsında onların imtihanları bir örneklik teşkil etmezdi. İbrahim as gördüğü rüyayı önemsemeyip yada böyle bir imtihamı olur deyip es geçebilirdi ama o bu durumun kendisine bir emir olduğu konusunda hiç tereddüt etmeden durumu oğluna açıyor ve oğluda aynı onu gibi bunun bir emir olduğunu babasına söyleyerek " sana emredileni yap beni sabredenlerden bulacaksın" diyor.
Bu kıssada anlatılan oğlunu kurban etme hadisesi bizlere nasıl bir mesaj veriyor? diye sorularak, bu sorunun cevabı etrafında bu kıssa anlaşılmalıdır. Bunun tersine kıssa içinde dönüp dolaşarak "Allah hem insanı haksız yere öldürmenin haram olduğunu söylüyor hemde bir insanın haksız yere öldürülmesini emrediyor" şeklinde bir düşünceye dolanıp konunun imtihan içerikli mesajının anlaşılmaması tehlikesine düşülmesi sözkonusudur.
İbrahim as ve oğlu ismail as ın bu kadar sert bir imtihana tutulup bu imtihanı geçmeleri bizler için bir örneklik teşkil etmesi gerekmesine rağmen kur'anı hayat kitabı olarak görmekten uzak bazı anlayışlar etrafında okunan bu kıssa olayın böyle olmadığı,olamayacağı,olmaması gerektiği şeklinde yorumlara kadar işi götürmüştür. Burada yeri gelmişken bu kıssa ile ilgili olarak prof dr. şinasi gündüz hocanın da bu şekil bir hataya düşerek benzer yorumlarda bulunduğunu görmekteyiz. Sayın hoca bir tv konuşmasında olay ile ilgili görüşlerini anlatırken, "ibrahim as ın görmüş olduğu rüyayı bir emir telakki etmekle hataya düştüğünü " söylemektedir.
https://www.youtube.com/watch?v=1yO6CKjc6u4
Sayın hoca olayın israiliyat merkezli anlaşıldığını savunurken kendisi olayın anlatılma sebebinin imtihan merkezli olduğunu unutmuş görünerek olayı sadece kıssa içinde değerlendirme yanlışına düşmektedir. Saffat s. 105-106. ayetlerinde bu olayın sebebi anlatılmakta ve bakara s. 124. de " Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu." bu emrin bir denenme olduğu vurgusu bu ayette de bulunmaktadır.
Kur'an kıssalarının tarihi olayları anlatmak değil o olaylar etrafında muhataplara mesaj vermek olduğu hatırlanacak olursa ibrahim ve oğlu ismail as ların bu kıssası bizlere Allah'ın emri ile çok sevdiğimiz bir şey arasında tercih etme durumunda kaldığımız zaman neyi tercih etmemiz gerektiği mesajını vermektedir, aksi yönde bir anlayışla okunacak olan bu kıssa modernist anlayışlara kurban edilerek imtihandan nasıl sıyrılırız sorusunun cevabını aramak mantıklı bir okuma olacaktır. Bu şekil bir durum israiloğullarının şahsında bakara kıssasında anlatılarak onların verilen bir emre " semi'na ve ata'na " demek yerine nasıl zora koştukları anlatılarak bunun yapılmaması gerektiği vurgulanır.
Rabbimiz bizlere içinde bulunduğumuz hayat içinde tabi tutulduğumuz imtihanları başarıyla geçerek cenneti hakeden kullarından kılsın amin.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Görüldüğü gibi kelime günlük dilimizde kullanıldığı şeklinin dışında bir anlama sahiptir vu kur'anın bir çok ayetinde insanın denemeye tabi tutulması anlamında kullanılmıştır. Bu kavram ayetlerde şu meallerde geçmektedir.
----- [068.017] Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.
-----[007.168] Onları yer yüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Umulur ki dönerler diye, onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik.
-----[010.030] İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar.
-----[047.031] And olsun ki sizi, içinizden cihada çıkanları ve sabredenleri meydana çıkarana ve haberlerinizi açıklayana kadar deneyeceğiz.
-----[021.035] Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak size iyilik ve kötülük veririz. Sonunda Bize dönersiniz.
-----[002.155] Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.
-----[007.163] Onlara, deniz kıyısındaki kasabanın durumunu sor. Cumartesi yasaklarına tecavüz ediyorlardı. Cumartesileri balıklar sürüyle geliyor, başka günler gelmiyorlardı. Biz onları, yoldan çıkmaları sebebiyle böylece deniyorduk.
-----[018.007] Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.
-----[047.004] Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
-----[005.048] Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
-----[006.165] Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder.
-----[011.007] O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki, (Resûlüm!): «Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz» desen, kâfir olanlar derhal «Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir» derler.
-----[067.002] O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.
-----[016.092] Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar.
-----[005.094] Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu ortaya koymak için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azab vardır.
-----[027.040] Kitabın bilgisine sahip olan biri: «Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm» dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: «Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir» dedi.
-----[086.009] Bütün sırların yoklanacağı gün,
-----[003.186] And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız; hiç şüphesiz, sizden önce Kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinde sebat edilecek işlerdendir.
-----[008.017] Onları siz öldürmediniz fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Doğrusu O işitir ve bilir.
-----[002.124] Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu.
-----[089.015-16] Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman, o: «Rabbim beni şerefli kıldı» der. Fakat her ne zaman da sınayıp rızkım daraltırsa: «Rabbim bana ihanet etti.» der.
-----[076.002] Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır.
-----[003.154] Kederden sonra, bir takımınızı kendinden geçirecek şekilde size huzur ve emniyet indirdi; oysa bir takımınız da kendi derdlerine düşmüşlerdi. Haksız yere Allah hakkında, cahiliye devrinde olduğu gibi inanıyorlar. «Bu işte bizim bir fikrimiz var mı?» diyorlardı; De ki: «Buyruğun hepsi Allah'ındır». Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işte bizim fikrimiz alınsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. De ki: Evlerinizde olsaydınız, haklarında ölüm yazılı olan kimseler, yine de devrilecekleri yere varırlardı. Bu, Allah'ın içinizde olanı denemesi, kalblerinizde olanı arıtması içindir. Allah gönüllerde olanı bilir.
-----[003.152] And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu. Onun izniyle kafirleri kırıp biçiyordunuz, ama Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur.
-----[004.006] Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin; onlarda olgunlaşma görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyecekler de geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, iffetli olmağa çalışsın, yoksul olan uygun bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahid bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.
-----[033.011] İşte orada, inananlar denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı.
-----[002.049] Size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık; bu Rabbinizin büyük bir imtihanı idi.
-----[007.141] Sizi kötü azaba sokan, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı öldüren Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.
-----[014.006] Hani Musa kavmine demişti ki: «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, sizi işkencenin en kötüsüne sürmekte ve oğullarınızı kesip, kadınlarınızı (kızlarınızı) bırakmakta olan Firavun ailesinden kurtardı. İşte bu size anlatılanlarda, Rabbinizden büyük bir imtihan vardır.»
-----[037.106] Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.
-----[044.033] Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir ni'met ile imtihan vardı
-----[002.249] Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.
-----[023.030] Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.
-----[020.120] Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez(yıpranmaz) mülke? Dedi
Bu kelime ve türevlerinin geçtiği bütün ayet mealleri yukarda sıralandıktan sonra görülürki , Allah cc yaratmış olduğu insanı ebedi hayatındaki yerini dünyada iken hazırlaması amacıyla imtihana tabi tutmaktadır. Kur'an imtihana tabi tutulan insanların bu imtihana ne şekilde cevap verdiklerinin örnekleri ile doludur.
Yine kur'an iman edenlerin tabi tutulduğu imtihanları ve bu imtihanlara nasıl bir cevap verdiklerinin örnekleri ile doludur. Hayatımızda başımıza gelen her türlü olayın insanın imtihanı ile ilgili olduğu unutulmamalı ve bizden önceki mü'minlerin bu imtihanlara karşı olan teslimiyetleri bizlere örnek olmalıdır. Bu örneklik çerçevesinde atamız ibrahim as ın oğlu ismail as ile olan imtihanını saffat s. ayetleri bağlamında görelim.
100 - "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!"
101 - Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
102 - Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
103 - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
104 - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! "
105 - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."
106 - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)
107 - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
108 - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.
109 - Selam olsun İbrahim'e...
110 - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
111 - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
112 - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.
113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
İbrahim as müşrik olan kavminden ayrıldıktan sonra ilerlemiş yaşına rağmen rabbine kendisine bir oğul vermesi için dua eder ve duası kabul edilerek bir oğlu dünyaya gelir. Rabbi onu imtihan amacı ile rüyasında onu kuban etmesini ister. İbrahim ve oğlu ismail as bu emre tereddütsüz teslim olurlar ve imtihanı başarırlar. Olayın kısa özeti bu kadar ama bu olayın ibrahim ve oğlu ismail as yönünden bakıldığında çetin bir imtşhan olduğu açıktır. Bir tarafta ileri yaşına rağmen bir oğula sahip olan ve onu çok seven ibrahim as diğer tarafta ömrünün baharında babası tarafından öldürülecek olan ismail as bu durumun zorluğunu bunlardan başkalarının anlamasına imkan yoktur.
Dikkat edilecek olursa bu emir ibrahim as a direk vahiy yolu ile değil yani "ibrahim'e oğlunu bizim için kurban et diye vahyettik"şeklinde değilde ona rüyasında verilmektedir. Çünkü böyle bir emir direk vahiyle verilmiş olsa idi kesinlikle bu emre karşı gelmek durumu sözkonusu olamaz ve bizler için ibrahim ve oğlu ismail as şahsında onların imtihanları bir örneklik teşkil etmezdi. İbrahim as gördüğü rüyayı önemsemeyip yada böyle bir imtihamı olur deyip es geçebilirdi ama o bu durumun kendisine bir emir olduğu konusunda hiç tereddüt etmeden durumu oğluna açıyor ve oğluda aynı onu gibi bunun bir emir olduğunu babasına söyleyerek " sana emredileni yap beni sabredenlerden bulacaksın" diyor.
Bu kıssada anlatılan oğlunu kurban etme hadisesi bizlere nasıl bir mesaj veriyor? diye sorularak, bu sorunun cevabı etrafında bu kıssa anlaşılmalıdır. Bunun tersine kıssa içinde dönüp dolaşarak "Allah hem insanı haksız yere öldürmenin haram olduğunu söylüyor hemde bir insanın haksız yere öldürülmesini emrediyor" şeklinde bir düşünceye dolanıp konunun imtihan içerikli mesajının anlaşılmaması tehlikesine düşülmesi sözkonusudur.
İbrahim as ve oğlu ismail as ın bu kadar sert bir imtihana tutulup bu imtihanı geçmeleri bizler için bir örneklik teşkil etmesi gerekmesine rağmen kur'anı hayat kitabı olarak görmekten uzak bazı anlayışlar etrafında okunan bu kıssa olayın böyle olmadığı,olamayacağı,olmaması gerektiği şeklinde yorumlara kadar işi götürmüştür. Burada yeri gelmişken bu kıssa ile ilgili olarak prof dr. şinasi gündüz hocanın da bu şekil bir hataya düşerek benzer yorumlarda bulunduğunu görmekteyiz. Sayın hoca bir tv konuşmasında olay ile ilgili görüşlerini anlatırken, "ibrahim as ın görmüş olduğu rüyayı bir emir telakki etmekle hataya düştüğünü " söylemektedir.
Sayın hoca olayın israiliyat merkezli anlaşıldığını savunurken kendisi olayın anlatılma sebebinin imtihan merkezli olduğunu unutmuş görünerek olayı sadece kıssa içinde değerlendirme yanlışına düşmektedir. Saffat s. 105-106. ayetlerinde bu olayın sebebi anlatılmakta ve bakara s. 124. de " Rabbi İbrahim'i bir takım emirlerle denemiş, o da onları yerine getirmişti. Allah, «seni insanlara önder kılacağım» demişti. O «soyumdan da» deyince, «zalimler benim ahdime erişemez» buyurmuştu." bu emrin bir denenme olduğu vurgusu bu ayette de bulunmaktadır.
Kur'an kıssalarının tarihi olayları anlatmak değil o olaylar etrafında muhataplara mesaj vermek olduğu hatırlanacak olursa ibrahim ve oğlu ismail as ların bu kıssası bizlere Allah'ın emri ile çok sevdiğimiz bir şey arasında tercih etme durumunda kaldığımız zaman neyi tercih etmemiz gerektiği mesajını vermektedir, aksi yönde bir anlayışla okunacak olan bu kıssa modernist anlayışlara kurban edilerek imtihandan nasıl sıyrılırız sorusunun cevabını aramak mantıklı bir okuma olacaktır. Bu şekil bir durum israiloğullarının şahsında bakara kıssasında anlatılarak onların verilen bir emre " semi'na ve ata'na " demek yerine nasıl zora koştukları anlatılarak bunun yapılmaması gerektiği vurgulanır.
Rabbimiz bizlere içinde bulunduğumuz hayat içinde tabi tutulduğumuz imtihanları başarıyla geçerek cenneti hakeden kullarından kılsın amin.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)