"Nasih mensuh" teorisi adı altında geliştirilen; Kur'an ayetlerinin başka bir ayetle hükmünün kaldırıldığı iddiası, düşünce dünyamızın en problemli düşüncelerinden birisidir. Bu teori öyle bir hale getirilmiştir ki; alt kategori başlıkları ile genişletilerek traji-komik bir hale dönüştürülmüştür. Adı geçen kelimenin, önce lügat anlamına bakıp, daha sonra konu ile ilgili olarak delil getirilen ayetler üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
Teoride adı geçen "nasih" kelimesi; nesheden yani ortadan kaldıran, "mensuh" kelimesi ise neshedilmiş yani ortadan kaldırılmış anlamına gelmektedir.
"Enneshü" kelimesi lügatte; "bir nesneyi kendisini takip eden bir başka nesne ile ortadan kaldırmak" ya da "gidermek" anlamına gelmektedir. Güneşin gölgeyi (neshuşşemsizzılli), gölgenin güneşi (neshuzzllişşemse), saçtaki ağarmanın gençliği gidermesi (neshüşşeybeşşebab) gibi. Bununla kimi zaman "izale etme", "ortadan kaldırma", "giderme" anlaşılır, kimi zaman "sabit" veya "payidar kılma" anlaşılır, kimi zaman da bunların her ikisi anlaşılır. "Neshülkitabi"; bir hükmün kendisini takib eden bir başka hüküm aracılığı ile izale edilmesi, ortadan kaldırılması ya da giderilmesi.
"Neshül kitabi"; kitabın ya da yazının mücerred suretini başka bir kitaba ya da aktarmak, bu işlem ilk suretin izale edilmesini veya ortadan kaldırılmasını gerektirmez (Elmüfredat).
Bu teori; tefsircilerin inen ayetler arasındaki bağı kuramamasından kaynaklanan bir düşünce olup, konu ile alakalı olarak uydurma olarak bile niteleyebileceğimiz bir tek hadis dahi gelmemiş olması; konunun tamamen sonraki tefsircilerin ürettikleri bir düşünce olduğunu göstermektedir. Bu teoriyi kabul edenlerin aralarında herhangi bir sayı birlikteliği olmaması; işin ne kadar göreceli olduğunuda göstermektedir. En az beş ayet ile en fazla ikiyüz elli ayet arasında hükmünün kalktığı(!), iddia edilen ayetler olduğunun iddia edilmiş olması ayeti anlamakta zorlanan tefsircinin ayetin neshedilmiş olduğunu iddia etmesi ile neticelenmiştir. Konuya delil getirilen ayetler BAKARA, NAHL ve A'LA Sureleri'nde olup, bu ayetleri bu ayetleri ele almaya çalışacağız.
Mâ nensah min âyetin ev nunsihâ ne'ti bi hayrin minhâ ev mislihâ e lem ta'lem ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
[002.106] Biz bir âyetten her neyi nesh eder veya unutturursak ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz. Bilmez misin ki Allah Teâlâ şüphe yok her şeye kemaliyle kâdirdir.
BAKARA 106. ayeti olan bu ayet; Kur'an içindeki ayetlerin birbirlerini nesh etmiş olduğu iddiasına delil getirilmektedir. Bu ayeti siyak ve sibak gözeterek okuduğumuz takdirde, Kur'an içinde herhangi bir ayetin hükmünün kaldırılacağına dair delil getirilmesine imkan görülmemektedir.
Mâ yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
[002.105] Ne Kitap ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.
BAKARA 106 ayetini doğru anlamak; için bu surenin bütünlüğünü dikkate almak gerekmektedir. Sureyi kısaca hatırlayacak olursak; Medine'de nazil olan bir suredir ve içinde Ehl-i Kitap'a hitab eden ayetler mevcuttur. 105 ve 106. ayetler içinde geçen "Hayr" kelimesinin, 105. ayet içindeki anlamı, 106. ayeti anlamayı kolaylaştıracaktır. İndirilen Hayr'ın 105. ayette "Kitab" olduğu hatırlanacak olursa, 106. ayet içinde "nesh edilen bir şeyin daha hayırlısının getirilmesinin" ne demek olduğu anlaşılacaktır.
105. ayet içinde; Kitap Ehli ve müşriklerden olanların, mü'minlere indirilmesini istemedikleri "Hayr" kelimesi ile ifade edilmek istenen kitap olduğuna göre, neshedilen veya unutturulanın yerine daha hayırlısı olan şeyin kitap olduğu anlaşılmaktadır. Konu ile ilgili olarak NAHL Suresi'nde geçen ayetlere bir göz atalım;
Ve izâ beddelnâ âyeten mekâne âyetin vallâhu a’lemu bimâ yunezzilu kâlû innemâ ente mufter(mufterin), bel ekseruhum lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
[016.101] Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- «Sen ancak bir iftiracısın» dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler.
Kul nezzelehu rûhul kudusi min rabbike bil hakkı li yusebbitellezîne âmenû ve huden ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
[016.102] De ki: Onu Ruh-el Kudüs, mü'minlerin imanını pekiştirmek, müslümanlara hidayet ve müjde olmak üzere Rabbın katından hak ile indirmiştir.
"Nasih mensuh" teorisine delil olarak getirilen ayetlerden birisi de NAHL 101 ayeti olup, bu ayet; önceki BAKARA Suresi ayeti gibi cımbızlanarak okunmuş ve siyak sibak gözetilmeden anlaşılmaya çalışılmıştır. 101. ayet içinde "Sen ancak bir iftiracısın" dedikleri şey; sanki Kur'an ayetleri içinde hükmü kaldırılan bir ayet varmış da Muhammed(as) bunu haber vermiş ve böyle bir itiraz ile karşılaşmış bir durum meydana gelmiş gibi anlaşılmıştır.
SEBE 34. ayet ve bezer ayetlerde "Karşılarında açık deliller halinde ayetleriniz okunduğu zaman o zalimler: «Bu, yalnızca sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen bir adamdır!» dediler ve: «Bu (Kur'an), uydurulmuş bir iftiradan başka birşey değil!» dediler. Ve o küfredenler gerçek kendilerine geldiği vakit: «Bu apaçık bir büyüden başka birşey değildir!» dediler." şeklinde buyurulması; müşriklerin "iftira" dedikleri şeyin indirilen "kitap" olduğu açıkça anlaşılmasına rağmen, sadece anlamama sorunundan kaynaklanan bir durumu Kur'an'a onaylatmak için, ilgili ayetler bağlamdan kopuk olarak okunmuş ve "nasih mensuh" teorisinin Kur'an'dan delili(!) aranmaya çalışılmıştır.
A'LA Suresi 6 ve 7. ayetlerinde "Bundan böyle sana Kur’ân okutacağız da sen unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna." mealindeki ayetlerin; bazı ayetlerin inmiş olduğu, sonra bunların unutturulduğu şeklinde içler acısı bir düşünce ortaya atılarak bu traji-komik duruma kılıf giydirilmeye çalışılmıştır. Halbuki ayet içinde istisna getirilmiş olmasının, imkanlılığı değil aksine imkansızlığı anlattığı; yani Muhammed(as)'a indirilen Vahy'in unutturulmama garantisi olduğu, bu garantinin bizzat Allah(cc) tarafından verilmiş olduğu anlaşılmış olsaydı böyle bir hatalı anlayışa düşülmez idi.
Allah(cc)'nin elçileri vasıtası ile indirmiş olduğu kitapların aralarının ayrılması sonucunda böyle bir düşüncenin oluşturulmuş olduğunu düşünmekteyiz. İlk elçiden son elçiye kadar giden halkanın birbirinden ayrılmaması gerektiği bizlere Kur'anın bir beyanı iken, geleneksel düşünce içinde, önceki elçiler olan Musa(as) ve İsa(as)'ın Allah(cc)'ın elçisi oldukları maalesef unutularak "bizim peygamberimiz" terimi dillerimizde yerini almıştır. "Bizim peygamberimiz" tabiri; Muhammed(as) için kullanılır olup, şuur altında özellikle Musa(as) ve İsa(as) bizim peygamberimiz değilmiş gibi bir zan içine düşülmüştür. Amentü içinde bütün peygamberlere iman ettiğimizi söylememize rağmen, maalesef bu söz pratiğe yansımamıştır.
Peygamberlerin arasını ayırma gibi bir düşüncenin yansıması olarak görebileceğimiz "nasih mensuh" düşüncesi, eğer Tevrat, İncil ve adını bilmediğimiz bütün kitapların kaynağının aynı olduğunu bildiğimiz halde, bu bilgiyi pratiğe yansıtarak, Kur'an'dan önce nâzil olan kitaba iman ettiklerini iddia edenlerin, bu kitaplarındaki bir takım hükümlerin ortadan kaldırıldığı olarak, yani Allah(cc)'ın göndermiş olduğu Tevrat içinde geçen bazı hükümlerin artık neshedildiği şeklinde okunsaydı, Kur'an ayetlerinin içinde böyle bir durum olması akla bile gelmezdi.
Kur'an'ın beyanına göre; Allah(cc) İsrailoğulları'na, yapmış oldukları zulüm ve haksızlıklar nedeni ile onlara önceden helal olan bazı yiyecekleri haram kılmıştır. Bu yasakların bir kısmı İsa(as) ile, geri kalan kısmı Muhammed(as) ile helal kılınmıştır. Bu durumu ARAF 157 ayetinde görmemize rağmen, bu ayet yine bağlamdan kopuk olarak okunması neticesinde; sadece Muhammed(as)'in Kur'an harici helal haram yetkisi olduğu(!) düşüncesine dayanak edilmeye çalışılmıştır.
Kur'an ayetlerinin bağlam gözetilmeden okunması ve oluşturulmuş olan ön kabullerin Kur'an'a onaylattırılma çalışmasından başka bir şey olmayan "nasih mensuh" teorisi; şu 3 alt başlık altında kategorize edilerek düşünce dünyamızda kara bir sayfa olarak yerini bulmuştur.
1- Metni bâki hükmü mensuh ayetler: Bu kategori altında sayıları 5-250 arasında, tefsircilerin anlayışına göre değişkenlik gösteren Kur'an ayetlerinin birbirlerinin hükümlerini ortadan kaldırmaları(!) söz konusudur.
2- Metni ve hükmü mensuh ayetler: Bu kategori altında; içler acısı bir durum olan Kur'an'ın korunmuşluğuna gölge düşüren bir sürü rivayet mevcut olup, Muhammed(as)'e indirilmiş fakat sonradan unutturulmuş(!) olan bir sürü ayetin mevcut olduğu iddiası söz konusudur.
3- Metni mensuh hükmü baki ayetler: Bu kategori altında; sadece tek bir ayet olup, söylemeye söz bulamayacağımız kadar kara bir sayfa bu kategoriye giren ayet sayesinde açılmıştır. Bu kategori altında zinâ eden evlilerin recm edilerek öldürülmeleri gerektiğine dair inen bir ayet(!) olduğu, Muhammed(as)'in vefatının telaşı sırasında Aişe validemizin odasındaki divanın altından bir keçi tarafından yenildiği, onun için mushafa konulmadığı ancak hükmünün âaki olduğu(!) şeklinde bir iftira ile İslam ceza hukukunun bir maddesi olarak ilave edilmiştir.
Sonuç olarak; hakkında uydurma bile diyemeceğimiz bir rivayet bulunmayan, "Kur'an ayetlerinin hükmünün başka bir ayetle kaldırılması" olarak teorize edilen "nasih mensuh" düşüncesi kara bir sayfa olarak karşımızda durmaktadır. Ayetlerin bağlamı gözetilmeden sadece ön kabullerin Kur'an'a onaylatılma ameliyesinden başka bir şey olmayan bu teori altında kategorize edilen alt başlıkların 2. ve 3. traji-komik bir durum arz ederek Kur'an'ın korunmuşluğuna gölge düşürmektedir. Bu düşünceyi savunanlara sorulduğu zaman, Kur'an'ın korunmuş olduğu düşüncesinin hakim olduğunu görmekle birlikte, mushafa alınmayan bir çok ayetin olduğu rivayetlerine itibar edilmektedir. Kur'an'ın bütünlük gözetilerek okunması sonucunda; hükmünün diğer bir ayet tarafından kaldırılmış bir ayetin olması mümkün görülmemektedir. Hükmünün kaldırıldığı düşünülen ayetlerin, nuzül bağlamı gözetilerek okunması sonucunda yaşanan hayat içinde inen ayetlerin o günkü duruma göre hüküm bildirdiği görülür ve bu durum sonrakiler için yol haritası teşkil etmesi gerekmektedir. Mekke'de elçiye sabır tavsiye edilirken, Medine'de insiyatifi ellerine geçiren mü'minlere savaş emredilmesi; sabır ayetlerinin hükmünün kalkması anlamında değil, süreç içinde nasıl davranılması gerektiğine dair bilgilerin beyanı olarak anlaşılması gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH(CC) BİLİR.