Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman o kıssalarda öne çıkan
hususlardan birisi; adı geçen kavmin helak edilmiş olmasıdır. Helak
edilmenin devam eden bir süreç olup olmadığı halen tartışılan bir
konudur. Bundan önceki yazılarımızda helakın Sünnetullah dediğimiz
yasaların işlemesi sonucunda gerçekleştiği, bu yasaların asla
değişmeyeceğine dair Kur'an'dan aldığımız bilgi dahilinde helakın devam
eden bir süreç olduğu, ancak helak edilmenin topluca yok edilme şeklinde
olması gibi bir durumdan ziyade, anlatılan kıssalarda öne çıkan helak
sebebinin okunarak aynı amellerin işlenmesinin toplumların yıkılma
sebebi olduğunun bilinmesi gerektiğini vurgulamaya çalışmıştık.
Helakın
evrenselliği konusunu, Salih(a.s)'ın kavmi olan Semud'un ayet olarak
gönderilen "dişi deve"yi kesmiş olmasının günümüz açısından nasıl
değerlendirilmesi gerektiğini, "Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği"
başlıklı bir yazıda ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda; Şuayb(a.s)'ın
kıssasını Kur'an'da geçtiği ayetler bağlamında okumaya çalışarak
verilen mesajı okumaya çalışacağız.
A'RAF SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI
[007.085]
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): «Ey kavmim, dedi, Allah'a
kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden
açık bir delil geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını
eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın;
eğer inanan (insan)lar iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!»
[007.086] «Allah'a
inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit
edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını
hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»
[007.087] «İçinizde
mademki benimle gönderilene inanan bir topluluk ve inanmayan bir
topluluk var, o halde Allah'ın aramızda hükmünü bildirmesine kadar
sabredin. Allah hükmedenlerin en iyisidir.»
[007.088] Kavminden
ileri gelen kibirliler dediler ki: «Ey Şuayb! Seni ve seninle beraber
inananları memleketimizden kesinlikle çıkaracağız veya dinimize
döneceksiniz» (Şuayb): İstemesek de mi? dedi.
[007.089] Doğrusu
Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek
Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemiş başka, yoksa
ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her
şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Rabbimiz! Bizimle
kavmimiz arasında adaletle hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.
[007.090] Kavminden ileri gelen kafirler dediler ki: «Eğer Şuayb'a uyarsanız andolsun ki, o takdirde mutlaka zarara düşersiniz.»
[007.091] Bu yüzden onları bir sarsıntı tuttu ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
[007.092] Şuayb'ı yalanlayanlar sanki yurtlarında hiç oturmamış gibiydiler. Asıl zarara uğrayanlar Şuayb'ı yalanlayanların kendileridir.
[007.093]
Şuayb onlardan öteye döndü ve: «Ey kavmim, Allah biliyor ki, size
Rabbimin mesajlarını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kafir kavme
nasıl acırım?» dedi.
[007.094] Biz hangi
memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar
diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla
yakalayıvermişiz.
[007.095] Sonra
kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, «babalarımız da
darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı» dediler. Bu yüzden onları
haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik.
[007.096] Eğer
kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı,
onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden
onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.
[007.097] Kentlerin halkı, geceleyin uyurlarken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?
[007.098] Yahut kentlerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın kendilerine gelmesinden güvende miydiler?
[007.099] Allah'ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.
[007.100]
Üzerinde yaşadıkları toprakları eski yerlilerinden miras alanlar,
istesek kendilerini günahları yüzünden musibetlere çarptırabileceğimizi,
kalplerini mühürleyebileceğimizi ve kulaklarının işitemez
olabileceğini, bu tarihi sürecin ışığında halâ kavrayamadılar mı?
[007.101]
İşte o kentlerin haberlerini sana anlatıyoruz. And olsun ki onlara
peygamberler belgeler getirdi; önceleri yalanladıklarından ötürü
inanmadılar. Allah kafirlerin kalblerini böylece kapatıp mühürler.
HÛD SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI
[011.084] Medyen'e
de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk
edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik
tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine
de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.»
[011.085] Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
[011.086] «Eğer
mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için
daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»
[011.087] Dediler
ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız
hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor?
Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
[011.088] Dedi
ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir
delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne
dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı
davranmak istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek
istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na
dayandım ve yalnız O'na döneceğim.
[011.089]
Ey kavmim! Sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd
kavminin, yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir
musibet getirmesin! Lût kavmi de sizden uzak değildir.
[011.090] «Rabbinizden mağfiret dileyin; O'na tevbe edin; doğrusu Rabbim merhamet eder ve çok sever.»
[011.091] «Ey
Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz
görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim
gözümüzde pek itibarın da yoktur» dediler.
[011.092] Şu'ayb
dedi: «Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan daha mı değerli ki,
Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün
yaptıklarınızı çepeçevre kuşatmıştır.»
[011.093]
Ey kavmim; elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Kime
rüsvay edecek bir azabın geleceğini ve kimin yalancı olduğunu
bileceksiniz. Gözetletin, doğrusu ben de sizinle beraber
gözetleyenlerdenim.
[011.094] Emrimiz
gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir
rahmetle kurtardık; zulmedenleri ise korkunç bir gürültü yakaladı da
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
[011.095]
Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud
(halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın
rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .
ŞUARA SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI
[026.176] (Ormanlık yerde oturanlar), Eykeliler de elçileri yalanladı.
[026.177] Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
[026.178] Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
[026.179] Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
[026.180] Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatım alemlerin Rabbine aittir.
[026.181] Ölçüyü tam yapın da eksiltenlerden olmayın.
[026.182] Doğru terazi ile tartın.
[026.183] İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
[026.184] Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.
[026.185] Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
[026.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
[026.187] Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.
[026.188] Şuayb: «Rabbim yaptıklarınızı çok iyi bilir» dedi.
[026.189] Velhasıl onu yalancı saydılar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
[026.190] Muhakkak ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.
[026.191] Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.
ANKEBUT SURESİ'NDE ŞUAYB(A.S) KISSASI
[029.036] Medyen
halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, «Ey kavmim! Allah'a kulluk
edin, ahiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarmayın» dedi.
[029.037] Ama onu yalanladılar. Bu yüzden onları bir titreme aldı ve oldukları yerde diz üstü çöküverdiler.
[029.038] Âd'ı
ve Semûd'u da (yıkıma uğrattık) . Gerçek şu ki, kendi oturdukları
yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yapmakta olduklarını
şeytan onlara süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu.
Oysa onlar görebilen kimselerdi.
Şuayb(a.s)'ın kavmi olan Medyen'i helaka sürükleyen sebebleri şöyle sıralayabiliriz;
1- Allah'a kulluk etmemek.
2- Ölçü ve tartıda noksanlık yapmak.
3- Yeryüzünde fesad çıkarmak.
Sıralamış
olduğumuz bu sebebleri taşıyan bütün toplulukların helak olması yani
yeryüzünden silinmesi Sünnetullah dediğimiz yasaların bir gereğidir.
Kur'an'ın, bu kavimleri helaka sürükleyen sebebleri anlatma sebebi;
bizlerin helaka uğrayan bu kavimlerin yollarını takip etmeyerek, onların
düştüğü akıbete düşmememiz amacına dayanmaktadır.
Bu
anlatımların sadece belirli bir zaman ve mekan diliminde yaşayan
insanlar ile sınırlı olmadığı, her çağda yaşayan insanlara mesaj vermek
amacına dayalı olduğundan yola çıkacak olursak, bu ayetlerin bize dönük
mesajlarını şu şekilde okumak mümkündür.
Kur'an,
helak edilen kavimlerin ortak özelliklerini "şirk" olarak
belirmektedir. Şirk dediğimiz olgu sadece taştan tahtadan putlara
tapınmak şeklinde değil, hayatın içinde Allah'ı değil, başkalarını
belirleyici kılmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Şuayb(a.s)'ın
kavminin şirk ile birlikte öne çıkan hatası, ölçü ve tartıda noksanlık
yapmak şeklinde beyan edilmektedir.
Ölçü ve
tartıda noksanlık yapmak; zalim ve mazlum şeklinde iki farklı grubun
olması demek anlamına gelir , Ölçü ve tartıda haksızlık yapanlar
"zalim", ölçü ve tartıda haksızlık yapılanları ise "mazlum" olarak
tanımlamak mümkündür. Bu noksanlığı sadece bakkalın sattığı 1kg şekerden
100 gramını çalması olarak sınırlamamak gerektiğini düşünmekteyiz.
Ölçü
ve tartıda dengeli olmak; hayatın her anında gözetilmesi gereken
davranışlar olarak düşünülmeli. Karşımızdakilerin hak ve hukukunu sadece
kendi menfaatlerimizi düşünerek çiğnediğimiz zaman, bunun dünya ve
Ahirette karşılığının şiddetli bir biçinde ödeneceği hatırdan
çıkarılmamalıdır.
Bu gün dünyaya baktığımız
zaman Medyen kavminin özelliği olan sadece kendi çıkarlarını düşünerek
karşısındakilerin hak ve hukukuna riayet etmemek şeklindeki hayat tarzı
kişisel bazdan başlayarak, devletler bazına kadar genişletilebilir.
Kendi hakları olduğunu zannettikleri şeyleri acımasızca almaya çalışan
fakat başkalarının haklarına gelince onları gasp etmeye çalışan prototip
bir kavim olarak anlatılan Medyen kavminin bu özelliklerini taşıyanlar
bugün de yaşamaktadır.
Sadece kendi çıkarlarını
gözeterek, başkalarının haklarını yok saymak veya başkalarının hakkı
olan kaynakları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmanın bir sonucu
olarak, bir tarafta aşırı zenginleşmiş insanlar ve ülkelerin, diğer
tarafta ise aşırı fakirleşmiş insanlar ve ülkelerin varlığı günümüzde ve
gelecekte dünya üzerindeki huzursuzlukların baş sebebi olmaya devam
edecektir.
Bugün dünya üzerinde refah seviyesi
yüksek olan ülkelere baktığımız zaman, bu refahın kaynağının kendi
alınteri ve emekleri değil, başkalarının alın teri, emek ve kanları
üzerine kurulu olduğunu görürüz. ABD olarak bilinen ve dünyanın refah
seviyesi yüksek olan ülkenin refahının temelinde; Afrika'dan
köleleştirmek yolu ile getirdiği insanların ve tabii kaynaklarını
sömürdüğü ülkelerin katkısının önemi kimse tarafından red edilemez.
Bugün
hala Afrika'nın pek çok ülkesinde kendi dilleri yerine Batılı ülkelerin
dillerini konuşan insanların olması, Batılı ülkelerin bu toprakları
acımsızca sömürmüş olmasının bir tezahürüdür. Cezayir, Libya vb.
ülkelerde Fransa ve İtalya gibi devletlerin orada olma amacı, onlara
hayır götürmek amacı ile olmadığını herkes bilmektedir. Bu ülkelerin
sahip oldukları kaynakları kendi insanlarına götürerek onların refah
seviyesini yükseltmek amacı olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu sömürüler
sonucu bugün o ülkeler hatırı sayılır bir şekilde zenginleşmiş, diğer
ülkeler aynı derecede fakirleşmiştir.
Dünyanın
sahip olduğu kaynaklar şayet dengeli bir biçimde yani ölçü ve tartı
gözetilerek dağıtılmış olsa, bir tarafta açlıktan, bir tarafta
obeziteden ölen insanların olması mümkün olmayacaktır. Bugün eğer Batılı
ülkeler ileri bir refah seviyesine erişmişlerse, bu refahın temeli
başka insanların haklarını gasp etmek sureti ile olmuştur. Yani Medyen
kavminin dün yaptıklarını dün ve bugün Batılı ülkeler yapmaktadır.
Bu
şekil bir yaşamın ve sömürünün ilelebed sürmesi asla mümkün değildir.
Sünnetullah dediğimiz yasalar gereği bu gidişe elbette bir gün "Dur"
denilecektir. Ancak zulme dur diyenlerin bu zulmü durdurduktan sonra
daha beter zulüm işlememeleri için Şuayb(a.s) misali önderlere ihtiyaç
vardır. Dün Rusya'da çarlık rejimini yıkan bolşeviklerin, çarın zulmunü
aratacak kadar zulüm işledikleri tarihen sabittir.
Kıssanın HÛD 87 ayetinde; kavminin Şuayb(a.s)'a "Ey
Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda
dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana salatın mı emrediyor?" dediklerini görmekteyiz. Dünyadaki bu zulme ve zalimlere "dur" demenin Kur'an'ın pek çok yerinde geçen "salatı dosdoğru ikame etmek"
emri ile bağlantılı olduğunu Şuayb(a.s)'ın salatının ANKEBUT 45
ayetinde görüldüğü üzere kötülükten alıkoymak üzere bir ikame olduğunu
görmekteyiz.
[021.022] Eğer yer ile
gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada
uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte
oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.
ENBİYA
22 ayeti; dün, bugün ve yarın dünya üzerindeki fesadın kaynağını
açıklayan bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Şirk dediğimiz olgu;
Allah(c.c)'den başkasının ilahlığına dayalı bir sistem olduğuna göre,
O'nun dışındaki sahte ilahların vaaz ettiği sistemler ile yönetilen
dünyanın bugün geldiği hal, ayetin beyanı doğrultusunda "fesad" halinden
başkası değildir.
Dünyanın salah içinde
yaşaması için gerekli olan tek şart; tek ilahın vaaz ettiği bir sistem
üzere hayat sürülmesidir. Bunun dışındaki sistemlerin tamamı dünya
üzerinde yaşayan insanlar için zulum vesilesi olacaktır. "Ezen" ve
"Ezilen" şeklinde bir ikilem, şirk düzenlerinin olmazsa
olmazlarındandır.
Şirk düzenlerinin
kurucularının tek taraflı bir hayat inancı olması, yani ölümden sonra
dirilişi red etmeleri nedeniyle, yaptıklarının yanlarına kar kalacağını
düşünen müşrik zalimler, sadece dünyaya endeksli bir hayatı tercih
ederek "Bizden sonrası tufan" deyip, yaptıklarından
sorulacaklarını hesap etmeden sürdükleri bir yaşam sonucunda Medyen
örneğinde olduğu gibi helak olacaklardır.
Bu
helakın hala neden gerçekleşmediği sorusuna gelince; Medyen kavminin
helak süreci sandığımız gibi kısa bir zaman içinde olmamıştır.
Şuayb(a.s)'dan önce bu kavme nice elçiler gelip, bu yanlışlarından
vazgeçmeleri için tebliğde bulunmuşlardır. Şuayb(a.s), o kavmin helak
öncesi en son elçisi olduğu için onun adı geçmekte ve Medyen'in helakı
uzun yıllar süren zalimleri nedeni ile Sünnetullah gereği yıkıma
uğramıştır.
[013.038] Andolsun ki senden
evvel de peygamberler gönderdik, onlara da zevceler ve zürriyet verdik
ve Allah'ın izni olmadıkça hiçbir peygamber için bir âyet getirmek kabil
değildir. Ve bir müddet için bir yazılış vardır.
[007.034] Her
ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat
ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (tam zamanında çökerler) .
Yukarıda
verdiğimiz ayet meallerinde, Sünnetullah dediğimiz yasaların işleyişi
hakkında bilgi verilmektedir. Bugün dünyayı fesada boğan ülkelerin er
geç yıkılması Sünnetullah gereği kaçınılmaz bir durumdur. Önemli olan
onların bu yıkımının ardından yerine kurulacak olan sistemin tek ilahın
vaaz ettiği bir sistem olmasıdır. Aksi takdirde yıkımın ardından gelecek
toplumların aynı akıbete uğrama tehlikesi yine Sünnetullah denilen
yasalar gereğidir.
Helak edilen kavimler ile
ilgili ayetlere baktığımız zaman, helakların ardından başka kuşaklar var
edildiği ve bu kuşakların zaman içinde kendilerinden önce helak edilen
kavimlerin işlediği hatalara düştükleri için onlarında helak edildikleri
beyan edilmektedir (23. Sure 32-44 ayetler arasına bakılabilir).
Sonuç
olarak; Kur'an'ın kavimlerin helakı ile ilgili ayetleri sadece belirli
zaman ve mekana özgü bir durum değil, Sünnetullah adı verilen yasaların
bir işleyişi neticesindedir. Bu bağlamda, helak devam eden bir süreç
olarak kıyamete kadar devam edecektir. Bizler bu kavimleri helaka
sürükleyen sebebleri Kur'an bağlamında okuyarak şirk dediğimiz olgunun,
insanı dünya ve Ahirette nereye sürüklediğini bilmek zorundayız. Kur'an
bu gibi anlatımlar ile öncekilerin başından geçenlerden ibret alınarak,
bizlerin aynı hataya düşmememizi amaçlamaktadır.
Medyen
kavminin müstekbirleri, dünya hayatının aldatıcı süsüne kanarak tek
taraflı bir hayat inancı çerçevesinde Ahiret endeksli bir hayatı terk
etmişler ve sadece dünyanın kendileri için döndüğü gibi bir inanca
kapılarak dengeleri sadece kendileri için ayarlanmış bir dünya kurmak
istemişlerdi. Onların bu amelleri helak edilmeyi beraberinde
getirmiştir. Kıssaların sonrakiler için ibret vesikaları olarak okunmaya
çalıştığımız zaman; Medyen kavminin yaptığı eylemleri taklit edenler
kıyamete kadar helak olmaktan kurtulamayacaklardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.