Bir fikir ve inanç etrafında birleşmiş olan insanların, bu fikir ve inançlarını pekiştirmek ve birliklerini kuvvetlendirmek için bir takım ortak paydaları bulunması zaruridir. Ortak paydaları olmayan veya ortak payda etrafında birleşemeyen fikir ve inanç toplulukları, zaman içinde ifsat olmaya ve dağılmaya mahkum olmaktan kurtulamaz.
Olayı biz Müslümanların açısından değerlendirmeye çalıştığımızda , bizleri birbirimize bağlayan bir takım ortak değerlerimiz bulunmakta, ve bu ortak değerler bizlerin birbirimiz ile daha güçlü bir bağ kurmamızda önemli rol oynamaktadır (Şu anda realite maalesef öyle değildir ama olması gereken bu dur).
Kur'an , biz Müslümanların birbiri ile bağını sağlayan veya sağlaması gereken tek kaynak ve hakem olarak elimizde bulunmasına, ve tek kaynak ve hakem olarak bu kitabın dinde belirleyici olması gerektiğine dair ihtiva ettiği emirlere rağmen , maalesef bu işlevi yerine getirememektedir. Bu durumun en başta gelen sebebi ise , bu kitaba alternatif kaynak ve hakem kitaplar türetilmiş olmasıdır.
Aynı inancı ve düşünceyi paylaşma iddiasında olan bizlerin , dünyanın en ihtilaflı topluluğu haline, ve bu ihtilaflar neticesinde kafirler topluluğunun şamar oğlanı haline gelmiş olmamız , bizleri köktenci tedbirler alma noktasında herhangi bir düşünceye maalesef sevk etmemektedir. Herkes elindeki kitap ve sahip olduğu lideri ile halinden memnun bir halde sadece "Bize gel" şeklindeki söylemlerle din konuşmakta, ayrılık ve parçalanmaların bizler üzerinde yaptığı derin etkilerin farkında dahi olmamaktadır. Birleşmek gerektiğini düşünenlerin bir çoğu ise , adres olarak kendi fırkalarını göstererek , bulunduğu yeri terk etmemekte direnç göstermektedirler.
"Fırkacılık hastalığı" olarak niteleyebileceğimiz bu durum , ne acıdır ki Muhammed (a.s) ın söylemiş olduğu iddia edilen bazı rivayetler ile daha da körüklenmiş ve her fırka kendi yanındaki ile sevinir bir hale gelmiş durumda kendisini, "Fırka i Naciye" den olarak niteleyerek, cenneti sadece kendi fırkalarına mensup olanlar için rezerve edilmiş bir mekan olarak görmektedirler. "Ümmetimin ihtilafı rahmettir" veya Müslümanların 73 fırkaya ayrılacağını ve fırkalardan sadece bir tanesinin cennete gideceği şeklindeki rivayetler ile ,fırkacılığın Muhammed (a.s) a isnat edilen sözlerle körüklenmesi sonucunda geldiğimiz durum gözler önündedir.
Ülkemizde geçtiğimiz aylarda yaşadığımız büyük sıkıntıların kaynağını, dini bir cemaatin oluşturmuş olması neticesinde, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin öneminin , bu önemi daha önceden fark edemeyen bazı kimseler tarafından yeniden fark edilerek , Müslümanlar arasındaki hizipleşmenin yanlışlığının ve bizleri nerelere sürükleyebileceği üzerinde yeniden kafa yorulmaya başlanıldığını görmekteyiz.
Ancak burada yapılan önemli bir yanlışa dikkat çekmek istiyoruz ; Tehlikenin kaynağı olarak sadece Fethullah Gülen ve mensup olduğu Nurculuk hareketi görülmekte , ve sadece bu hareketin yanlışlığı üzerinden fırkacılık aleyhinde gündem oluşturulmak istenilmektedir.
Halbuki asıl oluşturulması gereken gündem , kaynağını Kur'anın belirlemediği ve Kur'an dışı kaynaklar ve kişilerden beslenen bütün fırkaların zaman içinde böyle bir ihanet içine girme tehlikesinin her zaman mevcut bulunduğu olmalıdır. Böyle bir gündem oluşturulduğu zaman , olay sadece bir fırkanın yanlışlığı üzerinde kördüğüm olmaktan çıkarak daha geniş bir platforma yayılacaktır.
Eğer bu hareket bugün bir ihanet şebekesi haline gelmemiş olsa idi , Türkiye de böyle bir konu asla gündeme gelmeyecek , hizipler özellikle Fethullah Gülen'in başını çektiği hareket iktidar ile olan karşılıklı tavizkar ilişkisi sürdürecekti. Bu hareket marifeti ile yaşananlar , bizlere ibret olmalı , hizip ve fırkacılık anlayışına dayalı, İslam adına yapılan faaliyetlerin tamamının her türlü yanlışlığa açık olduğu asla unutulmamalıdır.
Bilindiği üzere bu hareket "Said Nursi" adlı kişi tarafından yazılan "Risale i Nur" adlı eserlerin etrafında oluşan kitlenin bir koludur. Bu kişinin kendisi ve yazdığı eser etrafında oluşturulan karizmaya bakıldığında korkunç bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu kitapların muhteviyatında olan bazı bölümler kişileri ŞİRK'e çağıran ve sadece hezeyan olarak nitelenebilecek şeyler olarak görülmesi gerekir iken , bağlıları tarafından direk olarak dile getirilmemiş olsa da dolaylı olarak, Kur'ana alternatif bir eser olarak halen ellerde gezmektedir. Ölmüş nur talebelerinin başlarında, risalelerden parçalar okumak şeklindeki hezeyanlar , bu fırkanın ellerinde kitabı ne dereceye getirdiklerinin acı bir örneğidir.
Başta Said Nursi olmak üzere , onun etrafında oluşturulan uçtu kaçtı hikayeleri ile bu kişi insanüstü bir seviyeye çıkarılmış , hala bu seviyede görülmekte olup , bugün Yaşayan bir lider olarak aynı hezeyanlar, Fethullah Gülen için de uydurulmaktadır. Bulunduğu mekandan herkesi gözlediği düşüncesi bile onun ilah durumuna çıkarılarak , bu düşünce içinde olanların şirk içinde olmaları için yeterli bir sebeptir.
Bu fırka mensuplarının şu anda bile kümelendikleri evlerde, Kur'an meali değil okumak, bulundurmanın bile yasak olmuş olması , bu hareketin nasıl bir zihni yapı içinde olduğunun anlaşılması için yeterlidir.
Vahiy merkezli din anlayışından koparak kişi merkezli din anlayışının yanlışlarını en ince ayrıntısına kadar gördüğümüz bu hareketin "Hain" olarak görülmesi maalesef yapılan basiretsizlik sonucunda iş işten geçtikten sonra görülebilmiş , ve Türkiye üzerinde büyük bir tahribata yol açmıştır.
Müslümanlar olarak yüzyıllardır dökülen Müslüman kanının istatistiği yapılacak olursa , bu kanların çoğunun gerçek kafirler ile yapılan savaşlarda değil , birbirimizi kafir olarak görerek aramızda yaptığımız savaşlarda döküldüğü görülecektir.
Vahiy merkezli din anlayışından koparak kişi merkezli din anlayışının yanlışlarını en ince ayrıntısına kadar gördüğümüz bu hareketin "Hain" olarak görülmesi maalesef yapılan basiretsizlik sonucunda iş işten geçtikten sonra görülebilmiş , ve Türkiye üzerinde büyük bir tahribata yol açmıştır.
Müslümanlar olarak yüzyıllardır dökülen Müslüman kanının istatistiği yapılacak olursa , bu kanların çoğunun gerçek kafirler ile yapılan savaşlarda değil , birbirimizi kafir olarak görerek aramızda yaptığımız savaşlarda döküldüğü görülecektir.
Meseleyi sadece Fethullah Gülen veya Nurculuk hareketi üzerine yoğunlaştırarak , fırkacığın zararlarını konuşmak , bu meselenin boyutlarını fazla ciddiye almamak olacaktır. Bu konu maalesef devlet yöneticileri açısından sadece tek taraflı olarak bakılmakta ve olay sadece bu hareketin devlete yaptığı tahribat açısından değerlendirilerek önlemler alınmaktadır. Halbuki bu hareket, aynı devlet yöneticileri tarafından daha düne kadar övücü sözlerle desteklenerek , bağlıları devlet kademelerine yerleştirilmiş , ihanetleri ortaya çıkınca sadece, "Yanıldık Allah bizi af etsin" diyerek özür beyanına gitmektedirler. Bu konu tarihin konusu olup , ilerleyen tarihlerde her şey daha belirgin olarak ortaya çıkacaktır.
Bizler bu hareketin devlete yapmış olduğu ihanetten ziyade , bu ve benzeri fırkacılık hareketlerinin yüzyıllardır İslama yaptığı ihanet üzerinde konuşmak ve bu durumun önlenmesi için gerekli olan tedbirleri hayata geçirmek zorundayız. Çünkü devlet kendisine zararı olmayan diğer dini cemaatlere bugün dahi ses çıkarmamakta , kendisi ile karşılıklı müdahene içine giren her guruba, şu anda sessiz kalarak tek düşman olarak belirli bir fırkaya savaş açmış durumdadır.
Kısacası fırkalar ile mücadeleyi devletin kurumlarının yapması asla mümkün değildir , çünkü bu mücadele için yapılması gereken hareket planı sadece Kur'an içinde mevcut olup , Kur'andan kendisini soyutlayanların bu mücadeleyi samimi olarak yürütmeleri imkansızdır. Çünkü, yarın seçimler geldiği zaman oy deposu olarak görülen bu cemaatlerin kapısı siyasi partiler tarafından yine çalınacak , siyasi partilerin önde gelenleri , bu tarikatların başlarındaki kişilerin önünde el etek öperek ,onlarla karşılıklı müdahene içine girecekler, ve onlardan oy dilenmeye devam edeceklerdir.
Fırkacılık ile mücadeleyi en gerçekçi biçimde , kendisini hiç bir fırkaya ait olarak görmeyen , ve belirleyici ve hakem olarak Kur'anı gören ve fikirleri ve kişileri bu kitaba göre okumaya çalışan insanlardan başkası yapamaz.
Bugün bir çok fırkanın elinde olan kitaplar ve sahip olduğu liderlerin kendilerini kurtaracağı düşüncesi, maalesef kemikleşmiş bir hale gelmiştir. Elimizde olması gereken kitabın Kur'an olması ve bu kitabın hakemliğinde bir inanç sahibi olmak gerektiği noktasında fikir sahibi olanlara bu konuda büyük bir görev düşmektedir.
Müslümanlar olarak fırkacılığın bizleri getirdiği noktayı ve düşürdüğü durumları göz önüne aldığımızda , fırka mensuplarının bir çoğunun, elinde bulunan Kur'ana alternatif kitap ve kişileri bırakmasının pek mümkün olmayacağını söylemek, gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
İşimizin zorluğu kimseyi umutsuzluğa ve tembelliğe sürüklememelidir. Tebliğ metoduna uygun yaklaşımlarla, bu gibi fırkalar içinde olan kişileri içine düştükleri yanlışı anlatmanın ve çıkış yolu göstermenin , kısa vadede olmasa bile, uzun vadede karşılığı mutlaka alınacaktır.
Fırkacılığa karşı çıkmak adına üretilen söylemler, eğer başka bir fırkacılığı doğuracak olursa , kaş yapayım derken göz çıkarmak misali bir duruma dönüşerek , fırkacılığın azalmasına değil artmasına sebep olacaktır. Türkiye geneli olarak düşündüğümüzde , biz Müslümanların en büyük açmazı, başka fırkalara karşı çıkmayı kendi fırkamızın doğruluğu ve o fırkanın belirlediği kriterler üzerinden yapmaya çalışarak , olayı Kur'an açısından değerlendirememektir
Yanlış bir yolda olduğunu düşündüğümüz kişinin yanlışını, kendi elimizdeki kitap ve mensubu olduğumuz hareketin liderinin söylemi ve düşüncesi üzerinden görmeye çalışmak yerine , aramızda hakem olması gereken kitap ile dile getirmeye çalışmak, en doğru bir yöntem olacaktır.
Bugün biz Müslümanların en büyük eksiği , yanlış olarak gördüğümüz bir düşüncenin yanlışlarını dile getirmekte kullandığımız dil ve üslup sorunudur. Biz gibi düşünmeyen bir kimsenin yanlışını yumuşak bir üslup ile değil , sert , kırıcı , hakaretvari ve kaba bir üslup ile dile getirmektir. Bizlerin bu yanlış üslubu, diyalog imkanını ortadan kaldırmakta ve yanlış içinde olan kimsenin , yanlışına daha sıkı sarılması ile neticelenmektedir.
Öncelikle Müslümanların "Bedevi" bir dil ve üslubu terk ederek , "Medeni" bir dil ve üslubu kazanmaları,fırkacılık ile yapılacak mücadelenin atılacak ilk adımlardan birisidir. Medeni bir üsluba sahip olanların , birbirleri ile daha kolay diyalog sağlayabilecekleri bir gerçektir.
Bahsetmeye çalıştığımız şey , zihniyet değişimidir . Elindeki Kur'anı seçmiş olduğu belirleyici kitapların verdiği bakış açısı ile veya mensubu bulunduğu fırkanın liderinin "Bak" dediği yerden bakmaya alışmış olanlar için , bu zihniyetin terk edilmesi kolay değil , hatta imkansız bile denilebilir. Ancak Müslümanların içinde bulunduğu zelil durumun en başta gelen sebebinin yüzyıllardır bitmeyen fırkalar arası sözlü ve silahlı kavgalar olduğu düşünüldüğünde , bu zihniyet değişiminin mutlaka gerçekleşmesi gerekmektedir.
Kur'an dışı kaynakların başta "Hadis" adı ile Muhammed (a.s) dan gelen sözlerin bile Kur'ana eş değer sayıldığı ve bu düşüncenin akide konusu haline geldiği bir inanç sisteminin , bu zihniyeti terk ederek , Kur'anı belirleyici bir kitap olarak görmesi zor, ancak bu zihniyetin değişmesi de mutlaka şart olan bir durumdur.
Bu zihniyetin değişmesi için , herkesin elini taşın altına sokma mecburiyeti vardır. Elini taşın altına koyarak sorumluluk sahibi olmak önce bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bilgi sahibi olan bir topluluğun ise sorgulama yeteneği daha da bilenmiş olacaktır. Fırkaların yerleşik mantığında "Sorgulamamak" , "Teslim olmak" gibi terimlerin ifade ettiği anlamların , amentü haline gelmiş olması nedeniyle , bazı şeytani güçlerin fırkaları kullanarak hain emellerine alet etme imkanlarının son derece kolay olduğu, son yaşadığımız olaylar nedeniyle maalesef iyice anlaşılmıştır. Bu gibi ihanetlerin önünün alınması fırkacılık mantığının yok edilmesi ile mümkün olacaktır.
Sonuç olarak ; Fırkacılık yüzyıllardır İslam dünyasının en büyük sorunu olarak karşımızda eskisi gibi güçlü ve dimdik bir şekilde ayakta durmaktadır. Bu durumun önünün alınması gerektiği , herkes tarafından dile getirilmesine rağmen ellerindeki kitapları ve başlarındaki liderleri terk edemeyenler , birleşmenin adresi olarak kendilerini göstermektedirler. Bu durum ise , bırakın fırkacılığın azalmasını , daha da güçlenmesine sebep olmaktadır.
Bu durumun önünün alınması , Kur'anın daha ciddiye alınarak bu yönde zihniyet değişimi yapılması ile mümkün olacaktır. Aksi takdirde çok daha büyük sorunlara gebe olan bir İslam dünyası ile karşı karşıya kalmak kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.