Yazımızda, birbirinin aynısı olan Bakara s. 134. ve 141. ayetlerini ele alarak, bu ayetlerden bizlere ne gibi mesajlar çıkarılabileceği üzerinde düşünmeye çalışacağız.
تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ ۖ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ ۖ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Bu ayetlerin son cümlesi olan وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ ibaresinin çevirisinin ekseriyetle "Onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz" şeklinde yapıldığını, fakat bu çevirinin bağlam ile pek uyuşmadığına, bundan önceki bir yazımızda değinmeye çalışmış, aşağıdaki şekilde bir anlam vermeye çalışmıştık. Bu yazının konusu ise, ilgili ayetlerin mesajı üzerinde durmaya çalışmaktır.
---Bakara s. 134-141 Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları sadece kendileri içindir, sizin kazandıklarınız da sadece kendiniz içindir. Siz onların yapmış oldukları amellerden (hesap gününde) herhangi bir pay sahibi olmayacaksınız.
Ayet içindeki Onlar ifadesinden, ayetin önceki ayetler ile bir bağlantısı olduğu anlaşılmakta, ve ayetlerin bu bağlantı dikkate alınarak okunması gerekmektedir. Yahudi ve Hristiyanların İbrahim (a.s) ve onun neslinden gelen elçileri sahiplenerek onların kendilerinden oldukları iddiaları bu ayetler ile yakından alakalıdır.
Bakara 132- İbrahim, sahip olduğu bu inancı oğullarına da öğütleyerek, aynı yolu takip etmelerini tembihledi. (İbrahim'in yolunu izleyen torunu) Yakup'ta aynı şekilde bu inancı oğullarına öğütleyerek, "Ey oğullarım Allah muhakkak sizin için bu dini seçti, siz asla ona teslim olmuşlardan başka bir inanca sahip olarak can vermeyin" (diye oğullarını tembihledi).
---Bakara 133- (Ey Yahudi ve Hristiyanlar) Yoksa siz Yakub'un ölümü anında onun yanında mı idiniz? (de onun sizin gibi inandığını söylüyorsunuz). Yakup oğullarına "Ben öldükten sonra da kime kulluk etmeye devam edeceksiniz?" dediğinde, oğulları ona "Senin ilahına, ve ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın ilahına, bir tek ilah olarak onu tanıyarak ona kulluk etmeye devam edecek, ve sadece ona teslim olacağız" dediler.
---Bakara 134- Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları sadece kendileri içindir, sizin kazandıklarınız da sadece kendiniz içindir. Siz onların yapmış oldukları amellerden (hesap gününde) herhangi bir pay sahibi olmayacaksınız.
---Bakara 135- (Yahudiler ve Hristiyanlar) "Yahudi ve Hristiyan olun ki, doğru yolu bulmuş olasınız" dediler. (Onlara) De ki: Hayır söyledikleriniz doğru değil, Doğru yolu bulmak Hanif ve Allah'a ortak koşmayan İbrahim'in tabi olduğu yaşam tarzına uymak ile mümkündür.
---Bakara 136- (Sizi kendilerine çağıran Yahudi ve Hristiyanlara) Şöyle deyin: Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve Nebilere Rablerinden verilenlere inandık. Onların aralarında (sizin yaptığınız gibi) ayrım yapmayız (hepsine inanırız). Bizler Allah'a teslim olanlarız.
---Bakara 137- Onlar Allah'a, sizin inandığınız gibi inanırlar ise, doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer (böyle inanmak yerine) yüz çevirecek olurlarsa size muhalefet etmişlerdir. (Sana düşmanlık edecek olurlarsa) Allah, onların düşmanlıklarına karşı sana kafi gelecektir. O işiten ve bilendir.
---Bakara 138- Allah'ın dini, dini Allah'tan daha güzel olan kimdir?. Biz sadece ona kulluk edenleriz (deyin).
---Bakara 139- (Yahudi ve Hristiyanlara) De ki: Allah sizin de bizim de Rabbimiz olduğu halde, onun (elçilerini kimlerden seçeceği) hakkında mı tartışıyorsunuz?. Bizim yaptıklarımızın karşılığı bize, sizin yaptıklarınızın karşılığı sizedir. Biz dinimizi sadece ona has kılanlarız.
---Bakara 140- Yoksa siz İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunları Yahudi veya Hristiyan idi mi diyorsunuz?. (Onlara) De ki: (Onların ne olduklarını) siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah'mı (daha iyi biliyor)?. Kendisinde mevcut olan saklanmaması gereken bir bilgiyi, Allah'tan gizleyen bir kimseden daha zalim kim olabilir?.
---Bakara 141- Onlar bir topluluktu geldi geçti. Onların kazandıkları sadece kendileri içindir, sizin kazandıklarınız da sadece kendiniz içindir. Siz onların yapmış oldukları amellerden (hesap gününde) herhangi bir pay sahibi olmayacaksınız.
Yahudi ve Hristiyanlar, İbrahim (a.s) ve onun zürriyetinden gelen elçilerin, kendileri ile aynı inanca sahip olduklarını iddia etmekte, fakat Allah (c.c) Yahudi ve Hristiyanların, o elçilerin taşıdıkları inanç ile alakaları olmadığını bildirmektedir. Bu topluluklar sahip oldukları yanlış inanca bu elçileri ortak ederek, bir şekilde onlara iftira atmakta idiler.
Çünkü bir yanlışı insanlara empoze edebilmenin en etkili yollarından birisi, o yanlışa o toplumun sevdiği ve saygı duyduğu insanların da sahip çıktığı şeklinde yapılan propagandadır. Cahil halk kesimi, bu tür propagandalara çabuk inanmakta, "Onlar inanıyorsa veya öyle diyorsa vardır bir bildikleri" diyerek, yanlışa kolayca teslim olmaktadır.
Ayetler, Yahudi ve Hristiyanların bu elçilere sözde tabi olduklarını iddia ederek, özde tabi olunmamasını eleştirmekte, göstermelik bir tabi olmanın, ahirette herhangi bir getirisi olmayacağını, elçilerin yaptıklarının kendilerine hayır getireceğini, bu elçilerin yaptıklarından kendilerine herhangi bir pay olduğuna inananların, bu inançlarının boşa çıkacağını hatırlatmaktadır. Ahirette iyi bir paya sahip olmanın yolunun, elçilerin kendilerinden oldukları gibi sözlerle avunmaktan değil, o elçilerin yolunu takip etmekten geçtiği özellikle vurgulanmaktadır.
Ayetler, elçileri sahiplenmenin doğru adresini kendi indi kabulleri doğrultusunda değil, Allah'ın gösterdiği doğrular olarak göstermektedir. Elçileri kuru kuruya sahiplenmenin kimseye bir faydası olmadığı, onlara tabi olmanın, onların gönderiliş amaçlarına uygun olarak şekillenmesi gerektiğini bildirmektedir. Ayetlerde zikri geçen ve geçmeyen bütün elçilerin ortak paydası, insanları yalnız Allah'ı İlah ve Rab olarak tanıyan bir hayat sürmeye çağırmaları, ve onlara bu konuda önderlik yapmalarıdır. Bu önderlikleri dikkate alınmayan elçilere tabi olduğunu iddia etmek, kuru laftan başka bir anlam taşımayacaktır.
İbrahim (a.s) ın müşrik olmadığının bir çok yerde hatırlatılması, elçilerin gerçek inancı ile onları sahiplenenler arasında bir alaka olmadığına dikkatleri çekmeyi amaçlamakta, asıl olanın elçilerin sahip olduğu inancı benimsemek olduğu özellikle vurgulanmaktadır.
Hülasa, Yahudi ve Hristiyanların eleştirilen yönleri, elçileri örnek alan bir hayatı tercih etmeleri gerekirken, elçilerin geliş amaçlarını boşa çıkaran bir hayatı tercih etmeleridir.
Bu ayetlerin Müslüman hayatındaki yeri nedir? sorusu sorulduğunda ise, şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır;
Bilindiği üzere hadis literatürümüzde Uydurma Hadis olarak bildiğimiz bir hadis türü vardır. Bu kategoride değerlendirilen hadislerin Muhammed (a.s) a ait olmadığı, onun adına yalan olarak uydurulduğu bilinmektedir. Bu konuda asıl mesele Müslümanların neden böyle bir yalan üretmek ihtiyaç hissettiği, yani neden Muhammed (a.s) ın adını kullanarak yalanlarına onu da alet ettikleridir.
Malum olduğu üzere Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında bir takım saikler sonucunda Müslümanlar farklı fırkalara bölünmüş, birbirleri ile kanlı bıçaklı olmuşlardır. Bu fırkaların her biri kendisinin haklı olduğunu ileri sürmekte, bu haklılığının ise dini bir temele dayandırarak insanları ikna etme yoluna gitmekteydi. Her fırka kendi haklılığına, düşman fırkanın ise haksızlığına, dini bir kılıf uydurmak amacıyla Muhammed (a.s) ı alet ederek, onun adına bir takım sözler uydurmuştur.
Bu durumun konumuz olan ayetleri ile ilgisi nedir? diye sorduğumuzda, fırkaların Muhammed (a.s) a tabi olmak yerine, Muhammed (a.s) ı kendilerine tabi kılmak gibi bir düşünce içinde oldukları cevabını verebiliriz. Bu durum ise, konumuz olan ayetlerdeki Yahudi ve Hristiyanların elçilere karşı takındıkları tavır ile eşdeğerdir. Nasıl ki Yahudi ve Hristiyanlar, elçilere tabi olmak yerine, elçileri kendilerine tabi kıldırmak yolu ile onları istismar etmek yolunu seçmişlerse, Müslümanlarda aynı yolu izleyerek, Muhammed (a.s) ı sanki kendi fırkalarının mensubu bir kişi olarak göstermişler, aynı yöntem bugün de sürmektedir.
Bugün de günümüzde Müslümanların fırka fırka oldukları bir gerçektir. Bu fırkaların hemen hemen tamamının, Kur'an'a ve Muhammed (a.s) a iman ettiklerini iddia etmelerine rağmen, Kur'an ve Muhammed (a.s), maalesef Müslümanların hayatında olması gerektiği yerde değildir. Özellikle Muhammed (a.s) bu fırkaların tamamı tarafından sahiplenilmekte, her fırka Muhammed (a.s) ı görmek istediği şekilde görerek, mensup olduğu hizbin sanki bir ferdi haline sokmaktadır.
Muhammed (a.s) ile ilgili sohbetler bütün fırkaların meclislerinde başı çekmekte, fakat bu fırkaların sohbetlerindeki peygamber, ömrü boyunca şirke karşı sanki hiç mücadele etmemiş, hayatı namaz kılmak ile geçmiş, işi gücü mucize göstermek olan, ümmetine nasıl bevl edeceğini, yemeği hangi elle yiyeceğini, sarığı, sakalı, misvağı öğreten bir şahsiyet haline getirilmiştir.
Bugün bir çok Müslümanın zihninde yer etmiş olan böyle bir peygamber algısının, gerçek Muhammed (a.s) ile zerre kadar alakası yoktur. Bugün onun menkıbeleri ile vakit geçirerek onu andıklarını, onun yolundan gittiklerini zannedenler maalesef, geçmişte Yahudi ve Hristiyanların uğradığı eleştirilerin birebir muhatabıdır.
Gerçek Muhammed (a.s) yaşamı boyunca şirke karşı mücadele eden, insanların sadece Allah'ı İlah ve Rab olarak tanıyan bir hayat sürmelerini tebliğ eden ve bu yönde onlara örneklik eden bir kişidir. Onun bu kişiliği maalesef gündem edilmemekte, suya sabuna dokunmamış bir peygamber kişiliği öne çıkarılmak sureti ile örnekliği buharlaştırılmaktadır.
Sonuç olarak: Allah (c.c) elçilerini bizlere doğru yolu göstermeleri için göndermiş olmasına rağmen , insanlar onların öğretileri terk ederek, o elçileri kendi ürettikleri indi düşünceleri doğrultusunda yürüyen kişiler haline getirmiştir. Kur'an, Yahudi ve Hristiyanları bu yaptıklarından ötürü eleştirmekte, aynı hataya bizlerin de düşmüş olabileceği çoğumuzun aklına dahi gelmemektedir. Şu anda bir çok Müslümanın zihninde yaşayan peygamber portresi maalesef Kur'an'ın peygamberi değil, fırkaların ürettiği masal kahramanı bir peygamber portresidir.
Böyle bir peygamber portresinin asla kabul edilebilir olmadığını, Kur'an Yahudi ve Hristiyanların elçilere karşı yaptığı yanlış tasarruflar üzerinden göstermekte, bizleri de aynı yanlışa düşmememiz konusunda uyarmaktadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.